Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Madjid Zerrouky: “Hilafet”ten küresel gerillaya IŞİD

15 Haziran 2018’de Le Monde’da yayınlanan Madjid Zerrouky imzalı haber-analizi Haldun Bayrı çevirdi.

IŞİD filipinler
Filipinler’de hükümete bağlı güçler tarafından Marawi şehrinin IŞİD’in elinden alınmasından altı ay sonra, 19 Nisan’da, ahali evine dönüyor.

“Boyunlarındaki düğüm sıkılaşıyor” diye belirtiyor anti-terör operasyonlarının Bağdat’taki komutası. Irak istihbarat servisi, IŞİD’in ve modern tarihteki ilk cihadcı “devlet”in kendi kendini “halife” ilan eden lideri Ebubekir el Bağdadi’ye hiç bu kadar yakınlaşmamış olduklarına kanaat getirmiş durumda. Irak’ın ortasındaki Samara’da doğmuş olan bu adamın sürek avı, yılın başında hızlanmıştı.
Suriye’nin doğusunda, ABD yönetimindeki uluslararası koalisyonun desteğini alan Suriye Demokratik Güçleri (Kürtlerin ağır bastığı SDG), Mayıs başında Fırat Vadisi’ne kıstırılan 2000 cihadcıya karşı bir saldırı başlatmıştı. 1500 km kuzeybatıda, Irak, Amerikan ve Türk istihbarat servislerinin Sakarya’da (Türkiye’nin kuzeybatısında) birlikte yürüttükleri bir operasyon, Ekim 2017’deki Rakka bozgunuyla kesinleşen “hilafet”in düşüşünden beri, IŞİD’in etkin bir devamlılık sağlamaya çalıştığını teyit etme olanağı verdi.

Para transferleri

Şubat başında Türk polisi, Irak’tan gelen bir istihbarat sayesinde, İstanbul’a karayoluyla sadece iki saat mesafede IŞİD’in en önemli halkasındaki yöneticilerden birini, İsmail Elvan el Tavi’yi yakalamıştı. Irak’taki cihadın bu kıdemli savaşçısı, örgütün karmaşık örgütlenme şemasında en etkili mercilerden biri olan “temsilciler komitesi”nin bir üyesi. Bu komite, talimat ve emirlerin tüm komuta zinciri tarafından uygulanıp uygulanmadığını denetler. El Tavi aynı zamanda fetvalar çıkarmakla görevli bir komitenin de başında bulunmuştu. Bağdat’taki istihbarat servisine yakın Iraklı bir analist olan Hişam el Haşimi’ye göre, El Tavi, cihadcı grubun Irak ve Suriye’den kaldırmış olduğu kaydadeğer miktarda parayı Türkiye’den dışarı transfer ediyordu.
Irak’a iade edilen El Tavi, Irak anti-terör servislerinin zorlamasıyla geçen Mart ayında Fırat Vadisi’ndeki dört cihadcı sorumluyu tuzağa düşürdü. İstihbarat şefi ve IŞİD’in sert çekirdeğindeki güvenlikten sorumlu bir birimin komutanı, Irak-Suriye sınırında kendilerine randevu verilen bir köyde Amerikan Özel Kuvvetleri tarafından yakalandı. Türkiye’den, Mayıs ayına kadar gizli tutulan bu operasyonun kendi girişimiyle başladığı bildirildi.

Bu olayın açığa çıkmasından bir ay önce, Irak ve ABD F-16’ları cihadcı grubun Hacin’deki yönetim kademesini yok etmişlerdi. 17 Nisan’da, Fırat’ın doğu yakasındaki 40 bin nüfuslu bu Suriye kentinde örgütün komuta kademesinin bir toplantısı yapılmaktaydı. Tutuklamalardan sonra elde edilen istihbaratla başlatılan bu hava baskınında onlarca cihadcının öldüğü bildirilmişti. Ölüler arasında, resmen teyit edilmeyen Amerikan kaynaklarına göre, Ebu Lokman el Suri de bulunmaktadır. Ebu Lokman el Suri, IŞİD’in yurtdışındaki şebekelerini yönlendiren özel kolu EMNI’nin beyinlerinden biridir. Bu vasfıyla, 2015-2016’da Avrupa’yı vuran saldırı dalgasının sorumlularındandır.

Hedefler arasında, Güneydoğu Asya İslam Devleti örgütünün kurucularından olup bu toplantıya katılan Başrumşah Mennor Usman da bulunmaktaydı.
IŞİD savaşçılarını geldikleri bölgelere geri göndermekle uğraşan bu Endonezyalı, özellikle ülkesinde para toplayan ve kaynak aktarımı yapan bir şebeke kurmuştu. Western Union aracılığıyla Ortadoğu’dan ülkesine onlarca kez para yatırılmasıyla, komşu Filipinler’deki “Marawi Operasyonu”nu finanse edebilmişti. Bu operasyonda yerel ve yabancı cihadcılar 2017’de beş ay boyunca Mindanao adasındaki Lanao del Sur eyaletinin başkentini işgal edebilmişlerdi.
IŞİD’in Irak-Suriye sınırı boyundaki son barınaklarından para kaynaklarının ve “insan kaynakları”nın idaresi için faaliyet gösteren sorumluları, Amerikan bombardımanlarının öncelikli hedefleri. 6 Ocak’ta, Washington’un “göç ve lojistik komitesi” diye adlandırdığı birimin sorumluları olan iki Cezayirli –“Hasan” ile yardımcısı “Haitham”– El Madayi yakınındaki bir bombardımanda can verdiler. Washington tarafından aylardır o komitenin –aslında “hilafet”in eski idarî sınırlar komitesinin– grubun kadrolarının çıkışlarını Türkiye üzerinden örgütlediğinden kuşkulanılıyor.

Düzenli temaslar
İsmail Elvan el Tavi, Irak’taki hapishanesinde, çok önemli bir başka bilgi daha vermişti: Peşleri sürülmesine rağmen, Ebubekir el Bağdadi de dahil olmak üzere IŞİD’in üst düzey yöneticileri, aralarındaki teması sürdürüyor ve düzenli olarak toplantı yapıyorlarmış. “Halife’yle son görüşmem 2017 ortasında Deyr ez Zor’da olmuştu. Önde gelen bütün komutanlar bizimle beraberdi” diye temin etmişti El Tavi, Irak televizyonunda yayınlanan bir itiraf programında. Tartışılan konular arasında, Irak-Suriye “hilafeti”nin varkalması ve uluslararasılaşmasının sürdürülmesi varmış.
Yerel olarak örgüt, Irak-Suriye çöllerinden Kürt-İran sınırlarına kadar, yasadışı bir şebekeye dönüşümünü tamamlamak üzere: “IŞİD, sözde hilafetin uzun vadede Irak ve Suriye’de tekrar ortaya çıkışını hedefleyen sağlam bir ayaklanma başlattı — muhtemelen de sürdürecek“ diye özetliyor, tehdidin kısa vadede ortadan kaldırılması hususunda hiçbir vaatte bulunmayan Amerikan ordusu yurtdışı operasyonlar genel müfettişinin bir bilgi notu. Gruba isnat edilen saldırılar hissedilir biçimde artıyor; koalisyon kuvvetleri ise ilkbahardan beri Irak ve Suriye’deki IŞİD unsurlarına karşı hava saldırılarını üç misline çıkardı.
Dağıtılmış olan “hilafet” dışında, daha uzun vadede, El Tavi’nin Irak istihbaratına sunduğu şekliyle, IŞİD’in tekrar örgütlenmesiyle ortaya bir şema çıkıyor: “Devlet” (örgüte verilen diğer ad) emirliklere ve bölgelere ayrılıyor: Irak, “Levant” (Ortadoğu), Asya, Körfez ülkeleri, Afrika ve Avrupa. EMNI’nin dış operasyonlar kolu olan cihadcı “istihbarat servisi”nin Irak ve Suriye’de “hilafet”in gölgesinde faaliyet gösterdiği coğrafi alt-bölgeler söz konusu.
Artık az bir toprağı denetimi altında tutan, bölge ülkelerindeki ve dünyanın her tarafındaki şebekeleri dağıtılmış olan IŞİD’in, hırslarıyla orantılı bir kapasiteyi korumuş olduğundan kuşkulanılması meşrudur. Fakat Batılı bir istihbarat servisi görevlisine göre, grubun propagandasında Avrupa öncelikli bir hedef olmayı sürdürüyor.

“Avrupa’nın bu çekiciliği, orada yürütülen her saldırının, başarısız bile olsa, medyada büyük bir yankı yaratmasından ve kamuoyunda siyasî tepkilere ve kaygıya yol açmasından” diye hatırlatıyor, halihazırda güvenlik sorunlarında uzmanlaşmış bir think-tank olan Global Strategy Network yöneticisi Richard Barett. “Her saldırı yeni saldırıları cesaretlendiriyor. Bu eylemler IŞİD’in stratejik hedefine destek oluyor: Kamuoyu dikkatinin merkezinde kalmak ve küresel hareket olma iddiasını sürdürmek.”
Avrupa’daki saldırılar çoğalsa da, şimdilik “hilafet”e ulaşmayı hiç becerememiş olan yerel aktörlerin, kendi ülkelerinde kalmış teröristlerin işleriyle sınırlı kalıyor. “IŞİD’in ‘hilafet’e ulaşamamış olan taraftarları, bir saldırı düzenlemek için oraya gitmiş olanlardan daha istekli olabiliyorlar. Fazla tereddüt etmiş ve fırsatı kaçırmış olanlar, bu şekilde tövbe ettiklerini düşünebiliyorlar” diyor Richard Barrett.
“Yolculuğa çıkamamış olanların tek eksiği uzmanlık. Bu bakımdan, ‘geri dönenler’ özel olarak değerli. Onları aramaları muhtemel. IŞİD taraftarı kalarak “geri dönenler”in bu sempatizanlarla bir temas kurmaya uğraşmaları da muhtemel” diye sonuca bağlıyor Barrett.
Bundan sonra, IŞİD’in hayatta kalmış binlerce yabancı savaşçısının yazgıları, motivasyonları ve yer değiştirme kapasiteleri sorusu hâlâ bâki. İlk engel; sayıları ve nerede bulundukları bugün hâlâ bir spekülasyon konusu. “[Birleşmiş Milletler’e] Üye devletlerin askerî başarılarına ve alınan önlemlere rağmen, yabancı savaşçıların ihmal edilemeyecek bir kısmının başlarına gelenler ve bulundukları yerler belirsiz görünüyor” diye yazılıyor, BM’nin terörizme karşı oluşturduğu komitenin Mart ayı sonunda BM Güvenlik Konseyi’ne sunduğu son raporda. “Kısa süre önce yapılan tahminler, bölgede kalan ve ölümüne dövüşebilecek yabancıların hâlâ mevcut oldukları sonucuna da varmıştır.”
Peşlerindekilerden kurtulanların geleceği üzerine birçok soru soruluyor: Anayurtlarına mı dönecekler? İsyancıların zaten harekât yürüttükleri ülkelere mi yerleşecekler? Avrupa’ya mı sızmaya çalışacaklar?
El Mayadin’den (EMNI’nin Suriye’deki eski bir kalesi) gelen Faslı bir IŞİD kadrosunun Ocak ayında Bulgaristan-Türkiye sınırında yakalanması ve Nisan sonunda içlerinde Deyr ez Zor’un Suriyeli bir komutanı da bulunan üç cihadcının İzmir’de göçmenlere karışarak Yunanistan’a “geçiş” hazırlığı yaparken yakalanması, IŞİD üyelerinin Avrupa’ya ulaşmaktan vazgeçmediklerini gösteriyor. Bu yakalama operasyonları Türkiye’nin kaçmakta olan ya da transit geçiş yapan cihadcılara karşı politikasındaki hassas durumunu görünür kılıyor.
“Türkiye kendi güvenliği için bir tehdit olarak gördüğü andan itibaren IŞİD üyelerini izledi, yakaladı ve sınır dışı etti” diyor Al-Monitor ve Duvar gazetelerinde yazan Fehim Taştekin. “Ama onları özellikle Kürtlere karşı kullanmayı da denedi. Uluslararası baskı artınca da yabancılara karşı önlemler aldı. Bunların bazıları, cihadcı misillemelerinden korkulduğu için sadece görünüşü kurtarmak içindi. IŞİD militanları gözaltında tutuldular ve arka kapıdan çıktılar. Ülkeyi terk etmeleri istendi.”
O arka kapı bazen, bugün sınırlı sayıda da olsa Orta Asya’dan ve İran Kürdistanı’ndan militanların akın akın yöneldiği Afganistan’a açılmaktadır. IŞİD’in Afganistan-Pakistan’daki bölgesel kolu olan Horasan İslam Devleti, artık doğmakta olan yabancı lejyonunu öne sürüyor ve Irak ile Suriye’deki savaşçıları açık bir biçimde Afganistan’a “hicret”e çağırıyor.
Öteki çıkış kapıları: Malezya, Somali, Tanzanya ya da Sudan gibi, sahte-hakiki Suriye pasaportlarını kullanan kişilere vize uygulamayan ülkeler. Sudan’dan, Mozambik gibi yeni cihadcı misyonların topraklarına da ulaşılabiliyor. Özellikle de, IŞİD tarafından 2016’ya kadar işgal edilmiş olan Sirte “vilayeti”nin düşüşünden önce yüzlerce Mağribli cihadcının akın akın gittiği Mısır ve Libya yolu üzerinde burası.

“Grubun etkililiğini tekrar ispat etmek”
“IŞİD, Libya topraklarından, Avrupa’daki Libya ve Tunus diasporaları içindeki taraftarlarıyla bağları olan bir dış operasyonlar şebekesi kurmuştu. Aralık 2016 ve Mayıs 2017’deki Berlin ve Manchester saldırılarının failleri bu şebekedendi” diye hatırlatıyor, Luzern Üniversitesi araştırmacısı ve West Point’teki Combating Terrorism Center tarafından Aralık 2017’de yayımlanan IŞİD’in dış operasyonları üzerine bir araştırmanın yazarı Johannes Saal. “Örgüt Sirte’nin kaybedilmesiyle ciddi terslikler yaşadı. Ama Tunus ve Avrupa’yla temas halindeki militanların sürekli mevcudiyeti bir tehdittir” diye ekliyor Saal.
“2017 sonundan beri, Libya’da IŞİD saldırılarının sayısı artıyor; bu saldırıların, 2 Mayıs’ta Trablus’taki seçim komisyonunu hedefleyeni gibi bazıları önemliydi. Her ne kadar bu artışı Ortadoğu’dan gelen savaşçılara isnat etmek güç olsa bile” diyor Rhiannon Smith, devletlere ve şirketlere danışmanlık yapan Libya Analysis think tank’ının genel müdürü. “IŞİD’in yakın zamandaki bu hücumları muhtemelen grubun etkililiğini tekrar ispatlamak isteyen yöneticilerin talimatlarının sonucu. Küresel eğilimin bir parçası bu.”
IŞİD’in planlama kapasitesi bugün belirsiz de olsa, hırsları konusunda pek kuşku yok. Birleşmiş Milletler’in terörizme karşı oluşturulan komitesi bir şeyden emin: Çağdaş çatışmalar tarihinde, “[bu örgüte dalga dalga katılan] yabancı savaşçılar, operasyonel bakımdan günümüze kadar görülmüş olan en tecrübeliler”.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.