Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Thomas Piketty: “Macron’a oy verecek olmamız, ekonomi programını desteklediğimiz anlamına gelmez”

Ekonomist Thomas Piketty, Fransa sınırları dışında en fazla tanınan entelektüellerden biri. Yirmi Birinci Yüzyılda Kapital kitabı 3 milyondan fazla sattı. Piketty kampanya dönemi boyunca Sosyalist Parti’den Benoît Hamon’u destekledi. İkinci turdaysa, liberal ekonomik vizyonunu hiçbir şekilde desteklemese de Emmanuel Macron için oy verme çağrısı yapıyor. Bunun nedeni Ulusal Cephe’ye (FN- Front National) ve onun adayı Marine Le Pen’e karşı olması. Piketty, eski Ekonomi Bakanı Macron’un seçilmesi halinde özellikle Avrupa konusunda, milliyetçilere ödün vermemek için sol siyasete bazı jestler yapmak zorunda kalacağını tahmin ediyor.
Libération’dan Sonya Faure’un Piketty ile yaptığı ve 28 Nisan 2017’de yayınlanan söyleşiyi Latif Yılmaz çevirdi.

Dönemin Ulusal Cephe lideri Jean-Marie Le Pen’in 21 Nisan 2002 tarihinde yapılan seçimlerde ikinci tura kalması sonrası aşırı sağ karşıtı bir gösteri, 1 Mayıs, Paris. Fotoğraf, Thomas Jouanneau.
Dönemin Ulusal Cephe lideri Jean-Marie Le Pen’in 21 Nisan 2002’deki seçimlerde ikinci tura kalması sonrası aşırı sağ karşıtı bir gösteri, 1 Mayıs 2002, Paris. Fotoğraf: Thomas Jouanneau.

21 Nisan 2002’deki halinizi hatırlıyor musunuz?
Hem de çok iyi hatırlıyorum. Sonuçlar açıklandıktan kısa bir süre sonra, yerimde duramayacağım için, Bastille tarafına doğru indim. Kaygılı bakışlarla yürüyen ama birlikte olmaktan da mutlu olan yüzlerce insan vardı. Sonrasında seçimin iki galip kampı arasında karşılıklı gösteriler yapılmaya başlandı. Şimdi 15 yıl sonra, her şey aylar öncesinden tahmin edildiği için, insanlar şaşkın olmuşa benzemiyorlar. Benim üzüldüğüm nokta ise esasında böyle bir zafer sonucunu elde etmek için solun birleşmesinin yeterli olmasıydı. Farklılıklarımızı bir çözüme kavuşturacak olan demokrasiye ve sol seçmenlere olan güvenimizi reddedersek kahverengi dalganın (aşırı sağcı Ulusal Cephe’yi kastediyor Ç.N.) bir sonraki zafer darbesinden kendimizi nasıl koruyacağız?

Çok kısa bir şekilde ifade edersek, Le Pen-Macron kapışmasının yaşanacağı ikinci bir tur daha var. Bu kapışma üzerine ne düşünüyorsunuz?
Her şeyden önce, önümüzdeki günlerde esasa ait bir noktayı gözden kaçırmamalıyız: Marine Le Pen’in mümkün olan en sert başarısızlığa uğraması için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız. Hamon, Mélenchon, Arthaud veya Poutou gibi adayları destekleyen, şimdi de Macron’a oy vermek zorunda kalacak sol seçmenlerin hayal kırıklığını gayet iyi anlayabiliyorum: Sol bir şekilde birleşmiş olabilseydi, ikinci turda temsil edilebilecekti. Fakat mevcut koşullarda Macron’a oy vermeleri gerekiyor. Öncelikle, tedrici bir şekilde bir gün aşırı sağın iktidara ulaşabileceği ihtimaline fırsat vermemek gerekiyor. Yani yüzde 70’e yüzde 30’la sonuçlanan bir seçimle yüzde 55’e yüzde 45 sonuçlanan bir seçim aynı değildir. Ayrıca, Macron ne kadar güçlü bir sonuç elde ederse, onun programını desteklemediğimiz de o kadar açık bir şekilde ortaya çıkacak. Macron ilk turda oyların yüzde 24’ten fazlasını toplayamadı. Dahası, bu oyların da büyük bir kısmı taktik oylarında oluşuyor. İnanılarak verilmiş oylar değil. İnanılarak verilmiş oylar en fazla yüzde 15 kadardır. İkinci turda Macron’un alacağı oran ne kadar yüksek olursa, kazananın onun ortaya koyduğu program olmadığı, daha çok aşırı sağın saf dışı bırakılması olduğu açıkça ortaya çıkacaktır. Nihayetinde, Macron’un Ulusal Cephe karşısında gerek kişiliği ile olsun gerekse de fikirleri ile olsun tek savunma mevzii olmadığını düşünmek gerekir.

Sol siyasetle irtibatlı bir kişisiniz. Macron’un liberal programı ile Le Pen’in ulusalcı projesi arasında nasıl bir siyasi boşluk görüyorsunuz?
Le Pen, Dupont-Aignan ve Fillon’a oy verenlerin bir kısmını eklediğimizde milliyetçi blok yaklaşık olarak oyların yüzde 30’unu topladı. Buna karşılık liberal blok -Macron ve Fillon’a oy verenlerin bir kısmı- aynı şekilde yüzde 30’luk bir oran yakaladı. Aralarında bazı farklı eğilimlerinden kaynaklanan nüanslar olsa da sol blok da oyların yüzde 30’unu toplamış oldu. Fransa işin doğrusu üçe bölünmüş oldu: Karsenti ve Lemieux’nün kitaplarında geçen şekilde kabaca söylendiğinde, milliyetçilik-liberalizm-sosyalizm üçlüsü. Ancak bu sınırların sabit olmadıklarını, esnek ve geçirgen olduklarını kabul etmeliyiz. Her şey yasama organının şekline ve bu blokların birleşebilme kapasitelerine bağlı olacaktır. İşin aslı, liberal bloğun konsolide olup ortaya çıktığı bir dönemde solun ilk tur için tek bir aday çıkaramamasının pişmanlığını yaşayanlardanım (Piketty ilk tur için bütün solun tek bir aday çıkarması çağrısında bulunan kişilerden biriydi. Libération, Ocak 2016). Macron’un bir defa seçildiği takdirde, artık her şeye muktedir olacak güçte biri olduğunu ona hissettirecek yıldız-cumhurbaşkanlığı mantığının oluşmasını engellemek gerekiyor. Macron milliyetçilerin eline düşüp onlara imtiyaz vermek istemiyorsa, sol blok için bazı jestler yapmak zorunda kalacaktır.

Thomas Piketty
Thomas Piketty

Örneğin Avrupa Birliği konusunda jestler, bu kampanya döneminde yoğun bir şekilde ilgilendiğiniz bir konuydu?
Avrupa vatandaşlarını bir araya getirecek bir şansa sahip olmak istiyorsak, Macron’un bizi içine hapsetmek istediği mevcut durum (status quo) bir çıkmazdan fazlası değil. Avrupa’nın inşasında mali ve sosyal adalete yer açmak istiyorsak mevcut kuralları değiştirmemiz gerekiyor. Kampanya döneminde Avrupa’nın demokratikleşmesi üzerine bir taslak yayınladık. Euro bölgesini kapsayacak ve kararların oybirliği ile değil de çoğunluk oyuyla kabul edileceği yeni bir meclisin kurulmasını öneriyoruz. Bu meclis aynı zamanda ülkelere salınacak olan Avrupa vergisi konusunda da ülkelerin tek başlarına engelleyemeyecekleri kararlar alabilir. Bu projemiz kapsamında, yeni meclis üyelerinin yüzde 80 kadarının ulusal parlamentolar tarafından görevlendirilmesini öngörüyoruz. Çünkü ulusal parlamentolar ülke sınırları içinde kök salan egemenliğin kalbini oluşturuyor. Avrupa’da bir reform yapılmadan, Marine Le Pen’in projesi kazanmaya devam edecek.

Siz Avrupa’nın demokratikleştirilmesi taslağına (T-Dem) destek veren Hamon’un yanında durdunuz. Peki, adayınızın başarısızlığından sonra, T-Dem’i nasıl canlı tutacaksınız?
Avrupa hakkındaki tartışma devam ediyor. Bu sebeple, herkes tarafından okunabilsin diye demokratikleşme taslağımızı bir kitap şeklinde yayınladık. Geçen haftalarda İtalyan gazetesi Corriere della Sera tarafından ek olarak okuyucularına dağıtıldı. Kitap birkaç hafta içinde İspanya ve Almanya’da da yayınlanacak. Şu aralar Portekizce, Yunanca, Katalanca, Hollandaca, Sırpça ve Türkçe olarak da çevriliyor. Kendimi Avrupa demokrasisi tartışmasını bitirmeye hazır bulmuyorum.

Sizin gibi birçok araştırmacıyla yan yana gösterilen Hamon’un seçim yenilgisi sizi şaşırttı mı peki?
Jean-Luc Mélenchon’un mevcut partiler etrafında oluşmuş sistemden uzaklaşmayı ve kaçmayı ifade eden “kaçışçılık” olarak adlandırdığı olguyu yeterince değerlendiremedik veya küçümsedik sanırım. Radikal istenç dâhilindeki her şey “Başkaldıran Fransa’nın (La France insoumise)” adayına doğru yöneldi. Fakat bu adayın seçmenlerini artırmak için Avrupa konusunda daha net olmaya ihtiyacı var. Kampanya süresince, Jacques Généreux ve Eric Coquerel gibi radikal muhaliflerle birçok kamusal tartışmada yer aldım. Kamusal alanda, Euro bölgesi meclisi önerim memnuniyetle karşılandı. Demokratik tahayyülümüzü ülke sınırları içine hapsetmemeliyiz. Bu perspektifi Avrupa’ya doğru genişletmemiz gerekiyor. Devlet başkanlarına ait koridorlar ve makam odaları mali ve sosyal uyumu gerçekleştireceğimiz yerler olamaz. Özellikle önümüzdeki yıllarda bu yeni yasama organı, solun yeniden inşa gündeminin önemli parçalarından biri olacaktır. Radikallik tek başına yetmiyor. Tehditleri dillendirmekle ve “B” planları oluşturmakla yetinemeyiz. Başkaldırı hareketi kendi “A” planını da ortaya koyabilmeli ve onu netleştirmelidir. Bu seçimde ortaya çıkan en büyük ders şudur: sol birleşseydi kazanabilecekti. Sadece enternasyonalizm, liberal mantığı ortadan kaldırabilir. Televizyondaki tartışmalarda, Philippe Poutou ve Nathalie Arthaud’un Marine Le Pen’e ve onun Avrupa karşıtlığına verdikleri cevapları oldukça yaratıcı ve enerji dolu buldum: “Az bir maaşa sahipseniz, bunun euro cinsinden veya frank cinsinden ödenmesi hiçbir şeyi değiştirmez.” Nihayetinde, solun çimentosu kapitalizmi aşacak yeni bir demokratik enternasyonalizmdir.
Le Pen karşıtı uyarılar ve söylemler henüz bir şey başaramadı: ikinci bir tur daha var tabii.

Milliyetçi kampa karşı kullanılan ifadeleri nasıl buluyorsunuz?
Milliyetçi refleksin neden hiçbir derde deva olamayacağını anlatmak gerekiyor. Marine Le Pen talihsiz bir şekilde iktidara gelirse nasıl bir siyasa izleyecek acaba? Mali, toplumsal ve ekolojik konuların içinin boşaltılmasında şüphesiz daha da ileriye gidecek. Tıpkı Brexit sonrası Birleşik Krallığın bütün varını yoğunu offshore mali piyasalara bağlaması gibi. Aynı şekilde tıpkı Trump’ın daha fazla sermayeyi cezbetmek amacıyla en zenginler üzerindeki vergileri azaltmak istemesi gibi. Ona bakarsak, halkı korumak istediğini söylüyor. Fakat açık ki korumak istediği çokuluslu şirketler ve multimilyonerler. İşte bu Trumpçılık dediğimiz şey: bu hafta yürürlüğe koyacağı mali planda kâr üzerindeki vergilerin yüzde 35’ten yüzde 15’e çekilmesi ve veraset vergisinin tamamen kaldırılması planlanıyor. Bu, Reagan döneminde yapılanların on katı. Le Pen iktidara geldiğinde olacak şeyler de bundan farklı değil. Her ülke kendini komşusuyla rekabet halinde bulduğu zaman finans zenginlerini ve büyük firmaları kendi ülkesi için baştan çıkarmak zorunda hissedecek. Ayrıca, daha önce iş bulma konusunda inanılmaz zorluklar yaşamış olan Mağrip kökenli genç Fransızlardan da intikam alınmaya çalışılacak. Elbette bu Microsoft veya mali cennetlerle kavga etmekten daha az karmaşık bir çözüm. Fakat aynı zamanda korkakça ve ödlekçe olmasının yanı sırama tamamen etkisiz bir çözüm: daha önce yaklaşık yüzde 40 oranında işsizlik yaşayan bir topluluğun başkalarının iş bulmasını kolaylaştıracağını nasıl tahayyül edebiliriz ki?

Birçok araştırmacı tarafından desteklenen Hamon’un trajik yenilgisi kamusal tartışmalara girme konusunda sizin cesaretinizi kırdı mı?
Bu irtibatı tamamen reddetmiyorum. Sosyalist Parti’nin hiçbir zaman bir üyesi olmadığım gibi evveliyatında Hamoncu hareketin taraftarı da olmadım. Bunu şu anki pozisyonum için de söyleyebilirim. Fakat bu adayın kendini talihsiz bir aday gibi görmeyip kolektif feraset üzerinde durmasını takdir ediyorum. Hepimiz, toplu olarak ve açık bir şekilde yeterince ikna olamadık. Seçmenlerin mevcut partilere yönelmiş olan nefretlerini ve radikallik arayışlarını hafife aldık. Böyle bir eğilimi tersine çevirmek için demokratikleşme taslağı üzerine müdahaleci bir kitap yazmak yeterli değil elbette. Fakat entelektüel mücadele de devam ediyor. Kitapların, sosyal bilimlerin ve fikirlerin gücüne inanıyorum. Aynı şekilde bunlara olan erişimin demokratikleştirilmesine de inanıyorum.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.