Toplu taşıma araçlarında, plajlarda hatta gittiğiniz herhangi bir çay bahçesinde çevresini zerre kadar umursamadan ve kulaklık kullanmadan cep telefonundan yüksek sesle video izleyen ya da görüntülü konuşan kişilerden siz de bezmediniz mi?
Kişisel olarak beni çılgına çeviren bu duyarsızlıkla nasıl baş etmeli bilemiyorum ama bu yaz boyunca sosyal bir deney olarak bu insanları incelemeye koyuldum.
Elbette yöntemim ve seçtiğim örneklem bilimsel değildi ancak kim bu insanlar diye merak ettim doğrusu. Zamanın ruhunun getirdiği saf bir bencillik mi sürüklüyordu bu kişileri böyle davranmaya yoksa teknoloji ile bir türlü tam kurulamamış ilişkileri mi? Yaşlarına, cinsiyetlerine, ait olduklarını tahmin ettiğim sosyo-ekonomik gruplarına ve eğitim düzeylerine baktım.
Benimki de akademik bir takıntı işte, ne yaparsınız?
Acaba dedim, sadece ileri yaş grupları mı bunu yapıyor? Torunu ile restoranda haykırarak görüntülü konuşan yaşlı teyzeler onlara gösterilen yüksek sempati ve hoşgörüye mi güveniyorlar mesela? Sonuçta insancıl ve insani bir iletişim söz konusu. Kimse homurdanmayı göze alamaz değil mi? Peki ya plajda bangır bangır Tik Tok videosu izleyen modern giyimli gençler, araba yarışı yorumlarını neredeyse tüm çevre illerine dinleten üniversiteli, havalı erkekler? Onları hangi gruba sokalım? Bir yazlık restoranda masada karşılıklı oturup videolarını açmış, sardalya balığı yiyerek farklı içerikler izleyen evli çifte ne demeli peki? Çıldırmamak içten değil!
Hadi genel bir iletişimsizliği ve sosyal medya çağında kimsenin birbiriyle sohbet etmediğini biliyoruz ama buna bir de çevreyi gürültü sarmalına sokmak da neyin nesi? Plajda yanımda dakikalarca telefonundan yüksek perdeli futbol yorumu programı izlemekte olan ve üzerinde son moda yazlık giysiler olan genci kibarca uyardığımda yüzündeki şaşkınlığı görmek de sosyal deneyime ilginç bir boyut kattı. Mahcubiyet ve özür çoktan bu toprakları terk etmiş görünüyordu. İki metre öteye giderek aynı videoyu aynı desibelden izlemeyi sürdürdü. Acaba sorun bende mi diye düşündüm aniden. Mahallenin huysuz, yaşlı teyzesine falan mı dönüşmüştüm. Ama sonra İngiltere’de metrolarda bunun ne kadar büyük bir sorun olduğuna dair makaleler buldum Guardian ve Independent gazetelerinde. Üstelik bunları genç insanlar kaleme almıştı. İçim biraz olsun rahatladı.
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
Örneğin Guardian’daki köşe yazarı şehirler arası trende yanında oturan yolcunun arkadaşından gelen 20 dakikalık sesli mesajı bütün trendekilerin duyacağı şekilde dinlediğini ve bunun adeta bir cehennem olduğunu yazmış. “Kulaklık kullan lütfen kardeşim” (Mate, do you mind listening with headphones on?”) cümlesini bu tür insanların tümüne nasıl söylediğini anlatmış. İngilizlerin gösterdiği pasif-agresif tavırlarını okurken onları benim minik deneyimdeki gözlemlerimle karşılaştırmak eğlendirici oldu doğrusu. Yüksek sesle müzik ve video izleyen kişilere verilen bir ad bile var: headphone dodgers yani “kulaklıktan kaytaranlar” ya da “kulaklık umursamazları” diyebiliriz.
Londralılar bu son derece rahatsızlık yaratan davranışa karşı son aylarda savaş açmışlar, kampanyalara girişmişler. Hatta İngiliz Liberal Demokrat Parti toplu taşıma araçlarında yüksek sesle müzik dinlemenin ve video izlemenin yasadışı olması gerektiğine ilişkin bir öneri bile sunmuş. Bu öneri kulaklık umursamazlarına 1,000 sterlin ceza getirilmesini talep ediyor. Yapılan son kamuoyu yoklamalarına göre ise İngilizlerin yüzde 62’si bu öneriyi kesinlikle destekliyor. Neyse ki bu veri İngilizlerin de en az benim kadar bu işten bezdiğini gösteriyor. Eskiden çok az rastlanan bu duyarsızlık dünyayı ne yazık ki bir norm olarak sarmış görünüyor.