CHP bölünür mü? CHP bölünsün mü? | Ruşen Çakır yorumluyor

Ruşen Çakır, CHP’deki kayyum tartışmalarını değerlendirdi. 15 Eylül kurultay davası kararı öncesi partinin aldığı tedbirleri anlatan Çakır, bölünme ihtimalini düşük gördüğünü söyledi.

Ruşen Çakır, CHP’de yaşanan kayyum tartışmalarını değerlendirdi. 15 Eylül’deki kurultay davası kararı öncesi partinin stratejilerini anlatan Çakır, bölünme senaryolarının gerçekçi olmadığını vurguladı.

Çakır, CHP’nin kayyum sürecine karşı aldığı tedbirleri şöyle sıraladı: “15 Eylül’den bir gün önce Ankara’da miting düzenleyecekler. Bu bir tür meydan okuma olacak.” 21 Eylül’de planlanan olağanüstü kurultaya dikkat çeken Çakır, “Bu kurultaya tartışmalı İstanbul delegeleri katılmadı, parti üst düzey yönetimi katılmadı” dedi.

CHP bölünür mü? CHP bölünsün mü? | Ruşen Çakır yorumluyor
CHP bölünür mü? CHP bölünsün mü? | Ruşen Çakır yorumluyor

Parti 6 günlük hesap yapıyor

CHP’nin stratejik hesabını açıklayan Çakır, şu değerlendirmeyi yaptı: “Eğer kayyum atansa da 15’inde mutlak kararı alınsa da 6 gün sonra delegelerle kurultay yaparız. Özgür Özel yine kazanacak, tekrar partiyi devralır gibi hesap yapılıyor.”

Ancak Çakır, bu hesabın risklerini de dile getirdi: “Türkiye’de yargı tamamen iktidarın denetiminde. İktidar yargı eliyle CHP’ye her türlü zorluğu çıkartmaya kararlı. CHP’nin bu hesabı da engellenebilir.”

Yeni parti seçeneği masada ama gerçekçi değil

Çakır, bazı çevrelerde konuşulan yeni parti seçeneğini değerlendirdi, “Kimileri CHP’den ayrılarak İmamoğlu, Özgür Özel ve bu ekibin yepyeni bir parti kurmalarını savunuyor. Sıfır kilometre bir parti, CHP’nin bütün yüklerinden arınmış bir parti” dedi.

Ancak Çakır, bu seçeneğin zorluklarını şöyle anlattı: “102 yıldır süren bir parti varken, bu geleneğin belli karşılığı varken niye sıfırdan parti yapılsın? Son yerel seçimden sonra Türkiye’nin birinci partisi olmuş, müthiş dinamizm yakalamış bir partiden niye vazgeçilsin?”

Maddi imkanlar yeni parti önündeki en büyük engel

En önemli engelin para olduğunu vurgulayan Çakır, şunları kaydetti: “Hazine yardımını kim alacak? Yeni parti kurduğunuzda bunu CHP’ye bırakmış oluyorsunuz. Bir tarafta çok zayıf CHP ve geniş maddi imkanlar, diğer tarafta toplumsal desteği yüksek ama ekonomik zorluk çeken parti.”

Çakır, teşkilat yapısının da sorun yaratacağını belirtti: “Ülke çapındaki teşkilatlar ne olacak? Parti binaları ne olacak? Bütün ilçe yönetimleri, il yönetimleri yeni partiye geçti diyelim. Bu geçişler kolay şeyler değil.”

özgür özel, özgür çelik, ekrem imamoğlu
CHP bölünür mü? CHP bölünsün mü? | Ruşen Çakır yorumluyor

Erdoğan’ın hamleleri CHP’nin işine yarıyor

Çakır, iktidarın CHP stratejisini şöyle değerlendirdi: “Erdoğan’ın istediği, Özgür Özel’e dayatmaya çalıştığı ama kabul etmeyince içerden çökerterek yaratmaya çalıştığı şu: Ankara’ya kapalı kalmış, meclis grup toplantılarında konuşan, toplumu harekete geçirmeyen yüzde 20’ler civarında bir parti.”

“19 Mart, 2 Eylül bütün buralarda Erdoğan’ın CHP’yi yok etmek için yaptığı hamleler eninde sonunda CHP’nin işine yaradı” diyen Çakır, şu tespiti yaptı: “CHP’ye yoktan bir dava verdi. Böyle davası olan partinin elemanlarının yeni parti kurma yoluna düşeceğini sanmıyorum.”

Bölünme ihtimali çok düşük

Çakır, bölünme senaryosunu şöyle özetledi: “İktidar yargı eliyle CHP’yi Özgür Özel ve arkadaşlarının elinden almaya çalışsa da kolay kolay bırakmayacaklar. Her türlü yolla bunu engellemeye çalışacaklar. Eninde sonunda bir kurultay olacak.”

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

“CHP gençleri de başka partilere oy vermiş insanları da çekebiliyor, hareketlendirebiliyor” diyen Çakır, şu sonuca vardı: “Siyaseti Türkiye’de Erdoğan dizayn etmek istiyor ama yapamıyor. Yapmaya çalıştıkça muhalefeti daha da güçlendiriyor.”


Yayına hazırlayan: Gülden Özdemir

Merhaba, iyi günler, iyi sabahlar. Türkiye’nin gündeminde hâlâ Cumhuriyet Halk Partisi var. İstanbul örgütünün başına atanan ya da atanmak istenen kayyum olayı hâlâ sürüyor. Ama en büyük beklenti, ayın 15’inde, haftaya pazartesi günü kurultay davasından sonuç çıkacak mı? Çıkarsa ne çıkacak? Yönetim görevden alınırsa yerine kim getirilecek? Yerine mesela daha önce söylendiği gibi Kemal Kılıçdaroğlu gelirse ne olacak? Bunları tartışıyoruz ve merakla bekliyoruz tabii ki. Bu arada Cumhuriyet Halk Partisi birtakım tedbirler almaya çalışıyor. Öncelikle 15 Eylül’den bir gün önce Ankara’da bir miting düzenleyecekler. Bu bir tür meydan okuma olacak herhâlde. Bakalım nasıl gerçekleşecek. Bir aksilik olmazsa mitingi Ankara’da izlemeyi düşünüyorum.

Daha sonra da 15’inde kurultay davası sonuçlanma ihtimaline hazırlık olarak 21’inde olağanüstü kurultay var ve bu olağanüstü kurultaya tartışmalı olan İstanbul delegeleri katılmadı. Parti üst düzey yönetimi katılmadı. Onun dışında yeterli sayının çok üstünde delegenin imzasıyla bu kurultay kararı alındı. Yani şöyle bir hesap yapılıyor CHP’de: ‘‘Kayyum atansa da 15’inde, mutlak butlan kararı alınsa da 6 gün sonra biz delegelerle kurultay yaparız ve oradan kazanacak olan – ki muhtemelen Özgür Özel yine kazanacaktır – tekrar partiyi devralır’’ gibi bir hesap yapılıyor. Ama şunu biliyoruz ki Türkiye’de yargı tamamen iktidarın denetiminde ve iktidar yargı eliyle CHP’ye her türlü zorluğu çıkartmaya, kötülüğü yapmaya kararlı. Dolayısıyla Cumhuriyet Halk Partisi’nin bu hesabı da bir şekilde engellenebilir. Nitekim daha önce Özgür Özel’in çağrısıyla, Genel Başkan’ın çağrısıyla yapılan olağanüstü kurultayı da, yeni görülen kurultay davasında bir tür yok hükmünde sayabildiklerini gördük.

Şu an bir bekleme var ve burada şöyle bir soru var: Yoksa CHP bölünüyor mu? Nasıl bölünecek? Diyelim ki Kemal Kılıçdaroğlu gelecek. Kemal Kılıçdaroğlu kolları sıvayacak ve partiyi yeniden dizayn etmeye çalışacak. Nereye kadar? Yeni bir kurultaya kadar. Ama bu arada ne olacak? Zaman geçecek ve Özgür Özel ve arkadaşları, yani şu andaki yönetim bunu mu bekleyecek? Kılıçdaroğlu ya da atanacak olan kayyumun keyfini mi bekleyecek? Ve bir seçenek çıkıyor karşımıza: Yeni parti. Kimileri daha hiç bunlara girmeden CHP’den ayrılarak İmamoğlu, Özgür Özel ve bu ekibin yepyeni bir parti kurmalarını savunuyorlar. Yani sıfır kilometre bir parti. CHP’nin bütün yüklerinden arınmış bir parti ve bununla bir meydan okuma, bununla ana muhalefet olma ve Türkiye’nin birinci partisi olmak. Bu böyle başta çok teorik olarak çok çarpıcı geliyor ama çok zor bir şey. Yani 102 yıldır süren bir parti varken, hatasıyla sevabıyla bir gelenek varken ve bu geleneğin belli bir karşılığı varken ve bu parti özellikle son yerel seçimden bu yana Türkiye’nin birinci partisi olmuşken, müthiş bir dinamizm yakalamışken, özellikle 19 Mart’tan sonra Türkiye’de siyasetin gündemini belirliyorken niye sıfırdan bir parti yapma yoluna gitsin? Bana hiç gerçekçi gelmiyor. Yani bunu düşünenler olduğunu biliyorum. Ne zamandan beri Ekrem İmamoğlu’nun yeni parti kuracağı hatta partinin adının da belli olduğu gibi şeyler söyleniyor. Ben bunun İmamoğlu, Özgür Özel gibi yani şu andaki yönetim için hiç de cazip bir seçenek olduğu kanısında değilim.

Bir diğer husus da şu, en önemli husus belki de: Para. Yani bütün partiler; AK Parti de, CHP de, İYİ Parti de hazine yardımı alıyor. Hazine yardımını kim alacak? Yeni parti kurduğunuz zaman zaten bunu CHP’ye bırakmış oluyorsunuz. Bir tarafta çok zayıf bir CHP ve çok geniş maddi imkânlar, diğer tarafta toplumsal desteği yüksek ama ekonomik anlamda zorluk çeken bir parti. Ve bunu daha da ilerletebiliriz. Ülke çapındaki teşkilatlar ne olacak? Parti binaları ne olacak? Hani diyelim ki şu andaki bütün ilçe yönetimleri, il yönetimleri yeni partiye geçti. Buralar öyle geçişler böyle çok kolay bir şekilde olabilecek şeyler değil. Bu bana hiç de gerçekçi gelmiyor. Bir diğer seçenek tabii ki şu: Kılıçdaroğlu ya da başkalarının yani şu andaki yönetimle uyuşmayan kişilerin parti kurması seçeneği yani CHP’den ayrı bir parti kurma seçeneği. Bu daha sanki mümkünmüş gibi geliyor ama böyle bir partinin Muharrem İnce’nin kapatma kararı aldığı, kapanmış olması lazım. Artık o kadar etkisiz bir parti oldu ki var mı yok mu bunu bile bilmiyoruz. Memleket Partisi’nden fazla bir şey yapabilme imkânı yok. Ne söylüyorlar: Mesela şimdi İstanbul’u kayyum olarak alan ve binaya giden Gürsel Tekin bize ne söylüyor? Ne anlatıyor? Yani ‘‘baba ocağı’’ demenin ötesinde ne diyor? Kriz çözeceğim, deyip kriz yaratma dışında ne yapıyor? Ne yapabilir, ne söyleyebilir? Yani şu anda CHP’nin, mesela bugün yine Kadıköy’de bir miting olacak. Orada insanlar toplanacak. Orada sloganlar var. Orada bir yaklaşım var. Özgür Özel’in konuşması, Ekrem İmamoğlu’nun yolladığı mesaj var. Bunlar bir hareketi gösteriyor, bir direnişi gösteriyor. Gürsel Tekin bunun neresinde? Şu ana kadar hiçbirinde değildi. Ya bunlara diyecek ki Gürsel Tekin, aynı şekilde Kemal Kılıçdaroğlu da ya da başkaları da diyecekler ki: ‘‘Kardeşim bu yaptığınız yanlış. Bunları yapmıyoruz. Ne yapıyoruz? Ankara’da siyaset yapıyoruz.’’ İşte iktidarın istediği, Erdoğan’ın istediği, Özgür Özel’e de dayatmaya çalıştığı ama Özgür Özel kabul etmeyince bu sefer içeriden çökertmeye çalışarak yaratmaya çalıştığı olay bu. Ankara’ya kapalı kalmış, Meclis grup toplantılarında konuşan, sürekli Erdoğan’a laf eden ama toplumu harekete geçirmeyen, bir şey söylemeyen bir parti, %20’ler civarında olan bir parti.

Şimdi tekrar soruya dönecek olursak: Bölünür mü? Bölünme ihtimali az da olsa var. Şöyle ki var: Ben bu süreçte ne kadar iktidar yargı eliyle CHP’yi Özgür Özel ve arkadaşlarının elinden almaya çalışsa da kolay kolay bırakmayacaklarını, her türlü yolla bunu engellemeye çalışacaklarını düşünüyorum. Ve eninde sonunda bir kurultay olacak. Ama bugün ama bir yıl sonra artık neyse ve o kurultayda diyelim ki Kemal Kılıçdaroğlu geldi şu anda 15 Eylül’de partinin başına, onun ya da onun göstereceği bir adayın kazanma ihtimali sıfır bile değil. Dolayısıyla bölünme ihtimali bir tek o şu andaki yönetimle uyuşmayan, ona karşı olan ekibin bir arayışıyla söz konusu olabilir ve o da dolayısıyla bence baştan yok olmuş bir parti olur. Bölünsün mü sorusuna cevap da tekrar onu söyleyeyim: Bence hiçbir anlamı yok. Yani CHP şu hâliyle, hani tarihte şu oldu bu oldu vesaire hiçbir önemi yok. Şu hâliyle baktığımız zaman CHP gençleri de başka partilere oy vermiş insanları da bir şekilde çekebiliyor, hareketlendirebiliyor. Ve hep bunu söylüyorum: 19 Mart, 2 Eylül bütün buralarda Erdoğan’ın yaptığı bütün hamleler, CHP’yi yok etmek için yaptığı bütün hamleler eninde sonunda CHP’nin işine yaradı. Dünkü yayında söylediğim gibi CHP’ye yoktan bir dava verdi. Böyle bir davası olan partinin, yeni bir partinin elemanlarının, kadrolarının yeni bir parti kurma gibi bir yola düşeceklerini hiç sanmıyorum. Ama tabii ki siyaset bu. Çok şey değişebilir. Fakat şu hâlde gördüğüm şudur, 19 Mart’tan beri söylemeye çalıştığım: Siyaseti Türkiye’de Erdoğan dizayn etmek istiyor, özellikle muhalefeti ve bunu yargı yoluyla yapmak istiyor ama yapamıyor. Yapmaya çalıştıkça muhalefeti daha da güçlendiriyor. Ve bu arada alelacele işin içine katmaya çalıştığı, kendisiyle dolaylı ya da doğrudan iş birliği yapan muhalefetin içindeki unsurların da hızlı bir şekilde tasfiyesine neden oluyor. Bunu ileride çok geçmeyecek bir zamanda daha net bir şekilde göreceğiz.

Peki bugün yayını kime ithaf edelim? Bir edebiyatçıya. Zor bir isim. Hermann Hesse, İsviçreli, Alman. Hangisi olduğuna çok emin değilim ama ikisi de var. Almanya’da doğmuş ama İsviçre’de ölmüş, İsviçreli olarak bilinen bir isim. Zor bir yazar ve ben genellikle edebiyatla ya ortaokulda tanıştım ya da cezaevinde. Ama Hermann Hesse’yi cezaevinden çıktıktan hemen sonra Boğaziçi Üniversitesi’nde okurken tanıdım. Onu bana tanıtan da ünlü yönetmen, en yakın arkadaşlarımdan Reha Erdem’dir. Reha bana ‘‘Siddhartha’’yı okuttu. Çok etkilendim. Üzerinde saatlerce konuştuğumuzu biliyorum. Ondan sonra ne bulursam okudum. Türkçeler tükendi. Bu sefer Fransızcalarını bulup okumaya çalıştım. Özellikle ‘‘Narziss ve Goldmund,’’ Türkçeye sonradan çevrildi mi bilmiyorum, onu benim kötü Fransızcamla ve onun o ağır diliyle nasıl bitirdiğimi hâlâ hatırlarım. Çok zorlandım ama çok etkilendim. Bambaşka bir yazar. O kadar edebiyat eleştirmeni değilim. Şuna benziyor, buna benziyor demeyeyim. Siz de okumuşsunuzdur. Okumadıysanız muhakkak okuyun ve bilin, gerçekten nevi şahsına münhasır bir isim. Aynı zamanda ressamlığı da varmış ve 1946 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi ve benim doğduğum yıl 1962’de benim doğmamdan 7 ay sonra hayatını kaybetmiş bir büyük yazar. Onu da burada saygıyla anmış olalım. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.