Erdoğan’la Bahçeli nerelerde birleşiyor, nerelerde ayrışıyor? | Ruşen Çakır yorumluyor

Ruşen Çakır, Erdoğan ve Bahçeli arasındaki ittifakın temellerini, farklılıklarını ve güncel “çözüm süreci”ndeki tutumlarını değerlendirdi. Çakır’a göre Devlet Bahçeli devletin bekasını, Erdoğan ise kendi iktidarının sürdürülebilirliğini önceliyor. Peki Erdoğan’la Bahçeli nerelerde birleşiyor, nerelerde ayrışıyor?

Ruşen Çakır, Cumhur İttifakı’nın kuruluşundan bu yana gelen süreci ve iki liderin güncel pozisyonlarını analiz etti. Çakır, Erdoğan ile Bahçeli arasındaki ilişkinin Haziran 2015 seçimlerinden sonra şekillendiğini belirtti.

Çakır, iki liderin başlangıçta birbirlerine karşı oldukça sert bir tutum sergilediklerini hatırlattı ancak 2015 yılında yaşanan siyasi kriz sonrası yakınlaşan iki ismin, 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında ittifaklarını daha da güçlendirdiklerini ifade etti.

Bahçeli ve Erdoğan’ın karşılıklı bağımlılığı

Cumhur İttifakı sürecinde Bahçeli’nin Erdoğan’ın “koltuk değneği” olduğu algısının zamanla değiştiğini belirten Çakır, gerçekte iki liderin de birbirlerine ihtiyaç duyduğunu vurguladı.

Çakır, “Fakat kim kime daha fazla ihtiyaç duyuyor sorusu, özellikle OHAL gibi uygulamalardan çıkıldıkça daha net ortaya çıktı. O da Erdoğan’ın Bahçeli’ye daha fazla ihtiyacı olduğu” değerlendirmesinde bulundu.

Erdoğan ile Bahçeli nerelerde birleşiyor, nerelerde ayrışıyor? | Ruşen Çakır yorumluyor
Erdoğan’la Bahçeli nerelerde birleşiyor, nerelerde ayrışıyor? | Ruşen Çakır yorumluyor

Erdoğan’la Bahçeli nerelerde birleşiyor? İşte ortak noktalar

Çakır, Erdoğan ile Bahçeli’nin özellikle devletteki Fethullahçı kadroların tasfiyesi konusunda hemfikir olduklarını söyledi. Bu dönemde ülkücü hareketin devlet kadrolarında güçlendiğini belirten Çakır, MHP’nin “demokrasiye çok da fazla uymayan işleri” üstlendiğini ifade etti.

Çakır, ittifakın karşılıklı beklentileri yerine getiren ancak “süreç içerisinde birlikte zayıflayan” bir iktidar bloğu oluşturduğunu savundu.

Erdoğan’la Bahçeli nerelerde ayrışıyor?

Çakır, güncel “çözüm süreci” olarak nitelendirdiği durumda Erdoğan ile Bahçeli arasındaki temel farkı şöyle açıkladı:

“Devlet Bahçeli’nin bu olaya daha fazla angaje olduğu, Erdoğan’ın tereddütlü olduğu yönünde. Çünkü bana göre Devlet Bahçeli devletin bekasını önceliyor, Erdoğan kendi iktidarının bekasını önceliyor.”

Çakır, Öcalan konusunda da Erdoğan ve Bahçeli arasında belirgin bir tutum farkı olduğunu söyledi, Bahçeli’nin Öcalan’a “eşit muhatap muamelesi” yaparken, Erdoğan’ın “tepeden bakar şekilde” hareket ettiğini belirtti.

“Erdoğan Öcalan’a tepeden bakar şekilde hareket ederken, Bahçeli’nin Öcalan’la bir eşit muhatap muamelesi yaptığını gördük” diyen Çakır, Bahçeli’nin “bir an önce asılmasını istediği Öcalan’ı bir şekilde Türkiye’nin meşru muhatabı kabul ettiğini” söyledi.

DEM Parti ve Öcalan
Erdoğan’la Bahçeli nerelerde birleşiyor, nerelerde ayrışıyor? | Ruşen Çakır yorumluyor

Çakır analizinde, Bahçeli’nin Selahattin Demirtaş’a bakışında önemli bir değişiklik olduğuna dikkat çekti. Demirtaş’la telefon görüşmesi yapan Bahçeli’nin, Ferit Aslan’ın haberine göre yeniden görüşmek istediğini belirtti.

Çakır, Erdoğan’ın Demirtaş’ın tahliyesine ve siyasi alana dönmesine sıcak bakmadığını çünkü Haziran 2015 seçimlerinde HDP’nin yükselişinin AK Parti’nin tek başına iktidarını kaybetmesine neden olduğunu hatırlattı.

Çakır analizinde, silahların bırakılmasıyla Kürt hareketinin daha da güçlenme potansiyeline işaret etti. DEM Parti ile CHP’nin olası ittifakının Erdoğan’ı ciddi şekilde endişelendirdiğini belirtti.

Ayrıca Çakır “Güçlenmiş bir DEM Parti, daha da güçlenmiş, diyelim ki Selahattin Demirtaş’ın liderliğindeki bir DEM Parti şu haliyle Türkiye’nin birinci partisi olan CHP ile ittifak kurarsa, herhalde Erdoğan için iktidarının sonu anlamına gelir” değerlendirmesinde bulundu.

Çakır, Erdoğan ve Bahçeli arasındaki bu temel yaklaşım farkının “kapanmayacak bir şey olmadığını” ancak önümüzdeki günlerde çeşitli konularda karşımıza çıkacağını söyledi.

Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler. Öncelikle 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı’nı kutlarım. Bugün biraz Bahçeli ve Erdoğan’dan bahsetmek istiyorum. Aslında bunu ne zamandır yapıyoruz, yapıyorum. Özellikle Kemal Can’la bu konuları çok tartıştık ama bir kere daha derli toplu, olabildiğince derli toplu anlatmak istiyorum. İki lideri de ayrı ayrı bilen bir gazeteciyim, ayrı ayrı izlemiş bir gazeteciyim ve bir süredir birlikte ortak hareket ediyorlar.

Koalisyon kurdular, bir ittifak kurdular: Cumhur İttifakı. İlk başta şaşırtıcı geldi çünkü iki lider de birbirlerine karşı çok acımasızdılar. Hatta hakaretamiz şeyler bile söylediler sıklıkla. Ama sonunda ne oldu? Haziran 2015 seçimlerinde Türkiye’nin içine girdiği durum bu iki partiyi, iki lideri yakınlaştırdı. Orada ne olmuştu? AK Parti ilk defa tek başına iktidarı kaybetti, HDP çok büyük bir çıkış yaptı ve koalisyona gidilmesi gerekiyordu. Erdoğan bu koalisyona yanaşmadı, Türkiye’nin ve tabii ki kendisinin bunu kaldıramayacağını düşündü.

‘‘Bahçeli, Erdoğan’ın koltuk değneği oldu, Erdoğan onun sayesinde ayakta kalıyor’’

Anayasal birtakım zorunlulukları yerine getiriyormuş gibi yapıp Türkiye’yi yeni bir seçime taşıdı ve burada en büyük desteği de kendisine Devlet Bahçeli verdi. Devlet Bahçeli olmasaydı bunu yapabilir miydi? Galiba mümkün değildi. O tarihte kurulan ittifak, o günlerde temeli atılan ittifak daha sonra, özellikle 15 Temmuz darbe girişiminin ardından çok daha güçlü bir şekilde karşımıza çıktı ve Devlet Bahçeli, Erdoğan’ı hep öne çıkardı. Erdoğan’ı çok kutsadı.

Türkiye tipi başkanlık sistemini, ne deniyor ona, unutuyorum her seferinde, her neyse, cumhurbaşkanlığı başkanlık sistemi ya da Türk tipi başkanlık diyelim, onu hep öne çıkardı, Cumhur İttifakı’nı hep öne çıkardı ve dendi ki; ‘‘Bahçeli, Erdoğan’ın koltuk değneği oldu, Erdoğan onun sayesinde ayakta kalıyor.’’ Ama Bahçeli esas Erdoğan’a muhtaç gibi bir hava yaratıldı. Hem Erdoğan’ın iktidarda kalabilmesi Bahçeli sayesinde oluyor ama muhtaç olan Bahçeli’ymiş gibi bir yaklaşım vardı, çok garip bir yaklaşımdı ve zamanla bunun hiç de böyle olmadığı ortaya çıktı. Aslında birbirlerine ihtiyaçları olduğu ortaya çıktı.

Fakat, ‘‘Kim kime daha fazla ihtiyaç duyuyor?’’ sorusu zaman geçtikçe, özellikle olağanüstü hal gibi uygulamalardan çıkıldıkça, daha net bir şekilde ortaya çıktı; o da Erdoğan’ın Bahçeli’ye daha fazla ihtiyacı olduğu. Nerede birleşiyorlardı? Bir kere devletten Fethullahçıların tasfiyesi söz konusuydu ve buraya yeni kadrolar gerekiyordu. Ve burada Ülkücü Hareket, zaten devlet içerisinde belli bir gücü olan Ülkücü Hareket devlete bayağı bir katkıda bulundu. Tabii bunu isteyerek yaptılar, çünkü devlette çok ciddi bir ülkücü kadrolaşma da bu dönemde oldu. Birçok işi MHP üstlendi. Daha, nasıl söyleyeyim, demokrasiye çok da fazla uymayan işleri MHP üstlendi. Ama bu süre içerisinde baktık ki Erdoğan birtakım organize suç gruplarının liderlerinin cezaevinden çıkmasına, rahat hareket etmelerine izin vermek zorunda kaldı.

Cumhur İttifakı’nın krizi

Bunlar çünkü bir anlamda Bahçeli’nin koruması altındaydılar. Bunları biliyoruz, isimleri de biliyorsunuz. Böyle karşılıklı olarak birbirlerinin beklentilerini yerine getiren ama süreç içerisinde birlikte zayıflayan bir iktidar oldu. Bu iktidarı güçlendirmek için birtakım takviyeler yaptılar. Son seçimde mesela Fatih Erbakan’ın cumhurbaşkanlığı adaylığını – ki imza toplamıştı – iptal edip Erdoğan’a destek vermesini sağladılar. İkinci turda Sinan Oğan’ın Erdoğan’a angaje olmasını sağladılar, gibi. Ama yine şu haliyle bakıldığı zaman Cumhur İttifakı’nın çok ciddi bir kriz içerisinde olduğunu düşünüyorum. Ve bugün bir süreç var, ‘‘çözüm süreci’’ diyoruz adına ya da ‘‘yeni çözüm süreci’’, ben diyorum en azından. Başından itibaren Erdoğan’la Bahçeli’nin bu süreçteki farklı pozisyonları nedeniyle farklı yorumlar yapıldı. Benim görüşüm öyle bir danışıklı dövüş, iyi polis-kötü polis oyunu değil; Bahçeli’nin bu olaya daha fazla angaje olduğu, Erdoğan’ın tereddütlü olduğu yolunda.

Çünkü bana göre Devlet Bahçeli devletin bekasını önceliyor, Erdoğan kendi iktidarının bekasını önceliyor. Devlet Bahçeli devletin bekası için her türlü tavize yanaşıyor – ki onu gördük Ekim’den bu yana – Erdoğan kendi bekasını garantiye almak için özellikle bu süreçte çok daha temkinli davranıyor. Çünkü ortada şöyle bir soru var: ‘‘Bahçeli’nin yaptığı gibi Öcalan hakkında olumlu şeyler söylersem seçmen ne der?’’ Bahçeli bunu çok da fazla umursamadı. Çünkü MHP bir şekilde, oyları inse de çıksa da, bir şekilde, hele ittifak söz konusuysa Meclis’e girebilecek bir parti. Dolayısıyla bunu çok dert edinmiyor, bu tür riskleri alabiliyor. Ancak Erdoğan için Meclis’e girmek değil, iktidarda olmak önemli. Erdoğan için cumhurbaşkanı seçilmek önemli. Bahçeli’nin böyle bir derdi yok, Bahçeli zaten cumhurbaşkanı adayı değil. Ama Erdoğan yeniden seçilmek istiyor ve dolayısıyla bu çözüm sürecinde yaşanacak olan herhangi birtakım arızaların kendisinin seçilmesine olumsuz etki yapacağını düşünüyor ve bu nedenle aralarında çok ciddi bir fark var.

Erdoğan’ın yaklaşımı

Bu sürecin başından itibaren bunu görüyoruz. Erdoğan hep temkinli yaklaştı, Öcalan’ın istediklerini yapıp yapmayacaklarında, Öcalan istediklerini yapsa da Kandil’in buna uyup uymayacağı konusunda çok dikkatli, temkinli yaklaştı. Ama gördük ki Bahçeli çok daha bu olaya angaje oldu, bir tür kefil oldu, yani öyle söyleyebiliriz.

Erdoğan, Öcalan’a tepeden bakar şekilde hareket ederken; Bahçeli’nin Öcalan’a bir eşit muhatap muamelesi yaptığını gördük. Peki şunu soracaksınız, biliyorum: Devletin bekası niye sorun? Anladığım kadarıyla bölgede son yaşanan altüst oluşlarla birlikte Türkiye’nin PKK sorununu köklü bir şekilde tamamen halletmemesi halinde önünün çok karanlık olacağı düşüncesi Bahçeli’ye hakimdi ya da devletin ilgili kurumları, kişileri Bahçeli’yi bu konuda ikna ettiler. Erdoğan’ı da ikna etmiş olmaları lazım. Yani anladığım kadarıyla ortada bir beka sorunu olduğunu, bölgede birtakım güçlerin PKK’yı kullanarak Türkiye’de ciddi karışıklıklar çıkarabilecekleri yolunda birtakım tahliller, öngörüler yapıldı ve Bahçeli de bunun üzerine bir an önce asılmasını istediği Öcalan’ı bir şekilde Türkiye’nin meşru muhatabı kabul etti, ona ‘‘kurucu önder’’ sıfatı atfetti, şükranlarını dile getirdi.

Aradaki farkın çok ciddi olduğunu düşünüyorum ve hâlâ bu fark egemen oluyor. Erdoğan hâlâ iktidarını garanti altına almak istiyor. Mesela Selahattin Demirtaş konusu. Önümüzdeki günlerde çok konuşacağız. Başta, ilk başlattığında Devlet Bahçeli Edirne’yi ve Kandil’i dışarıda tutmuştu, İmralı’ya ve Ankara’ya seslenmişti. Ama sonra Selahattin Demirtaş’a bakışında çok büyük bir değişiklik olduğunu görüyoruz. Bir kere telefonla konuştu, eşinin hastaneye kaldırılması nedeniyle. En son konuşmak istediğini ama konuşamadığını öğrendik. Arkadaşımız Ferit Aslan bunun haberini yaptı ve doğru olduğu bence ortaya çıktı. Burada hâlâ birtakım sorunlar var. Neden? Selahattin Demirtaş’ın cezaevinden çıkıp tekrar DEM Parti’nin ya da yasal Kürt hareketinin önde gelen bir ismi olması Erdoğan’ın çok hoşlanacağı bir şey değil. En son Haziran 2015’te bunu çok ciddi bir şekilde gördü. Selahattin Demirtaş liderliğindeki Kürt hareketinin Türkiye partisi olma iddiasının karşılık bulduğunu gördü.

Kürtler CHP ile birlikte hareket eder mi?

Onlar oyunu arttırdıkça kendi oyunun azalabileceğini gördü. Ve bir diğer husus da şu: Kürt hareketinin yeni dönemde silahların bırakılmasıyla daha da güçlenme potansiyeli var ve bu hareketin CHP ile birlikte hareket edebilme ihtimali Erdoğan’ı çok ciddi bir şekilde endişelendiriyor.

Benzer bir endişe Bahçeli’de de vardır belki ama sonuçta Bahçeli için bir ölüm kalım meselesi değil. Ama Erdoğan için güçlenmiş bir DEM Parti, daha da güçlenmiş, diyelim ki Selahattin Demirtaş’ın liderliğindeki bir DEM Parti, şu haliyle Türkiye’nin birinci partisi olan CHP ile bir ittifak kurarsa herhalde bu, Erdoğan iktidarının sonu anlamına gelir. Bu anlamda çok büyük bir açı farkı var Bahçeli ile Erdoğan arasında. Bu kapanmayacak bir şey değil ama şu ana kadar yaşadık, bundan sonra da bu farklılığın önümüzdeki günlerde çok karşımıza çıkacağını ama sadece süreçle ilgili değil, 19 Mart’la ilgili de karşımıza çıkacağını, Ekrem İmamoğlu ve arkadaşlarının geleceği konusunda da devletin bekası ve Erdoğan iktidarının bekası arasında birtakım ayrılıklar çıkarsa o zaman işlerin pekâlâ değişebileceğini düşünüyorum.

Evet, tekrar 19 Mayıs’ı kutluyorum. Ben bu akşam İzmir’de olacağım. CHP’nin çok iddialı bir mitingi olacak İzmir’de. Bakalım gerçekten dile getirdikleri iddiayı oraya yansıtabilecekler mi, çok merak ediyorum. En son Kemal Kılıçdaroğlu’nu 2023 seçimlerinde İzmir’de izlemiştim. Orada bütün liderler konuşmuştu, en çok konuşan isimlerin başında Kemal Kılıçdaroğlu yoktu. Ve hatırlayacaksınız, Meral Akşener’in “Evden bir oy CHP’ye, bir oy İYİ Parti’ye” dediği mitinglerden birisiydi. Şimdi böyle bir şey yok. Bakalım, Özgür Özel iddiaya göre saat 19.19’da konuşmaya başlayacakmış. Bakalım farklı neler söyleyecek, bakalım nasıl bir kalabalık olacak. Onları da artık yarın konuşuruz. ‘‘Hafta Başı’’nı yarın yapacağız Kadri Gürsel’le. O zaman orada da uzun uzun konuşuruz. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Erdoğan’la Bahçeli nerelerde birleşiyor, nerelerde ayrışıyor? videomuzu YouTube kanalımızdan izleyebilirsiniz.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.