Önce Selahattin Demirtaş ile barışın | Ruşen Çakır yorumladı

DEM Parti Grup Başkanvekilleri, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç ile görüştü. Eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş hakkında, 15 yıl hapis cezası istemiyle yeni bir dava açıldı. Önce Selahattin Demirtaş ile barışın başlıklı videoda Ruşen Çakır değerlendirdi.

Kürt meselesinin çözümü için devlet, Öcalan ve DEM Parti İmralı heyeti arasında başlatılan süreç devam ediyor.

Süreç kapsamında bugün (24 Nisan) DEM Parti Grup Başkanvekilleri Gülistan Koçyiğit ve Sezai Temelli ile DEM Parti Eş Genel Başkan Yardımcısı Öztürk Türkdoğan, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç ile görüşürken, eski Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’a bir dava daha açıldı.

Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, AİHM ve AYM kararlarına rağmen yaklaşık dokuz yıldır Edirne Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş hakkında, 2016 yılındaki yedi ayrı konuşmasından dolayı 15 yıla kadar hapis cezası ve siyasi yasak talep eden iddianameyi tebliğ etti.

Duruşma tarihi verildi

İddianame, Diyarbakır 18. Asliye Ceza Mahkemesi’nce kabul edildi ve ilk duruşma günü 24 Eylül 2025 olarak belirlendi.

Yürütülen süreci başından beri destekleyen Demirtaş’a, Öcalan ile ilgili söylediklerinden dolayı dava açılması dikkat çekti.

DEM Parti Grup Başkanvekilleri, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç ile görüştü

Ayrıca bugün DEM Parti Grup Başkanvekilleri Gülistan Kılıç Koçyiğit, Sezai Temelli ve Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonundan Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Öztürk Türkdoğan’dan oluşan DEM Parti heyeti, Adalet Bakanı Yılmaz Tunç ile Adalet Bakanlığı’nda bir araya geldi.

Gülistan Kılıç Koçyiğit, görüşme sonrası yaptığı açıklamada, “Sayın Bakan’a tecrit koşullarında bu sürece Sayın Öcalan’ın katkı sunamayacağını, sürecin ilerletilmesi açısından Sayın Öcalan’ın koşullarının en önemli başlık olduğunu ve derhal, bir an önce artık bu koşulların amasız, fakatsız düzeltilmesi gerektiğini kendilerine ifade ettik. Bu konuda sanırım önümüzdeki dönemde bazı gelişmeler görme şansımız da olacak diye düşünüyoruz” dedi. 

Çakır videoda, “Türkiye gibi bir yerde, yargının bu kadar siyasetle iç içe olduğu, siyasetten habersiz, onaysız adım atmadığı ülkede Demirtaş’a böyle bir dönemde yen bir dava açılması siyasetten bağımsız habersiz ne kadar olur ben inanmıyorum” dedi.

Önce Selahattin Demirtaş ile barışın | Ruşen Çakır yorumladı
Önce Selahattin Demirtaş ile barışın | Ruşen Çakır yorumladı

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler. Diyarbakır temsilcisi arkadaşımız Ferit Aslan bugün yine özel bir habere imza attı ve birçok medya kuruluşu, haber sitesi de kısa bir süre sonra Medyascope‘ta çıkan bu haberi aldılar, almak durumunda kaldılar çünkü önemli bir haber. Şöyle ki, Selahattin Demirtaş’a — yaklaşık 9 yıldır içeride, biliyorsunuz — yeni bir dava: Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı 7 ayrı konuşmasından dolayı 15 yıla kadar hapis cezası ve siyasi yasak talep eden yeni bir dava açmış ve davanın ilk duruşma günü de 24 Eylül 2025 olarak belirlenmiş. İlk başta, ‘‘Ne var bunda?’’ diyeceksiniz, çünkü Demirtaş’a sürekli değişik nedenlerle, özellikle yaptığı konuşmalar nedeniyle davalar açılıyor, mahkum ediliyor ve yıllardır içeride hapis tutuluyor, aslında rehin tutuluyor Selahattin Demirtaş. Ama bu davayla, bugün Diyarbakır’da açılan davayla eş zamanlı bir şekilde Ankara’da bir buluşma vardı; DEM Parti heyeti Adalet Bakanı Yılmaz Tunç’la buluştu. DEM Parti heyetinde iki Grup Başkanvekili Gülistan Koçyiğit ve Sezai Temelli, bir de hukukçu Eş Genel Başkan Yardımcısı Öztürk Türkdoğan var ve bu görüşmenin esasını oluşturan konu da, başta Abdullah Öcalan’ın İmralı’daki koşulları olmak üzere birtakım iyileştirmeler. Bu konuda DEM Parti, Adalet Bakanı’yla görüştüğü bir pazarlık süreci işliyor. Bu da yeni çözüm süreciyle ilgili bir olay, bunu biliyoruz. Ve şu anda gündemde ciddi bir şekilde Abdullah Öcalan’ın İmralı’daki koşullarının iyileştirilmesi var. Selahattin Demirtaş’ın bugün açılan davadaki konuşmalarından birisi de, birçoğu böyle, bir tanesi mesela baktığımız zaman ‘‘Sayın Öcalan’ı İmralı’da bir esir gibi tecrit altında tutmaya devam ettikçe bu yol açılmıyor, barış yolu açılmıyor’’ diyor ve Demirtaş’a Öcalan övgüsü nedeniyle, yani Öcalan propagandası yaptığı için dava açılıyor. Tam o sırada da Öcalan’ın koşulları iyileştirilmeye çalışılıyor. Adalet Bakanı doğrudan Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından bu konuda görevlendirilmiş ve önümüzdeki günlerde hızlı bir şekilde Öcalan’ın koşullarının iyileştirilmesi konusunda gelişmeler bekliyoruz. Çünkü bu, PKK’nın yapması beklenen fesih kongresi ile eş zamanlı olacak bir şekilde; onun, o kongrenin bir tür şartı gibi Kandil tarafından talep edildi, bunu biliyoruz. Şimdi Öcalan’ın koşullarının iyileştirilmesi, Öcalan’ın başka birçok kesime ulaşabilmesi, bunun içerisinde gazeteciler de deniyor, birtakım bilim insanları da deniyor, siyasetçiler de deniyor; yani İmralı’nın kapısının bir şekilde açılması gibi bir olay var. Buna itiraz eden olur, etmeyen olur ama bu sürecin bir ayağı olarak yürüyor ve sürecin tamamlanması için önemli bir aşama ve galiba aşılacak. Ama tam bunlar yapılırken Selahattin Demirtaş’a açılan yeni bir dava… Baktığımız zaman insanın kafası karışıyor. Bu haberi okuyan kimileri dediler ki; ‘‘İşte bu Bahçeli’nin istediği çözüm sürecine Erdoğan’ın ya da AK Parti kanadının bir tür engel çıkartma girişimi’’ dediler. Çok hızlı bir değerlendirme. Böyle olabilir mi? Tabii ki her ihtimal var. Bu tür süreçlerde genellikle birileri bir şeyleri inşa etmeye çalışırken, birileri de yıkmaya çalışır. Dünyanın dört bir tarafında böyle oldu, bizde de böyle oldu. Geçmiş çözüm sürecinde özellikle Fethullahçıların bu konuda çok yoğun çabaları olduğunu biliyoruz. MİT krizi mesela böyle bir şeydi, KCK tutuklamaları böyle bir şeydi geçmişte. Bu öyle midir, yani sabote etmeye yönelik bir şey midir, emin değilim. Şu geliyor insanın aklına: Zaten savcıların elinde böyle bir soruşturma vardı, diğer yaşanan süreçle çok alakalı olmadan bu da buna denk geldi. Yani tesadüf. Ama geçenlerde birisi — kimdi unuttum, kusura bakmasın kendisi — şey demişti: ‘‘Ortadoğu’da hiçbir şey tesadüf değildir.’’ Türkiye gibi bir yerde, yargının bu kadar siyasetle iç içe olduğu, siyasetten habersiz, onaysız adım atmadığı bir ülkede Selahattin Demirtaş’a böyle bir dönemde yeni bir dava açılması siyasetten bağımsız, habersiz ne kadar olur, ben açıkçası inanmıyorum. Ama ortada hâlâ bu soru var: Niye peki? Selahattin Demirtaş başından beri bu sürece destek verdi, Öcalan’a da destek verdi, sürece de destek verdi. Öyle ki 19 Mart krizi ile ilgili hiçbir yorum dahi yapmadı. Son bir iki günde yaptı ve ben kaçırdıysam kusura bakmasınlar ama herhalde yapmış olsaydı hepimiz bunu konuşuyor olurduk. Yapmadı, o konuda sessiz kaldı. Sessiz kalması da herhalde sürece zarar verme endişesiyle olmuştur. Başka türlü aklıma bir şey gelmiyor. Çünkü ne dese bir tarafı rahatsız edecek bir durum. Demirtaş gibi birçok konuda tavır almış birisinin bu konuda konuşmamış olması başlı başına bir tercih ve bu tercihin esas olarak sürece zarar vermemek amaçlı olduğu kanısındayım. Peki, niye Selahattin Demirtaş hâlâ böyle davalarla cendere altına alınmak isteniyor? Zaten 9 yıla yakın süredir içeride. Niye böyle yapılıyor? Çünkü Selahattin Demirtaş özellikle Erdoğan tarafından istenmeyen bir kişi. Zaten olay ilk başladığında, süreç ilk başladığında Bahçeli de DEM Parti’yi ve İmralı’yı işaret etmiş, yani Öcalan’ı; ama Edirne’yi ve Kandil’i ayırmıştı ilk çıkışında, Ekim çıkışında, hatırlanacaktır. Burada bir siyasi iktidarın, Erdoğan başta olmak üzere, Selahattin Demirtaş’la bir meseleleri var, bir husumetleri var. Ama eğer gerçekten Türkiye’de bir barış inşa edilmek isteniyorsa, Kürt meselesi ekseninde PKK’nın silahsızlanması ve zincirleme bir şekilde birçok konuda bir barış tesis edilmek isteniyorsa, öncelikle Selahattin Demirtaş’la barışmaları lazım. Çünkü Selahattin Demirtaş ve diğer arkadaşları, HDP’de görev yapmış, kimileri üst düzey yöneticilik yapmış, belediye başkanlığı yapmış kişilerin özelliği doğrudan yasal siyaset yapmaları, yasal siyasetin insanları, aktörleri olmaları. Yani onların, şu anda cezaevinde olan siyasetçilerin çoğunun, HDP döneminden, partinin adı HDP’yken kalan siyasetçilerin herhangi bir terör eylemi, şiddet eylemi vesaire böyle bir şeyleri yok. Hepsi söz, konuşma, duruş ya da bir miting düzenlemek vesaire, bunlar ve bunlar nedeniyle yargılanıyorlar, hapis tutuluyorlar. Ama onların övdüğü varsayılan terörün doğrudan aktörü olan kişilerle devlet doğrudan ya da dolaylı görüşüyor ve onların bir şekilde ceza almadan bu olayı sonlandırması için çalışıyor. Ortada çok büyük bir çelişki var. Bir yanıyla bu, yani terör diye adlandırdığınız şeyin aktörleriyle görüşüp; terörü övdüğünü varsaydığınız, onunla suçladığınız kişilere hâlâ acımasızca davranmak… Eğer bir barış yapılacaksa, öncelikle bu siyasetçilerle yapılması gerekiyor. Belediye başkanlarıyla, milletvekilleriyle, eş başkanlarla yapılması gerekiyor. Bir de zaten şöyle bir şey var: Hedef tamamen Kürt hareketini yasal bir alana taşımaksa, bu insanlara ihtiyacınız var. Bundan sonra süreci esas taşıyacak olan kişiler bunlar, özellikle de Selahattin Demirtaş. Selahattin Demirtaş şu anda Türkiye’de — Abdullah Öcalan’ın konumu apayrı olduğu için onu bir kenara koyalım — Kürt siyaseti denince akla gelen ilk isim. Çok popüler, etkileyici, tabanı harekete geçirebilen, 2015 Haziran seçimlerinde olduğu gibi bunu oy patlamasına dönüştürebilen bir isim. Şimdi siz bu ismi kenara koyup ya da ilk planda onu gündeme almayıp başka şeylerle uğraştığınız zaman yaptığınız işin samimiyeti ciddi bir şekilde sorgulanır. Dolayısıyla, eğer Kürt meselesi ekseninde gerçekten bir barış tesis edilmek isteniyorsa öncelikle işleri zaten yasal siyaset olan kişilerle devletin barışması gerekiyor. Artık bu intikam duygusunu bırakması gerekiyor. Evet, şu anda görüyorsunuz, Adalet Bakanı’yla görüşen heyet. Ne görüştüler? Öncelikle Öcalan’ın koşullarını görüştüler. Sadece bunu görüşmediler tabii. Öncelikle Öcalan’ın koşullarını görüştüler, hasta mahkûmları görüştüler, diğer başka hususları görüştüler. Bunlar tabii ki önemli şeyler. Fakat bu görüşmenin yapıldığı sırada Selahattin Demirtaş’a yine piyangodan bir 15 yıla kadar hapis cezası… Yani sonuçta yapılan, edilen birtakım konuşmalardan ibaret ve bu konuşmaların büyük bir kısmı artık Ekim ayından beri herkes tarafından yapılır oldu. Yani düşünün, Devlet Bahçeli geldi, Öcalan’ı Meclis’te konuşturttu, hatta Öcalan’dan “kurucu önder” diye bahsetti. Düşünün, bundan bir iki yıl önce herhangi bir siyasetçi Öcalan’dan “kurucu önder” diye bahsetseydi başına neler gelirdi? Ben şunu çok iyi biliyorum: Selahattin Demirtaş’la ilgili ne zaman bir yayın yapsam YouTube‘da buna gelen yorumların içerisinde muhakkak bir iki tane ‘‘Bu değil miydi, ‘terörist başı Öcalan’ın heykelini dikeceğiz’ diyen?’’ yorumu oluyor. Doğru mu, yanlış mı bilmiyorum; bunu söyleyenler var. Şimdi, Öcalan’ın heykeli dikilmese bile Öcalan, Türkiye’de gerçekten şu anda meşru ve makbul bir siyasetçi muamelesi görüyor devlet tarafından. Kızanlar var, onaylayanlar var, hiç önemli değil. Ama Öcalan’la böyle bir defteri kapatırken, Selahattin Demirtaş ve arkadaşlarının defterini açık tutmanın hiçbir iler tutar tarafı yok.

Evet, yayınlarımıza destek olmanızı ve Medyascope’a abone olmanızı özel olarak rica ediyorum. Beğenebilirsiniz, paylaşabilirsiniz, başkalarına bahsedebilirsiniz. Ancak böyle bizim bağımsız gazeteciliğimizi sürdürmemiz mümkün olabiliyor. Hepinize çok teşekkür ediyorum. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.