Önder Özden yazdı: Bir gün herkes CHP’li mi olacak?

Bugün, Türkiye’de birçok insanın bir şekilde muhalefet partisi CHP ile hizalandığı görülüyor. Farklı arka planlara ya da siyasi geleneklere sahip insanlar, farklı fikirleri olanlar, bir araya geliyor. Ve garip ama inkar edilemez bir şekilde, bu partiyle, Türkiye’nin ana muhalefetiyle hizalanıyorlar.

Belli bir süre önce bu eğilim biraz daha keskin bir tona büründü. Farklı siyasal geçmişten gelen akademisyenler, daha önce kendilerini farklı biçimlerde konumlandırmış insanlar, bir araya geldiler ve “Demokrasi Onurumuzdur” başlıklı bir mektup imzaladılar. Bu mektup, mevcut CHP lideri Özgür Özel’e desteklerini ifade ediyordu. Ve sadece soyut bir destek değil, doğrudan, iktidarın sistematik biçimde kullandığı bir araç olan yargının parti siyasetine müdahalesine karşı olduklarını söylüyorlardı.

Kanımca bu dikkat çekici bir durum. Akademisyenler, entelektüeller, kamuoyu figürleri—hepsi CHP’nin arkasında duruyor, imza atıyor, kamuya açık destek veriyor. Kimileri için bu, kaş kaldıran bir gelişme. Başkaları içinse farklı bir siyasi yönün başlangıcı gibi görünüyor. Ama bu, daha büyük bir soruyu sormamıza yol açıyor: Herkes, eninde sonunda CHP ile hizalanacak mı? Bütün muhalefet bu parti etrafında mı toplanacak, tüm farklı umutların birleştiği ortak alan burası mı olacak?

Komünist Manifesto’dan CHP’ye bakmak

Bu noktada belki uzak bir çağrışım gibi görünebilir, ama günümüz tartışmasını aydınlatabilecek, Komünist Manifesto’daki garip bir satırı hatırlatmak isterim. Marx ve Engels önemli ve bir bakıma garip bir soru sorar: “Komünistler, proleterlerle bütün olarak nasıl bir ilişki içindedir?” Verdikleri yanıt çarpıcıdır: Komünistler, diğer işçi sınıfı partilerine karşı ayrı bir parti oluşturmazlar. Proletaryadan ayrı çıkarları yoktur.

Bu elbette garip bir duruma işaret ediyor. Marx ve Engels’ten beklenecek olan, güçlü bir komünist parti kurmak gerektiğini, işçileri örgütlemek, onlara öncülük etmek gerektiğini söylemeleridir. Nitekim sonraki Marksist ve Leninist gelenek, tam da bunu vurgulayacaktır: sistemi dönüştürecek bir Komünist parti yaratmak.

Ama Manifesto’daki o satırda başka bir fikir, kurgu var. Marx’ın komünizmi, proletaryanın ortadan kaldırılması olarak gördüğü fikrine bağlı. Marx için komünizm, işçiyi sabit bir kimlik olarak yüceltmek değildi. Toplumu o kadar derinlemesine dönüştürmekti ki, proletaryayı yaratan koşullar ortadan kalksın. Komünist bir gelecekte proleter olmayacaktı, çünkü sömürü ve tahakkümü tanımlayan roller yok olacaktı. Amaç, adaletsiz bir sistemin yarattığı rolleri ve kimlikleri pekiştirmek değil, tam tersine bu rolleri ve kimlikleri ortadan kaldırmaya yönelik bir hareketti.

Bu önemli, çünkü siyasi hizalanmayı sabit kimlikler etrafında kurmak yerine etik bir pozisyon alış olarak düşünmeyi önerir. Yani acı çekenin yanında durmak, haksızlığa karşı durmak, sömürü ve tahakkümü sona erdirmek isteyenlerin umuduyla hizalanmak.

Bugünün muhalefet haritası

Elbette CHP bir komünist parti değil. Komünist bir gelecek yaratmak gibi bir hedefi de yok. Tüm kapitalist sistemi ortadan kaldırmayı hedeflemiyor. Kendini sosyal demokrat olarak tanımlıyor, kendi Kemalist tarihi ve çelişkileri var. Ancak Marx’ın yaklaşımı, sabit kimliklerin ötesine geçen bir siyasal etik ve biçim önerdiği için, bugünkü muhalefet haritasını anlamakta bize yine de ışık tutar.

Bugün CHP ile hizalanmak, sabit bir kimliği benimsemek ya da CHP’yi bir kurtarıcı olarak görmek değil. Bu, adaletsizlik karşısında etik bir pozisyon almaktır. Devlet gücünden, yargı manipülasyonundan ve otoriter müdahalelerden zarar görenlerin yanında durmaktır.

Ramazan Gültekin ya da Murat Çalık’ı düşünelim; gülünç suçlamalarla hapse atıldılar. Özellikle Ramazan Gültekin sadece belediyede işini, kaçak yapılaşmanın önüne geçme hedefiyle üzerine düşeni yapıyordu. Ama hedef alındı ve hapsedildi. Bu örnekler, bize CHP ile hizalanmanın parti aidiyetinden çok daha fazlası olduğunu gösteriyor. Bu, adaletsizliğe uğrayanların yanında durmak, iktidarın kötüye kullanımına hayır demek anlamına geliyor.

Ramazan Gülten
Ramazan Gülten

Hırsın ötesinde umut

Fakat bu açık adaletsizlik örneklerinin yanında başka bir nokta daha var. Belki de en kritik unsur, özellikle İmamoğlu ve de Özel’in “kendilerinden daha fazlası ve kendilerinden daha azı” haline gelmiş olmalarıdır.

Gürkan Çakıroğlu ile söyleşi: "CHP değil İmamoğlu ve Özel'in ne yapacakları önemli"
Bir gün herkes CHP’li mi olacak?

Açıktır ki, bu figürler şimdi kendilerinden daha azıdır, çünkü yargı darbesinden önce bir ölçüde onları kendi siyasi hırsları, kişisel arzuları ve ajandaları olan bireyler okumak mümkündü. İmamoğlu, örneğin, açıkça cumhurbaşkanlığı hedefleri var ve siyasi oyunu aktif olarak oynamakta, ittifaklar aramakta ve karmaşık, çoğu zaman tehlikeli siyasi manzarada stratejik olarak ilerlemekte(ydi). Koalisyonlar aradı, fırsatlar kolladı, yani verili siyasal oyunu oynamaya çalıştı.

Ne var ki, bu bireysel siyasi planların yön verdiği tablo, son yargı darbesiyle, demokratik süreçlere yönelik müdahaleler eliyle değişti. Bir anda Özel ve özellikle İmamoğlu kendilerinden daha fazlası oldular. Kişisel siyasal hırslar ya da kişisel arzular denklemden düşerken – kendilerinden daha azı hale gelerek – sembole dönüştüler. Demokrasiye müdahaleyi durdurmak isteyen, seçimlerin hala önemli olduğuna inanan, iktidarların hala sandıkla değişebileceğini görmek isteyen milyonların umudunu temsil etmeye başladılar.

Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.

Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.

Bugün İmamoğlu’na bakıp sadece hırslı bir politikacı görmek, onu bir ideolojiye sahip olamamakla suçlamak, bir bakıma dar görüşlülük. İmamoğlu ismi artık başka bir rol oynuyor, daha geniş bir mücadelenin sembolü durumunda. Akademisyenlerin, gazetecilerin tarafsız ve yargının yakın gelecekte bağımsız olabilmesi ihtimaline işaret eder. Bu dönüşüm önemli, çünkü bu figürlere verilen desteğin sadece kişiliklerle ilgili olmadığını gösterir. Bu, değişim ihtimaliyle, baskıya direnişle, demokratik gerilemeye karşı kolektif arzuyla ilgili.

Kürt sorunundan ekonomiye aynı nota

Bugün Türkiye’de her şeyi birbirine bağlayan asıl mesele, adaletsizlik. CHP’ye karşı yapılan yargısal müdahaleler tekil olaylar değil. Onlar, Kürt meselesi, ekonomik sıkıntılar, toplumsal baskılar gibi başka adaletsizliklerle yankılanıyor. Aynı nota, farklı mücadelelerde tekrar ediyor. Bu bakımdan CHP’ye yapılanlar, süregelen adaletsizliğin barometresine dönüşüyor.

Bu yüzden farklı geleneklerden, farklı kimliklerden insanlar CHP ile hizalanıyor. Çünkü CHP bir anda tüm hayallerini temsil etmeye başladığı için değil. CHP bugün, adaletsizliğe karşı direnişin en görünür, en somut yeri haline geldiği için. CHP’nin verdiği mücadeleler, daha büyük bir şeyin sembolü olduğu için.

Mitinglerden arkadaşlık ağlarına

Ama dayanışma elbette tek taraflı akamaz. Evet, CHP’ye doğru bir yöneliş, bir arkadaşlık, bir hizalanma var. Akademisyenler, entelektüeller, sıradan yurttaşlar destek veriyor. Ama CHP de bu arkadaşlık çağrısını çoğaltabilmenin yolunu bulabilmeli.

Özgür Özel
Bir gün herkes CHP’li mi olacak?

Sokaklara çıkmak, mitingler düzenlemek, demokrasiyi savunmak vazgeçilmez bir görev adeta. Ama CHP’nin de kendilerine el uzatan farklı insanlarla ve gruplarla bir tür arkadaşlık forumu – bir birlikte yürüme ağı – kurması da önemli. Farklı geçmişleri olan, farklı siyasi felsefelere sahip olan insanların uzattıkları ellerin karşılık bulması gerekir.

Bu sadece stratejik değil, aynı zamanda etik bir mesele. Dayanışmanın tek yönlü olmamasını sağlamakla ilgili. Eğer CHP bunu yapabilirse—kendisini açar, çeşitliliği kucaklar, gerçek bir ortak güç yaratabilirse—bugün gördüğümüz hizalanma, adaletsizliği set çekebilecek bir ritme kavuşabilir.

Adaletsizlik çağında taraf seçmek

Belki de sonunda tanık olduğumuz şey, sadece siyasi bir kayma değil, aynı zamanda etik bir pozisyon alış. Marx ve Engels’in önerdiğine ruhen benzeyen bir hareket: acı çekenin yanında durmak, tahakküme karşı çıkmak, katı kimlikler yaratmak yerine adalet ve umutla hizalanmak.

Bugün giderek daha fazla insan CHP ile hizalanmayı, arkadaşlığı seçiyor. Mükemmel olduğu için değil, bütün isteklerini temsil ettiği için değil, ama adaletsizliğe karşı direnişin sembolü haline geldiği için. Ve bu anlamda, CHP ve liderleri artık kendilerinden daha fazlası. Bu bakımdan mesele, salt CHP’li olmak değil.

Aynı anda acı ve adaletsizliğe karşı ortak bir etik duruşta kök salmış olan bu yeni, geniş tabanlı arkadaşlık, daha büyük bir şeye dönüşmek için beslenmeli: Acıyı durdurabilecek ve tahakkümün mevcut gidişatına karşı koyabilecek heybetli bir siyasi ve sosyal güce. Hareketin gücü, partinin altı okunda değil, şimdi demokratik direnişin sancağını tutan farklı ellerde de yatmakta.