Rawest Araştırma Direktörü Roj Girasun, muhalif medyadaki süreç karşıtı yayınların anlamını değerlendirdi. Çözüm sürecine dair Kürt kamuoyunda oluşan beklentileri değerlendiren Girasun, özellikle Selahattin Demirtaş’ın serbest bırakılmasının ve kayyum uygulamasına son verilmesinin, sürecin toplumsallaşması açısından hayati öneme sahip olduğunu vurguladı.
Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Dayanışma Komisyonu’nun 12. toplantısında, düşünce ve araştırma merkezlerinin temsilcileri dinlendi. Toplantıya, Ravest Araştırma Direktörü Roj Girasun da katıldı. Girasun, hem komisyonun işleyişine dair gözlemlerini hem de çözüm sürecine ilişkin değerlendirmelerini Ruşen Çakır’a anlattı.
“İktidar medyası süreci sahiplenmedi”
Roj Girasun, iktidar medyasının süreci sahiplenmediği söyledi. Girasun, AKP’nin söylemsel kriziyle medyanın krizinin paralel olduğunu ifade ederek, “AKP’de olduğu gibi, AKP medyasında da uzun süredir siyaset yapmamanın verdiği bir hantallık var. Erdoğan’ın süreçle ilgili ne söylediğini henüz ne anlayabilmişler ne de ikna olabilmişler. O yüzden pozisyon arıyorlar. On yıllık güvenlikçi, milliyetçi jargonun ardından yeni bir dile hemen oryantasyon sağlanması zor görünüyor” dedi.
“Kürt kamuoyu somut adımlar bekliyor”
Rawest’in araştırmalarına dayanarak Kürt kamuoyunun sürece bakışını yorumlayan Girasun, destekle güven arasında belirgin bir makas olduğunu vurguladı. Bu makasın kapanması için somut adımların atılması gerektiğini belirten Girasun, özellikle Selahattin Demirtaş’ın serbest bırakılması ve kayyum uygulamasından vazgeçilmesinin önemine dikkat çekti. Girasun ayrıca, sürecin bir seçim yatırımı olarak değil, Türkiye’nin geleceğine dair samimi bir proje olarak kurgulanması gerektiğini, bunun da muhalif Türk kamuoyunun iknası açısından belirleyici olacağını söyledi.
Girasun, Selahattin Demirtaş’ın özgürlüğünün sürecin kilit taşı olduğunu vurgulayarak, “Demirtaş’ın bırakılması sadece sembolik değil, sürecin toplumsallaşması için çok çok önemli. Türkiye’nin farklı toplumsal kesimlerine bu sürecin anlatılması için Demirtaş gibi isimlere ihtiyaç var. Demirtaş’ın dışarıda olmadığı bir denklemde demokratikleşme ve sivilleşme konusunda kim ikna edilebilir” dedi.
“Meclis’te en sağdan en sola olumlu tepkiler geldi”
Girasun, komisyondaki sunumlarına farklı partilerden gelen yaklaşımları şöyle değerlendirdi:
“Şaşırtıcı şekilde en sağdan en sola, en milliyetçi partiden en sola kadar bütün siyasi partilerden olumlu dönüşler aldık. Çünkü hedef gösterilen birkaç başlık dışında, farklı kesimlere hitap eden argümanlar ürettik. Gördüğüm şey, Meclis’teki komisyonun çok daha olgun, çok daha rahat fikirlerin dile getirilebildiği bir yer haline gelmiş olması.”
Videonun tam metni:
Ruşen Çakır: Roj Girasun’la konuşacağız. Roj, Rawest Araştırma’nın Direktörü ve Roj’un yaptığı sunumu biz zaten Medyascope olarak tam metin hâlinde dün yayınladık. Bayağı da ilgi gördü ve birazdan konuşacağımız gibi bayağı tepki de aldı. Roj, merhaba.
Roj Girasun: Merhaba Ruşen abi.
Ruşen Çakır: Evet, önce tepkilerden başlayalım. Böyle bir, nasıl denir, sen cezaevinde yattın mı bilmiyorum ama cezaevinde “hoş geldin dayağı” diye bir şey vardır. Girer girmez böyle bir güzel ıslatırlar insanı. Sana da bakıyorum, Cumhuriyet Gazetesi, Sözcü vesaire bayağı bir… “Terörü muhatap alma” ısrarında bulunmuşsun Cumhuriyet Gazetesi’ne göre. Söylediğin ne? Benim gördüğüm, “Ahmed eş-Şara geliyorsa neden Mazlum Abdi Ankara’ya gelmiyor?” dedin galiba. Ondan mı oldu?
Roj Girasun: Şöyle, aslında şimdi bu Kürt meselesi, yeni dönem, yeni süreç biraz çok geçmişin ezberleri üzerinden konuşuluyor. Halbuki bir gelecek tahayyülü üzerinden bu meseleyi konuşmak gerekiyor. Bir gelecek tahayyülü de yapılıyorsa eğer, bir kardeşlik hukuku gözetilecekse, Türkiye’de Kürt meselesinin çözümü konuşulacaksa, komşu Kürtlerle, sınırın diğer tarafındaki Kürtlerle yeni bir ilişki kurulacaksa, Mazlum Abdi’nin Ankara’ya gelmesi herhâlde doğal bir sonuç olacak zaten. Diğer taraftan, eğer bu sadece hukuki terimler üzerinden veyahut yasal bir çerçeve üzerinden konuşulacaksa, bugün ne Öcalan’la görüşülmesi zaten bir normali işaret ediyor ne de Ahmed eş-Şara’yla daha birkaç ay önce görüşülmesi bir anlam ifade ediyordu. Ama tabii, bu gelen tepkilerin geldiği yerlere, odaklara baktığımız zaman biraz hem şaşırtıcı hem diğer taraftan da üzücü noktalar var. Birincisi, burada Kürt meselesinin çözümü konusunda bunun iktidara yarayabileceği kaygısıyla bundan uzakta duran kanıksanmış bir muhalif tepki var. Ama ikinci önemli mesele bence, normal koşullarda bu medya organlarının önemli bir kısmı CHP’ye yakın medya diye tarif edilen bir medya grubu ve CHP’nin aslında bu sürece hep çok yakından katkı sağladığını, içinde olduğunu, yapıcı bir eleştiriyle içinde durduğunu, komisyonda her şekilde durmak konusunda ısrarcı olduğunu gördük, müşahede ettik, gözlemledik. O sebeple CHP medyasıyla CHP’nin arasındaki makasın süreç konusunda bu kadar açılmış olması ilginç. Sadece CHP medyasıyla CHP arasında değil hatta, CHP’nin kanaat dünyasıyla CHP yönetimi arasındaki bu makasın bu şekilde açılmış olması bence kötü bir seyri gösteriyor. Bu hem CHP’nin kendi kitlesine bu süreci anlatmak konusunda yaşayabileceği krizlerin bir işareti olabilir hem de diğer taraftan da CHP dışındaki muhalefette konumlanan, biraz çelişki simsarlığı arayan, süreç karşıtlığı üzerinden kendisine yeni dönemde pozisyon alabilecek Zafer Partisi, İYİ Parti gibi siyasi partilere aslında CHP’ye yakın medya üzerinden alan açılabileceği ve büyüyebileceklerine dair bir handikapı da içeriyor.
Ruşen Çakır: Peki, madem medyadan başladık, biraz medyadan gidelim. Sonra komisyona tekrar döneriz. Şimdi iktidar medyasında da ben sürece çok ciddi bir sahipleniş görmüyorum. Yani karşı çıkış yok belki ama mesela sizin yaptığınız sunumları alıp da işte “çok önemli öneriler” vesaire diye sunmadılar, değil mi? Orada çok ciddi bir tutukluk var. Bir de şöyle bir şey var, tabii iktidar medyasının büyük ölçüde tek merkezden yönetildiği realitesi de düşünülürse, iktidarın kendisi bu olayın medya ayağını en azından şu anda çok aktif bir şekilde kullanmak istemiyor sanki. Abartıyor muyum?
Roj Girasun: Şöyle, AK Parti’de olduğu gibi bence AK Parti medyasında da, iktidar medyasında da, uzun süredir siyaset yapmamanın verdiği bir hantallık var. Ne diyeceğini söyleyememe belirsizliği var. İkincisi, bence Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın süreçle ilgili ne söylediğine henüz ne ikna olabilmiş değiller ne de bunu henüz anlayabilmiş değiller. O yüzden bence pozisyon arıyorlar. Diğer taraftan da bir 10 yıllık alışkanlık var en az. Yani Kürt meselesinin güvenlikçi ve milliyetçi bir jargon üzerinden konuşulduğu ve CHP’nin Kürt meselesiyle ilgili tavrının eleştirildiği bir dönemdi bu 10 yıl. Şimdi bu yeni döneme uygun bir dilin inşa edilmesi zor. Buna hemen oryantasyon sağlanması zor görünüyor ve aynı aktörlerin bu oryantasyonu sağlaması daha da zor görünüyor. Çünkü iktidar medyasının yüzlerinde bir değişiklik olmadı bu süreç sonrasında. Buna uygun bir oryantasyon da sağlayamadılar. Dahası, AK Parti’nin bir organizasyon şirketine dönmesi gibi, siz takdir edersiniz, AK Parti medyası da bir ajansa dönmüş durumda. Kendi başına içerik üreten, buna uygun söylem oluşturan, bu siyasal pozisyona göre şekillenebilen, ona uygun bir yeni duygu ve dil üretebilen bir yerden ziyade, en azından süreç konusunda haber geçen bir ajansa dönmüş durumda. O yüzden bence AK Parti’deki kriz biraz medyada da karşılığını görüyor.
Ruşen Çakır: Şimdi komisyonda yaptığın sunuma dönecek olursak, siz Rawest Araştırma olarak bayağı bir zamandır özellikle Kürtler arasında, sadece Kürtler arasında değil ama özellikle Kürtler arasında sürekli, düzenli kamuoyu araştırmaları yapıyorsunuz ve son dönemde de bu süreci doğrudan insanlara soruyorsunuz. İnsanların tepkilerini, beklentilerini alıyorsunuz. Orada yaptığın şeyi özetleyecek olursan, kamuoyunun sürece bakışı meselesinde — tabii Kürt kamuoyu ve Kürt olmayan kamuoyu arasında bayağı bir farklılık var anladığım kadarıyla — neler dersin?
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
![]()
Roj Girasun: Şöyle, bir defa sürece destekle güven arasında bir makas farklılığı var, çok sıklıkla ifade ettiğimiz. Bu makas farklılığının kapatılması lazım. Bu makasın kapatılması için de özellikle Kürt kamuoyunun başlıca beklentileri var, ilk adım beklentileri var. Yani “eksiden sıfıra beklentiler” diye tariflediğimiz beklentilerden bahsediyorum. Güven arttırıcı adımlardan bahsediyorum, yani sürece giriş için söylüyorum. Selahattin Demirtaş’ın serbest bırakılması ve kayyum uygulamasının geride bırakılması, kayyum uygulamalarından vazgeçilmesi, bu konuda geri adım atılmasından bahsetmek gerekiyor. Diğer taraftan muhalif Türk kamuoyunun ikna edilmesi lazım. Muhalif Türk kamuoyunun iknası için bu sürecin bir seçim yatırımı olmadığı vesaire gibi bir meseleden ziyade, daha jeopolitik bir mesele olduğu, Türkiye’nin daha büyük bir gündemini, geleceğini konuşan, geleceğini tahayyül eden bir proje olduğunu söyleyebilmek için en azından CHP’ye dönük bu siyasi operasyon görünümlü yargı operasyonlarından vazgeçmek gerekiyor. Başta kent uzlaşısı operasyonlarından vazgeçmek gerekiyor. Ve bir yeni kamusal söylemin, yeni bir dilin oluşturulması gerekiyor. Sizin de söylediğiniz gibi, iktidar medyasında da bu sürece sahip çıkan, bunu sahiplenen, kamuoyuna anlatma derdinde olan bir kanaat dünyası görünmüyor. Bunların beraberce düzeltilmesi gerekiyor. Diğer taraftan da meselenin total hâline baktığımız zaman bu meseleyle ilgili, 1 Ekim’den bu yana bir yıllık bir süre geçmiş durumda. Bu süre içerisinde çok somut pratik adımlar hükümet nezdinde atılmış değil şu ana kadar. En azından kamuoyunu tatmin edecek düzeyde atılmış değil. Bunların yakın dönemde atılması elzem görünüyor.
Ruşen Çakır: Peki, şimdi Meclis’e gittiniz. Orada sunumu yaptınız. Birbirinden farklı sunumlar oldu. Çok önemli şeyler dile getirdiniz. Ne tür tepkiler aldınız Meclis’in değişik partilerinden? Herhâlde komisyon sırasında ve toplantı bittikten sonra bayağı bir karşılıklı görüş alışverişi imkânı olmuştur.
Roj Girasun: Bir defa şöyle söyleyeyim, şaşırtıcı şekilde en sağdan en sola, en milliyetçi partiden en sol partiye kadar bütün siyasi partilerin temsilcilerinden olumlu dönüşler aldık. Çünkü aslında bugün bazı yayın organlarının kesip manşete koyduğu veyahut bir şekilde hedef gösterdiği noktalardan ziyade, daha kapsayıcı olabilecek, farklı kesimlere söz kurmak için argüman üretebilecek birçok şey söyledik sunumda. Bunlar da aslında olumlu karşılandı. Ve aslında gördüğüm şey, Meclis’teki komisyonun Türkiye’deki birçok meseleyi konuşmak konusunda önemli bir aşama katettiğiydi. Yani genel kurula nazaran komisyon çok çok önemli konuların konuşulabildiği, farklı fikirlerin çok daha rahat telaffuz edilebildiği bir aşamaya gelmiş. Keşke Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin genel kurulu da komisyondaki olgunluğa yakın zamanda erişebilse.
Ruşen Çakır: Peki, şimdi senin sunumundan genellikle Demirtaş’la ilgili konular başlığa çıkartıldı. Biz de onu yaptık, başkaları da yaptı. Sunumda önemli bir yer tuttuğunu biliyorum. Onu bir özetlemeni rica edeceğim. Hem yaptığınız kamuoyu araştırmalarında bir Selahattin Demirtaş boyutu var hem de bir de senin kendi deneyimlerinden, gözlemlerinden hareketle geliştirdiğin… Yani şöyle bir hava var açıkçası: “Bu olayı Öcalan yapıyor. Selahattin Demirtaş dışarıda kaldı. O hiçbir şekilde olaya dahil değil” gibi bir hava var. Bu sanki gerçeği pek yansıtmıyor ama tam olarak da insanlar Selahattin Demirtaş’ın nasıl bir konumda olduğunu bilmiyor. Bu birincisi. İkincisi, bir de tabii ki ‘‘Selahattin Demirtaş’ın özgür olması hâlinde ne nasıl değişebilir?’’ ve çok açık söyleyeyim, ‘‘Öcalan bunu ister mi?’’ sorusu da var.
Roj Girasun: Bir defa bir ikilik yaratmak çok sağlıklı değil. Bir defa Öcalan’ın çağrısının ardından Demirtaş’ın amasız bir desteğinden bahsettik ve aslında bu sürecin toplumsallaşması, en azından bugüne kadar bu kadar destek görmesinin en önemli sebeplerinden birisi, Demirtaş’ın bu çağrıya destek olmasıydı, bunu kamuoyuna beyan etmesiydi, sürece olan açık desteğiydi. Şimdi bugün itibarıyla eğer bir yeni sivil demokratik siyasetten bahsediyorsak, yeni bir dilin inşasından bahsediyorsak, bu yeni dili inşa edebilecek isimlerin başında Selahattin Demirtaş geliyor. Demirtaş’ın bırakılması sadece sürece bir desteğin artması için önemli değil, sembolik bir adım değil. Bizzat Demirtaş’ın kendisinin dışarıda olması, bu sürecin toplumsallaşması, Türkiye’nin farklı toplumsal kesimlerine bu sürecin anlatılması için çok çok önemli. Şu anda büyük oranda dışarıda bir siyaset eksikliği görüyoruz ve toplumun bu meseleye iknası konusunda, sürecin ve barışın toplumsallaşması konusunda ciddi handikaplar görüyoruz. Bunun bir an önce aşılması lazım. Demirtaş meselesi bu iki açıdan önemli. Ama diğer taraftan da, Demirtaş’ın bırakılmadığı bir denklemde infaz düzenlemelerinin hangisiyle alakalı toplum ve kamuoyunda bir inandırıcılık sağlanabilir? Demokratikleşmeyle ilgili, Kürt meselesinde sivilleşmeyle alakalı kim ikna edilebilir? Çünkü bu işin Elifbâsı bu. Buradan başlanması gerekiyor ve bir yıllık bir süre geçmiş durumda. Yani sürecin ilk adımlarından birisi Demirtaş’ın bırakılmasıyken, üzerinden bir yıllık zaman geçmişken, biz hâlâ “Demirtaş bırakılacak mı, bırakılmayacak mı?” tartışmalarındayız. Ve 8 Ekim’de aslında Demirtaş’ın artık bir karar duruşması var.
Ruşen Çakır: Tam onu soracaktım. Evet, 8 Ekim çok önemli bir tarih değil mi Selahattin Demirtaş için?
Roj Girasun: Evet. Yani 8 Ekim’de AİHM duruşması var ve AİHM kararlarına Türkiye’den bir yeni itiraz gelişmemesi durumunda Demirtaş’ın serbest bırakılması artık muhtemel, böyle bir yeni sürecin gelişmesi muhtemel. Ve eğer zaten bu sürece bir itiraz edilecekse, hükümet nezdinde, devlet nezdinde, bu büyük bir hayal kırıklığı yaratacaktır. Demirtaş’ın bir müddet daha içeride kaldığı, tekrar tekrar aynı tartışmalara girdiğimiz bir durumda, süreç ciddi bir anlam yoksunluğuna uğrayabilir. Toplum nezdinde söylüyorum en azından.
Ruşen Çakır: Peki, şunu da sormak istiyorum özellikle. Dedin ki, ‘‘Beklentiler yüksek ama güven düşük.’’ Bu her iki taraf için de geçerli ve taraflar birbirlerine güvenmiyorlar şeklinde görmek lazım. Şimdi Kürt kamuoyunun beklentileri anlamında konuştuk ama Kürt olmayan kamuoyunun beklenti ve kaygılarını düşünürsek, ne yapılması gerekiyor onların giderilmesi için?
Roj Girasun: Birincisi bakın, Kürt kamuoyu hükümetin adım atacağına inanmıyor. Türk kamuoyu örgütün silah bırakacağına inanmıyor. Muhalif Türk kamuoyu bu sürecin bir seçim yatırımı olduğunu ve bu sorunun çözülmeyeceğini düşünüyor. Şimdi diğer taraftan da genel şeye baktığımız zaman, Türkiye’de önemli bir toplumsal grubun, hem milliyetçilerin hem muhafazakârların içerisinde yer aldığı, sosyal demokratların hatta içinde yer aldığı önemli bir toplumsal grup, bu süreç sonrasında Türkiye’de şiddet olaylarının daha güçlü şekilde devreye gireceğine dair bir korku ve kaygı içerisinde. Yine, Suriye’deki gelişmelerin Türkiye’ye muhtemel olumsuz yansımaları olabileceği konusunda bir paranoya içerisinde. Bunların giderilmesi lazım. Bunlar nasıl giderilecek? Bunların giderilmesinin yolu, bir an önce adımlar atılması, infaz düzenlemelerinin sağlanması, örgüt mensuplarının nasıl geleceğine dair bir yasal çerçevenin çizilmesi. Bu somut adımlar atılırsa, yani bu sembolik silah bırakma seremonisi dışında daha başka somut adımlar atılırsa, bu endişeler hızlıca berhava edilir. Ama diğer taraftan da eğer bu düzenlemeler olmazsa, tabii ki süreç uzarsa, bu güvensizlik derinleşecektir. Ama dediğim gibi, hem Kürt siyasetine bazı görevler düşüyor; yeni dönemin dilini kurmak, yeni döneme angaje olmak, bu yeni dönemde siyasete yeni bir özne olmak konusunda, bir kurucu aktör olmak konusunda oraya işler düşüyor. Diğer taraftan da Türkiye’nin de eski siyasal ezberlerini, hükümetin de eski siyasal ezberlerini bir tarafa bırakıp yeni bir gelecek dili inşasında bulunması gerekiyor. Bu şekilde kamuoyunun endişeleri giderilir. Bu bugün yarın çözülecek bir mesele de değil; ama adımların hızlı atılması gereken bir mesele.
Ruşen Çakır: Peki, başta medyadan senin sunumuna yapılan itirazlar ya da atılan çığlıklar diyelim, onları konuşurken konuştuk. Tekrar Suriye meselesiyle kapatalım istersen. Çok net bir şekilde diyorsun ki, “eş-Şara geliyorsa Mazlum Abdi niye gelmesin?” Ki geçmişte bunun örneklerini yaşamıştık. Suriye’deki Kürtlerin temsilcileri Türkiye’ye gelebiliyorlardı, konuşabiliyorlardı. Şu anda da bir görüşmenin olduğunu biliyoruz ama bu görüşmeler genellikle kapalı yapılıyor. Yani kamuoyuna gösterilerek yapılan görüşmeler değil anladığımız kadarıyla. Çünkü Suriye’deki Kürt tarafı değişik açıklamalarında Ankara’yla temasta olduklarını zaten söylüyorlar. Ne diyorsun? Bu Suriye meselesi bu olayın önünü kesen bir olay olarak gözüküyor. Kimilerine göre çözüm çok zor, kimilerine göre çok da imkânsız değil. Nasıl olacak? Suriye meselesi, özellikle bugün Erdoğan’ın Trump’la görüşmesinde de herhâlde bir şekilde gündeme gelecektir diye bekliyoruz. Bu sorun aşılabilir mi yakın bir zamanda?
Roj Girasun: Yani şöyle, evet, buradaki süreç Suriye’deki süreçle doğrudan bağlantılı ama takvimleri eşitlemek doğru değil. Şimdi Türkiye’deki silahsızlanma meselesinin biraz acelesi var ve bunun önünde bir engel yok. Ama diğer taraftan Suriye’de tek bir aktör yok. Türkiye’nin bunu tek başına çözme, karar verme veyahut SDG’nin buna tek başına karar vermek gibi bir lüksü yok. Çok aktörlü bir Suriye’den bahsediyoruz. Çok fazla değişkenden bahsediyoruz. Ve buradaki takvimle oradaki takvimi eşitlemenin, aynı dönemde aynı problemlerin çözülmesini beklemenin faydası yok. Bunun yerine bu meseleyi Türkiye’de çözmek ve bunun oluşturduğu olumlu havayla yaratacağı yeni bir iklimle, yeni bir dille Suriye meselesini çözmek çok daha kolay olur. Ama buradaki bütün meseleyi Suriye’ye endekslemek, oradan atılacak adımlar üzerinden Türkiye’de adım atmayı beklemek, komisyonu bile buna göre şekillendirmek, bir çözümsüzlük yaratır ve güvensizliği derinleştirir. Ama bunun yerine Türkiye’de bu meseleyi yoluna koyduktan sonra Suriye’de adımlar atmak hem meselenin çözümünü kolaylaştırır, hem hızlandırır, hem tarafların birbirine karşı güvenini arttırır. Aksi durumda maksimalizmle fırsatçılık arasında gidip gelen bir sarkaç hâline gelen bir Kürt meselesi konuşuruz Suriye’de. Kürt ve Türk ilişkilerini tekrar bu bağlamda konuşuruz. Buradan çıkarmak lazım bu meseleyi. Hızlıca olumlu bir zemine çekmek lazım.