Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Bir yükseliş ve çöküş öyküsü: IŞİD Musul’u üç yıl boyunca nasıl yönetti?

Önceleri Suriye ve Irak’taki istikrarsızlıktan faydalanıp otorite kurmaya çalışan isyankâr bir grup olarak değerlendirilen IŞİD, sistematik olarak işleyen bir devlete dönüşüp meşruiyet sağlama iddiasını özellikle Musul’u ele geçirdikten sonra ortaya koymuştu. Merkezi otoritesini halka genellikle kanlı yollarla zorla kabul ettiren örgüt, sağladığı bu otoriteyi kendi kontrolünde işleyen bir bürokrasiyi kullanarak meşrulaştırmayı hedeflemişti. The Guardian’da Ghaith Abdul-Ahad imzasıyla çıkan yazıda, IŞİD’in Musul’u yönetirken kullandığı bu bürokratik mekanizmalar ayrıntısıyla ele alınıyor.

Yazı, eski bir füze uzmanının IŞİD’in Musul’a hakim olduğu süreçte tuttuğu günlüklere dayanıyor. IŞİD’in şehri ele geçirmesinin akabinde işsiz kalan yazar, tuttuğu bu günlüklerde Musul’da yaşanan ilginç olaylara da yer veriyor. Musul’da IŞİD hakimiyetinin başlamasından iki ay sonra yazdığı bir yazıda şehrin sakinlerini “yıllarca hapse mahkum edilmiş mahpuslar”a benzeten yazar, işgal altındaki bu şehrin günlüğünü bitirdiğinde ortaya IŞİD’in nasıl devletleştiğini anlatan beş ciltlik bir kitap çıktı.

başta 2

IŞİD’in yükselişi

Musul tamamen düşmeden birkaç hafta önce, IŞİD militanları şehirde çok iyi karşılanmıştı. Irak ordusunun aksine halka nazik davranıyor, kamu binalarını koruyor ve şehrin yağmalanmasını engelliyorlardı. Yazarın günlüklerine göre Musul’da artık bombalar patlamıyor, çatışma yaşanmıyordu; “sonunda Musul’a huzur gelmişti.” Fakat IŞİD’in kim olduğu ve kimlerden oluştuğuyla ilgili bir kafa karışıklığı vardı. Bunlar 2003 Amerikan işgalinden beri bölgede güç mücadelesi veren gruplarından hangilerindendi? Sünni kabilelerinden gelen devrimcilerden mi, Saddam’ın Baas partisinin askerlerinden mi yoksa El Kaide’ye benzer bir cihatçı örgütün militanlarından mı? Kimse IŞİD’in bunların hangisinden oluştuğunu tam olarak bilmiyordu.

Günlüklerde, IŞİD militanlarının aynı zamanda bir “gölge hükümet” gibi davrandığına da yer veriliyor. Yazara göre kimse, kontrol ettiği topraklardaki tüm işletmeleri vergiye bağlayan ve belediye ihalelerinden pay alan IŞİD’e karşı çıkmaya cesaret edemiyordu. Edenler ya kaçırılıyor ya da öldürülüyordu. IŞİD’in nasıl bir örgüt olduğu giderek daha net ortaya çıkıyordu.

baş

Musul’da IŞİD idaresi

Musul’un düşüşü, Irak tarihinin en büyük yenilgisi olarak tarihe geçti. IŞİD, Irak’ın en büyük ikinci şehrini tamamen ele geçirerek çok büyük miktarda silah, mühimmat ve askeri malzemeyi de ele geçirmiş oldu. Örgüt, yeterli kaynağı da elde ettiğine göre artık devletleşme iddiasını gerçeğe dönüştürebilirdi.

Musul’un ele geçirilmesini takiben, IŞİD tarafından Medine Şehir Manifestosu adında bir metin yayınlandı. Halkın şimdiye kadar tüm laik sistemleri denediğinin, bu rejimler altında acı çektiğinin ve sıranın “İslam Devleti”nde olduğunun vurgulandığı bu belgeyle kadınların evden çıkmaması, alkol ve sigara içilmemesi, herkesin beş vakit namaz kılması gibi toplumsal hayatı düzenleyen birçok kural koyuldu. Başlarda bu kurallara herkes uymasa da, bu belge henüz ilk adımdı ve IŞİD’in toplum üzerinde kontrolü henüz yeni başlıyordu.

Yazara göre IŞİD’in “devlet ütopyası” tipik bir otoriter rejiminki gibiydi: Öncelikle kurucu ideolojiyi ortaya koy, toplumu buna göre dizayn et ve istenmeyenlerden kurtul. Bunu yaparken de herhangi bir direniş olmaması için şiddetin her türlüsünü kullan ve insanların birbirlerini ihbar etmelerine uygun bir istihbarat sistemi kur.

orta baş

Fakat yazara göre IŞİD tarzı bir yapılanmanın sadece totaliter bir örgütlenmeyle ayakta kalması mümkün değildi. Bunun için gerçekten işleyen bir bürokrasi gerekiyordu. IŞİD, Musul’da işe ciddi bir nüfus sayımıyla başladı. Tüm doktor, hemşire, mühendis, polis ve öğretmenler kayıt altına alındı. Tüm kişiler mensup olduğu dine göre sınıflandırılıyordu. Ayrıca tüm işletmeler ve arsalar da sahiplerinin dinine göre sınıflandırıldı.

Yapılan sınıflandırmalara göre Müslüman olmayanların mülkiyetleri işaretlendi ve onlara üç seçenek sunuldu. Ya Müslüman olacaklardı, ya da vergi vereceklerdi. Bu iki seçeneği kabul etmeyenler ise her şeyi bırakarak şehri terk etmek zorundaydı. İzleyen haftalarda birçok Hristiyan rehin alındı ya da köleleştirildi.

Yazara göre, sloganı “kalıcı ve büyüyen devlet” olan IŞİD rejiminin Musul’u surlarla çevirmesiyle şehir tam anlamıyla bir hapishaneye dönüşmüştü. Bu “büyük hapishane”yi yönetmek için IŞİD mevcut tüm idari mekanizmaları kaldırıp yerine divan sistemini kurdu.

Divan sistemine dayanan yeni idare dili ve giyinme kurallarıyla M.S. 800’lü yılları andırsa da, özünde modern bir yapılanmaydı. Elektrik dağıtımı ve çöp toplama gibi birçok belediye faaliyetini eskisine nazaran yenileyen ve kolaylaştıran IŞİD, bunların doğru işlemesi için kapsamlı bir denetleme sistemi de kurmuştu. IŞİD’in otoritesini terörle sağlaması, faturalarını zamanında ödemesini sağlıyordu. Zira örneğin elektrik kaçakçılığı yapan biri hırsızlık suçlamasıyla ellerini kaybedebilirdi.

Öte yandan IŞİD, gelir üretme noktasında da işleyen bir mekanizma kurmuştu. El koyulan tüm gayrimenkul, fabrika ve doğal kaynak rezervleri Divan el Mal yani Finans Bakanlığı bünyesinde tek elde toplanmıştı. Bunlardan elde edilen her türlü gelir, IŞİD militanlarının kullanımına aktarılıyordu. Bir yandan çıkarılan petroller rafinerilere satılırken, silah, tarihi eser ve insan kaçakçılığı da zirve yapmıştı.

Yazar günlüğünde, bir gün eve geldiğinde oğlunun kendisine öfkeyle “bunların sizi yönetmesine nasıl izin verirsiniz?” diye sorduğundan söz ediyor. Başlarına neyin geleceğini bilmediklerinden Musul’u terk etmeye cesaret edemediklerini söyleyen yazar, her totaliter ülkede olduğu gibi halkın tüm bunlar olurken boyun eğmiş olan biteni izlediğinin altını çiziyor.

ortalar

IŞİD’in çöküşü: Çifte standartlı sistem

Musul’u tamamını kontrolü altına aldıktan sonra, IŞİD “çifte standartlı sistemi” başlattı. Bu sisteme göre bir tarafta IŞİD üyeleri yer alırken, diğer tarafta avam yani sıradan insanlar yer alıyor. IŞİD üyeleri ve onların aileleri hastanelerde en iyi tedaviyi görüp, en iyi ilaçlara erişim sağlayabilirken, sıradan insanlar ihtiyaç duydukları ilaçlara ancak karaborsadan temin edebiliyorlar. Wassan adındaki doktor, tüm hastalara eşit davranma sorumluluğunu yerine getiremediği için hem işinden hem de kendinden nefret eder seviyeye geldiğini söylüyor.

IŞİD’in kurduğu devlet mekanizmasının adalet temelli olmadığı gibi, belli bir sistematiğe sahip olduğunu söylemek de oldukça güç. Örneğin ekonomi içinde kapitalist serbest piyasadan tutun, sosyalist komuta ekonomisine kadar birçok elementi içeren melez bir yapının olduğu söylenebilir. Yazar nihayetinde ortaya çıkan yapının Irak’ın çürümüş bürokratik yapısından pek de farklı olmadığın altını çiziyor.

Musul’da görev yapan bir devlet memuruna göre ise IŞİD’in asıl başarısı, bir dolu tezatı tek bir amaç uğruna bir arada tutabilmesiydi. Kırsal kesimden gelen kabile üyelerinden şehirli kadim ailelerin üyelerine, din adamlarından sokak eşkıyalarına, yabancı cihatçılardan eski ordu mensuplarına örgüt üyelerinin çok çeşitli olduğunu görüyoruz. Örgüt tüm bu gruplara istediklerini alabildikleri bir sistem sayesinde bir arada tutabildi. Kırsaldan gelenlere Musul’un zengin semtlerinde daha önce hayalini dahi kuramayacakları evler verilirken, yabancı cihatçılara belli bir otorite ve kadın veriliyordu. Eski ordu mensupları ise 2003’ten beri sahip olmadıkları güce tekrar sahip olmuşlardı.

son kısımlara doğru

Wassan’ın gizli hastanesi

Wassan, IŞİD rejimi altındaki hayatın asla eskisi gibi olmayacağını anladığında kaçmaya çalışmıştı. Fakat artık çok geçti; hastanede mevcut koşullar altında çalışmak zorundaydı. Fakat o ve arkadaşları mümkün mertebe eski hayatlarını sürdürmeye çalışıyorlardı: Doğum günleri, düğünler, partiler… Sadece eskiye nazaran bunları çok daha sessiz yapmak zorundalardı.

Wassan’a acı veren asıl şey, çalıştığı kanser bölümündeki çocukların yarısından fazlasının ilaçsızlık ve eşitsiz sağlık sistemi sebebiyle ölmesiydi. Bir şekilde bu rejime karşı daha aktif bir direniş göstermek istiyordu ve Musul’da IŞİD’e karşı yapılan askeri operasyonların başlamasıyla ele geçirdiği tüm ilaçları evde saklamaya başladı. Başlarda düzensiz ilerleyen bu süreç, daha sonra güvenilir eczacıların da katılımıyla bir ağa dönüştü. Wassan kendi evinde tam teşekküllü bir ameliyathane kurana kadar bu ağ üzerinden ilaç ve malzeme temin etmeye devam etti ve en nihayetinde tam anesteziyle ameliyatlar yapmaya başladı.

Wassan’ın “gizli hastanesi”ne olan büyük talep sebebiyle, ilaçlar hızlı tükeniyordu. Wassan’ın kurduğu ağdaki doktorlar, ilaç depolarından ancak IŞİD üyeleri ve aileleri için çıkarılan ilaçları fazladan alıp depolamaya başladılar. Fakat aldıkları risk büyüktü. Hırsızlığın cezası elinin kesilmesiydi ama böyle bir gizli faaliyet mutlaka ölümle cezalandırılırdı.

son kısımlara doğru

Sonun başlangıcı

IŞİD’in kurduğu “destekçini sürekli ödüllendir” sistemi, Musul’u ayakta tutan çalışanların maaşlarının ödenmemesiyle zayıflamaya başladı. Şehri ayakta tutan doktorlar, mühendisler vs. işe gitmiyorlardı. Onların üzerinde baskıyı arttırarak şehirdeki kurulu düzeni devam ettirmek için gelir yaratmaya çalışan örgüt ise daha sert tedbirler almaya başladı. Örneğin namaz sonrası tespih çekenlere ceza verilmeye başlandı; üstünde sigarayla yakalananlar para cezası ödeyip hapse atılıyordu.

Fakat ABD yönetimindeki koalisyonun saldırıları ve Irak ordusunun yaklaşmasıyla, Musul yavaşça IŞİD’in elinden koparılıyordu. Her gün bir yeni mahalle daha Irak ordusunun eline geçiyordu. Wassan’ın çalıştığı hastane işlemez duruma geldiğinde, onun “gizli hastane”si çok daha önemli hale geldi, evde birden çok doğum gerçekleştirdi. Şehir IŞİD’ten tamamen arındırıldığında, sanki herkes birbirine “neden bir şey yapmadık?” sorusunu soruyordu. Cevap belliydi: Terör herkesi felç etmişti.

sondan önce

Wassan için Musul’un IŞİD’ten özgürleştirilmesi hem acı hem tatlı sonuçlara yol açtı. Tüm asistanların girmesi gereken uzmanlık sınavı için defalarca Bağdat’a gitse de, IŞİD altında çalıştığı için yaptığı hizmet devlet tarafından sayılmadı. Wassan Musul’daki herkesin benzer şeylerle karşılaştığını söylüyor ve ekliyor: “Şimdi anlıyor musunuz Musul’un neden kızgın olduğunu…”

Wassan’a göre şu anda Musul’da, üç yıl boyunca IŞİD rejimi altında yaşayanlarla o zamanlar kaçmayı başarıp geri dönenler arasında bir çeşit iç savaş var. Kaçanlar, kalanların IŞİD’le işbirliği yaptığını iddia ederken, kalanlar ise onlara yaşamadıkları acılar üzerinden yükleniyor. “Sanki herkes 2014 yılına dönüp hayatına oradan devam etmek istiyor. Kimse aradaki üç yılın bir hiç için yaşandığını kabullenemiyor.”

 

 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.