İran’da geçtiğimiz haftadan bu yana devam eden protestolar bir çok görüşü gündeme taşıdı. Bütün bunlar arasında İran konusunda çalışan uzmanların görüşleri daha önemli bir hale gelmiş durumda.
Tahran’da katılım daha az
Lisans ve yüksek lisans eğitimini Tahran Üniversitesi’nde alan ve bugün ABD’de Brown Üniversitesi Ortadoğu Çalışmaları’nda araştırmacı olarak görev yapan Muhammed Ali Kadivar 30 Aralık 2017 tarihinde BBC’ye verdiği röportajda protestoları 1999 yılındaki öğrenci eylemleri ve 2009 yılında yaşanan Yeşil Hareket ile kıyaslıyor. Bunlara göre, geçtiğimiz haftadan bu yana yaşanan protestolara katılımın oldukça düşük olduğunu belirtiyor. Yine geçmişteki eylemlere göre, protestoların sosyal medyadan ötürü çok hızlı yayıldığını belirtiyor. Bu anlamda eylemlerin çok hızlı bir şekilde 29 eyalete yayılmasının sebebinin sosyal medya olduğunu ifade ediyor. Kadivar ayrıca devletin baskısı karşısında insanların geri adım atmayacağını tersine daha fazla kişinin bu baskı yüzünden eylemlere katılabileceğini belirtiyor. Tahran’da yaşayanların bu eylemlere henüz kitlesel olarak katılmadığını belirten Kadivar, eylemlerin daha etkili olması için eğitimli kitlenin büyük bölümünü barındıran Tahran sakinlerinin de harekete geçmesi gerektiğini ifade ediyor.
Öte yandan, Kadivar 1 Ocak günü Fransız RFI’ye verdiği röportajda, ABD Başkanı Donald Trump’ın açıklamalarını samimi bulmadığını belirtiyor. Trump’ın göreve gelişinden bu yana İran vatandaşları ile ilgili düşmanca tavır sergilediğini ve göçmen yasasını hatırlatan Kadivar, Trump İran halkını düşünüyorsa önce ona zarar veren ve rejimi güçlendiren yaptırımları kaldırsın diyor. Kadivar, böyle bir vakada, bir İranlı olarak tüm batılı devletlerin uzak durmasını talep ediyor.
Protestolar devrimci bir tehdit oluşturmuyor
Londra’da SOAS Üniversitesi’nde akademisyen olan İranlı Goncheh Tazmini ise 3 Ocak günü yazdığı yazıda, eylemlerin bölünmüş ve parçalı yapısından dolayı rejime karşı devrimci bir tehdit oluşturmayacağını düşünüyor. Sokaklardaki protestoların bir lideri ve programı bulunmadığını belirten Tazmini bunun rejimin işine yarayacağını belirtiyor. Tazmini ayrıca ABD yönetiminden gelen müdahale açıklamalarının sadece rejimin ve radikallerin elini güçlendirdiğinin altını çiziyor. Tazmini son olarak, İran’da şu anda sokaklardaki muhalefet ile reformistlerin, ılımlıların birleşmesi durumunda ciddi bir değişim umudundan bahsedilebileceğini anlatıyor.
Lidersizlik ve programsızlık
Lake Forest College’de sosyoloji profesörü olan Ahmad Sadri ise 3 Ocak günü Aljazeera’a yazdığı yazıda, tıpkı Tazmini gibi protestoların 2009’dan farkının programsız ve lidersizlik olduğunu vurguluyor. Tazmini’den farklı olarak, Sadri, İran’daki tekçi siyasal yapı değişmediği ve ifade özgürlüğüne izin veren bir yapı çıkmadığı müddetçe bu tür kitlesel patlamaların olağan olduğunu belirtiyor. Lord Acton’un sözüne referansla, mutlak güç mutlaka bozulur diyerek, rejimin çok fazla gücü elinde tutarak yozlaştığını ve insanları bu noktaya getirdiğini söylüyor.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Rejimin çıkmazı: Yoksullara yardım mı, çıkarlar mı?
Bahreyn merkezli Stratejik Çalışmalar Uluslararası Enstitüsü’nde araştırmacı olarak bulunan Clement Therme ise 3 Ocak günü Le Monde’a verdiği röportajda protestoların ikili bir zeminde durduğunu belirtiyor. Protestoların siyasal ve ekonomik yönleri olduğunu anlatıyor. Protestoların çıkışının esas sebeplerinden birinin ekonomik olduğunu belirterek, fiyatların yükselmesinin, yoksullara aylık olarak verilen devlet desteğinin kesilmesinin ve bankerlerin çökmesinin protestolardaki rolünü hatırlatıyor. Öte yandan, 2015 yılında yapılan nükleer anlaşmanın İran halkında bir umut yarattığını ancak umudun gerçekleşmemesi neticesinde insanların öfkeli olduğunu belirtiyor.
Therme, bunlara ek olarak, petrol rantının rejimin yandaşlarına dağıtıldığını ve rejimin ayrıcalıklı sınıfının tüm rantı toplamaya başlamasını halkı bıktıran öğelerden biri olarak yorumluyor. Seçilmiş lider Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin neoliberal reçetelere uyarak kesintiye gitmesinin, rejimin kuruluşundan bu yana mazlumlara (mostazafin) ve yoksullara adalet iddiasını zayıflattığını belirtiyor. Rejimin 1979 yılından bu yana en önemli iddialarından biri İslam’ın sosyal adaleti yerine getireceğiydi. Rejim yıllar içinde petrol rantını halka dağıttı ancak bu da ülkede güçlü bir enflasyon yarattı. Bu durumda, seçilmiş liderin neo-liberal reçetelere uygun kesintileri ve rejimin sosyal adalet programı arasında bir gerilim olduğunu belirtiyor. Rejimin yüksek enflasyon ya da kesintiler arasında tercihinin önemli olduğunu belirten Therme bunun ya İslami sosyal adalet ya da kapitalizm tercihi olacağını belirtiyor.
Herkesin sistemle bir sorunu var
Son olarak, Buzzfeed haberlerin Ortadoğu sorumlusu Borzou Daragahi 3 Ocak günü yazdığı yazıda bu protestoların 2009 yılında gerçekleşenden çok farklı olduğunun altını çiziyor. Ancak bu sefer protestoların küçük şehirlerde başladığını ve Tahran’da 2009’un aksine protestoların yaşanmadığını belirtiyor. 2009’un okumuşlar, eğitimli orta-sınıf tarafından gerçekleştirildiğini belirten Daragahi, bu sefer yoksulların ayaklandığını ve sokağa çıktığını ifade ediyor.
Protestolara katılan genç bir İran’lının yorumlarına yer veren Daragahi genç protestocunun şunu dediğini belirtiyor: “Herkesin sistemle bir sorunu var. Bundan nefret ediyorum ve değiştirmek istiyorum. Daha aktif olmalıyım, olaylara kayıtsız kalamam” dediğini belirtiyor. Bu durum insanların rejimin baskısı ve güç kullanımı karşısında ne kadar dirençli durduğunu gösteriyor.