Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Her şart altında gazetecilik

Yayına hazırlayan: Şükran Şençekiçer

Merhaba, iyi günler. Bugün biraz gazetecilikten söz etmek istiyorum. Bunu yapma nedenim, başlığa “Her şart altında gazetecilik” dedim, ama böyle baskılardan, engellemelerden şikâyet etmek gibi bir derdim yok. Belki o anlamda başlığı yanlış da seçmiş olabilirim. Ancak şunu biraz anlatmaya çalışacağım, bu konudaki bazı görüşlerimi dile getirmek istiyorum ilgililere: Günümüzde sadece Türkiye’de değil, dünyada gazetecilik çok yeni yönlere doğru yol alıyor. Sürekli değişiyor, gelişiyor. Özellikle teknolojinin gelişmesiyle beraber; teknolojinin gelişmesi çok önemli bir unsur. Bir diğer yandan da dünyada her yerde, Batı toplumlarında da demokrasinin, özgürlüklerin yorumlanışında olumsuz anlamda bir gerileme var. Ve buna bağlı olarak da basın ve ifade özgürlüğü konusunda da çok ciddi kısıtlamalar beraber gidiyor. Ve bütün bunların birleşiminden hareketle yeni tip gazetecilikler çıkıyor, yeni gazetecilik yapma yöntemleri çıkıyor. Eğer meraklıysanız Soli Özel’in Habertürk’te birkaç gündür bu konuda yazdığını da biliyorsunuzdur. Özellikle ABD’de o köklü kurumların içerisinde önemli değişiklikler oluyor. Özellikle gazetelerde çok önemli değişiklikler oluyor. Ve orada gerçekten 21. yüzyılın yeni gazetecilik yöntemlerinin ve işletme modellerinin geliştirilmesi anlamında çok önemli değişiklikler oluyor. Biz Türkiye’de bunların bayağı bir gerisindeyiz maalesef. Türkiye hâlâ işin daha ilk, basit yerlerinde çok ciddi tıkanıklıklar yaşıyor.

Medya patronluğu olgusu etkisini kaybetti

Uzun bir süre Türkiye’de devletten gelen baskılardan ziyade, esas olarak patronajdan, yani gazete sahiplerinin, medya sahiplerinin konumları nedeniyle şikâyetler çok ciddi bir şekilde gündemdeydi. Şimdi bu artık büyük ölçüde ortadan kalkmış durumda. Çünkü devlet hemen hemen medyanın büyük bir kısmını doğrudan ya da dolaylı olarak kontrol ediyor. Ve gazetelerin, medya kuruluşlarının birçoğunun sahibinin kim olduğunun pek bir anlamı kalmadı. Bu anlamda Doğan Grubu belki son ve de galiba yıkılmakta olan bir istisna. Onun dışında hangi gazetenin, televizyonun ya da radyonun kimin elinde olduğu konusunu insanlar çok da fazla umursamıyorlar. Çünkü devlet her yeri kaplamış durumda. Var olan Ciner Grubu, Doğan Grubu gibi grupların da büyük ölçüde zaten devlete tâbi olduklarını, teslim olduklarını görüyoruz. Bu anlamda bağımsızlığın da ötesinde, devletten özerk bir yapılanma içinde olabildikleri kesinlikle söylenemez. Ama buna rağmen hâlâ Türkiye’de özgür, bağımsız gazetecilik yapma imkânları var.
Ve burada yeni teknolojilerin, sosyal medyanın imkânları devreye giriyor. Bizim Medyascope’ta iki buçuk yıldır yaptığımız, başarılı olmaya çalıştığımız husus bu. Bu anlamda Medyascope’un deneyiminin sadece Türkiye’de değil dünya çapında çok farklı bir deneyim olduğunu vurgulamak isterim. Tek tek birtakım gazeteciler internet üzerinden canlı yayın, Periscope ya da Facebook ya da YouTube üzerinden yayın yapıyorlar. Batı’da da bunun örnekleri çok. Ama kurumsal olarak sadece sosyal medya imkânlarıyla ve uygulamaları temel alıp bunun üzerinden bir tür haber televizyonu, sosyal medya üzerinden yürüyen haber televizyonu gibi bir yapı oluşturma konusunda az sayıdaki, belki de tek örnek biziz.
Nitekim bu son Türkiye’de gündeme gelen RTÜK’le ilgili yeni yasa değişikliği konusunda da birçoklarının aklına biz geldik. Bundan sonra bundan nasıl etkilenecek? RTÜK’ten lisans mı almak gerekecek? vs.. Bu tartışmalar şu anda Meclis’te sürüyor. Önümüzdeki süreçte herhalde bir şekilde yasalaşacak. Ve bu sonuçta bizlerin, bu şartlar altında gazetecilik yapmak isteyen bizlerin benimseyeceği düzenlemeler olmayacak. Ancak işte burada yayının başlığına gelecek olursak; her şart altında gazetecilik yapma ısrarı varsa, değişen, kötüleşen koşullarda da gazetecilik yapmanın bir yolunu bulmak mümkündür. Biz de bunu deneyeceğiz. Çok da fazla bu konuyu uzatmaya gerek yok. Devlet Türkiye’de özgürlüklerin geliştirilmesi noktasından çoktan uzaklaştı ve özgürlüklerin alabildiğine kısılması yolunda elinden geleni yapıyor. Ancak belli bir aşamadan sonra devletlerin yetişemediği, ulaşamadığı, kontrol edemediği alanlar var ve bunları da bir toplumsal duyarlılıkla, sivil duyarlılıkla kullanmak da bütün gazetecilerin boynunun borcu olsa gerek.

Sosyal medyaya göz diken merkez medya insanları

Benim bugün bu yayını yapmak istememin en önemli nedeni, çok alâkasız bir konu, ama belki görenler vardır, Türkiye’de ana akım diye tabir edilen ama bu sıfatı çoktan kaybetmiş olan –merkez diyelim– medyada yer alan bazı kişiler, bazılarını şahsen tanıyorum, bazılarını yakından tanıyorum, bazılarını uzaktan tanıyorum, yeni bir akım başladı, moda ya da trend başladı. Bu arkadaşlarımız sosyal medya imkânlarını bizler gibi kullanarak özellikle YouTube üzerinden yayın yapmaya başladılar. Çok ilginç bir durumla karşı karşıyayız. Bir taraftan kendileri hem televizyonda program yapıyorlar, gazetelerde köşe yazıyorlar. Oralarda neler yaptıkları, neler konuştukları, neler yazdıkları ya da yazabildikleri zaten ortada. Ve bu kişiler şimdi de bizim gibilerin, hani bu merkez medyadan dışlanmış ya da merkez medyanın dışında kalmayı tercih etmiş kişilerin ana mecrası olarak görülen sosyal medyayı da tutmaya çalışıyorlar. Bu çok garip bir durum.
Aslında fena da bir durum değil. İyi de bir durum. Ancak ortada tabii birtakım sorunlar var. Mesela birisi şöyle tanıtıyor: “Sansürsüz bir şekilde YouTube’da buluşacağız” diyor; ama kendisi birçok yerde televizyonlarda yayın yapıyor. Demek ki sansürlü bir şekilde konuşuyor. Buradaki bu olay bize şunu gösteriyor: “Niye geliyorlar? Niye bizlerin elindeki o mütevazı imkânları da kullanmak istiyorlar? Niye gözleri aynı zamanda burada?” diye sormanın çok fazla bir anlamı yok. Zaten bu teknolojinin en büyük özelliği bu; kimse kimseden izin almak zorunda değil. Her isteyen, cesareti olan, diyecek lafı olan herkesin buralarda bu imkânları kullanması gerekir. Ancak sorun şu: Bu insanların diyecek çok fazla bir lafı yok. Lafları olsa zaten var olan mecralarında –çünkü bunun için para alıyorlar, bayağı da iyi para alıyorlar–, oralarda söylerler. Burada başka bir şey var. Burada başka bir niyet var. Her ne kadar onların niyeti ne olursa olsun, sosyal medyanın böyle bir özelliği var. Garip bir şekilde, kötünün çok fazla prim yapma imkânı var sosyal medya uygulamalarında. Benim bu son dönemdeki deneyimim bunu gösterdi. Ya da iyinin prim yapması; çok garip, iki ucun birden birlikte var olabildiği bir mecra. Arada kalanların çok fazla bir etkisi olamıyor. Garip bir yer burası. İnternet üzerinden yayıncılıkta bunu söylemek mümkün. Ya çok iyi olacaksınız ya çok kötü olacaksınız.

Bugünün gazeteciliği

Burada bir başka husus, bu tür kişilerin, merkez medyada yer alan kişilerin, buralara gelmeye… Buralar diyorum çünkü biz çok uzun zamandan beri bunu temel alarak gazeteciliği sürdürüyoruz, yani bizim mahalleye gelmeye çalışıyorlar diyelim; ama bu mahalle herkesin mahallesi. Marshall McLuhan’ın söylediği gibi “küresel bir köy” aslında burası. Buraya gelmeleri başka bir olayı gösteriyor, o da şu: Bu sosyal medya üzerinden yapılan, yeni teknolojilerle yapılan, yapılmak istenen gazetecilik tam da bugünün işi. Yani biz mesela Medyascope’u yapmamızın temel nedeninin, birçokları Türkiye’de basın özgürlüğündeki engellemeler olduğunu, benim şahsen merkez medyadan dışlanmam olduğunu düşünüyor. Tabii ki bunların etkisi var. Ama esas önemli olan husus burada, bu koşullarda bir de yeni teknolojilerin getirdiği imkânların bir sentezinden bahsediyoruz.
Yani Türkiye’de Medyascope gibi mecraların çıkmasının görülen nedeni, devletten gelen baskılar ya da medya sahiplerinin bir tür gazetecileri istememesi olarak görülüyor. Bu aslında olayı tam olarak açıklayan bir husus değil. Burada esas temel motivasyon aslında bu yeni teknolojilerin sağladığı imkânlar, yeni imkânlar, farklılıklar. Eğer bu yeni imkânlara uyum sağlayabilirseniz çok başarılı, çok etkili işleri çok daha hızlı ve çok daha ucuz bir şekilde gerçekleştirme imkânınız var. İşte merkez medyada yer alan –tırnak içinde diyeceğim, çok emin değilim çünkü bundan– “meslektaşlar”ımızın gözlerini buraya dikmesindeki bir diğer motivasyon da işte bu yeni teknolojilerin kendilerine getirdiği cazibe.
Ama tekrar şunu söylemek lazım: Teknolojiyi tek başına kullanmak bir yerden sonra çok önemli değil. Türkiye gibi bir ülkede bunu yapmak, bunda etkili olabilmek için hakikaten söyleyecek sözlerinizin olması lazım. Bunların, eğer haberse objektif, nesnel; yorumsa özgün olması, bağımsız olması lazım ve özgürlükçü olması lazım. Bu özellikle sosyal medyada, her ne kadar devletin ve birtakım başka kurumların troller vs. üzerinden kurmaya çalıştığı bir hâkimiyet varsa ve bu çok fazla öne çıkıyorsa da, sosyal medyanın gerçek kullanıcılarının en çok ilgi duyduğu yerler, içerikler –öyle diyelim– daha çok özgür, bağımsız içerikler oluyor. Bu anlamda siyasî iktidar savunuculuğunu sosyal medyaya taşımanın, ya da çok şey söylüyor gibi yapıp aslında hiçbir şey söylememenin çok fazla bu tür mecralarda etkili olabileceğini sanmıyorum.

Gazetecilik sadece diğerkâmlıkla yapılamaz

Burası, bu tür yerler, sosyal medya, gazetecilik yapmak isteyenler için, özellikle gençler için, her şeye rağmen Türkiye’de bu mesleğe girmek isteyenler için çok önemli bir avantaj. Bulunmaz bir fırsat aslında değerlendirmesini bilenler için. Biz burada Medyascope’ta bunu kolektif olarak yapmaya çalışıyoruz. Bayağı bir mesafe katettik. İki tane küresel anlamda önde gelen ödülü iki buçuk üç yıl içerisinde aldık. Ama şunu çok net bir şekilde söyleyebilirim: Kendi ülkemizde gördüğümüz kurumsal ilgi dünyada gördüğümüz ilginin yanına bile yaklaşmıyor. Çünkü Türkiye’de insanlar gerçekten bağımsız, özgür seslere ilgi duymakla beraber onlardan çekiniyorlar. Böyle bir husus var.
Çok acayip bir yayın oldu farkındayım. Tam olarak ne demek istediğimi anlatabildim mi? Ona da emin değilim. Ama şunu söylemek istiyorum: Gazetecilik önemli bir meslek. Her şeye rağmen yapılması gereken, ısrarla yapılması gereken bir meslek. Çünkü bu çok önemli bir kamu görevi aynı zamanda. Vatandaşın haber alma özgürlüğü başlı başına çok değerli, kutsal bir şey. Biz de buna katkıda bulunmak, ama aynı zamanda bunu yaparken de kendi hayatımızı idame ettirmek istiyoruz. Yani bunu tamamen bir gönüllülükle, bir diğerkâmlıkla yapma iddiası çok mümkün olan bir şey değil. Çünkü bu bir meslek aynı zamanda. Ama bu ikisini birlikte yaparak bunu sürdürmek istiyoruz.
Ve bu anlamda gazetecilik her şart altında yapılabilecek bir iş. Konforlu bir şekilde yapmakta olanların yaptığı şey tam anlamıyla gazetecilik olamıyor. Bunun bir tür karikatürü oluyor. Onlar bunları istedikleri kadar YouTube’a ya da başka mecralara taşısınlar, onu herkes ayırt ediyor zaten. Orada önemli olan, Türkiye gibi bir ülkede gazeteci olma iddiasına sahipseniz, eleştirel olmak zorundasınız. Demokrasiden, temel hak ve özgürlüklerden yana olmak zorundasınız. Ve özellikle her türlü nefret söyleminden uzak durmak zorundasınız. Onun dışında kaldığınız zaman, bu mesleğin zaten iyice dibe vurmakta olan itibarının kaybedilmesine katkıda bulunan insanlar olursunuz.
Evet, söyleyeceklerim bu kadar. İyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.