Emine Uçak Erdoğan cevapladı: CHP dindar kesimlere ulaşıyor mu?

19 Mart’tan sonra CHP’de ne değişti? CHP dindar kesimlere ulaşıyor mu? CHP kenetlendi mi? CHP Parti Meclisi üyesi Emine Uçak Erdoğan Ruşen Çakır’ın sorularını yanıtladı. Emine Uçak Erdoğan CHP’nin gidişatını,19 Mart’tan bugüne yaşananları ve İmamoğlu ile çalışma deneyimlerini anlattı.

CHP partiye kayyum atanması ihtimaline karşı 6 Nisan Pazar günü olağanüstü kurultay düzenledi. Özgür Özel’in liderliğindeki CHP’de Parti Meclisi, Bilim Kurulu ve Yüksek Disiplin Kurulu listelerinde önemli değişiklikler yapıldı. CHP’nin 12 kişilik Bilim Kurulu’na yeni isimler katıldı. Baran Seyhan ve Emine Uçak Erdoğan kurula yeni giren isimler oldu. Emine Uçak Erdoğan CHP’nin gidişatını ve 19 Mart’tan bugüne yaşananları anlattı.

“İmamoğlu fark ediyor, yanına çağırıyor, dinliyor”

Emine Uçak Erdoğan, İmamoğlu ile çalışmalarını anlattı. Emine Uçak Erdoğan, “İmamoğlu’nun en büyük özelliklerinden biri, kimin nasıl katkı sunacağını, nasıl çalışacağını önceden öngörebilmesi. Toplumsal taleplere, vatandaşın ne istediğine ve neye ihtiyaç duyduğuna çok önem veriyor. Hiç kimseyi öylesine geçmez; herkesi görür. Sahada, mitinglerde, pazar gezilerinde bunu çok net bir şekilde gözlemliyorsunuz. Ne kadar sahici olduğunu İmamoğlu’yla zaman geçirince daha iyi anladım. İmamoğlu fark ediyor, yanına çağırıyor, dinliyor”

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu 19 Mart 2025’te gözaltına alındı. 23 Mart’ta tutuklandı. Emine Uçak Erdoğan tutuklanmalarla ilgili şunları söyledi: “İmamoğlu ve arkadaşlarının CHP’ye ve Türkiye’ye dair tahayyülüne yönelik bir darbe girişimi olduğunu düşünüyorum Mahir Polat, Resul Emrah Şahan, Mehmet Ali Çalışkan, Gürkan Akgün, Murat Ongun, Necati Özkan gibi isimler, İmamoğlu’nun yanında çalışan, hem belediye politikalarına hem de bundan sonraki çalışmalara katkı sunan isimler. Aslında Türkiye’nin geleceğine dair de fikir ve vizyon geliştiren insanlar” dedi.

Emine Uçak Erdoğan sözlerine şöyle devam etti: “Bence şu anda bu hattın kırılmaya çalışıldığını görüyoruz. Oysa her biri kendi alanında son derece yetkin kişiler ve onlara bu alanı açan kişi Ekrem İmamoğlu. Bugün İBB Miras’ın ne kadar önemli olduğu konuşuluyor. Bu fikrin mimarı da İmamoğlu’dur. Tüm bu gelişmelerin, onun yürüyüşünü engellemek amacıyla yapıldığını düşünüyorum” dedi.

CHP kenetlendi mi?

Emine Uçak Erdoğan, CHP’nin kenetlendiğini söyledi. Erdoğan, “Önce parti içinde birlik sonrasında ülkeye tahayyül sunmak için kenetlenmiş durumda. içerden de gördüğüm de bu” dedi.

CHP dindar kesimlere ulaşıyor mu?

Erdoğan, CHP dindarlar arasında barajlar aşıldı mı sorusuna: “Birdenbire aşılması söz konusu değil. Bir kere CHP’nin kendi aktörleri, çoğullaşma ve kapsayıcılıkla büyüyeceklerini daha iyi anlıyorlar. Kuşaklar arasında da CHP’ye bakışta değişim var. Helalleşme zamanında bir adım atıldı. Bu adımların aslında sadece sembolik olması, o anlık bir girişim gibi gözükmesiyle ilgili şeyler vardı” cevabını verdi.

Emine Uçak Erdoğan cevapladı: CHP dindar kesimlere ulaşıyor mu?
Emine Uçak Erdoğan cevapladı: CHP dindar kesimlere ulaşıyor mu?

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Ruşen Çakır: Evet, Emine Uçak Erdoğan’la başlayalım. Hoş geldin Emine.

Emine Uçak Erdoğan: Hoş bulduk.

Ruşen Çakır: Sen yıllarca Medyascope‘a katkıda bulundun ama bir süredir Reform Enstitüsü’nde çalışıyorsun ve Ekrem İmamoğlu’na bayağı yakındın son dönemde ve şimdi de Parti Meclisi’ne girdin, Cumhuriyet Halk Partisi’ne. Daha önce de 2023 seçiminde aday adaylığın vardı, değil mi?

Emine Uçak Erdoğan: Evet, aslında ilk temasımız öyle olmuştu.

Ruşen Çakır: Evet, 2023’te olmuştu. Herhalde yakın çevrenden, ‘‘Ya ne işin var CHP’de?’’ diyenler olmuştur.

Emine Uçak Erdoğan: Tabii, yani aslında siyasetle ilgili de genel itibarıyla dönem dönem, ‘‘Ne işin var siyasette?’’ sorusunu alıyorum. Ama ilginçtir, hem 2023’te herhalde bir kırılma yaşandığı için de çok böyle, evet yani ‘‘Ne işin var orada?’’ diyen oldu ama daha çok tebrik aldım, çok ilginç bir şekilde hem yakın çevremden hem de Türkiye’nin çeşitli partilerinden, çeşitli kanaat dünyasından, siyasetten, sivil toplumdan. Herkes buna çok anlam vererek, yani benim CHP’de olmamın ya da CHP’nin benim gibi biri tarafından bu kapsayıcılığının inşa edilmesi herkes için, hem de tam da böyle zor zamanlar, böyle insanların siyasetten de biraz böyle sıdkının sıyrıldığı ve bir yandan da ‘‘Buradan nasıl çıkacağız?’’ dediği bir zaman olmasına rağmen aslında çok iyi tepkiler aldım, öyle söyleyeyim.

Ruşen Çakır: Şimdi benim bildiğim kadarıyla Ekrem İmamoğlu’nun ön seçim çalışmalarında hep onun yanındaydın. Türkiye’yi dolaştı, en son Diyarbakır’da yaptı değil mi?

Emine Uçak Erdoğan: Yok, en son Erzincan’da…

Ruşen Çakır: Diyarbakır’dan sonra…

Emine Uçak Erdoğan: Diyarbakır’dan sonra… Şöyle, o zaten bir ön seçim kampanyası yaptı ve birçok ilde mitingler yaptı, bir de benim eşlik ettiğim bölümünde de 6-7 ilde iftarlar yaptı ailelerle. O ile göre değişik bir profil ama mesela o ildeki hem diyelim ki orayı yansıtan, hem çeşitlilik olarak hem de içerik olarak; mesela Antalya’da bir çiftçi ailesine konuk olduk, onların serası vesaire var, orada iftar yaptık. Kayserili bir hayırsever iş adamının evine gittik. Trabzon’da balıkçılarla iftar yaptık. Erzincan’da bir şehit ailesine konuk olduk. Biraz da farklı kesimlerle Ramazan sofrasında buluşup aslında hem Türkiye’yi hem de Türkiye’ye nasıl bir tahayyülle bu cumhurbaşkanlığı adaylığına aday olduğunu anlatmak istedi ve o yüzden de böyle insanlarla kendi hikayesini anlattığı, kendi tahayyülünü anlattığı bazı programlarına eşlik etmiş oldum ve sonra da 19 Mart oldu.

Ruşen Çakır: Evet, evet 19 Mart oldu ve sonra da olağanüstü kurultay oldu ve sen de girdin. CHP’ye gelmeden önce biraz daha Ekrem İmamoğlu’nu konuşalım. Şimdi dışarıdan görülen bir Ekrem İmamoğlu var, ki sen de yıllardır dışarıdan bakan birisiydin, sonra çok yanında oldun. Ne gördün, yani böyle öne çıkan senin için en önemli olan özellikleri neler?

Emine Uçak Erdoğan: Bir kere şöyle, Ekrem Başkan’ın bence en büyük özelliklerinden birisi; kimin nasıl buraya katkı sunabileceğini, hem kendi çalışmalarını hem de işte şehir ölçeğinde veya işte şimdi Türkiye ölçeğinde kiminle nasıl çalışabileceğini çok önceden öngörmesi ve onun aslında katkı sunabileceği bir alan oluşturması ve bunu yaparken de kesinlikle hem beceriye hem liyakata hem de o kişinin o yapının içinde rahat etki edebilmesine, üretebilmesine olanak açması, yani önce kendisi böyle bir olanak sağlıyor. Çünkü zor bir konu bu; mesela bir yapı var, siz bir yapıya sonradan dahil oluyorsunuz, bir öyle bir tarafı var. Onun dışında toplumsal veriye, toplumsal taleplere, vatandaşın ne istediğine, neye ihtiyaç olduğuna çok önem vermesi. Yani o yüzden bizim zaten temaslarımız aslında kamusal verinin, toplumsal taleplerin nasıl ulaşacağı ile ilgili araştırmadır, bu araştırmaların etkisidir, işte bunların nasıl politikalara dönüşebileceği ile ilgili bizim böyle bir çalışma şeyimiz vardı. Onun dışında, sonuçta bu mesaiyi paylaşınca şunu da görüyorum; hiç kimseyi ya da herhangi bir kişiyi böyle öylesine geçmez, mesela geçerken o çocuğu da görür, o çocuğun söylediğini de görür. Zaten bizim sahadan da gördüğümüz işte mitinglerde, şurada burada veya pazar gezilerinde, şimdi bütün hepsi tekrar tekrar yayınlanıyor ya, onların aslında ne kadar sahici olduğunu ben de birlikte bir zaman geçirirken gördüm. Şey yapmaz mesela, diyelim ki birisi bir seslendi, herkes geçip gider; o fark eder, çağırır, dinler. Mesela şunu anlatayım: Ben Erzincan’dan döndüm, onlar bir gece önce dönmüştü ve ertesi gün, yani diplomasının iptal olmasından bir saat, iki saat önce, o karardan önce bana özel kaleminden ulaşıldı, denildi ki, ‘‘Siz altı yerde iftar yaptınız, buralarda başkana talepler oldu…’’ Gerçekten de iş isteyenlerden tutun da veya işte bir çocuğu mülakata girmiş, sonuç alamamış. Ki gerçekten bunları anlatmak lazım. Gözü yaşlı bir şekilde insanlar gelip bunları anlatıyorlar. Bütün bunların hepsini not etmemi istemişti çünkü ben birlikte hareket ediyordum ve bunları benden istediği bir telefon konuşması oldu. Bunlarla ilgili hem not almıştık hem de ‘‘Bunları şimdi artık gündeme getirin’’ diye benden istediler. Bir saat geçmedi, ben hazırlamıştım zaten, gönderdikten bir saat sonra diploma iptali geldi. Yani aslında böyle bir siyasi kişiden veya işte bir yöneticiden bahsediyoruz.

Ruşen Çakır: Şimdi bir ekip çalışmasından bahsettin, evet onu biz de dışarıdan izleyen olarak görüyoruz ve 19 Mart’ın bence en çarpıcı yönlerinden birisi Ekrem İmamoğlu’nun kurmaylarının önemli bir kısmının da onunla beraber tutuklanması. Yani şimdi isim vermeyeyim çünkü unuttuklarım olur, haksızlık olmasın ama sen de biliyorsun, birçok yerde, kimisi doğrudan belediye çalışanı, kimisi hiç de belediyeyle organik ilişkisi olmayan ama herkesin, ilgili herkesin bildiği, mesela bu seçimleri kazanmasında katkısı bulunan, son seçimlerde katkısı bulunan benim bildiğim birkaç isim şu anda cezaevinde. Yani bir anlamda onun kolunu kanadını da kırmak istediler sanki.

Emine Uçak Erdoğan: Tabii, aslında onun ve arkadaşlarının toplamda CHP’ye ama aslında Türkiye tahayyülüne yönelik bir darbe girişimi olduğunu düşünüyorum ben. Yani çünkü sonuçta bu isimlerin hepsini, bazılarını sayabiliriz de hatta, yani işte Mahir Polat, Emrah Şahan, Mehmet Ali Çalışkan, Gürkan Akgün, Murat Ongun, Necati Özkan, yani çok sayabiliriz. Yani bunların çoğu aslında toplamda Ekrem Başkanın etrafında çalışan veya onun diyelim ki hem belediye politikalarına hem de bundan sonraki çalışmalarına destek verse de aslında toplamda Türkiye’ye dair bir çalışma istekleri olan insanlardı ve bunda da CHP’nin, özellikle CHP’nin işte 2024 seçimlerini de düşünürsek, CHP’nin daha kapsayıcı bir hale gelmesi, toplumla daha güçlü bir şekilde bağ kurması, farklı toplumsal kesimlerle ilişkisi gibi idealleri de olan insanlar olarak aslında, ki bunun en baştaki başlatıcısı da Ekrem İmamoğlu olarak böyle bir hattın aslında kırılmaya çalışıldığını düşünüyorum. Bir de bu kişilere baktığımızda, her birinin zaten kendi alanında yetkinliği var, başarısı var, öncesinde de yaptığı işler var ama toplamında bunları bir ekip olarak hem becerilerini ortaya koyabilmesi hem de mesela İstanbul üzerinde İstanbul’a katkı hem de Türkiye üzerinde Türkiye’ye katkı sunabilmesinin imkanlarını açan da İmamoğlu. Yani o yüzden de bunu öyle görmek lazım. İBB Miras’ın mesela şimdi ne kadar önemli bir şey olduğu konuşuluyor. Ama bu alanı açan ona diyelim ki böyle bir tahayyülle, yani tam da aslında İstanbul’un muhafaza edilmesi, tarih, kültür, sanatına sahip çıkılması ve bu mekanların kamuya açılması ile ilgili fikrin başında İmamoğlu var. O yüzden de aslında bunların hepsinin onun bir şekilde yürüyüşünü sakatlamak üzere yapıldığını düşünüyorum ben de.

Ruşen Çakır: Şimdi 19 Mart oldu, çok büyük bir şok oldu. Herhalde siz daha derinden yaşadınız, beraber çalışma arkadaşlarınız alındı vesaire, sizlerin de adınızı bir şekilde geçirdiler, onu da biliyoruz. Ve ondan sonra 19 Mart’ın ardından cevap geldi, protestolar geldi ve benim anladığım kadarıyla, ki günlerdir bunu yorumluyorum burada, bu 19 Mart’ı yapan, özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan başta olmak üzere, ekibin hiç beklemediği bir cevap geldi ve olay tersine döndü sanki. Sen CHP ile yeni tanışan birisi olarak CHP’nin bu performansı göstermesini bekliyor muydun?

Emine Uçak Erdoğan: Şimdi şöyle, ön seçim kampanyası yapılmamış olsaydı, ön seçim kampanyasının içinde zaman geçirmemiş olsaydım veya işte diyelim ki özellikle 2024 seçimlerinde bir şekilde bu toplamın içinde bir yerlerde yer almasaydım belki beklemezdim. Ama özellikle ön seçim kampanyasında ben çok farklı illerde, tam da dediğim gibi bu iftarlar çerçevesinde veya işte o günlerde miting olduğunda o şehirdeki mobilizasyonu da gören birisi olarak aslında toplamda bir mobilizasyona sebep olacağını, yani insanların gelecek tahayyülünde Ekrem İmamoğlu’na bir rol biçtiklerini az çok hisseden birisiydim. Ama tabii ki hepimizi şaşırtan bir şekilde halen de devam eden bir duygu var. Bunu da zaten böyle üzerine düşündüğümüzde, kavramsallaştırdığımızda ben hikayenin hepsini tekrar tekrar çağırması olduğunu düşünüyorum. Yani şöyle, bu toplumun uzunca bir süredir çok bastırılmış ve çok güçsüzleştirilmiş, sesi çıkmamış dönemleri var. Yani işte pandemiden bu yana olanları sadece sayalım, hem deprem hem sonrasında işte bu Kartalkaya’daki yangın, bebek cinayeti, yeni doğan çetesi; yani bir sürü böyle hem gündelik hayatta eşitsizliklerin derinleştiği…

Ruşen Çakır: Narin olayı da var.

Emine Uçak Erdoğan: Narin… Hem de bunlarla ilgili aslında toplamda bir karşılığın üretilmediği, sorumluluğun alınmadığı bir dönemimiz var. Yani depremle ilgili fotoğrafı hatırlayın, daha ilk gün mesela her yere ulaşılmadığı belliyken bile azar işitti insanlar ya da ne bileyim bant daralması, bir sürü şey oldu ve bu ülkeyi 25 yıl yöneten insanlar bir sorumluluk cümlesi kurmadılar. En fazla bir ay sonra ‘‘ya işte hakkınızı helal edin’’ denildi. Oysa bu ülkeyi başarıya götüren iyi yapılan işlerin bir sorumluluğu alındığı gibi, kötü gidenlerin de sorumluluğunun alınması lazımdı. Sorumluluk alınırken de, mesela ‘‘Yenidoğan çetesi’’nde aynı şekilde, yani bunun mesela diyelim ki başka partilerden olan hastane sahipleri gündem edildi ama kamusal bir sorumluluk alınmadı. Yani böyle birikmiş bir şeyi vardı ve bu toplum tam da böyle gözünün önünde akşam diplomasına, hem de bu kadar hukuki olmayan bir konuyla diploma meselesi, sonrasında da o sabah bütün bir şehri bir yıl önce büyük bir oyla kazanan belediye başkanlarına, sadece Ekrem Başkan için değil, Şişli örneğinde Emrah Şahan için düşünün, bütün bunların hepsiyle birden karşılaştığında aslında kendi kaderinin de bunun etrafında elinden gittiğini hissetti gençlerimiz. Bu gençler geleceklerini burada kurmak istiyorlar ama göremiyorlar. Yani aidiyetleri buraya da ait ama aidiyetleri burada olmasına rağmen burada hayat haklarının, şanslarının herkes için eşit olmadığını çok iyi biliyorlar. Yani eğitimle de ilgili bir şey değil. Ben size bir örnek anlatayım, kendi kızımdan anlatayım, mesela ben diyorum ki ona; “Ben Siirt’te doğmuş büyümüş birisi olarak seni İstanbul’da yaşar hale ya da işte bir yere getirdim. Sen de bundan sonrasını kendin yap.” Bana mesela diyor ki kızım; “Anne, senin Siirt’ten üniversite kazanmanla benim Eyüp’ten Anadolu Lisesi kazanmam arasında fark var. Daha zor, bu dönem daha zor.” Çocuklar da biliyor bu eşitsizliği. Yani bu eşitsizlik eğitimde deneyimleniyor, sağlıkta deneyimleniyor, barınma hakkında deneyimleniyor. Yani en temel haklarda bu çocuklar iyi bir eğitim alsalar da – ki bu bile ellerinde değil – eşit olmadıklarını hissediyorlardı ve bütün bunların toplamı böyle büyük bir hukuksuzlukla da olunca harekete geçti, bu vicdan harekete geçti diye düşünüyorum ben.

Ruşen Çakır: Peki, CHP’ye gelelim. Kurultay kararı kayyum meselesinin önüne geçmek için yapıldı ama onun ötesinde çok büyük bir kenetlenme oldu ve ilk defa anahtar liste delinmedi, bu çok şaşırtıcı. Ki biliyorsun, birtakım iktidar trolleri rakamlar veriyorlardı, ‘‘en az 15, yok hatta yarısı delinir, şu olur bu olur’’ diye, hiçbir şey delinmedi, Özgür Özel neredeyse oyların tamamını aldı. Bu geçici bir şey mi, yoksa gerçekten şu anda CHP hakikaten böyle tam anlamıyla kenetlenmiş durumda mı?

Emine Uçak Erdoğan: CHP aslında parti içi çekişmelerin toplamda Türkiye partisi olması önünde ne kadar olumsuz etki yaptığını bence anlamış durumda; o yüzden de önce parti içinde bir birlik, parti içinde bir güç birliği sağlanıp sonrasında da ülkeye gerçekten yeni bir tahayyül sunmak için kenetlenmiş durumda, benim içeriden de en azından ilk parti meclisi toplantısından da gördüğüm bu. Şöyle bir şey var, yani aslında zaten sadece CHP için değil bütün partiler için… Yani sürekli televizyonlarda işte bazı insanların, hem insanların hayatları hakkında hem kurumların hayatları hakkında hem de gelecekleri hakkında akşamdan sürekli ahkam kestiği ve bunların bazılarının gerçekleştiği bir ülke toplamında hepimiz için çok kötü. O yüzden de aslında CHP ile ilgili de yani bunlar mesela öngörü falan değil, bunlar aslında ‘‘Acaba bir şeyleri harekete geçirebilir miyiz?’’ veya ‘‘Buradan kendimize bir güç devşirebilir miyiz?’’ gibi herkesin kendine görev bildiği veya bir şekilde ‘‘Beni görün, keşfedin’’ diye döndüğü bir şeye dönüştü. En kötüsü bunun hukuka konu edilmesi. Yani mesela şu an kent uzlaşısı etrafındaki tutuklamaların ilk başlangıcı da hatırlarsanız Twitter‘da, orada burada konuşularak sonra iddiaya, davaya dönüştü. O yüzden bu fotoğrafın böyle işte özellikle de iktidara yanlayarak sürekli Türkiye’de kurumların, kişilerin kaderini sanki kendileri belirliyormuş gibi olan vasatın, sadece CHP veya muhalefet için değil, ben bütün herkes için ve en çok da iktidar için bir sıkıntı olduğunu düşünüyorum, yani bunun görülmesi gerektiğini düşünüyorum.

Ruşen Çakır: Peki, sen Kürt meselesini yıllardır dert edinmiş, bu konuda çok çalışmış birisisin. Geçen çözüm sürecinde de bayağı aktiftin, bu konuyu çok ele aldın. Şimdi ortada bir kesintiye uğrayıp sonra tekrar hızlanan bir süreç var ve şu ana kadar benim gördüğüm parti adına konuşan Ekrem İmamoğlu ya da Özgür Özel bu sürece destek veriyorlar. En son Ekrem İmamoğlu’nun Bahçeli’ye hitaben yazdığı açıklamada da, hatta terörsüz Türkiye şeyini kullanarak… Şimdi Sırrı Süreyya’nın rahatsızlığı nedeniyle yine bir şeyler gecikeceğe benziyor. Nasıl görüyorsun, hakikaten örgütün silah bırakması ve kendini feshetmesinin eşiğinde miyiz gerçekten?

Emine Uçak Erdoğan: Ona doğru gittiğini görüyoruz. Ben bununla ilgili şöyle iki hattın ayrışması gerektiğini düşünüyorum. Şöyle, yani sonuçta örgütün silah bırakması, yani bu işin hakikaten terörsüz, şiddetsiz bir şekilde olması hepimizin hayrına ve zaten hepimizin desteklemesi gereken bir şey. Hatta şunu da söylemem lazım Ruşen Bey, ben başından itibaren, yani 10 yıldır Kürtlerin bu silahlı mücadelesiyle aslında çok büyük bedeller de ödediğini ve bunların toplamında onlara da bir şey getirmediğini söylediğim zaman çok tepki görüyordum. Ama şimdi sonuçta herkes artık bu işin silahla olmayacağının hakkını teslim etmiş durumda. O yüzden aslında örgütle silah bırakma ile ilgili olan müzakere veya onun etrafında dönenler ayrı, mesela orada bunun bu şekilde yürümesi tabii ki önemli ve çok da zaten desteklenmesi gereken bir konu; ama ikincisi, herkes bu işin sadece silah bırakmayla ilgili olmadığını, bunun bir demokratikleşme planını ve çerçevesini de içermesi gerektiğinin hakkını teslim ediyor. Orada da ben açıkçası bu ikili hukuk sisteminin, yani sadece bu çözüm sürecinde değil, adalet önünde de görüyoruz ki eşit değiliz, sivil toplumda çalışma yaparken ikili hukuk sistemi var. Yani mesela şöyle düşünün; işte bizim kullandığımız kaynaklar kriminalize ediliyor, diyelim iktidara yakın çevreler aynı kaynağı kullandığında sorun yok.

Ruşen Çakır: Ne oluyor? Biz ‘‘fondaş’’ oluyoruz, onlar…

Emine Uçak Erdoğan: Aynen öyle. Bir de bunu mesela şöyle düşünelim; yani bu fonların hepsi Maliye Bakanlığı’nın denetimi ve İçişleri Bakanlığı’nın, Dışişleri Bakanlığı’nın etrafında olduğu halde… Bir kere o yüzden bu ikili hukuk sisteminin burada da yapıldığını düşünüyorum. Yani o yüzden çözüm sürecinin desteklenmesi, evet, ama bu arada Kürtlerin diyelim ki CHP ile ilişkisinin kriminalize edilmesi, bir konu edilmesi, bunun bir davaya dönüşmesi ve bazılarının bununla şu anda tutuklanmış olması bir sorun. Yani o yüzden bu demokratikleşme hattı herkes için, bütün herkes için geçerli ve bunun şeffaflığı herkesin katkı koyabileceği ve bu katkıyı koyarken, bu bence çok önemli, bu katkıyı koyarken ‘‘Sonra ileride acaba bana bir maliyet olarak döner mi?’’ diye endişe etmediği, çünkü maliyet olarak dönerken de aslında Kürtlere daha çok maliyet olarak döndü. Şimdi mesela diyelim ki CHP’lilere dönüyor, iktidara yakın olanlar bu maliyetten de payını almadı. Yani halen cezaevinde olan çok arkadaşımız var, halen o davalarla ilgili yargılanan insanlar var, yeni HDK’dan bir sürü insan tutuklandı. Bunları da görelim, bunları da konuşalım istiyorum ben.

Ruşen Çakır: Evet, bu süreç başladığında benim çok görüşlerine önem verdiğim, konuya hakim bir tanıdığımla tartışırken bana dedi ki; ‘‘Ya bu olacağa benziyor ama sen yine dikkatli ol. Olmazsa ilk senin gibilerden hesap sorarlar.’’ Yani fatura çok daha sert olur diye… Çünkü hep birilerine her türlü şey serbest, birilerine her şey yasak.

Emine Uçak Erdoğan: Tabii. Bu gerçekten böyle. Artık ben şöyle diyorum, ‘‘Bu bizim imtihanımız falan değil, bu sizin imtihanınız.’’ Çünkü sonuçta bu kadar kolaycılığı, bu ikili hukuk sistemini nasıl içselleştirebiliyorsunuz? Bize suç olan size niye meşru oluyor? Size niye hak oluyor? Yani gerçekten… Bu arada iki yazı yazıyoruz, aynı yazıyı iktidara yakın birisi yazdığında sıkıntı yok; ama biz yazdığımızda suç olarak görülüyor. Yani bir kere buradan vazgeçilmesi gerekiyor.

Ruşen Çakır: Peki, şimdi dindarlık meselesine gelelim. Kemal Kılıçdaroğlu döneminde bir helalleşme meselesi vardı, tam anlaşılamadı. Seçim öncesi olduğu için de bir seçim yatırımı olarak görüldü ama bir şeyler değişir gibi oldu CHP’de. Şimdi aynı şekilde CHP’nin Türkiye’deki sağ partilere yönelen dindar kesimlere ulaşma sorunu var, bunu ben gazeteci olarak yıllardır görüyorum. Ama bunun yavaş yavaş aşılmakta olduğunu da görüyorum. Sen özellikle bu Ekrem İmamoğlu’yla yaptığınız iftarlarda vesairede ve son dönemde bu protestolarda nasıl bir şey görüyorsun? CHP ile dindarlar arasındaki barajlar aşıldı mı?

Emine Uçak Erdoğan: Şimdi bu bazı bagajların, bazı barajların birdenbire kesilmesi söz konusu değil. Ama nihayetinde mesela helalleşmeden bu yana gelen noktada bile çok değişimler olduğunu görmek lazım. Bir kere zaten CHP’nin kendi içi, yani CHP’nin kendi aktörleri çoğullaşmayla kapsayıcılıkla büyüyebileceklerini daha iyi anlıyorlar. Kuşaklar arasında da CHP’ye bakışla ilgili değişim var. Yani tabii ki bir kuşak için o bagajlar çok harekete geçiyor. Ama bir kısmı için, özellikle mesela genç kuşak kadınlar için aslında bu öyle gelişmiyor. Şimdi mesela helalleşme zamanı bir adım atıldı ama mesela, o zaman da hatırlarsınız bu stüdyoda bazı programlarda bu çok konuşuldu, bu adımların aslında sadece sembolik olması veya işte o anlık bir girişim gibi görülmesiyle ilgili bazı şeyler vardı. Hatırlarsınız, işte Sevgi Kılıç mesela çok son yerlerde aday gösterildi, ki mesela Sevgi bu kadar uğraşan birisi olarak. Böyle temsil noktasında, daha hakiki bir şekilde bir ilişki kurma noktasında ilerlemeler oldukça bence bu konuda da bir değişim oluyor. Yoksa mesela benim çevremde de ya da yakınlarımda da, AK Parti’ye de aynısı olmuştu bir dönem, ben hatırlıyorum, sonuçta yaşımız buna müsait, hani ilk böyle farklı çevrelere açıldığında herkes şey diyordu; ‘‘Bunlar aslında sizi vitrin gibi görmek istiyorlar.’’

Ruşen Çakır: Tam da onu soracaktım. Yani sana mesela şey diyen yok mu tanıdığın ettiğin, ‘‘Ya seni kullanıyorlar, vitrin için kullanıyorlar, başörtün var diye yapıyorlar ama normalde onlar asla iflah olmaz’’ falan. Herhalde vardır.

Emine Uçak Erdoğan: Tabii, bunu tabii ki söyleyen vardır. Ama nihayetinde benim bir yerde bulunmamın nasıl şekillendiğini de görenler açısından ben kendim için bir çelişki olarak görmüyorum bunu. Tam da zaten CHP’nin bu anlamdaki değişiminin ne kadar kalıcı olduğunun, ne kadar aslında sadece bir göstermeyle ilgili olmadığının zamanla ortaya çıkacağını düşünüyorum. Ama ben öyle olduğunu düşünmüyorum. Yani şöyle mesela, hatta geçende Murat Sabuncu’ya da anlattım, ben bu partinin yöneticilerinde, kadın kollarında başörtülü kadınları görüyorum zaten, yıllardır görüyorum. Ama mesela delege, bu benim bile eksikliğim diyeyim, ben başörtülü delege olabileceğini CHP’de bilmiyordum. Kurultay salonunda gördüm. Ya da mesela şöyle söyleyeyim, 2024 seçimlerinden önce aday olmak isteyen kadınlara yönelik bir eğitim programına da mentörlük yapıyordum, siyasi iletişimle ilgili eğitim yapıyordum ve oraya farklı partilerden kadınlar geliyordu. Kendilerini tanıtırken açıkçası CHP adına gelene ben bile şaşırdım. Yani ben en fazla şey dedim, daha muhafazakar sağ partilerden biri, belki de Kürt hareketinden biri diye düşündüğüm başörtülü, hatta çarşafa yakın başörtülü kadın CHP’nin, hatta bu eşitsizlik, derin yoksulluk çalışan bölümünde olduğunu söylediğinde ben de şaşırdım. O yüzden aslında bir değişim var; bir toplumsallaşma, farklı bir şekilde ve özellikle başörtülüler açısından ve diğer kimlikler açısından ama bunun tabii ki ne kadar hattının geniş olması, kalıcılığı önemli. Yani insanlar şu anda buna da bakıyor. Sadece bu konuda değil, bence bütün konularda, yani sosyal politikadan tutun da dış politikaya, ekonomiye… Sadece iktidar kötü, evet bu konuda anlaştık, herkes bu konuda az çok artık ortaklaşıyor; ama seçmek konusu olduğunda, ötekinin zıtlığından dolayı değil, sizin, evet daha iyi olacağınızı hissederek harekete geçebilir. Yani oy verme karar noktasıyla ilgili bir şey ve bu karar da sizin daha iyi olmanız. O yüzden de buralarda çok çalışmamız gerekiyor.

Ruşen Çakır: Son olarak Emine, şeyi sormak istiyorum. Sen kadın meselesinde de… Yani bir feministsin değil mi? Kullanıyor musun feminist lafını?

Emine Uçak Erdoğan: Feminist lafını çok kullanmıyorum ama yine de sonuçta kadın hakları konusunda ilk günden itibaren bu alanda çalışan birisiyim. Evet, feminizmi çok önemsiyorum.

Ruşen Çakır: Son dinamizminde kadınların, ben dışarıdan bakarak görüyorum ama sen daha içeridesin, kadınların bayağı bir öncü gibi olduğunu, gençler tabii ki öncelikle ama gençlerin içinde de kadınlar ve genel olarak kadınlar bayağı bir CHP’yi taşıyor sanki.

Emine Uçak Erdoğan: Şimdi CHP’ye yönelenlerde, özellikle AK Parti’den CHP’ye yönelenlerde kadınlar olduğunu biliyoruz. Sizin yine buralarda da araştırmaları konuştuğumuz zamanlardan da biliyoruz, ki bu son 2024 seçimlerinde. Ama aslında CHP’nin daha güçlü kadın politikalarına da ihtiyacı var. Yani bunu da görmek lazım. Çünkü kadınların şeyleri çok farklı, çok farklı farklı kadın grupları var ve aslında bu şu anda toplamda işte merkezileşme ile başlayan ve pandemiden bu yana eşitsizliklerin çok arttığı, bu kriz dediğim, sistemsizlik dediğim durumla ilgili en çok da sıkıntı yaşayan kadınlar. Yani büyük bir deprem yaşadık, bu afeti en derinden kadınlar yaşadı. Eğitimle ilgili sıkıntılar var, çocukları meselesi yüzünden, en çok bununla kadınlar başa çıkıyor. Ekonomik kriz, evin bütçesini geçindirme meselesi kadınların üzerinde. Yani bu anlamda kadınların gerçekten sorunları, kamusal alanda temsilden tutun işte şiddet meselesi, eşitsizlikler çok çeşitlendi, çok arttı. O yüzden de kadın politikalarının bütün hepsini kapsayacak şekilde olması önemli. Yani sadece işte kadın hakları, kamusal görünürlüğü vesaire yeterli olmaz. Eşitsizlikler boyutu, sosyal politika boyutu, özgürlükler boyutu, bütün bunların hepsini içine alacak çok daha geniş, çok daha güçlü bir kadın politikasına ihtiyacı var CHP’nin. Ki bu konuda da mesela şu an hem rol alan hem de çalışma yürütmek isteyen çok da istekli kadın var parti yönetiminde. Ben bunun toplamda bir güç birliğiyle ve halkın, kadınların talebiyle ve teveccühüyle daha etkili bir şeye dönüşebileceğini söyleyebilirim.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.