Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Pierre Nora: “Bir dünyanın sonu, dünyanın sonu demek değildir”

Ekonomi dijital teknolojilerce derinlemesine dönüşüme uğratıldı. “İnsan zekâsının hizmetindeki basit aletler mi söz konusu? Yoksa bu aletler bize bir başka yaşam tarzı ve hatta bir başka insan, transhümanist bir evren mi imal ediyor?” diye soruyor tarihçi Pierre Nora. Nora’nın 11 Mart 2019’da Le Monde’da çıkan yazısını Haldun Bayrı çevirdi.

İnsanlık tarihi epey felaket, kriz, salgın hastalık ve başka alt üst oluşlar yaşadı. Fakat en çarpıcısı ve içimizde bir kıyamet sezgisini besleyebileni, otuz kırk yıldır dünyada ya da Batı’da fazla farkına varmadan yaşamış olduğumuz, her biri devrim değerinde hâdiseler dizisinin çakışarak hızlanmasıdır.

Önce nüfus devrimi. Bir insan ömrü ölçeğinde, dünya nüfusu 2,5 milyardan 7,7 milyara çıktı; 30 yıl içinde ise 10 milyara varması bekleniyor. Çevre devrimi: Descartes’tan beri “doğanın efendisi ve sahibi” insan fikriyle yaşamıştık; insanın onu imhasının sonuna vardığını kabaca bildiriyor bize doğa. Yeryüzü’nün 120 bin yıldır yaşamadığı alt üst oluşları hızlandırmayı vaat eden İklim devrimiyle!

Batı dünyanın yönetimini kaybetti

Bu küresel hâdiselere ilaveten, bizim için hesaplaması imkânsız bir jeostratejik devrimi de anmak gerekiyor: Batı, dünyanın yönetimini kaybetti. Bir de buna, sanayi uygarlığının çöküşüne bağlı bir ekonomik devrim ekleniyor; bunun da doğrudan sonucu, “popülizm” kapsamına giren istilacı hortlaktır.

Sonra da, bizim gözümüzde ulusal ve uluslararası birlikte yaşama tarzlarının tamama ermiş formülünü temsil etmiş demokratik sistemlerin tükenişine tanık olduğumuz bir siyasî devrim. Otuz yıl önce kimsenin aklına gelmeyen İslam’ın güç artışına tanık olduğumuz bir dinî devrimi de unutmayalım.

Ve son bir tane daha, ama belki de en önemlisi, ortak varlık bütününün özel çıkarlardan baskın olduğu “holist” bir toplumun yerine ve makamına, bir bireyler toplumunun gelişi. Bu savrulma, tarihî dayanışma ve sürekliliklerde bir kopuşa yol açıp, her şeye kadir bir “şimdiciliği” güçlendiriyor; zamanla ilişkimizi, geçmişle ve gelecekle ilişkimizi tanımlamada kendini dayatan yeni bir mefhum bu.

Ekolojik bilinç

Geçmişi ve geleceği kavramak için, yakın bir zamana kadar her biri tarihe bir anlam veren, anlaşılır kılıcı vektörlerimiz vardı ve bu tarihin içinde hissediyorduk kendimizi. Nitekim 1970’li yıllara kadar kimileri, önceki bir düzenin onarımının, şeylerin eski rejimine bir dönüşün mümkün olduğuna inanabiliyorlardı; kimileri de bilimin yardımıyla insanlığın genel bir ilerlemesi fikriyle yaşayabiliyorlardı; kimi başkaları ise geçmişi silip baştan başlayan bir dünya devrimi biçimine umut bağlamışlardı. Geçmişi ve geleceği kavramanın bu üç yolu, neredeyse aynı anda ortadan yok olmuştur.

Ekolojik bilincin ortaya çıkışı mümkün bir onarımın sonunu ilan etti. Her gün her alanda sektörel ilerlemeler kaydedilse bile, Hiroşima ve Auschwitz, insanlığın genel bir ilerlemesine olan inancın sonunu getirdi. Claude Lévi-Strauss gibi antropologlar ise bu noktada her ilerlemenin bir tersi olduğunu söyleyerek avantajların karanlık veçhesini gösteriyorlardı. Nitekim mesela, ölüm karşısında bir zafer olduğu için yakın zamandaki en büyük ilerlemeyi teşkil ettiği kesin olan ortalama yaşam süresinin uzamasının bedeli, toplumda ve sağlıkta çözülmez zorluklar oluyor; fazla uzun yaşamların sonundaki ıstıraplar gibi. Devrim fikrine gelince; Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla, hatta daha önce 1956’da Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin 20. Kongresi’ndeki Kruşçev Raporu’yla, taşıdığı umutla birlikte öldü.

Bu kez tüm öncekilerden daha devrimci ve bir başka uygarlık tipine yol açan bir devrim

Tarihin ve ideolojilerin hüküm sürdüğü dönemin yerini, kumandaya geçen ekonominin hükümdarlığı aldı. Dünyanın ve zihniyetlerin haritasını yeniden çizdi ve çip, bilgisayar, telekom ve ağlardan robotlara ve yapay zekâya kadar bilgi ve iletişim teknolojilerinin ürettiği her şey tarafından içten ve dıştan dönüştürülerek kendisi de istilaya uğradı. Sadece küreselleşmiş bir bağlamda tekrar şekillendirilen yeni bir kapitalist ekonominin taşıyıcısı olmakla kalmayıp, bu kez tüm öncekilerden daha devrimci ve bir başka uygarlık tipine yol açan daha devrimci bir devrim.

İnsan zekâsının hizmetindeki basit aletler mi söz konusu? Yoksa bu teknolojiler bize bir başka yaşam tarzı ve transhümanist bir evren mi imal ediyor? Zamanımızın en temel sorusu bu.

Gelecek bunu bizden sonra geleceklere söyleyecek. Şimdilik âlimler tartışıyor. Benim gibi sıradan bir ölümlüye gelince; robotları insanların icat ettiğini düşünme eğiliminde –insanları robotların icat ettiğini değil–; “doğal” zekânın ayırt edici özelliğinin, performanslarına rağmen sâfî mekanik olan yapay zekâda bulunmayan bir yaratıcılık kapasitesi olduğunu… Paul Valéry’den beri, uygarlıkların ölümlü olduğunu biliyoruz. İngiliz tarihçi Arnold Toynbee’den beri ise, bir dünyanın sonunun dünyanın sonu olmadığını.

Pierre Nora

Pierre Nora kimdir?

1931 doğumlu tarihçi, editör ve yazar. 2001 yılından beri Académie Française üyesi. Sosyal Bilimlerde Yüksek Araştırmalar Okulu’nda (EHESS) araştırma yöneticisi. Gallimard Yayınları’nda insan bilimleri yayınları sorumlusu. « Archives » (1964-1965), « La Bibliothèque des Sciences humaines » (1966), « Témoins » (1967), « La Bibliothèque des Histoires » (1970) koleksiyonlarının kurucusu. 1980’de filozof Marcel Gauchet ile birlikte kurduğu « Le Débat » dergisini yönetmiştir. Aynı zamanda, 1984’ten beri çıkan 7 ciltlik « Les Lieux de la Mémoire» dizisini yönetmiştir (Türkçe’de kısaltılmış bir basımı için bkz.: Hafıza Mekânları, çev.: Mehmet Emin Özcan, Dost Kitabevi, 2006). 2013’te ise Recherches de la France adlı kitabı yayımlanmıştır.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.