Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Barselona saldırısı neyin habercisi?

[soundcloud url=”https://api.soundcloud.com/tracks/338435552″ params=”color=ff5500&auto_play=false&hide_related=false&show_comments=true&show_user=true&show_reposts=false” width=”100%” height=”166″ iframe=”true” /]

Yayına hazırlayanlar: Gamze Elvan & Şükran Şençekiçer

Merhaba, iyi günler. Dün akşama doğru İspanya’da Katalonya bölgesinde Barselona şehrinde turistik bir alanda –ki Barselona bir şehir olarak bütünüyle turistik bir şehir, ama işlek bölgelerinden birisinde– bir minibüs, kalabalığın arasına daldı ve daha önce örneklerini Avrupa’nın değişik yerlerinde gördüğümüz gibi bir katliama imza attı. 13 kişi öldü, 100’ü aşkın kişi yaralandı. Saldırganlardan olduğu tahmin edilen bir kişi çatışmada öldü, daha sonra da gece saatlerinde bir başka operasyonda ikinci bir saldırı içinde oldukları ileri sürülen dört kişi öldürüldü, bir kişi yaralı yakalandı. Saldırıyı IŞİD üstlendi ve zaten ortada ismi geçen kişilere baktığımız zaman da, bunlar IŞİD’li profiline yakın isimler.

IŞİD konusunda ilgi ve bilgi eksikliği

Peki, buradan ne gibi sonuçlar çıkarabiliriz? Öncelikle şunu söyleyeyim: Böyle olaylar olana kadar, özellikle ülkemizde, başka yerlerde oluyor ama özellikle ülkemizde sanki bir IŞİD gerçeği yokmuş gibi herkes, kimse bu konu üzerinde doğru dürüst konuşmaz; ama böyle bir saldırı olur olmaz da “zaten her şey belliydi, zaten bekleniyordu” şeklinde yorumlar yapılıyor. Açıkçası bu tür saldırıları istihbarat örgütleri bekliyor olabilir —nitekim CIA’in, Amerikan merkezi haber alma teşkilatının Barselona’ya saldırı olabileceği yolunda uyarıda bulunduğu haberleri çıktı. Ama onun dışında benim gördüğüm kadarıyla Türkiye’de bu tür IŞİD saldırılarını öngörebilecek düzeyde uzmanların olduğu pek söylenemez, böyle bir gerçekliğimiz var. Türkiye hâlâ IŞİD konusunda kamuoyu ilgisi ve bilgisi bakımından, uzman bilgisi konusunda çok çok geri bir noktada, halbuki IŞİD hemen yanı başımızda ve kendi topraklarımızda sayısız katliama imza atmış bir örgüt. Bunları tek tek saymaya gerek yok, ama Suruç katliamından en son Reina katliamına kadar, arada bir yığın başka saldırı da var.
Avrupa’da da IŞİD’in çok sayıda kanlı saldırıya imza attığını biliyoruz, özellikle Barselona’da yaşanan türden araçla saldırının son dönemde moda olan saldırı türü olduğunu görüyoruz, Nice’de bir kamyon, Londra’da oldu, Almanya’da oldu, İsveç’te oldu, başka yerlerde de olacağa benziyor. Bu çünkü nispeten daha kolay bir saldırı yöntemi. Normal şartlarda baktığımız zaman IŞİD’liler intihar eylemleri ve bombalı intihar eylemleri düzenliyorlar, bu belli bir imkân ve teknoloji gerektiriyor, bilgiyi gerektiriyor. Bunlara sahip olmadan yapılabilecek bir saldırı türü olarak araç saldırısını Nice’te ilk yaptıkları zaman gerçekten çok büyük bir dehşet uyandırmıştı, Almanya’da tekrarlandı, başka yerlerde tekrarlandı.
Bütün bu saldırılar çok kolay saldırılar. Bu ülkeler açık toplumlar, burada insanlar gündelik hayatta, özellikle kamusal alanda birbirinden farklı çok sayıda insanın, hele Barselona gibi kozmopolit bir yerse, turistik bir yerse, farklı ülkelerden farklı kültürlerden insanların bir arada olduğu, rahat bir şekilde olduğu, güvenlik önemlerinin son derece az olduğu yerler. Ve buralara bir araçla, kamyonla ya da kamyonetle ya da minibüsle ya da herhangi bir araçla girmek ve çok sayıda insanı öldürmek çok zor değil.

Savaşı Batı’ya taşımak

Tabii buradaki en temel mesele şu: IŞİD ve benzeri yapıların sivil insanları, doğrudan savaşlara dahil olmayan, güvenlik birimlerinde görev almayan insanları öldürmeyi istiyor olması. Normalde birçok terör örgütü, tarihin değişik anlarında ve değişik coğrafyalarda eski tür örgütler, sivillerin zarar görmesini en aza indirmeye çalışırlardı, buna dikkat ederlerdi ve genellikle savaştıklarını düşündükleri kişi ve kurumlara yönelik saldırılar yaparlardı. Ama bu olaylarda görüyoruz ki bütün Batı toplumu, bütün o ülkelerde yaşayan insanlar, o ülkeleri ziyaret eden insanlar, herkes düşman olarak görülüyor. Bunun çok çarpıcı örneği Nice’teki kamyonlu saldırıda ölenlerin hatırı sayılır bir bölümünün Müslüman Fransızlar olduğu ortaya çıkmıştı, bu IŞİD’in ve benzeri yapıların çok da fazla umurunda değil.
Peki, bu neyin habercisi? Başlığımıza dönecek olursak, aslında süregelen bir çizginin, stratejinin tekrardan bir ara, ara vermiş gibi görünen bir çizginin tekrardan gündeme geldiğini bize haber veriyor, o da IŞİD’in savaşı Batı’ya taşıma isteği. Savaşı taşımaktan kasıt ne? Irak ve Suriye’de özellikle IŞİD’e yönelik çok büyük, geniş kapsamlı operasyonlar yapılıyor ve IŞİD bu operasyonların hem intikamını almak hem de Batılı güçleri bu operasyonlardan caydırmak için terörü bu ülkelere taşıyor. Daha önce gördüğümüz Almanya, Fransa, İngiltere örneklerinde olduğu gibi, İspanya da bunlara katıldı. Böyle bir boyutu var, taşıma boyutu, daha önce yapıldı, daha sonra da yapılacağa benziyor ve Barselona örneğinde de gördüğümüz gibi, daha öncekilerle beraber baktığımızda görüyoruz ki Batı’nın herhangi bir yerinde herhangi bir şekilde saldırabiliyorlar, rahatlıkla bunu örgütleyebiliyorlar, organize edebiliyorlar, bir bu.

Hayat tarzına saldırı

İkincisi, kesinlikle altını çizmemiz gereken bir şey; bir hayat tarzına saldırı, Batılı yaşam tarzı diyelim, buna yönelik bir saldırı. Dolayısıyla bu olay sadece politik değil; ideolojik, kültürel bir saldırı, bu olayı hiçbir şekilde göz ardı etmemiz lazım, bunun sadece bir basit bir savaşın Batı’ya taşınmasını değil, aynı zamanda Batı yaşam tarzına yönelik bir öfkeyi de barındırdığını akılda tutmak lazım. Fransa’da özellikle Bataclan konser salonuna yapılan saldırı, bunun en çarpıcı örneklerinden birisiydi; ama Barselona gibi bir turizm merkezinde, en turistik yerlerinden birine yapılan saldırının da aynı şekilde kültürel ideolojik bir boyutu olduğunu görmemiz lazım.
Bu bize şunu gösteriyor: Bu tür hareketler dünyanın değişik yerlerinde, değişik zamanlarda tam her istediklerini yapamıyor olabilirler muhakkak, mesela dün gece yapılan operasyonda yeni bir saldırının engellendiği söyleniyor, ama pekâlâ Batı toplumlarının canını acıtabilecek örgütler bunlar. Daha önce El Kaide bu konuda çok daha fazla öne çıkmıştı, şimdi bir süredir IŞİD bunu devralmış durumda, canını acıtabiliyor.

Üç saldırgan tipi

Şimdi buradaki mesele şu: Batı’da yapılan bu tür saldırıların hepsinde aynı soru sorulur, ben de yıllardır bu konu ele alındığında hep bunu tekrar tekrar söylerim. Burada saldırganların kimler olduğu konusunda, isimlerinden ziyade bu IŞİD ya da El Kaide gibi örgütlerle ilişkileri konusunda üç seçenek kabaca karşımıza çıkıyor. Bir, doğrudan bunların IŞİD’le çok direkt organik bağları olan, doğrudan IŞİD merkezi tarafından, Musul ya da Rakka ya da başka bir merkezdeki IŞİD yöneticileri tarafından görevlendirilen kişiler olmaları ihtimali var — ki bu anlamda bizde Reina saldırısı ve Atatürk Havalimanı saldırısı böyle, bunlar doğrudan merkezden talimatlarla yapılmış saldırılardı. Aslında Türkiye’de yapılan saldırıların hemen hemen hepsi böyleydi. Reina ve Atatürk Havalimanı saldırıları çok net bir şekilde böyleydi. Ama Avrupa’daki saldırıların hepsinin böyle olduğunu söylemek mümkün olmayabilir.
İkinci şık, doğrudan merkezle bağlantılı olmayan ama dolaylı olarak bağlantılı olan saldırılar. O da şöyle: Arada merkezle bağlantılı olan birileri olabiliyor ve bu birileri Batı ülkelerinde bu motivasyona sahip kişilere, IŞİD çizgisine yakın kişileri yönlendiriyorlar. Böyle saldırıların sayısının Batı’da daha çok olduğunu tahmin edebiliriz. Doğrudan merkezden olmamakla beraber dolaylı olarak IŞİD merkeziyle irtibatlı.
Bir sonuncusu da, hiçbir şekilde irtibatlı olmayan, doğrudan ya da dolaylı olmayan ama kendini IŞİD’e ya da El Kaide’ye yakın hisseden ve onların yayınlarını, propaganda kasetlerini, videolarını vs. sosyal medyadan takip edip kendi başına hareket eden birtakım kişi ya da kişi grupları, bir grup kişiler olabilir. Batı’da bu çok ciddi bir şekilde söz konusu olabilir, ABD, Kanada gibi ülkeler de dahil. Dolayısıyla bu üç ayrı kategorinin de ayrı ayrı tehlikeli yönleri var. Bunu akılda tutmak lazım. Doğrudan IŞİD’le bağlantılı olan kimi yapılar çok daha profesyonel oluyorlar. Ancak bu tür ilişkilerin ortaya çıkması, istihbarat servisleri tarafından saptanması nispeten daha kolay. Çünkü doğrudan irtibat olduğu zaman o irtibatın belli anlarını istihbarat servislerinin saptaması ve engelleme ihtimali var. Dolaylı olanlarda da bu ihtimal var, ama biraz daha düşük. Ama kendi başına hareket eden kişileri saptayabilmek herhalde en zoru. Batı’nın karşısında böyle bir sorun öteden beri vardı, şimdi çok daha net bir şekilde karşımıza çıkıyor.

Eve dönenler ne yapacak?

Bir diğer mesele de şu: Irak’tan ve Suriye’den çıkmak zorunda kalan ya da kalacak olan IŞİD ve IŞİD militanları ne yapacak? Bunların içerisinde çok sayıda Batı’dan, Batılı ülkelerden gelen kişiler de var. Bunların önemli bir kısmı Müslüman ülke kökenli göçmenler oluyor, Fransa’da, Belçika’da, İngiltere’de yaşayan. Ama bazıları, sayıca çok fazla olmasalar bile yine de giderek artan sayıda, El Kaide’ye kıyasla çok daha fazla sayıda, İslamiyet’i sonradan seçen ve seçer seçmez de bu tür radikal yapılara giren insanlar var. Şimdi bunların bir kısmı Suriye’de, Irak’ta öldürülüyor ya da yakalanıyor. Ama bir kısmı da buraları terk ediyorlar. Kaçmak zorunda kalıyorlar ya da örgüt yönetimi tarafından bilinçli olarak ülkelerine geri yollanıyorlar. İşte bu kişilerin ne yapacağı sorunu öteden beri çok ciddi bir şekilde masada. Bu sorun IŞİD’in Suriye ve Irak’ta iyice köşeye sıkışmasıyla beraber daha hayati bir sorun hâline geldi. Bu kişiler ne yapacaklar? Irak’ı, Suriye’yi bir şekilde terk eden, terk etmek zorunda kalan ya da iradî olarak örgüt talimatıyla terk eden kişiler ülkelerine döndükleri zaman terörist faaliyetlerine devam edecekler mi? Bütün bu kişilerin Suriye ya da Irak’ta bulundukları süre içerisinde profesyonelleşmiş olduklarını da hiç akıldan çıkarmamak lazım. Bu çok ciddi bir mesele. İspanya’daki, Barselona’daki saldırının ardından bu tür kişiler de pekâlâ çıkabilir. Ya da bundan sonra düzenlenecek saldırılarda bu tür kişiler yer alabilir.
Ve şunu da unutmamak lazım: El Kaide dünyada radikal İslam’ın belli bir tıkanmasından sonra çıkan yepyeni bir hareketti. El Kaide’nin tıkandığı noktada, “Yok mu oluyor? Etkisini kayıp mı ediyor?” denirken IŞİD diye bir olay çıktı. El Kaide’den daha şiddetli, daha acımasız, daha büyük dehşetlere yol açan bir örgüt çıktı. Şimdi IŞİD’İn zor durumda olduğu –ki çok emin değilim bu konuda, Irak’ta ve Suriye’de toprak kaybediyor olabilir ama bu arada biliyoruz ki özellikle Afrika’da ve Asya’da çok ciddi bir şekilde yeni yeni yerlerde varlık gösteriyor IŞİD, ya doğrudan kendisi ya da kendisine biat eden birtakım radikal İslamcı gruplar üzerinden–, ama diyelim ki IŞİD zayıflıyor, etkisini yitiriyor, bu hiçbir zaman bu tür akımların ortadan kaybolacağı anlamına gelmiyor. Tam tersine, El Kaide’nin tıkandığı yerde nasıl IŞİD çıktıysa, IŞİD’in tıkandığı yerde çok daha acımasız birtakım yeni yapılar da ortaya çıkabilir.

Türkiye hiç hazır değil

Dünya buna hazır mı, çok emin değilim, çok sanmıyorum. Türkiye buna hazır mı, hiç sanmıyorum. Türkiye’de en son İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde IŞİD intihar eylemcisi zanlısının bir polisi şehit edebildiğini biliyoruz. Türkiye’nin hâlâ bu konuda çok lakayt bir tavır içerisinde olduğunu maalesef görüyoruz. Birtakım operasyonlar oluyor, ama birtakım operasyonların ardından da bu sözünü ettiğim türden olaylar pekâlâ yaşanabiliyor. Türkiye’nin IŞİD konusunu ve IŞİD benzeri yapılar konusunu yeterince ciddiye aldığını hiçbir zaman düşünmedim. Şimdi de düşünmüyorum. Birtakım operasyonların sayısının artıyor olması da beni bu düşüncemden vazgeçirmiyor. Bir diğer düşüncem de şu: Batı’da olanların bizimle ilgisi yoktur düşüncesi yanlış. Yani orada –ki çok acı örneklerini gördük bunun, Fransa’daki katliamın saygı duruşunu protesto edenler oldu Türkiye’de– Batılılara yapıldığı zaman IŞİD’in yaptıklarını tolere etmek, “Onlar da zaten hak ediyorlar” türü yaklaşımlar sergilemek Türkiye’de maalesef sıklıkla karşılaştığımız bir durum. Türkiye’deki saldırıların ardından çok ciddi büyük sivil tepkilerin olmadığını biliyoruz. Türkiye’nin hâlâ IŞİD vb. yapılar gerçeğiyle yüzleşmek gibi bir ilgisi, merakı, derdi yok. Ama IŞİD’in Türkiye gibi bir derdi var. Size onları umursamıyor olabilirsiniz ama onlar sizi umursuyorlar ve onların sizi umursuyor olması da sizin işinizin hiç de kolay olmadığını gösteriyor. Türkiye’ye yönelik söyleyeceğim budur. IŞİD burada çok büyük katliamlara imza attı. Bundan sonra da pekâlâ bunu yapabilir. Barselona saldırısına bakıp “Orası Barselona, bize bir şey olmaz” demek hiç akıl kârı bir şey olmaz. IŞİD vb. yapıların mantığını anlayabilmemiz çok mümkün değil.
Pekâlâ bugün Barselona’da, yarın Londra’da, ertesi gün de İstanbul’da, Antalya’da IŞİD’liler ya da başka gruplar birtakım katliamlara imza atabilirler. Siz onları kendinize esas bir düşman olarak görmeyebilirsiniz. Ama onların sizi düşman olarak gördüğü gerçeği ortada duruyor. Siz yok saysanız da IŞİD’in gözünde varsınız ve dolayısıyla Türkiye IŞİD’in hedefindedir. Barselona olayının bana düşündürdüğü ilk şeylerden birisi, yılbaşından beri, Reina katliamından beri IŞİD’in Türkiye’de etkili bir şekilde varlık göstermediğini biliyoruz. Ama bu olay, Barselona olayı bize hiç de gevşek davranmamamız gerektiğini bir kere daha gösteriyor. Kimse kendini “IŞİD’in hedefi Avrupa” diye kandırmasın. Avrupa’yı da vurabilir, ABD’yi de vurabilir. Ama onları vuracak olması bizi hedeflerinden sildiği anlamına gelmeyecektir. Dolayısıyla Avrupa’daki IŞİD saldırılarına karşı durmak aynı zamanda Türkiye’deki IŞİD saldırılarının önünü almanın da ilk adımlarından birisidir.
Evet, söyleyeceklerim bu kadar. İyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.