AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ABD ziyareti, Türkiye’nin hava savunma sanayisine ne kadar etki etti? Türkiye’nin istediği F-35’leri almanın önünde herhangi bir engel var mı? Türkiye hava savunması ne durumda? Ruşen Çakır sordu, Prof. Serhat Güvenç yanıtladı.
Türkiye hava savunması ne durumda? Ruşen Çakır, konuğu Kadir Has Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Serhat Güvenç ile AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ziyaretinin ardından yeniden konuşulmaya başlayan KAAN savaş uçakları, F-35 ve F-16 programları ve S-400’leri konuştu.
KAAN nasıl bir savaş uçağı?
Serhat Güvenç, KAAN’ın bilinen savaş uçaklarından farkını anlattı, “KAAN ağ merkezli savaş konseptine göre tasarlanmış bir uçan bilgisayar, hava üstünlüğü uçağı. Şu anda Türk Hava Kuvvetleri’nin envanterinde bulunan tüm uçaklardan çok daha üstün niteliklere sahip olacak” dedi.
KAAN’ın “AESA” denilen yeni bir radar türüne sahip olduğunu belirten Güvenç, “AESA radarını devreye soktuğunuzda uzun menzillerden fark edilmeden çok sayıda hedefi takip edebiliyorsunuz. Yani Türk Hava Kuvvetleri’nin aslında F-35’le geçmeyi planladığı çağa yaklaştıracak” diye devam etti.
“Amerikan sistemlerine bağımlılığın siyasi sonuçlarını yaşıyoruz”
ABD Başkanı Donald Trump’ın, F-35’ten önce F-16 satmak istediğini söyleyen Güvenç, nedenlerini de şöyle anlattı:
“Tabii ki Trump’ın temel derdi bir şeyler satmak. F-35’ten önce F-16’yı satarak ABD hava sanayisini güçlendirmek. Türkiye’nin de bu konuda önünde teknik ve mâli kısıtlar dışında bir engel olduğunu zannetmiyorum. ‘Türkiye’nin parası var mı?’ çekingenlik bundan. İşte Amerikan sistemlerine bağımlılığın siyasi sonuçlarını yaşıyoruz. Dolayısıyla eğer Eurofighter seçeneği hayata geçecekse belki 40 tane F-16 almaya gerek yoktur.”
- 50 milyar dolarlık “alışveriş listesi” masada: Erdoğan, Trump ile ne konuşacak?
- Trump’ın “Görüşme iyi geçerse hemen kaldırabiliriz” dediği CAATSA yaptırımları nedir?
- Erdoğan ve Trump görüştü: “Zirve iyi geçerse CAATSA yaptırımlarını her an kaldırabiliriz”
- Rozet, hileli seçimler ve CNN: Trump-Erdoğan görüşmesinden akılda kalanlar
“İsrail, Türkiye’ye F-35 satılmasına izin vermez”
İsrail’in Trump’a Türkiye’ye F-35 satmasına izin vermeyeceğini ifade eden Serhat Güvenç, “İsrail, F-35’in Türkiye’nin yakın çevresinde ilk ve tek kullanıcısı. O uçağın yeteneklerini harekâtlarda gördü. Türkiye’nin öyle bir yeteneğe sahip olması İsrail için çok arzu edilebilir bir durum değil. Tabii Beyaz Saray’da Netanyahu’ya bu kadar sert çıkabilen bir başkan isterse bu itirazlara da karşı çıkabilir” diye konuştu.
S-400, F-35’e engel mi?
Güvenç, Rusya’dan alınan S-400’lerin Türkiye’nin F-35 alımına engel olup olmadığı konusunda da şunları söyledi:
“S-400’ler kendi kalemize attığımız stratejik bir gol. Bu, İsrail’in Türkiye’nin F-35 edinmesini zora sokma imkanını artıran bir şey. İsrail olmasaydı da bunu öngörmek zor değildi. S-400 sorunu için Kongre net bir şey koydu ve ‘Bunlar Türkiye topraklarından ayrılmadığı sürece F-35’ler gelmez’ dedi. Şimdi Türkiye, Ankara’daki iktidar, kendine dayatılmış bir şey olarak gördüğü için bunu başka formüllerle kabul edilebilir hale getirmeye çalışıyor.”
Türkiye hava savunması ne durumda?
Güvenç, Türkiye’nin hava savunma sanayisinin yeterliliğiyle ilgili, “ASELSAN yakın zamanda Çelik Kubbe’yi duyurdu. Ama Türkiye büyük bir ülke, İsrail gibi değil. Türkiye’ye tam anlamıyla bir füze savunma kaplaması yapılması için çok uzun süre beklememiz gerekir. Türkiye yakın çevreden füze ya da havadan gelebilecek tehditleri tespit edebilir ama hâlâ balistik füzelere karşı koyabilecek bir imkanı yok” dedi.
Videonun deşifresi:
Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Amerikan Başkanı Donald Trump’la yaptığı görüşmenin ardından Türkiye’de savunma sanayi konusu tekrar çok ciddi bir şekilde gündeme geldi. Tabii ki Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın KAAN uçakları ile ilgili yaptığı açıklama bunu iyice tetikledi. Özellikle hava savunma sistemleri konusunda çok sayıda başlık var ve bu başlıkları konunun uzmanı bir isimle, Kadir Has Üniversitesi Öğretim Üyesi Profesör Serhat Güvenç’le konuşuyoruz. Serhat, hoş geldin.
Serhat Güvenç: Hoş bulduk Ruşen.
Ruşen Çakır: Uzun zamandır seni Medyascope‘ta göremiyoruz.
Serhat Güvenç: Evet, haklısın serzenişinde. İşte başka görevlerimiz var. Dolayısıyla eskisi kadar zaman olmuyor. Yoksa gönlüm sizlerle hep.
Ruşen Çakır: Eyvallah. Şimdi aslında Beyaz Saray’daki görüşmede KAAN muhabbeti hiç yapılmadı. F-16, F-35 hatta Boeing vardı. Ama bir gün sonra Dışişleri Bakanı Hakan Fidan dedi ki: “Uçakların motorlarına lisans vermiyorlar, alamıyoruz.” dedi ve çarşı karıştı.
Serhat Güvenç: Evet. Çarşı karıştı.
Ruşen Çakır: Olay nedir tam olarak?
Serhat Güvenç: Şimdi aslında belki gündemde eminim yer alıyordu, ikili görüşme gündeminde. Çünkü Türkiye’nin önem verdiği bir konu, Amerika’dan Türkiye’nin tasarladığı ve ürettiği ya da üretmeye çalıştığı savaş uçakları için motor temini. Çünkü Amerika tek kaynak. Yani bu uçaklar tasarlanırken de Amerika’dan o tip motorların temin edileceği varsayımı gündemdeydi. Dolayısıyla eminim bu resmi görüşmelerin gündeminin bir yerindeydi ama öncelikli gündem maddesi değildi. Gündeme damgasını vuran F-35, F-16 ve hatta işte Özgür Özel’in açıklamasından sonra Boeing’ten kaç uçağın sipariş edileceği idi. Bu sanıyorum bir yıl önce yapılmış bir talep. Yani gelmeden önce ben de dersimi çalıştım. Temmuz 2024’te Türk Dışişleri Bakanlığı’nın Amerika’ya böyle bir talebi, yani KAAN uçaklarının ilk seri üretim bloku için — yaklaşık 40’la 45 arasında değişiyor verilen sayılar, ben 40 diye biliyordum, bazı kaynaklar 45 diyor — bunlar için işte 80 ile 90 arasında General Electric tarafından üretilen F110 motorundan talep ediliyor. Aslında motor talep edilmiyor. Bu motorun üreticisi General Electric’in Türkiye’de ortağı olduğu bir motor fabrikası var. Lisans onun için gerekiyor. Türkiye’de bunların monte edilmesi ve ilk blok KAAN’lara, yine kimileri Blok-1 diyor, kimileri Blok-10 diyor ama ilk seri üretim bloku için kullanılması planlanıyordu. Yani çok da pürüz beklemiyorlardı doğrusunu isterseniz bu motor işinde. Ama bugün vardığımız durum, yani tartışmanın geldiği yerde bu motorlara ilişkin lisans talebinin kongrede beklediği, en azından işleme alınmadığı ortaya çıkmış oldu.
Ruşen Çakır: Sonuçta KAAN uçakları motorsuz olunca… Yani hakikaten şeyi bilemiyorum tam olarak, yani bir uçak var üretilmiş, peki motoru olmayan şey…
Serhat Güvenç: Yok, üretilmiş değil. Şu anda KAAN’ın bir tane prototipi üretildi, P0 denen. Aslında onun uçması planlanmıyordu ama biraz böyle kamuoyuna bir heyecan verebilmek için ve biraz da iktidara desteği pekiştirebilmek için bu uçak bir şekilde uçuruldu. İki uçuş yaptı. 2026’nın ilk günlerinde, ilk aylarında bir uçuş daha yapacağı söyleniyor. Bu daha çok böyle konsepti göstermeye, ne diyelim, bunun gösterisini yapmaya dönük bir modeldi. Şimdi üç tane prototip aynı anda üretiliyor ve bu üç prototipin ve üretilecek diğer iki prototipin, yani toplam beş prototipin motorları zaten alındı. Yani onların izinleri alındı. Onların motorları hazır. Prototiplerin üretimi bittikten sonra bunlarla işte gerekli test uçuşları hem yerde hem havada yapılacak. Silah entegrasyon testleri yapılacak. Bu prototiplerin hepsi ayrı testlerde, farklı testlerde kullanılacak. Ondan sonraki aşamada Blok-1 ya da Blok-10 dediğimiz ilk parti üretilecek. İşte bu 40 uçaklık ilk partinin motorlarının Amerika’dan temin edilmesi planlanmıştı. Ondan sonra Türkiye’nin geliştirdiği bir TF35000 diye bir jet motoru var. Ondan sonraki bloklara yani Blok-20 ve Blok-30’lara bu motorun takılması planlanıyordu. Şimdi bugün bulunduğumuz yerde baktığımızda sekteye uğramış gibi gözüken ya da sekteye uğrama ihtimali olan paket ilk seri üretim paketi olan o 40 uçaklık KAAN.
Ruşen Çakır: O seri üretimler ne için tasarlanıyordu? Bir Malezya muhabbeti var.
Serhat Güvenç: O daha sonraki aşama için. Bunlar Türk Hava Kuvvetleri için tasarlanılıyor. Aslında daha sonra üretilecek modellere göre biraz daha düşük yetenekli olacaklar bu modeller. Genellikle de böyledir. Yani genellikle kural böyledir. İlk üretilenler biraz daha düşük yetenekli olur. Oradaki deneyimlerden yola çıkarak üst modelleri üretirsiniz ve bir süre sonra artık olgunluğa ulaşırsınız. Yani bu yapılan planlamada da bu olgunluğa üçüncü pakette, yani üçüncü partide, yani Blok-30’da ulaşılacağı tahmin ediliyordu ve Endonezya’ya benim bildiğim kadarıyla vadedilen model de bu modeldi.
Ruşen Çakır: Peki KAAN’ın özelliği ne? Yani şu ana kadar duyduğumuz, bildiğimiz savaş uçaklarıyla kıyaslandığında nasıl bir şey?
Serhat Güvenç: Yani Türk Hava Kuvvetleri’nin şu an envanterindeki tüm uçaklardan çok daha üstün niteliklere sahip olacak bir uçak. Elektronik harp bakımından, radar bakımından, görünmezlik bakımından, manevra yeteneği bakımından çok daha üstün niteliklere sahip olacak bir uçak. Yani Türk Hava Kuvvetleri’ni aslında F-35 ile geçmeyi planladığı çağa yaklaştıracak. Çünkü aynı ayarda uçak olduklarını iddia etmek doğru olmaz F-35 ile KAAN’ın. KAAN 4,5. nesil uçak. F-16 4. nesil uçak. Yani nedir bunları ayırt ederseniz? İşte bu KAAN mesela ağ tabanlı ya da ağ merkezli savaş konseptine göre tasarlandı. O da bir uçan bilgisayar. Hava üstünlüğü uçağı. Yani bunlar Türk Hava Kuvvetleri’nin elindeki F-16’ların yerini alacaklar. Aslında işte F-35’ler F-4’lerin yerini alacaktı ama onlar gelmeyince KAAN anladığım kadarıyla o rolde de görev yapacak. Ve AESA dediğimiz yeni bir radar türü var. O çok daha güçlü, elektronik karıştırmaya daha dirençli ve oraları devreye soktuğunuz zaman çok daha uzun menzilden daha fark edilmeden çok sayıda hedefi takip edebiliyorsunuz ve diğer uçaklara ya da gemilere veya karadaki platformlara, radar istasyonlarına bilgi aktarabiliyorsunuz. Yani 5. nesil hava muharebesine yaklaştıracak bir uçak KAAN Türkiye’yi.
Ruşen Çakır: Şimdi peki şöyle bir şey var. Türkiye yakın bir zamana kadar, özellikle biz ‘‘Transatlantik’’lerde hep konuştuğumuz için biliyorum, benim çok anladığım meseleler değil ama bir F-16 meselesi vardı. Türkiye istiyordu, Amerika vermiyordu. Şimdi duyduğum, Türkiye F-16 istemiyor çünkü Eurofighter’a yöneldi ama Trump F-16 satmak istiyor Türkiye’ye. Bu olay bu kadar basit mi? Böyle mi oldu hakikaten?
Serhat Güvenç: Yani Trump’ın mantığını, düşünce tarzını gözümüzün önünde tutarsak bu çok mantıksız gelmiyor bana. Çünkü onun en temel derdi bir şeyler satmak. Dolayısıyla F-35’ten önce F-16’yı satarak Lockheed’in biraz daha para kazanması, Amerikan Havacılık ve Uzay Sanayine para girmesini tercih eder. Zaten ilk siparişte yanılmıyorsam 40 adet yeni F-16 vardı, Blok-70 seviyesinde. 79 tane de Türk Hava Kuvvetleri’nin elindeki F-16’ları Blok-70 seviyesine yükseltecek kit vardı. Mesela onlardan vazgeçti Türk Hava Kuvvetleri. Sanıyorum şu anda sadece 40 tane yeni üretim uçaktan konuşuyoruz. Bunun kongre onayı geçti. Yani Biden yönetimi zamanında İsveç’in NATO üyeliğiyle falan ilinti de kurularak geçti. Dolayısıyla bu konuda Türkiye’nin önünde teknik ve mali kısıtlar dışında bir engel olduğunu zannetmiyorum. Hep sorduğum soru: Para var mı Türkiye’de bunun için? Yani bir çekingenlik bundan. İki, Amerikan sistemlerine bağımlılığın işte sonuçlarını, siyasi sonuçlarını yaşıyoruz bugün. Dolayısıyla eğer Eurofighter seçeneği gerçekten hayata geçecekse belki 40 tane F-16 almaya gerek yok. Filoyu çeşitlendirmek o açıdan mantıklı olabilir. F-35 başka bir hikâye.
Ruşen Çakır: Ona gelmeden, peki şimdi F-16 ve Eurofighter birbirine denk mi?
Serhat Güvenç: Denk, evet. Yani Eurofighter’ın da şimdi Amerikan uçakları için ‘‘Blok’’ ifadesi kullanıyoruz. Eurofighter için de ‘‘Tranche’’ ifadesi kullanıyorlar. Tranche 4, yani en gelişmiş Tranche. Eğer Türkiye onu alırsa Blok-70 seviyesini yakalamış, belki de üstüne çıkmış olacak.
Ruşen Çakır: Peki hangi durumda Türkiye şu anda? Eurofighter ve F-16 arasında Türkiye mi seçmek durumunda yoksa üretenlerin mi bir şeyi var?
Serhat Güvenç: Yok, üretenler, yani sanıyorum artık Almanya ayağının da halledildiğini düşünmemizi gerektirecek kadar veri var elimizde. Zaten bir buraya dipnot ekleyeyim. Bundan iki hafta önce Sivrihisar’da hava gösterileri oldu ve İngilizler Eurofighter gösteri ekibini oraya getirdiler. Yani İngilizler böyle bedava yapmazlar bu işleri. Muhtemelen artık bu iş bitmiş, tamamen bağlanmışa benziyor. O açıdan baktığımızda, Eurofighter mı F-16 mı derseniz, siyasi ve stratejik gerekçelerle Eurofighter seçeneği daha mantıklı oluyor. Çünkü Türkiye’nin bu Amerikan Kongresi ile sorunsuz herhangi bir silah alımı, tedariği yapması çok zor gözüküyor. Yani benim eskiden böyle Amerikan olmayan sistemler konusunda daha ciddi çekincelerim vardı. Çünkü Türk Hava Kuvvetleri’nin 1947’den beri takip ettiği bir izlek bağımlılığı var. Amerikan sistemleriyle hep iş yapmış bir kuvvet. Şimdi başka bir sisteme geçerseniz, başka bir mantıkla kurgulanmış uçakları alırsanız o mevcut sisteminizin verimini düşürürsünüz. Yatırım maliyetleri artar. Farklı bir eğitim sistemi kurmanız gerekir. Ama şimdi siyasi ve stratejik maliyetleri o kadar yüksek ki Amerika’ya izlek bağımlılığıyla F-16, F-35’le devam etmek… Yani Eurofighter’la artık başka bir yöne yönelmenin zamanı gelmiş gibi geliyor. O ekonomik maliyetler artık göze alınabilir ölçüde bana sorarsanız.
Ruşen Çakır: Peki F-35’lere gelelim. Şimdi Trump F-16’ları satmak istiyor. Aslında F-35’leri de satmak istiyor gibi ama onu satmakta da zorlanıyor sanki.
Serhat Güvenç: Evet. Ona İsrail izin vermez. Tabii. Çünkü İsrail F-35’in Türkiye’nin yakın çevresindeki ilk ve tek kullanıcısı hâlâ. Yunanistan’ınkinin gelmesine zaman var. O uçağın yeteneklerini İsrail harekâtlarda gördü, muharebede gördü. Türkiye’nin böyle bir yeteneğe sahip olması, yani bu Türkiye’nin öyle bir yeteneğe sahip olması İsrail açısından çok arzu edilebilir bir durum değil. İsrail yıllarca Körfez ülkelerinin, Suudi Arabistan’ın, Mısır’ın Amerika’dan aldığı uçaklara hep kısıtlamalar koydurdu. Ya yasal kısıtlamalar ya teknik kısıtlamalar koydurdu. Menzilleri düşük kaldı. Yakıt ikmali yapamadılar. Uzun menzilli füze atamadılar. Radarları düşük kapasiteli oldu. Şimdi Türkiye o tür ülkelerden biri gibi İsrail için ve dolayısıyla Amerika üzerindeki nüfuzunu da Türkiye’nin bu yeteneğe kavuşmasını engellemek için kullanıyor. F-35’te şöyle bir durum var; bunun ihracat için daha düşük yetenekli bir modelini üretemezsiniz. Çünkü F-35 başından beri o Joint Strike Fighter yani Müşterek Taarruz Uçağı, Türk uçağı ve Amerikan uçağı arasında hiçbir fark olmayacak yetenekler bakımından. Dolayısıyla İsrail bunu pek kabul etmez. Bir tek şey var bu düğümü çözebilecek; Türkiye’nin Avrupa ve Batı güvenliğindeki rolü daha da önem kazanırsa ve nükleer caydırıcılık konusunda Türkiye’nin de katkısına ihtiyaç duyulursa… F-35 çünkü NATO ülkelerinin elindeki nükleer darbe yetenekli tek taktik uçak. Romanya bile alıyor bunu. Polonya alıyor. Yani bu F-35’lerin bir görevi de nükleer taarruz. Dolayısıyla Türkiye’nin payına da böyle görevler düşerse bu uçakların alımının öyle bir mantığı olur. Yani nükleer caydırıcılık anlamında. Dün Michael Rubin’in bir yazısı geziyordu. O da bu gerçeğin farkında. O da şey diyor: “Türkiye’ye F-35 vermeyelim ama NATO üyelerinin F-35’leri gelsin Türkiye’den havalansın, işte harekât yapsın, nükleer tatbikat yapsın.” Yani bu caydırıcılık işlevinin Türkiye’nin önünü açabilme potansiyelinin farkında. Netanyahu’nun bana sorarsan biraz bileğini büktü Trump Beyaz Saray’daki toplantıda. Netanyahu’ya bu kadar sert çıkabilen bir başkan kongrede bu itirazları da aşabilir isterse. Ama onu yapmak ister mi? O da ayrı bir konu.
Ruşen Çakır: Peki F-35 denince hep söylenen malum, Rusya’dan alınan S-400’lerin varlığı ama sen başka bir şeyi daha fazla öne çıkartıyorsun. S-400, ana engel o değil mi?
Medyascope'u destekle. Medyascope'a abone ol.
Medyascope’u senin desteğin ayakta tutuyor. Hiçbir patronun, siyasi çıkarın güdümünde değiliz; hangi haberi yapacağımıza biz karar veriyoruz. Tıklanma uğruna değil, kamu yararına çalışıyoruz. Bağımsız gazeteciliğin sürmesi, sitenin açık kalması ve herkesin doğru bilgiye erişebilmesi senin desteğinle mümkün.
![]()
Serhat Güvenç: S-400 bir stratejik gol. Yani kendi kalemize attığımız bir stratejik gol. Bu, İsrail’in Türkiye’nin F-35 edinmesini zora sokma imkânını arttıran bir şey. Ama İsrail olmasa da zaten S-400 aldığı için Türkiye’ye F-35 verilmeyeceğini öngörmek çok zor değildi. Biz tabii sadece S-400’den bakıyoruz. S-400’den sanıyorum bir 6-7 yıl önce Türkiye bir uzun menzilli hava savunma sistemi ihalesini Çin firmasına verdi, FD-2000 diye, yani S-300’den türetilmiş bir sistemi. Daha o zaman böyle yazılar çıktı. Yani “Türkiye F-35 programının ortağı ama bunu alırsa F-35’ten çıkar” gibilerinden. Yani bunun ön işaretleri zaten mevcuttu. S-400 sorununu aşmak için kongre net bir şey koydu: “Bunlar Türkiye topraklarından ayrılmadığı sürece F-35’ler gelmez” dedi. Şimdi Türkiye bunu kendine dayatılmış bir şey olarak gördüğü için, iktidar, Ankara’daki hükümet, bunu böyle daha başka formüllerle kabul edilir hâle getirmeye çalışıyor. Sanki seninle son konuşmamızda da biz ‘‘S-400’ler İncirlik’e gider mi, gitmez mi?’’yi tartıştık. Şimdi hatırladım. En son onu tartışmıştık. Böyle değişik formüller var. Ara formüller var. Yani bu S-400’lerin akıbeti F-35 meselesinde Trump’ın da elini kolaylaştıracak. Çünkü o F-35’i satmak istiyor tabii Türkiye’ye.
Ruşen Çakır: Peki bu bağlamda Türkiye şimdi S-400’leri aldı, kullanmıyor. Ama bir hava savunma sistemine ihtiyacı var, ki en son İran’ın başına gelenlerde gördük bunu. İsrail’in kendini koruyabildiği ama İran’ın kendini korumakta zorlandığı bir sistem gördük. Ve Türkiye’de de ülkeyi yönetenler sürekli bir İsrail’e yönelik, İsrail’in saldırganlığı üzerine şeyler de yapıyorlar. Peki şu anda Türkiye hava savunma sistemi olarak neye sahip?
Serhat Güvenç: Yani işte yakınlarda galiba Temmuz ya da Ağustos ayıydı, ASELSAN bu Çelik Kubbe’yi tanıttı. Soracağını söylemiştin ama iş oraya geldi. Bu sistem, orta ve uzun menzilli hava savunmasına bir yanıt. Yerel bir yanıt. Yani Türkiye’nin kendi imkânlarıyla geliştirdiği bir yanıt. Ama Türkiye çok büyük bir ülke. İsrail küçük bir ülke. Türkiye’ye tam anlamıyla bir füze savunma kaplaması için çok uzun süre beklememiz gerekecek. Şu an Türkiye şeyi görebilir, yani Türkiye’ye yönelik bir füze tehdidi ortaya çıktığında onu tespit edebilir ama ona karşı önlem alma imkânı çok zayıf. Yani bu ‘‘görebilir’’ dediğim de Kürecik’ten kaynaklanıyor tabii. Yani NATO’nun balistik füze savunma sisteminin bir radarı var ya Malatya Kürecik’te. Oradaki bilgiyi Türk Hava Kuvvetleri de aldığı için, yani Türkiye’nin yakın çevresinden Türkiye’ye yönelecek bir füze ya da hava tehdidini Türkiye tespit edebilir. Ama balistik füzelere karşı Türkiye’nin elinde hâlâ karşı koyabilecek imkân yok. Yani o İsrail’e İran’ın gönderdiği füzelere karşı İsrail’in attığı füzeler ayarında bir şey yok, ki İsrail’in bile stokları çok pahalı, maliyetli bir şey. O stokları çok azalmıştı ve isabet oranı da çok düşmeye başlamıştı. Dolayısıyla da İran’ın verdiği hasar ağır oldu. Bu açıdan baktığımızda Türkiye hava tehditlerine karşı henüz istendiği düzeyde koruma sağlayabilmiş değil.
Ruşen Çakır: Peki o zamanında Batı’nın sistemi neydi?
Serhat Güvenç: Patriot mu?
Ruşen Çakır: Evet, Patriot. Türkiye Patriot’ı niye alamadı ya da almadı mı, alamadı mı?
Serhat Güvenç: Bu çok uzun bir hikâye. Yani bu Patriot’lar ilk defa Türkiye’ye Birinci Körfez Savaşı sonrasında teklif edildi. Hatırlıyorsun, o canlı yayında savaş seyrettiğimizi zannettik ya. Patriot’lar gitti falan. O sırada Amerika Birleşik Devletleri Özal’ın savaş sırasındaki desteğine karşılık olarak 1 milyar dolarlık petrol topladılar Körfez ülkelerinden. Türkiye de o petrol için ödeyeceği 1 milyar doları savunma sanayi yatırımına ayırdı ve o şeylerle bir Patriot şeyi alınacağı bekleniyordu. Onun yerine Türk Hava Kuvvetleri 80 adet F-16 tercih etti. Yani, “Savunmaya değil, taarruza dayalı caydırıcılık bizim işimiz” dedi. O günden beri böyle ihaleler açıldı, şeyler yapıldı ama hiç sıra gelmedi uzun menzilli hava sistemlerine. İşte bu sözünü ettiğim Çin’in kazandığı ihalede buna yaklaşılmıştı. Onun sonucunun tamamen teknik gerekçelerle alındığı söyleniyor, ki güçlü bir olasılık bu. Ama stratejik sonuçları dikkate almadıkları için orada kırmızı bayraklar kalktı zaten. Ondan sonra Patriot teklifleri işte Obama döneminde yapıldı. İşte bize söyledikleri, ‘‘verilmiyor’’ falan ama bu konuları benden çok daha iyi bilen ve çalışan Sıtkı Egeli meslektaşım, o hesaplamıştı. Mesela Polonya’ya teklif edilenden daha ucuzdu Türkiye’ye yapılan teklif, yani onun hesabına göre. Ama Türkiye nedense bunun pek peşinden gitmedi. Ondan sonra da işte S-400 alımı aniden karşımıza çıktı.
Ruşen Çakır: Peki şu anda Türkiye istese tekrar bu olay gündeme gelebilir mi, Patriot seçeneği?
Serhat Güvenç: Artık Patriot için çok geç. Yani gerek de yok. Çünkü hem Türk savunma sanayi bu kabiliyetlere yakın zamanda ulaşabilecek gibi gözüküyor. Henüz o noktada değiliz. Bir de Patriot tek seçenek değil aslında. Onu Sinan’la konuştuğunuzda o da söyledi. Yani bir SAMP/T diye bir şey vardı. İtalya ve Fransa’nın ortak geliştirdiği füze vardı ve Amerikalıların da mesela ona hiçbir itirazı olmayacaktı. “Evet, mutsuz oluruz ama biz bununla yaşamayı biliriz” demişti benim o zaman görüştüğüm Amerikalı yetkililer. Bu seçenekler üzerinden gidebilir. Bir de tabii pek çabuk unutuldu, belki Almanya’da da hükümet değişikliği nedeniyle bunun arkası kesildi ama Yunanistan ve Türkiye Şubat ayında Avrupa Füze Kalkanı girişimine katıldı, Almanya’nın öncülük ettiği. Bir de böyle imkânlar var. Ama dediğim gibi, bu konuda bilgiyi nereden alıyor bilmiyorum ama Ertuğrul Özkök geçen gün T24‘te yazmıştı. İşte ASELSAN bu Çelik Kubbe falan… “6 sene savaşmamamız lazım” demişti. Yani bizim hava sahamızı bu tür tehditlere karşı tam anlamıyla koruyabilir hâle gelmemiz için 6 yıl gerekiyor, en iyimser tahminle.
Ruşen Çakır: Peki, genel olarak şimdi Türkiye’de savunma sanayiinde çok ciddi bir atılım olduğu söyleniyor. Hem özel sektör ama esas kamu sektörü, devlet yatırımları anlamında. Bir de geçenlerde savunma sanayiinde bir şirkete kayyum atandı, adını şimdi hatırlamıyorum, sen daha iyi biliyorsundur. Orada bayağı bir hareket var değil mi?
Serhat Güvenç: Evet. Yani işte, ‘‘askeri endüstriyel kompleks’’ Eisenhower’ın sözüdür ya. Türkiye’de henüz o noktada değiliz. Öyle kendi taleplerini dayatabilecek kadar güçlü bir kompleks yok karşımızda ya da baskı grubu yok karşımızda. Ama şunu gözlemliyoruz, yani iktidara daha yakın firmaların sanki öne çıkmasının tercih edildiği bir savunma sanayi ekosistemine doğru gidiyormuşuz gibi gözüküyor ama bunu böyle net olarak koyabilecek veriler elimizde yok doğrusunu istersen.
Ruşen Çakır: Peki şu hâliyle baktığımız zaman, şimdi özellikle İsrail-İran savaşı yaşandığında karşılıklı işte İsrail F-35’lerle giriyor. İran füzeler yapıyor. İsrail o füzeleri engelliyor falan. Şimdi oradaki kullanılan aletlere baktığımızda, mesela F-35’le saldırıyor. Öteki taraf füzelerle saldırıyor. İsrail onu Demir Kubbe’yle engelliyor gibi. Şimdi ben bu kıt bilgimle F-35’imizin olmadığını, kubbemizin olmadığını ve o balistik füzelerimizin de olmadığını ya da az olduğunu…
Serhat Güvenç: Yani şimdi balistik füze geliştirme çabalarında belli bir noktaya ulaşıldı. Belli bir olgunluğa ulaşıldı. Şimdi benim gözlemlediğim sorun şu. Ama bunu sorun olarak dile getirmemin nedeni de sayısal veri görmediğim için ve bunlar paylaşılmadığı için. Yani şimdi bir sürü prototip var, üretim var, atışlar yapılıyor, denemeler yapılıyor ama bunların seri üretime girdiği ve birliklere teslim edildiğine dair elimizde veri yok. Dolayısıyla bu savunma sanayinin son derece başarılı görüntüsünün Türkiye’nin savunmasına somut katkısını biz sayısal olarak ve mali olarak ölçebilecek durumda değiliz. Elimizde veri yok. Beni bu düşündürüyor. Bir de aynı anda çok fazla proje yürütülmeye çalışılıyor. Yani Türkiye’nin kaynaklarının mütevazı olduğunu düşünürsek bunların hepsinde çok kısa sürede mükemmel sonuç almak bana pek gerçekçi gelmiyor.
Ruşen Çakır: Peki, son olarak sana şeyi soracağım, beklemediğin bir soru: TRÇ.
Serhat Güvenç: TRÇ. Türkiye, Rusya, Çin. Çok derinlemesine analiz etmedim ama ilk aklıma gelen ne oldu biliyor musun? Sen o dönemde gazeteciydin ve etkili kurumlarda çalışıyordun. MGK Genel Sekreteri vardı. Hatırlıyor musun? Neydi adı? O hani Türkiye, İran ve Rusya AB’ye karşı… Şimdi adını unuttum. Yani MGK Genel Sekreteri…
Ruşen Çakır: Tunçer Kılınç.
Serhat Güvenç: Tunçer Kılınç. Yaşa, çok yaşa. Yani biz her başımız dara düştüğünde böyle beş benzemezi bir araya getirerek çıkabilir miyiz gibi geliyor bana. Şimdi bir de TRÇ dediğiniz zaman Türkiye’yi de Rusya ve Çin’le aynı sıklette görmek de doğru bir yaklaşım değil. Yani ben Çin olsam niye Türkiye’yi dengim kabul edeyim her şeyden önce? Yani bir bölgesel belki işbirliği olabilir de böyle TRÇ diye bir blok… Dediğim gibi ama, bu Türkiye’nin Batı’yla başının sıkıştığı her dönemde artık önümüze gelen bir şey hâline geldi. Yani işte bir Türkiye, İran, Rusya ekseni ya da TRÇ. Bana bunu biraz düşündürdü.
Ruşen Çakır: Bu özellikle tabii şöyle bir şey, Bahçeli’nin o sonra yaptığı röportajlarda olayı büyük ölçüde savunma üzerinden kuruyor ve ‘‘NATO eğer bilmem ne olursa öteki tarafa bakmamız gerekir’’ diyor. Şimdi olayı ekonomikten ziyade daha çok savunma olarak…
Serhat Güvenç: Savunma olarak… Onun gerçekleşmesi daha da zor. Çünkü NATO’dan çıkarsanız bunu yapabilirsiniz ama hem NATO hem şey… Bu böyle…
Ruşen Çakır: NATO’dan çıkabilir mi Türkiye?
Serhat Güvenç: Türkiye istediği zaman çıkabilir tabii ve Türkiye çıktı diye çok sevinecek olanlar da vardır. Çıksın diye bekleyenler, “çıksın da biz de girelim” diye bekleyenler vardır. Dolayısıyla şu anda NATO’nun dışında olmanın maliyeti Türkiye için NATO’nun içinde olmaktan daha yüksek. Dolayısıyla bu koşullarda pek çıkması mümkün gözükmüyor bana.
Ruşen Çakır: Çıkması macera olur mu diyorsun?
Serhat Güvenç: İyice yalnızlaşır ve çok savunmasız kalır Türkiye pek çok açıdan.
Ruşen Çakır: Ama Rusya ve Çin var.
Serhat Güvenç: Yani onu bilemiyorum. O böyle işte ‘‘Metal Fırtına’’ falan gibi ya da böyle kurgu romanlarda karşımıza çıkıyor.
Ruşen Çakır: ‘‘Kurtlar Vadisi.’’
Serhat Güvenç: Evet, Türkiye’nin, nasıl söyleyeyim, bir şekilde yakın tutulması her ikisinin de ihtiyacına ama işte Lavrov’un kendi söyledi; “Biz Şanghay İşbirliği Örgütüne yeni üye almayacağız” dedi. Yani Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan denedi o çok taraflı yapılanmaya Türkiye’yi sokmayı, bir yerinden eklemlemeyi hedefledi ama beceremedi. Türkiye’yi eşit olarak almaya henüz yanaşmıyorlar. Şimdi onu görmüşken TRÇ daha da böyle, ne diyelim, herkesi eşitleyen bir ilişki bana şey gelmiyor. Senin programlarında da izledim ben bunu. Ya hani Erdoğan’ın elini Washington ziyareti öncesi güçlendirmek için bu söylendi. Hep vardır ya, rahmetli Gündüz Ökçün de dermiş: ‘‘Duvarın öbür tarafına atlarız bak. Şey yapmazsan öbür tarafa gideriz’’ şeyi ya da dış politika anlayışlarında ciddi bir yarılma var iktidar ortakları arasında. Son günlerdeki gelişmeler de bana bu ikincisinin hiç de yabana atılacak bir ihtimal olmadığını düşündürüyor.
Ruşen Çakır: Erdoğan’a sordular biliyorsun New York’ta, dedi ki, “Takip edemedim, hayırlı olsun” dedi. Evet, hayırlı olsun diyelim. Serhat, çok sağ ol.
Serhat Güvenç: Sen de sağ ol, çok teşekkür ederim.
Ruşen Çakır: Evet, Türkiye savunma sanayini özellikle hava savunma sistemlerini, KAAN’ı, F-35’leri, F-16’ları, S-400’leri, arada Patriot’ları, her şeyi Profesör Serhat Güvenç’le konuştuk. Kendisine çok teşekkürler. Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler, iyi günler.