Engizisyon gibi: Diyanet beğenmediği Kur’an meallerini toplatıp imha edecek | Ruşen Çakır değerlendirdi

TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilen torba kanununa göre Diyanet “sakıncalı” bulduğu Kur’an meallerini imha edecek. Ruşen Çakır, Engizisyon gibi: Diyanet beğenmediği Kuran meallerini toplatıp imha edecek başlıklı videoda değerlendirdi.

Din İşleri Yüksek Kurulu, Kur’an-ı Kerim meali veya tercümesi adıyla yapılan yayınları Başkanlık ile diğer kamu kurumları, özel kişi ve kuruluşların talebi üzerine veya resen inceleyecek ya da incelettirecek.

Yapılacak inceleme sonunda İslam dininin temel nitelikleri açısından sakıncalı olduğu Kurul tarafından tespit edilen yayınların, Başkanlığın yetkili ve görevli yargı merciine müracaatı üzerine basım ve yayımının durdurulmasına, dağıtılmış olanların toplatılmasına ve imha edilmesine karar verilecek. Yayının internet ortamında yapılması halinde, Başkanlığın müracaatı üzerine, yetkili ve görevli yargı mercii bu yayınla ilgili olarak içeriğin çıkarılması ve/veya erişimin engellenmesi kararını verecek. Bu kararın bir örneği gereği yapılmak üzere Erişim Sağlayıcıları Birliğine gönderilecek. Bu kararlara ve Başkanlığın talebinin reddine dair kararlara karşı tefhim veya tebliğinden itibaren iki hafta içinde yetkili ve görevli yargı merciine itiraz yoluna gidilebilecek. İtiraz üzerine verilen karar kesin olacak.

Engizisyon gibi: Diyanet beğenmediği Kur'an meallerini toplatıp imha edecek | Ruşen Çakır değerlendirdi
Engizisyon gibi: Diyanet beğenmediği Kur’an meallerini toplatıp imha edecek | Ruşen Çakır değerlendirdi

Toplatma ve imha kararına, içeriğin çıkarılması kararına veya erişimin engellenmesi kararına itiraz edilmiş olması, karara konu yayınların toplatılmasına, içeriğin çıkarılmasına ve erişimin engellenmesine engel teşkil etmeyecek. Toplatma ve imha kararına konu yayınlar, bu karara süresi içinde itiraz edilmediği veya yapılan itiraz reddedildiği takdirde imha edilecek.

Çakır, “Diyanet veya bir vatandaş CİMER’e şikayet edecek. Diyecek ki ‘bu meal yanlış.” Özel kişi ve kuruluşlar da başvurabilecek. Yani çok kaba bir tabiriyle ipini koparan piyasadaki Kur’an-ı Kerim meallerini ya da tercümelerini ispiyonlayabilecekler.” dedi.

Ruşen Çakır bu videosunu İlahiyatçı Prof. Dr. Mustafa Öztürk’e ithaf etti. Çakır, “Olan, Kur’an’ı bugünün Türkçesi ile olabildiğince düzgün çevirmeye çalışan anlatmaya çalışan ilahiyatçılara olacak. Onlara fatura kesilecek, onlar hedef gösterilecek. Öyle gözüküyor. Bu yayını işte onlardan birisine Profesör Mustafa Öztürk’e ithaf etmek istiyorum.” dedi.


Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir 

Merhaba, iyi günler, iyi hafta sonları. Perşembe gecesi Meclis’te torba yasanın içersinde yeni bir düzenleme çıktı: Kur’an-ı Kerim mealleri Diyanet tarafından incelenecek, beğenilmeyenler toplanacak, imha edilecek, internet ortamında olanlara da erişim yasağı gelecek. Bir okuyayım metni, gerçekten çok çarpıcı: ‘‘Din İşleri Yüksek Kurulu — Diyanet’e bağlı bir kurum bu — Kur’an-ı Kerim meali veya tercümesi adıyla yapılan yayınları başkanlık — yani Diyanet İşleri Başkanlığı — ile diğer kamu kurumları, özel kişi ve kuruluşların talebi üzerine veya resen inceleyecek ya da incelettirecek.’’ Yani Diyanet diyecek ya da bir vatandaş CİMER’e şikayet edecek, diyecek ki ‘‘bu meal yanlış’’ diyecek ya da bir kurum diyecek, kim ise, hangi kamu kurumuysa, özel kişi ve kuruluşlar da başvurabilecek.

Yani çok kaba bir tabirle ipini koparan, piyasadaki Kur’an-ı Kerim meallerini ya da tercümelerini ispiyonlayabilecekler. Sonra Din İşleri Yüksek Kurulu inceliyor: ‘‘Yapılacak inceleme sonunda İslam dininin temel nitelikleri açısından sakıncalı olduğu kurul tarafından tespit edilen yayınların başkanlığın yetkili ve görevli yargı merciine müracaatı üzerine basım ve yayımının durdurulmasına, dağıtılmış olanların toplatılmasına ve imha edilmesine karar verilecek.’’ Yani kurul diyor ki: bu İslam’a aykırı, İslam’ın temel ilkelerine aykırı. Diyanet yargıya başvuruyor. Yargı bunun üzerine piyasadaki bu mealleri topluyor ve imha ediyor. Yani nasıl imha edilir kitap? Yakılıyor, kitap yakacaklar, Kur’an-ı Kerim meali yakacaklar.

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Bir de tabii şöyle bir şey var; diyelim ki siz bir meal hazırladınız, bunu piyasaya sürmek istiyorsunuz, Kültür ve Turizm Bakanlığı’na başvuruyorsunuz bandrol için, bandrol için başvuran mealler de anlaşıldığı kadarıyla Diyanet’e havale edilecek. Diyanet de, Din İşleri Yüksek Kurulu yine, o ulu yüce makam bunu inceleyecek, beğenirse bandrol verecek, beğenmezse bandrol vermeyecek ve yayınlanamayacak. Şimdi bunlar basılılar. Bir de: Yayının internet ortamında yapılması halinde başkanlığın müracaatı üzerine yetkili ve görevli yargı mercii bu yayınla ilgili olarak içeriğin çıkarılması ve/veya erişimin engellenmesi kararını verecek. Bu kararın bir örneği gereği yapılmak üzere Erişim Sağlayıcıları Birliği’ne gönderilecek. Bu kararlara ve başkanlığın talebinin reddine dair kararlara karşı tefhim veya tebliğden itibaren iki hafta içinde yetkili ve görevli yargı merciine itiraz yoluna gidilebilecek. İtiraz üzerine verilen karar kesin olacak. İki haftalık bir şansınız var.

Yani şöyle bir şey olacak; mesela diyelim ki A kişisinin mealini okumak istiyorsunuz ama Din İşleri Yüksek Kurulu bunu beğenmemiş, kitabını alamıyorsunuz, internet ortamında ulaşamıyorsunuz. Ne olacak? O klasik, VPN’le Kur’an meali okuyabilecek insanlar. Bunun nasıl bir şey olduğunu tarif etmek mümkün değil, tam adıyla engizisyon. Neden başladı bu? İlk başta İhsan Eliaçık’ın Kur’an mealine Diyanet çok kızdı, bunu toplatmak istedi ama mahkeme ret kararı verdi. Ama o zamandan beri Diyanet belli ki meal avcılığına çıkmış ve şimdi bu kanunu geçirdiler. Sonuçta ne olacak? Din İşleri Yüksek Kurulu diye bir yüksek bir kurul, beğendiğini beğenmediğini, nedir kıstas; ‘‘İslam dininin temel nitelikleri açısından sakıncalı olmak…’’ Nedir bu, kim belirliyor bunları? Bakın, eğer birazcık bu konuları biliyorsanız, içindeyseniz ya da dışarıdan gözlüyorsanız şunu bilirsiniz ki en önemli söylenen söz: ‘‘Sünni İslam’da ruhban sınıfı yoktur.

Diyanet İşleri Başkanlığı sadece din hizmetlerini düzenlemekle görevlidir. Ruhban sınıfı Şiilikte vardır; işte imamlar, ayetullahlar, hüccetü’l-islamlar, velayet-i fakih uygulaması… Ama Sünnilikte böyle bir şey yoktur, kilise, haşa, yoktur. Herkes İslam’ı istediği gibi yaşamakta hürdür Sünnilikte’’ diye söylenen bir şeyin geldiği nokta, Türkiye’de Diyanet içerisinde bir tür Vatikan inşa ediliyor gibi. Yani ne oluyor; hangi mealin İslam’a uygun olduğuna karar veriyor.

Şimdi burada şöyle bir şey söz konusu değil; birileri Kur’an-ı Kerim meali adı altında kalkıp diyelim ki dinsizlik propagandası, şu bu yapmıyorlar. Bunu yapan kişiler, bu konuda kendini yetkin gören kişiler, bu konuda Kur’an-ı Kerim’den kendi anladıkları, Arapça bilgisi tabii ki önemli, onu günün Türkçesine çeviriyorlar. Mesela ben gazeteciliğe ilk başladığım zamanlarda en popüler olan, en yaygın olanlardan birisi Ali Bulaç’ın mealiydi, ben de onu almıştım, onu tercih etmiştim. Ama şimdi emin değilim Ali Bulaç’ın mealine de toplatma kararı gelir mi gelmez mi? İhsan Eliaçık’a geleceği anlaşılıyor. Mustafa İslamoğlu’nun, Mustafa Öztürk’ün, başka isimler de zikrediliyor, meallerine el koymaya kalkacaklar sanki ve yeni basımlar için de izin vermeyecekler sanki, yakacaklar sanki. Ve bunu Türkiye Cumhuriyeti, laik bir ülke olma iddiasındaki Türkiye Cumhuriyeti içerisinde yapacaklar. AK Parti yıllarının ilk döneminde Ali Bardakoğlu Diyanet İşleri Başkanı’ydı, daha sonra Mehmet Görmez oldu.

Bu iki başkanın böyle bir şeye yanaşacağını hiç düşünmem, zaten onların döneminde olmadı. Ama şimdiki başkan döneminde, bir iddiaya göre birtakım cemaatlerle Diyanet iyice örgütlenmiş, genellikle Nakşibendiler tarafından önemli kadrolar doldurulmuş ve bize, bize dediğim tüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına, o Nakşibendi çevrelerinin Kur’an anlayışının dışındaki şeylerin ulaşmasına izin vermeme kararlılığındalar. Çok çok, gerçekten çok garip. Şimdi düşünüyorum da mesela AKP iktidarının öncesinde Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz zamanında böyle bir karar alabilir miydi? Asla alamazdı. Diyelim ki aldı, kıyamet kopardı, ‘‘Kur’an’ı yasaklıyorlar’’ diye kıyamet kopardı. Bugün Türkiye’de İslamcı anlatının temeli cumhuriyetin, özellikle tek parti iktidarının Kur’an’ı yasakladığı üzerine kurulmuştur ve mesela Süleymancılık böyle bir şeyden çıkmıştır, gizli Kur’an kurslarıyla çıkmıştır. Şimdi, ‘‘Kur’an’ı yasaklıyorlar’’ demekle — vakti zamanı için, ki doğru olmadığını düşünüyorum — bugün meal yasaklamak arasında nasıl bir fark var? Bence hiçbir fark yok. Çok garip…

Bir İslam anlayışını, bir İslam yorumunu, bir Kur’an yorumunu, Kur’an tercümesini tüm topluma dayatma çabası ve devlet eliyle bunu yapma çabası ve uymayana müsadere etmek ve yakmak… Yarın öbür gün bu hızla aforozlar da başlarsa hiç şaşırmayalım. ‘‘Bu Müslüman değil, İslam’ın temel ilkelerine aykırı hareket ediyor’’ diye birtakım isimleri, ilahiyatçıları şunları bunları bile Din İşleri Yüksek Kurulu din dışı göstermeye başlarsa şaşırmayalım. Çok garip bir durumla karşı karşıyayız ve buna en çok dindarların itiraz etmesi gerekiyor. Dinle çok fazla haşır neşir olmayan insanları da aslında ilgilendiriyor; ama en çok dindarları… Kendilerine dar bir İslam yorumu dayatmaya yönelik, Meclis’ten geçen bir yasayla yapılıyor bu. Bu uygulamaya dindarların “Olur mu böyle şey” demesi gerekiyor. Çok deneceğini sanmıyorum. Kabak yine birkaç tane, gerçekten Kur’an’ı bugünün Türkçesiyle olabildiğince düzgün çevirmeye çalışan, anlatmaya çalışan ilahiyatçıların başında patlayacak, onlara fatura kesilecek ve onlar hedef gösterilecek, öyle gözüküyor.

Bu yayını işte onlardan birisine, Profesör Mustafa Öztürk’e ithaf etmek istiyorum. Mustafa Hoca’nın da meali var ve bir video yaptı, dedi ki, ‘‘Zahmet etmeyin, ben kendi meallerimi kendim yakarım’’ diye isyan etti. Sadece Mustafa Öztürk değil başka isimler de var, onlar da bu konuda çok tedirginler. Bu yaşanan olay gerçekten bir engizisyon ve insanları İslam’ın sadece Sünni yorumuna değil, Sünniliğin içerisinde Nakşibendilikle de sınırlı değil; Nakşibendiliğin bir dalı, hatta o dal içerisinde yeni kavga çıktı, onların içerisindeki bir kolunun yorumlarını tüm dindarlara dayatmak isteyen bir uygulama. Bu en çok dindarları tabii ki rahatsız ediyor. Dinle çok haşır neşir olmayanları da birinci derecede ilgilendiriyor ama en çok dindarları rahatsız ediyor. Bu anlayış, bu engizisyon yaklaşımı yakında aforozları da beraberinde getirebilir. Din İşleri Yüksek Kurulu pekala beğenmediği kişileri “bu Müslüman değil” diye aforoz etmeye de kalkabilir. Bu konuda söylenecek daha çok şey var, burada duralım, bakalım neler yaşanacak. Geri dönüş olacağını sanmıyorum. İnsanlar Kur’an-ı Kerim’i çağdaş bir şekilde okumanın, öğrenmenin yollarını eminim bulacaklardır. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.