Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Mona Alami: “Suriye yönetimi ülkenin tamamını geri almakta kararlıysa Kürtlerle çatışması gerekecek”

Lübnan asıllı Fransız gazeteci ve araştırmacı Mona Alami ile Suriye’deki güncel gelişmeleri ve bundan sonra yaşanabilecekleri konuştuk.

Suriye’deki gelişmeleri çoklu kaynaklar üzerinden yakından takip ediyorsunuz. Bu çerçevede, Astana Görüşmelerinden çıkarımınız nedir, sahada ne görüyorsunuz?
Son Astana görüşmelerinde ilginç olan nokta İran ve Türkiye’nin İdlib, Doğu Guta ve Humus ile Hama’nın diğer bölgelerinde kurulacak çatışmasızlık bölgelerini duyurmaları oldu. Rusya, Türkiye ve İran bu çatışmasızlık bölgelerinin kontrolünü sağlamak için bölgeye asker sevk edecek. Bu anlaşma özelinde, Suriye’de bir tür istikrara doğru gidildiğini ve Esad yönetimi ile muhalifler arasında süren ana savaşın sonuna gelinmiş olabileceğini düşünüyorum. Fakat bu adımlar, şu an için, Deyrizor gibi noktalarda bölgesel güçler arasında devam eden çatışmaların önüne geçmiyor.

Bu yeni anlaşma ile sağlanan “çatışmasızlık bölgeleri” önceki uygulamalardan nasıl farklı?
Bu çatışmasızlık bölgelerini önceki uygulamalardan ayıran nokta çatışmasızlık çabalarının ivme kazanmış olması. Suriye’nin genel durumu ile beraber ülkede çatışmasızlığın ve istikrarın sağlanması gerektiğine dair bir anlayış var.

İdlib’deki durumu nasıl görüyorsunuz? Türkiye’den bakıldığında bir “hazırlık” görüntüsü var. Sınırın öteki tarafında da böyle bir durum görüyor musunuz?
Doğru. Aslında İdlib’e baktığımızda, Temmuz ayında Suriye’deki en büyük Selefi hareket olan Ahrar-el Şam ile geçmişte El-Kaide bağlantılı olan Heyet Tahrir el Şam arasında ciddi çatışmalar yaşandı. Çatışmalar Ahrar-el Şam’ın, kentin kuzeyinde, Türkiye ile sınır hattında bulunan stratejik noktalardan çekilmesi ile son buldu. Bu gelişmeler, bölgenin cihatçıların kalesine dönüşme endişesi yarattı.
Şu anda kentte yaklaşık 2 milyon sivil yaşıyor ve oluşan durum karşısında bölgenin çeşitli kentlerinde Tahrir el Şam’a yönelik yoğun protesto gösterileri gerçekleşti. Toplum Musul ve Rakka bölgelerinde yaşananlara benzer bir son yaşanmasından endişe duyuyor. Dolaysıyla, Tahrir-el Şam üzerinde yoğun bir baskı var. Bu noktada ÖSO tarafından Tahrir-el Şam’a yönelik arabuluculuk girişimleri oldu. Ayrıca, Ahrar-el Şam’ın da yerel konseyler aracılığı ile İdlib’in önde gelenleri ile bir hareket başlatarak ayakta kalmaya çalıştığını biliyoruz.

Bu durumun nasıl sonuçlanacağını düşünüyorsunuz? Astana görüşmelerinden anladığımız kadarıyla Rusya, İran ve Türkiye’den bir grup temsilci çatışmasızlık sürecini takip edecek.
Rus basınından öğrendiğim kadarıyla Astana görüşmeleri sonucunda Türkiye, Rusya ve İran’dan yaklaşık 1,500 temsilci İdlib’deki çatışmasızlığı takip edecek. Ancak şu an için İdlib operasyonunun nasıl yürütüleceği belirsiz. Bu konuda Türkiye’de birçok dedikodu ve bilgi dolandığını biliyorum. Esasında, halihazırda iki senaryo var. İlk senaryoya göre bölgenin ikiye ayrılması söz konusu. Bu durumda, kentin güneydoğu bölgeleri Rusya ve İran kuvvetleri tarafından kontrol edilecek, kuzeybatı bölgeleri ise, Fırat Kalkanı operasyonuna benzer bir şekilde, Türkiye ve muhalif güçler tarafından kontrol edilecek. Bu senaryo Heyet Tahrir el Şam’ın varlığına nokta koymayı amaçlıyor.
Ancak Türkiye’de çalışmalarını yürüten bir yerel düşünce kuruluşu, bölgenin üç etki alanına bölüneceğini söylüyor. Bu durumda, Halep’in doğusunda kalan bölge silahsızlandırılarak Rus kontrolünde olacak. Diğer bir bölge Türkiye etkisinde olacak. Bu iki bölge arasında kalan bölgeye ise Heyet Tahrir el Şam itilecek. Ancak bu bölgede yaşayan ve sıkışmış olacak olan halkın bu durumu nasıl karşılayacağına dair sorular endişe yaratıyor.

İdlib’te 2 milyon sivilin yaşadığını söylediniz, değil mi?
Evet, 2 milyonun üzerinde sivil bulunuyor.

Fırat tarafındaki gelişmelere bakacak olursak, ortaya çıkan soru “Suriye ordusu ile Amerikan destekli kuvvetler karşılaştıkları zaman ne olacak?”. Geçen hafta Rus uçaklarının Suriye Demokratik Güçleri (SDG) mevzilerini bombaladığını biliyoruz. Sahadaki durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Öncelikle doğu Suriye’nin jeopolitik öneminin çok büyük olduğunun altını çizmek isterim. Suriye rejimi ve İran bölgeyi geri alma konusunda çok kararlı çünkü Suriye’nin enerji kaynaklarının önemli bir kısmı bu bölgede bulunuyor. İran’ın hesapları, Tahran’ın, Irak üzerinden, Suriye ve Beyrut’a bağlanması üzerine kurulu. Bu çerçevede, İran’ın Irak üzerinden Suriye’ye iki rotası var. Birincisi, Sincar-Telafer hattından. İkincisi ise güney hattından. İran bu güzergahları sağlamak istiyor ve buna çok önem veriyor. Bu durum aslında Suriye ordusu destekli kuvvetler ile Amerikan destekli SDG kuvvetlerinin karşı karşıya gelmelerini açıklayabilir. Öte yandan, Amerikalılar ve Ruslar arasında bu çatışmaları sınırlama konusunda görüşmelerin olduğunu biliyorum ama bu çatışmalar her zaman ihtimal dâhilinde. Halen rejim destekli güçlerin Rakka’ya doğru ilerleyip ilerlemeyeceği yönünde sorular var. Geçtiğimiz günlerde bu soruyu bir Hizbullah komutanına sorduğumda, kendisi bana “henüz Rakka’ya ilerleme konusunda emir almadık” şeklinde yanıt verdi.
Ayrıca, Esad’ın danışmanı Buseyna Şaban, geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada, Suriye yönetiminin ülkenin tamamını geri alacağını söyledi. Eğer bu sözler gerçekten Suriye yönetiminin niyetini gösteriyorsa, ki bence gösteriyor, Suriye ordusunun Kürtlerle çatışması gerekecektir. Dolayısıyla, Şaban’a göre, Suriye’nin geri kalanını almak Kürtlerle çatışmak anlamına gelse bile, Suriye yönetimi o planı uygulayacaktır.

Peki bu durum (Suriye’nin yaklaşımı), çatışmasızlık bölgeleri için bir risk yaratır mı?
Bu bölgede, özellikle Deyrizor bölgesinde, oyunun kuralları halen geçerlidir.

Suriye, İran ve Rusya arasındaki ilişkiyi göz önünde alırsak İran ve Suriye, Rusya ile aynı noktada mı? Yoksa İran ve Suriye’nin çıkarları,amaçları Rusya’nın amaçlarını aşıyor mu?
Şu an için Rusya, İran ve Suriye’nin aynı noktada olduğunu düşünüyorum. Ancak gelecekte ülkeler arasında farklıkların ortaya çıkabileceğini düşünüyorum. Baktığımızda, Rusya daha pragmatik bir aktör ve Suriye savaşının yerel dinamiklerinin ve sınırlarının farkında. Bu doğrultuda, çatışmasızlık bölgelerinin kurulması için çaba gösterdi ve istikrar ile çözümün önünü açtı.
Diğer taraftan, İran ve Esad’ın Suriye üzerine topyekûn bir vizyonu var. Ülkenin tamamını geri almayı amaçlıyorlar. Deyrizor’da olduğu gibi bu durumun nasıl ilerleyeceğini izlemek ilginç olacaktır. Aynı durum Suriye’nin güney bölgeleri için de geçerli. Çünkü Suriye’nin güneyinde başarılı bir şekilde uygulanan çatışmasızlık bölgelerine baktığımızda, İran’ın bölgedeki amaçlarının çok önemli olduğunu görüyoruz. Bu bölge, İran’a Arap-İsrail çatışmalarına nüfuz etme olanağı sağlıyor. İran halen çatışmasızlık bölgelerini kabul ediyor gibi görünüyor. Ancak Hizbullah kaynaklarından aldığım bilgilere göre Hizbullah bölgedeki varlığını güçlendiriyor, tüneller oluşturuyor ve dün İsrail’in bir dron düşürdüğünde de gördüğümüz gibi, keşif çalışmaları yapıyor. Dolayısıyla, Hizbullah ve İran’ın bölgede ilerlemeye çalışacağını düşünüyorum. Farklı düşüncelerin aksine, bu cephe hatlarının tam olarak değişmez olmadığını düşünüyorum.

Bölgedeki kaynaklarınız ile yaptığınız konuşmalardan, Türkiye ile Suriye yönetimi arasındaki ilişkide bir değişim görüyor musunuz?
Halep savaşından itibaren Türkiye’nin pozisyonunu Suriye yönetimine doğru değiştirdiğini görüyoruz. Türkiye’nin pragmatik bir hesaplama yaptığını düşünüyorum. Türkiye’nin önceliği Suriye’nin kuzey bölgelerindeki Kürt gruplarının ilerleyişini durdurmak. Dolayısıyla, bu durum Türkiye’nin Suriye’deki kararlarına ve Suriye yönetimi ile ilişkisine kesinlikle etki edecektir.

Bugün Rakka operasyonunun bitmekte olduğuna dair haberler aldık. Bu konuda verebileceğiniz güncel bir bilgi var mı?
Pek yok. Şu anda Hizbullah, Irak ve İran destekli güçlerin IŞİD’in diğer iki merkezine odaklandığını biliyorum. Bu merkezler El-Bukamal ve El-Meyadin. Bu iki şehir Irak sınırına yakın bir bölgede yer alıyor. Sınırın öteki tarafında ise IŞİD’in üç merkezi daha bulunuyor. Dolayısıyla bundan sonra bu şehirlerin kurtarılmasına odaklanılacağını düşünüyorum.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.