Ruşen Çakır yorumladı: Öcalan Türkiye’nin siyasi haritasını yeniden çiziyor

Ruşen Çakır bu videoda, yeni çözüm sürecinin önümüzdeki günlerde nereye evrilebileceğini yorumladı. Çakır, Öcalan’ın, ilerleyen günlerde DEM Parti’nin fiilen başına geçebileceğini söyledi.

Ruşen Çakır, “Öcalan Türkiye’nin siyasi haritasını yeniden çiziyor” başlıklı yayınında, yeni çözüm sürecinin, ülkenin gündeminde çok etkili olacağını söyledi. Kamuoyunun çok fazla ilgi göstermediğini belirten Çakır, “Anlamış değil, umursamıyor, kaygıları var” dedi.

Yeni sürecin çok zor olduğunu belirten Çakır, “Birileri direnç göstermeye çalışacak, ayak uyduramayacak. 50 yıl boyunca oluşmuş olan birtakım statükolar, statüler ortadan kalkmak zorunda kalacak. Alışkanlıklardan uzaklaşılmak zorunda kalınacak. Tabi bunların hepsi birdenbire olacak şeyler değil” diye konuştu.

Ruşen Çakır yorumladı: Öcalan Türkiye'nin siyasi haritasını yeniden çiziyor

PKK lideri Abdullah Öcalan’ın Türkiye’nin siyasi haritasını yeniden çizdiğini vurgulayan Çakır, “Ayrıca bebek katili, terörist başı vs. böyle söylendi yıllar boyunca. Ama bir aşamadan sonra Devlet Bahçeli’nin başlattığı bir açılımla birlikte oradan bambaşka bir yere geldi. Ve şu anda devletin gözünde meşru bir siyasi aktör” dedi.

“Öcalan fiilen DEM Parti’nin lideri olacak”

Ruşen Çakır şöyle devam etti:

“Orada şimdiden yanındaki yardımcılarının, sekretaryasının sayısının arttırıldığı söyleniyor. Ve oradan belli ki hareketi yönetecek. Zaten yönetiyordu. Bir şekilde dolaylı yönetiyordu. Bir dönem tecrit altında müdahil oluyordu. Ama şu anna kadar yapılanlardan anladığımız kadarıyla Öcalan bizzat silah bırakma, fesih ve bundan sonrası ne olacağı konularında doğrudan sürekli müdahil olacak. Kendisine bunun altyapısı tanınacak. Sonuçta Öcalan fiilen DEM Parti’nin -ki artık bu partilerin kapatılma ihtimalinin almayacağını da herhalde kabul edebiliriz- lideri olacak ve PKK saflarında yer alan bazı isimler hemen olmasa bile kademeli bir şekilde yasal harekete dair olacaklar.”

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler, iyi haftalar ve iyi sabahlar. Türkiye’nin gündeminde 19 Mart krizi var ama yeni bir gündemimiz daha var, öteden beri olan, adına karar verilmeyen, benim ‘‘yeni çözüm süreci’’ dediğim olay. Önümüzdeki günlerde ve bugünden itibaren özellikle Türkiye’nin gündeminde çok etkili olacak. Kamuoyunun geneli çok fazla ilgi göstermiyor, anlamış değil, umursamıyor, kaygıları var ama Türkiye’de 50 yıllık bir parantez kapanıyor. Türkiye’nin 50 yılını belirleyen bir olayda yepyeni bir aşamaya geçiyoruz. Tabii ki çok zor bir süreç olacak. Birçok şey değişecek, birileri direnç göstermeye çalışacak, birileri ayak uyduramayacak. Tabii ki 50 yıl boyunca oluşmuş olan birtakım statükolar, statüler ortadan kalkmak zorunda kalacak. Alışkanlıklardan uzaklaşılmak zorunda kalınacak. Tabii bunların hepsi birdenbire olacak şeyler değil. PKK’nın kendisini feshetmesi kararıyla – ki her an resmen açıklanmasını bekliyoruz – Türkiye’de siyasetin birçok şeyinin değişeceği muhakkak. Ve bir Erdoğan meselesinin ötesinde tüm siyasi yelpazeyi, Kürtler dahil, Kürt siyasi hareketi dahil, belki de öncelikle orayı ama tüm Türkiye’de siyaseti değiştireceği muhakkak. Ve bunu yapan da özne olarak Öcalan, Abdullah Öcalan. ‘‘Bebek katili, terörist başı…’’ Böyle söylendi yıllar boyunca ama bir aşamadan sonra Devlet Bahçeli’nin başlattığı bir açılımla birlikte oradan bambaşka bir yere geldi ve şu anda devletin gözünde meşru bir siyasi aktör. Onun açıklamaları devlet kanalları tarafından da artık verilir oldu ve bunu önümüzdeki günlerde daha sık göreceğiz. Onu özellikle vurgulamak lazım. Devlet Bahçeli’nin Öcalan için söylediği “kurucu önder” tabii ki PKK bağlamında, o bize olayın ne kadar değiştiğini gösteriyor. Öcalan’ın önümüzdeki günlerde herhalde İmralı’daki koşulları iyileştirilecek, o baştan beri konuşulan bir şey. Orada şimdiden yanındaki yardımcılarının, sekretaryasının sayısının arttırıldığı söyleniyor ve oradan belli ki hareketi yönetecek. Zaten yönetiyordu, bir şekilde dolaylı yönetiyordu. Bir dönem tecrit altında tam müdahil olamıyordu ama şu ana kadarki yapılanlardan anladığımız kadarıyla Öcalan bizzat silah bırakma, fesih ve bundan sonrasının ne olacağı konularında doğrudan sürekli müdahil olacak, kendisine bunun altyapısı tanınacak. Sonuçta Öcalan DEM Parti’nin – ki artık bu partilerin kapatılma ihtimalinin olmayacağını da herhalde kabul edebiliriz – aslında fiili lideri olacak ve PKK saflarında yer alan bazı isimler hemen olmasa bile kademeli bir şekilde bu harekete, yasal harekete dahil olacaklar. Şimdi o işin bir bölümü. Ama diğer bölümü iktidar bundan nasıl etkilenecek? Biliyorsunuz, Bahçeli bu olayı dile getirdiği zaman birçok kişi, muhalefette özellikle birçok kişi, bunun bir aldatmaca olduğunu, Erdoğan’ın yeniden başkan seçilmesi için yapılan bir tezgah olduğunu, Öcalan’a birtakım ufak tefek şeyler verilip karşılığında DEM Parti desteğini alarak anayasa değişikliği ve hatta Erdoğan’ın ölene kadar başkan seçilmesi için bir tezgah yapıldığını söylediler. Şu ana kadarki gelişmelerden olayın hiç böyle bir yöne doğru seyretmeyeceği anlaşılıyor. Kaldı ki Erdoğan başından itibaren bu konuda çok tereddütlü davrandı, çok topa girmedi. Bahçeli genellikle bu olayı taşıdı, Erdoğan daha alttan aldı. Yeni yeni bir şeyler söylemeye başladı. Eğer varsayıldığı gibi Erdoğan’ı kurtarma operasyonu olsaydı bu, çok daha aktif bir Erdoğan görürdük ve Erdoğan’ın çevresi ve medyası olaya dahil olurdu. Uzun bir süre olayı yakından ama kaygılı bir şekilde takip ettiler çünkü bu olayın Erdoğan’a kazandıracağının hiçbir garantisi yok. Hatta şu anda yapılan kamuoyu araştırmalarına bakacak olursak bu sürece olumlu bakanların oranı çok düşük. AK Parti seçmeni içerisinde de böyle. Dolayısıyla buna angaje olmak Erdoğan için siyaseten çok riskli olabilecek bir şey. Bir diğer yandan da PKK gibi yıllarca bölgede var kalmış bir örgütten bahsediyoruz. Bununla yapılacak olan birtakım anlaşmaların garantisi de hiçbir zaman olmayabilir. Dolayısıyla her an bir yol kazası yaşanabilir ve yarı yolda kalınabilir. Yarı yolda kalınması halinde bu çok daha büyük bir fatura olarak Erdoğan’ın önüne gelebilir. Burada Erdoğan’ın çok kazançlı çıkacağını açıkçası düşünmüyorum. Tabii ki şöyle bir şey var: Eğer bu olay Erdoğan’ın yönetiminde başarıya ulaşırsa tarih bunu böyle yazacak. Sonuçta, ‘‘Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olduğu…’’ daha doğrusu ‘‘Başkan olduğu bir dönemde PKK defteri kapanmıştır’’ diye yazılacak. Bu başlı başına önemli bir şey ama bu tek başına Erdoğan’ın siyasi gücünü arttırmasına yarar mı, şüpheli. Bahçeli için çok daha farklı bir durum var. Bahçeli, her zaman için partisi kadar ve partisinden daha fazla devleti önemsemiş birisi ve belli ki bu olaya girerken devletin bekası perspektifinden girdi ve bunun bir nevi taşıyıcısı oldu. Sonuçta MHP bundan tabii ki etkilenir ama başarı yazarsa olumlu da etkilenebilir. Bir de tabii MHP için en önemli husus, Bahçeli sonrası partiyi kimlerin, nasıl yöneteceği ve bu olayı nasıl sürdürecekleri meselesi önemli olacak. Bahçeli’nin yaşını ve sağlık durumunu da dikkate alırsak bu, MHP için, bir anlamda AKP için de ama MHP için daha öncelikli bir sorun gibi gözüküyor. MHP’den kopmuş partiler var, çok sayıda; İYİ Parti, Zafer Partisi, Anahtar Parti, Büyük Birlik Partisi gibi. Bunların her biri bu süreçten kendilerinin kârlı çıkacağını düşünüyorlar. Çünkü bu, yıllardır Türk milliyetçiliğinin başdüşman olarak tanımladığı bir yapıya devlet eliyle, siyasi iktidar eliyle meşruiyet verilmesi meselesi ve buradan bir toplumsal hareketlilik ve seçmen desteği alacaklarını herhalde düşünüyorlardır, ki bunun işaretlerini veriyorlar başından itibaren bu sürece karşı çıkarak. Fakat burada da şöyle bir sorun var, çok sayıda parti var. Eğer birleşebilirlerse, birlikte hareket edebilirlerse bu partiler bu sürecin muhalefetinin merkezi olabilirler. Bu anlamda bir güç kazanabilirler. Sürecin sorun yaşaması halinde çok daha fazla güçlü olurlar. Geriye CHP kalıyor. CHP şu ana kadar sürecin dışında kalmadı, tam olarak angaje de olmadı ama cumartesi günü Özgür Özel’in Van’da verdiği mesajlar çok açık ve netti. Kürtlerin çok hoşuna gidecek şeyler söyledi ve dolayısıyla CHP’nin bu süreci AKP-MHP’ye bırakmak istemediğini kolaylıkla söyleyebiliriz. Bu sürecin başarılı olması halinde, tamamen şiddetten arınmış bir Kürt siyasi hareketiyle CHP yol yürümek isteyecektir. Ve şunu da unutmamak lazım; PKK’nın gölgesi kalktığı zaman Türkiye’deki yasal siyasi hareketin gücü teorik olarak daha da artacaktır. 2015 Haziran seçimlerinde Selahattin Demirtaş’ın öne çıktığı dönemi hatırlayın, Türkiye partisi olma iddiasını hatırlayın ve çok büyük bir çıkış yakaladığını hatırlayın. Şimdi de her ne kadar bu partiler PKK’nın yarattığı zeminde ortaya çıkmış olsalar da artık esas eksen yasal siyasete geçti ve PKK’nın kendini feshetmesiyle beraber bu tescillenmiş olacak ve burada bu hareket çok daha güçlü bir şekilde karşımıza çıkacak. Ama burada da şöyle bir mesele var: Bu hareketin içerisinde aslında farklı fraksiyonlar var, farklı eğilimler var. Çatışma ortamı nedeniyle bu farklı eğilimler bir potada eriyordu ama önümüzdeki dönemde bu farklılıklar kendini daha fazla öne çıkartacak. Özellikle çok radikal, keskin olan kadroların yeni döneme ayak uydurması çok zor olacağa benziyor. Ya kendilerini değiştirecekler ya da dışlanacaklar; süreç onları dışlayacak. Daha yumuşak, herkesle konuşabilen isimlerle yol almak durumunda olacak ve bunu yaptığı ölçüde de çok daha geniş bir şekilde Kürtlerin desteğini alabilecek bir partiye ve harekete tanık olacağa benziyoruz. Sonuç olarak toparlayacak olursak, Öcalan Türkiye’de siyasette en önemli aktörlerden birisi olarak önümüze çıkıyor. Bir diğeri Ekrem İmamoğlu ve hapiste. Ekrem İmamoğlu hapiste olsa bile bu süreci yakından takip ediyor ve edeceğe benziyor. Diğer aktörler Bahçeli, Erdoğan ve diğer milliyetçi sağ partilerin liderleri. Buralarda sürecin temposuna bağlı olarak çok büyük altüst oluşlar ve saf değiştirmelere tanık olabiliriz. Birdenbire düne kadar yumuşak gördüğümüz, sakin gördüğümüz insanların sertleştiğini; sert gördüğümüz insanların yumuşadığını görebiliriz. Tabii Devlet Bahçeli bu konuda çıtayı o kadar yukarıya çıkardı ki artık bundan sonra yaşayacağımız hiçbir şeye şaşırmamamız lazım. Böyle giderse, Devlet Bahçeli’nin söylediği “Öcalan gelsin, DEM Parti grubunda konuşma yapsın” sözünün yakın bir zamanda gerçek olduğuna da tanık olabiliriz. Bugün bu konuyu ‘‘Hafta Başı’’nda Kadri Gürsel’le ele alacağız ama ayrıca saat 16.00’da Arzu Yılmaz, Mümtaz’er Türköne gibi konuklarla bu konuyu bütün boyutlarıyla tartışmaya devam edeceğiz. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.