Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Abdüllatif Şener ile ‘Muhalefet ne yapmalı?’

Söyleşinin tam metni.

 Yayına hazırlayan: Tania Taşçıoğlu

 İrfan Bozan: Medyascope TV özel yayınından merhaba. Bu özel yayınımızda Abdüllatif Şener’i konuk ediyoruz. Siyaseti yakından takip edenler bilirler, kendisi 10 yıl önce Adalet ve Kalkınma Partisi ile yollarını ayırmış bir isim. Oysa onun öncesinde, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kurucu isimlerinden, hatta sayılan ilk dört isimden birisiydi.

Bugün kendisiyle, içinde kendisinin de yer aldığı muhalefet cephesini konuşacağız. Abdüllatif Bey merhaba.

Abdüllatif Şener: Merhaba.

Bozan: Hemen şu soruyla başlayayım. 24 Haziran seçimlerine ilişkin Cumhurbaşkanlığı adaylığı için size teklifte bulunan oldu mu?

Şener: Biliyorsunuz, Cumhurbaşkanlığı sürecinin kendine özgü kuralları vardır. Doğrudan doğruya birileri gelip size teklifte bulunamaz.

Bozan: Siyasi parti olarak kastetmiştim efendim.

Şener: Siyasi partiler de ilan edecekleri adayı son ana kadar bekletiyorlar. Adaylığı kamuoyunda tartışılan isimleri test ediyorlar. Örgütteki beklentiyi almaya çalışıyorlar. Kanaat önderlerinin görüşlerini, eğilimlerini almaya çalışıyorlar. Pek çok testlerden geçirdikten sonra uygun adayı bulma çabası içerisinde oluyorlar. Genellikle karar vericiler bu konuda sessiz olurlar. Bir takım imalar yoluyla dahi adayı önceden işaret etmemeye çaba harcarlar. Öyle zannediyorum ki hem kamuoyu, hem de aday olacak kişi aynı anda duyar. Mesela, bana teklif geldiği anda siz duyarsınız. Veya bir parti bir başkasına böyle bir öneriyi getirdiği zaman çok gecikmez, hemen anında bütün basına düşer bu: ‘’Filan partinin adayı şu isim olarak açıklandı’’ diye bilinir. Açıklama öncesi basına sızma olmadığı gibi, büyük ihtimalle muhtemel adaylar da bunu bilmezler.

Bozan: Peki şu anda sizin isminiz test ediliyor olabilir mi?

Şener: Gelişmeler benim dışımda. Zaman zaman gazetelerde, televizyonlarda bir takım yorumlar, değerlendirmeler görüyorum. Parti çevrelerinde bazı söylentiler dolaşıyor. Bunlarla ilgili bilgiler alıyorum. Ama tüm bu süreç bir bütün halinde benim inisiyatifim dışında kendi dinamikleri ile gelişiyor. Elbette siyasi partiler de en doğru, en isabetli adayı bulmak için çaba harcıyor.

Bozan: Peki, Abdüllatif Şener, siyasi partiden gelecek böyle bir teklife açık mıdır, kapalı mıdır? Bunu duymak isteriz.

Şener: Bu, çok sorulan klasik bir soru. Ama ne söylerseniz söyleyin, bu soruya verdiğiniz cevabın peşinden de kesin hüküm ifade eden yorumlar geliyor. Şunu söylemek isterim sadece: Önümüzdeki seçimler önemli. Hatta Cumhuriyet tarihinin en önemli sürecinden geçiyoruz. Böyle bir dönemde ülkede rejimin değişikliğe uğrama ihtimalinin olduğu, demokrasinin askıya alındığı, hukuk devletinin, yargının, adaletin ortadan kalktığı, insan hakları ihlallerinin devlet eliyle arttığı bir ortamda, bu seçimler aynı zamanda rejimi de kökten değiştirebilecek özelliklere sahip. Böyle bir dönemde önümüzdeki sürecin rahatlaması için, demokrasiye dönüşün sağlanabilmesi için üzerime düşen bütün rolleri üstlenebilirim.

Daha önceki bazı dönemlerde, örneğin, 16 Nisan Anayasa Değişikliği Referandumu sırasında da inisiyatif üstlendim. 20 civarında il ve ilçede, Anayasa paketine ‘’Hayır’’ oyu verilmesi için kampanyalara katıldım, konuşmalar yaptım. Televizyon ve gazetelerle bireysel olarak, hatta kahvehane ve köy taramalarıyla ‘’Hayır’’ oyu çıkması için mücadele ettim, çaba harcadım.

Ülkemizin geleceğini olumsuz etkileyecek, Türkiye’de demokratik kuralları askıya alacak hangi gelişme varsa, o gelişmeyi engellemek için aksine, Türkiye’de demokrasinin standardını artırmak için her zaman mücadele edeceğim gibi, önümüzdeki dönem de bu açıdan son derece önemli olduğu için, üzerime düşen rolü, görevi yerine getireceğim.

Bozan: Peki efendim. Bundan sonraki sorularım, siyasetin bir duayeni olarak sizden değerlendirmeler duymak şeklinde olacaktır. Muhalefet cephesi, Abdullah Gül’ün adaylık süreci deneyimini yaşadı. İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in ‘’Hayır, onu desteklemem. Ben kendim aday olacağım’’ sözleriyle -kapalı kapılar arkasında söylenen sözlermiş onlar- bu süreç çöktü. Ve geçtiğimiz Cumartesi günü Abdullah Gül aday olmayacağını söyledi. Bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz? Muhalefet açısından ciddi ve akıl dolu bir hamle miydi?

Şener: Bu süreç ne anlama gelir? Aslında partilerin zaman kazanmaya ihtiyaçları var. Bu süreç içerisinde Abdullah Gül’ün isminin kamuoyunda çok yoğun olarak tartışılmış olması, bu süreç nedeniyle görüşme yapan partilerin gündemlerinde Abdullah Gül’ün çok yoğun bir şekilde yer aldığı anlamına gelmiyor. Partilerin zamana ihtiyaçları var. Bazı ön çalışmaları yapmaya ihtiyaçları var.

Diğer taraftan, bir vesileyle bir ittifak cephesinin oluşturulmasına ihtiyaç var. Bu öneri, Saadet Partisi tarafından getirilmiş olması nedeniyle, diğer partilerden, Saadet Partisi’ni bu ‘’Hayır’’ cephesinin içerisinde sıcak tutabilmek maksadıyla görüşmelerini sürdürmüşlerdir.

Bu arada Cumhuriyet Halk Partisi, bildiğiniz gibi Parti Meclisi’ni toplamış, diğer taraftan grup toplantısını yapmış. Milletvekilleriyle seçim sürecini gözden geçirmiş. Onun ötesinde, Kayseri’de il başkanları ile bir araya gelmek suretiyle, tüm Türkiye genelinde seçimlerde nasıl ortaya çıkmaları, nasıl hazırlıklar yapmaları gerektiğini konuşmuşlar, tartışmışlar. Yani vakitlerini boş geçirmemişlerdir. Ama ben bu partilerin, yani Cumhuriyet Halk Partisi ve özellikle İYİ Parti’nin, Abdullah Gül formülü etrafında ikili, üçlü görüşmelerde dahi çok fazla durduklarını zannetmiyorum. Ağırlıklı olarak daha çok, seçim güvenliği, milletvekili seçimleri ile ilgili işbirliğinin nasıl kurulacağı ile ilgili konuları görüşüp konuştuklarını düşünüyorum. Hatta bu partilerin genel merkezlerinden edindiğim intiba da bu yöndedir. O bakımdan bir kazanım dönemi olmuştur. En azından, olmayacak olanı kamuoyuna göstermişlerdir. Ben, Abdullah Gül formülünü ortaya çıkaranların siyasi partilerden öte, bazı güçlü merkezler olduğunu düşünüyorum. Ama partiler bu formülü birden kapatmamışlardır. Kamuoyunda olgunlaştırarak, kamuoyunun bu konuyu gündemden düşürmesini beklemişlerdir.

Abdullah Gül’ün, yapmış olduğu basın toplantısıyla aday olmayacağını açıklamasının çok anlamı yoktur. Zaten partiler Abdullah Gül’ün artık aday olamayacağını ilan ettikten, gösterdikten sonra, kendisi ‘’aday değilim’’ diye bir basın toplantısı yapmıştır. Ve çok fazla da bilgi vermemiş, bir görüş ifade etmemiştir. Sadece söylediği budur. O da zaten kendi basın toplantısından önce gerçekleşmiş bir durumdu.

Bozan: Peki o zaman size şu soruyu sormak isterim ki yayınımızın başlığı da bu: Muhalefet ne yapmalı? İki ayrı seçim var. Biri, milletvekili seçimleri. Diğeri de, kuşkusuz daha önemli olan Cumhurbaşkanlığı seçimi. Muhalefet nasıl bir strateji izlemeli?

Şener: Bir kere, ‘’milletvekili seçimleri önemli midir, değil midir?’’ diye de tartışılıyor. Evet, 16 Nisan referandumu ile Anayasa değişti. Bu yeni Anayasaya göre milletvekillerinin yetkileri, etkileri azaldı. Nasıl azaldı? Artık kurulacak hükümetin Meclise ihtiyacı yoktur. Eskiden parlamenter demokraside, hükümet kurulduğu zaman Meclisten güvenoyu isterdi. Eğer Meclis güvenoyu vermezse o hükümet kurulmamış sayılırdı. Veya Meclis, bir bakanı gensoru ile düşürebilirdi. Veya Meclis güvensizlik oyu vermek suretiyle hükümeti topyekûn düşürebilirdi, başka bir hükümetin kurulmasına zemin hazırlayabilirdi. Bunun ötesinde de, sürekli soru önergeleriyle, Meclisin bazı denetim yolları vasıtasıyla da hükümeti zorlardı.

Ama şimdi yeni Anayasaya göre, hükümet Meclis’ten bağımsız olarak kurulacaktır. Cumhurbaşkanı belirlendikten sonra, Cumhurbaşkanı hükümetini kurmak için artık Meclis’e muhtaç değildir. Meclis’e sormadan hükümeti kuracaktır. Meclis’ten güvenoyu istenmeyecektir. Hiçbir bakanı Meclis gensoruyla düşüremeyecektir. Hükümeti de güvensizlik oyuyla düşüremeyecek bir Meclis var.

Peki, TBMM’nin hükümet üzerindeki etkisi nedir? Hükümet üzerindeki en büyük etkisi, soruşturma önergisidir. Ama 600 milletvekilinin olacağı bu yeni mecliste 400 milletvekilini bir araya getiremediğiniz sürece ne Cumhurbaşkanı hakkında ne de Bakanlar Kurulu üyeleri hakkında bir soruşturma önergesi verebilmeniz ve Meclisten geçirebilmeniz mümkün değildir. Dolayısıyla orada da büyük zorluklar var. Ama Cumhurbaşkanının ve Meclisin yetkisi sadece hükümet- meclis ilişkisinde değildir. Yasama yetkisinde de sorun vardır. Çünkü bundan sonra Cumhurbaşkanı ‘’Cumhurbaşkanlığı kararnameleri’’ çıkartacaktır. ‘’Cumhurbaşkanlığı kararnameleri’’ demek, yasa gücünde bir hukuk metni demektir. Her ne kadar ismi ‘’kararname’’ bile olsa, bu bir idari metin olmakla birlikte, Meclisin çıkaracağı kanuna eşit dereceye sahip bir yasa metni olacaktır. Şunu anlatmaya çalışıyorum: Parlamentonun yasama yetkisi en temel yetkidir. Demokrasilerde parlamentonun temel özelliği, yasama yetkisine, bir ortağın olamamasıdır. Ama yeni dönemde artık Cumhurbaşkanı parlamentonun, Meclisin yasama yetkisine ortak olmakta ve kendisi de yasa gücünde kararnameler çıkarabilmektedir.

Eğer 301 milletvekili Cumhurbaşkanının karşısında, muhalif bir noktadaysa, Cumhurbaşkanının tek başına çıkardığı kararnameleri, yani ‘’Cumhurbaşkanlığı kararnameleri’ni, Meclis’ten aynı konuda kanun çıkarmak suretiyle bloke edebilir. Yani yasama yetkisini bloke edebilir, kullanamaz hale getirebilir. Demek ki Meclis hâlâ devam ettiriyor. İki şekilde: Muhalefetin mutlak şekilde 300’den fazla milletvekili alması lazım. Veya 400’den fazla milletvekili alırsa, Cumhurbaşkanlığı hükümetini tam denetleyecek güce ulaşabilecektir. Bu bakımdan önemlidir.

Bir de, önümüzdeki dönemde, sadece direnç alanı olarak, demokrasi mücadelesi olarak elimizde bulunan zemin, parlamentodur. Bu zeminde mümkün olduğu kadar güçlü olmak, Türkiye’nin geleceği açısından da antidemokratik gelişmelere karşı direnmenin merkezini Meclis’ten başlatmak anlamını taşıyacaktır.

Parlamento önemsiz sayılamayacaksa ne yapılmalı? Bir kere, ittifaklar var. AK Parti ile MHP bir ittifak kurdu. D’hont sistemine göre, o ittifakın oyları seçim bölgelerinden toplanmak suretiyle, milletvekiline, tek tek 2 partinin alacağından daha fazla oy çıkaracaktır. İktidarın sağlamış olduğu bu avantajı nötr hale getirmek için veya ondan daha büyük bir avantaj elde edebilmek için muhalefet partilerine düşen görev, onların da bir seçim ittifakı oluşturmalarıdır. Milletvekili seçimi ile bağlantılı olarak söylüyorum bunları. Nasıl bir seçim ittifakı olmalıdır? En güçlü seçim ittifakı nasıl olacaksa öyle olmalıdır. Hem parlamento içi hem parlamento dışı partilerden yararlanılabilir. Bildiğim kadarıyla, şu anda muhalefet partileri zaten görüşüyorlar ve mutabakat da sağladılar. Sağladıkları mutabakata göre CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi ve Demokrat Parti bir seçim ittifakıyla seçime gireceklerdir. Bence bu daha güçlü bir ittifak olduğu için, MHP-AK Parti ve hatta BBP ittifakına göre milletvekili dağılımında daha büyük avantaj elde edecektir. Sayın Kılıçdaroğlu’nun verdiği bir demece göre muhalefetin kurduğu ittifak, toplamda 80 civarında milletvekilini ilave olarak çıkartma imkânı sağlayacak özelliğe sahiptir. Bu girişim bence doğru bir girişimdir. Muhalefet partilerinin bu ittifak işini hiç aksatmadan, tereddüde düşmeden güçlü bir şekilde savunmaları ve gerçekleştirmeleri lazımdır. Meclis önemlidir. Meclis bir direniş hakkı olacaktır önümüzdeki dönemde. Sorumsuz bir iktidar yapısına karşı sorumluluğunu hatırlatabilecek tek güç olacaktır Türkiye’de. Bunun iyi kurgulanması lazım.

Bozan: Peki sizce ittifak 300’ü aşabilir mi?

Şener: Önümüzdeki dönemde meclisin dengeleri bozulursa, sorumsuz yetkililer dönemi başlayacaktır. Sorumsuz yetkililerin Türkiye’ye hükmettiği bir dönem başlayacaktır. Bunu engellemek için muhalefet partilerinin ittifak yapmaları, sıkı çalışmaları ve mümkün olan en yüksek milletvekili sayısına ulaşmaları gerekir.

Bozan: Peki Cumhurbaşkanlığı seçimi için nasıl bir strateji izlemelidir muhalefet?

Şener: Tabii pek çok şey söylenebilir. Ama baskın seçim nedeniyle artık tartışabileceğimiz tek konu haline gelmiştir.

Bozan: İlk turu mu hedeflemeli, ikinci turu mu hedeflemeli? Bunu da düşünürseniz.

Şener: Bence ikisini de hedeflemek gerekiyor. Adaylar önemli. Seçim güvenliği veya diğer konularla ilgili bir şey söylemeyip, kampanyalar da önemli. Ama şu anda partiler açısından en uygun adayı bulma ihtiyacı var. İYİ Parti’nin adayı bellidir. Saadet Partisi de adayını ilan etmemiş olsa bile belirlemiş durumdadır. O da kendisi çıkacaktır.

Bozan: Temel Bey mi efendim?

Şener: Evet, Temel Bey kendisi çıkacaktır. 100 bin imza ile çıkmayı hedeflemektedirler. Meral Hanım da aynı şekilde 100 bin imza ile aday olacağını açıklamıştır. Çünkü CHP’nin destek olarak verdiği milletvekillerinden bu konuda yararlanmayı düşünmediğini açıklamıştır.

Geride, CHP kaldı. CHP’nin göstereceği aday, muhalefet cephesinde aday belirlemedeki en önemli, en kritik eşiktir. Çünkü CHP ana muhalefet partisidir. Ana muhalefet partisi demek, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde en iddialı olması gereken parti demektir. ‘’CHP’nin belirleyeceği aday nasıl olmalıdır?’’ diye sorarsanız, hem ilk turda başarılı olmalıdır. Hem de 2. turda geniş bir seçmen kitlesinden oy almak suretiyle Sayın Erdoğan’dan daha fazla oy alabilecek nitelikte olmalıdır diye düşünüyorum. ‘’Teorik olarak bunları söylemek kolaydır da, bunları pratize etmek hiç de kolay değildir’’ diyebilirsiniz.

Bozan: İsimlendirmek söz konusu olur mu?

Şener: Siyaset zaten zor bir iştir. Bir ana muhalefet partisi de kılı kırk yararak, söylediğim bu formülü gerçekleştirecek bir adayı kamuoyuna takdim etmelidir diye bakıyorum.

Bozan: Burada HDP’yi saymadınız. O da adayını aslında resmi olarak açıklamadı ama Selahattin Demirtaş…

Şener: Duyamadım, kim dediniz?

Bozan: HDP adayı.

Şener: Evet, affedersiniz. Tabii HDP önemli. İttifaktan bahsedince ittifak partilerine odaklanmış olduk. HDP, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde en kritik, en stratejik noktada duran partidir. Yargı süreci içinde olmakla birlikte Selahattin Demirtaş’ı aday olarak ilan edeceklerini düşünüyoruz. Aslında Selahattin Demirtaş, uygun ve iyi bir adaydır. Daha önceki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de adaydı. Ve yıllarca HDP’nin Eş Genel Başkanlığını yapmıştır. Seçmen tabanı tarafından, hatta Türkiye’deki geniş bir seçmen kitlesi tarafından iyi olarak algılanan bir adaydır. Bu seçimde de önemli etkileri olacağını düşünüyorum. Mağduriyeti nedeniyle de seçmenin sahiplik duygusunu arttıracağını söylemek gerçekçi olur. Ama burada şöyle bir nokta var: Bildiğiniz gibi ilk turda muhalefet partilerinin, yani Saadet Partisi, İYİ Parti, CHP ve HDP’nin 4 tane Cumhurbaşkanı adayı yarışacaktır Sayın Erdoğan’la birlikte. Burada en kritik nokta, ikinci tura çıkacak adayın geniş bir seçmen kitlesinden oy almak suretiyle, Sayın Erdoğan’dan daha fazla oy oranına ulaşmasıdır. Partilerin adaylarını ortaya koyduktan sonra, artık bunu takdir edecek olan, seçmendir. Hatta parti genel merkezleri bile adaylarını ilan ettikten sonra inisiyatiflerini kaybedebilirler. Seçmenler doğrudan Cumhurbaşkanı adayları ile empati kurmaya çalışabilir ve 2. turda en başarılı olacağına inandığı adaya yönelebilir. Yani, parti tabanlarıyla Cumhurbaşkanı adayının alacağı oyun aynı şey olduğunu düşünmemek gerekir diye bakıyorum hadiseye. Ve gerçekten, bu dört partinin çıkaracağı adaylardan, 2. turda Sayın Erdoğan’a karşı en fazla oyu alacağına inandığı adaylar kimse, vatandaşlarımız ona oy vereceklerdir. Bence burada bu kritik noktayı en fazla dikkate alması gereken partinin CHP olduğunu düşünüyorum.

Bozan: Meral Akşener adaylığını açıkladı. Genel olarak, onun, Erdoğan karşısında başa baş olma ihtimalinden bahsediliyor. CHP, henüz adayını açıklamış değil. Meral Akşener’in ‘’HDP ile asla ittifak yapmam’’ demesi, -şimdiden 2. tura kalma amacı taşıyorsa- Kürt seçmeni küstüren bir tavır değil midir? Ne dersiniz, şansını azaltmaz mı?

Şener: Bu çok hassas bir nokta. 1. Turda Türkiye’deki Kürt vatandaşlarımızı inciten adayların, 2. turda hiç şansları olmaz. Çünkü Türkiye’de çok ağırlıklı sayıda Kürt yurttaşımız vardır. Bu seçimler tüm vatandaşlarımızın katılımıyla gerçekleşen seçimlerdir. Her bir vatandaşımızın, devlette temsil edilmede eşit hakka sahip olduğuna inanmak lazım. ‘’Ne kadar oy ifade ediyor?’’ derseniz, bence, HDP’de %10’un üzerinde oy var. Kürt vatandaşlarımızın verdiği oylar. Daha önceki seçimler itibariyle değerlendirecek olursak, AK Parti’de de %7 civarında bir oy vardır. Bir miktar da diğer partilerde oy olduğunu düşünecek olursanız, bu %15-%20 arasında çok büyük bir oy potansiyeli demektir. Şundan herkes emin olsun, bu oy potansiyeli 2. Turda kimin başkan olacağını belirleyecektir. Eğer muhalefet partileri, tüm yurttaşlarımıza sevimli gelecek, kendisini yakın hissedeceği bir aday bulamazsa, o takdirde en güçlü partiyle en güçlü adayla görüşme yolunu seçecektir demektir. Siyasetten dışlandığı, kendisini dışlanmış hissettiği her ortamda, HDP seçmeninin daha önce de böyle bir tavır sergilediğini görmüştük. Bu seçimde de aynı şeyleri yaşarız. Dolayısıyla, ana seçmen kitlesini elde edebilmek için Sayın Erdoğan’ın da çaba harcayacağını düşünüyorum. Özellikle muhalefet partileri 2. tura ana seçmen kitlesini tatmin edecek, memnun edecek bir adayla çıkmadıkları takdirde, ‘’Seçimi Erdoğan’a verdik’’ demiş olacaklardır.

Bozan: Siz Kürt seçmene vurgu yaptınız. Diğer bir olgu olarak da, AK Parti’ye daha önce oy vermiş seçmenden de oy alma konusunu vurguladınız. Dolayısıyla, bu iki kriteri de toplayabilen bir aday şu an vitrinde mi sizce?

Şener: Tabii bu iki kriteri bir araya getirmek lazım. AK Parti içerisindeki kırgın, üzgün seçmen kitlesini de oradan çözüp almak lazım. AK Parti içerisindeki kırgın seçmenin en büyük, ana kesimi Kürt seçmenlerdir. Bunun dışında, milli görüş geleneği nedeniyle bu partiye, Sayın Erdoğan’a destek vermiş önemli de bir seçmen kitlesi vardır. Onlar da bu kırgınlıkları nedeniyle oradan çözülebilir. Bunları aslında Saadet Partisi’nin emanet oyları olarak değerlendirebiliriz. Barajı aşamadığı için Tayyip Erdoğan’a veya AK Parti’ye giden oylar olarak değerlendirebiliriz.

Ama diğer taraftan, ekonomik nedenlerle de AK Parti’den çözülebilecek çok sayıda oy vardır. Çünkü ekonomi iyi değil. Hatta pek çok seçmen açısından, önümüzdeki seçimler ekonomi ile ilgili kanaatlerle seçmenin sandığa gideceği seçimlerdir. Tüm bunları birlikte değerlendirdiğimizde, HDP’deki Kürt seçmenlerle, AK Parti’deki kırgın ve yerini test eden seçmenler, önemli hale gelmektedir. Fakat buradaki oyları almak yeterli değil. Adayların, aynı zamanda İYİ Parti, MHP ve hatta CHP oylarını da alması gerekir. Diğer bahsettiğim oyları aldığı halde, CHP seçmeninin asla desteklemeyeceği bir adayın 2. turda hiç şansı olamaz. Veya İYİ Parti seçmeninin desteklemeyeceği bir adayın 2.turda hiç şansı olmaz. HDP seçmeninin de desteklemeyeceği bir adayın 2. turda hiç şansı olmaz. Bu, matematiksel olarak bu şekilde gözükmektedir. Önümüzdeki seçimlerde, partilerin, bunun stratejisini ve hesabını yapmaları, en kritik konulardan biridir.

Bozan: Son olarak şunu sormak istiyorum. 28 Şubat’ta sizinle bir yayın daha yapmıştık. O yayında, muhalefetin kazanması için üç şart sunmuştunuz. Bir: Seçim güvenliği. İki: Her kesimden oy alacak bir aday. İlkini çok ayrıntılandırmasak da bu ikisini de konuştuk. Üçüncü madde olarak da: ‘’Muhalefetin, Erdoğan’ın seçimi kaybedebileceği havasını tüm Türkiye’ye yayması lazım’’ demiştiniz. Sizce şu an bu hava var mı Türkiye’de?

Şener: 28 Şubat’ta yaptığımız söyleşide, belediye seçimlerinin daha önce yapılabileceğini düşünerek bunu özellikle vurgulamıştım. Muhalefet partileri, başta İstanbul ve Ankara olmak üzere Büyükşehir belediyelerini alır, diğer Büyükşehir belediyelerinde de güçlü bir ses çıkarırlarsa, o artık Cumhurbaşkanlığı seçimleri için Sayın Erdoğan’ın kaybedeceğini gösterecek bir algıyı tüm Türkiye’ye yayar. Bunu vurgulamak için söylemiştim. Ama bu havayı Türkiye’de oluşturacak başka ortamlar, başka mekanizmalar da olabilir.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin daha erkene alınmasından dolayı Belediye seçimleri şimdi ikinci plana düştüğüne göre, muhalefet, seçimleri alabileceği inancını kamuoyunda nasıl estirecektir? Önümüzdeki iki ay süresince -ki iki ay bile kalmadı- bunu yapabilmenin tek bir yolu var. O da, seçim kampanyalarında çok güçlü ses çıkarmak. Zaten derinden şöyle bir fısıltı Türkiye’de yayılıyor. ‘’Ekonomi kötü. İnsanlar, yargıdan şikâyetçi. Bu ülkede mağdurlar, mazlumlar çok. Batan işyerleri herkesin sıkıntısını depreştiriyor. Artık Sayın Erdoğan’dan bıkmışlık, usanmışlık da var. Sürekli kavga üslubuyla, bağırıp çağırmalarından vatandaşlarımız yılmıştır. Sayın Erdoğan artık bırakmalı, ülkeyi de, kendisini de artık yormamalıdır’’ diyenler çoğunluktadır. Anketler de bunu gösteriyor. Dolayısıyla, bu var olan potansiyeli, cumhurbaşkanı adaylarının da, milletvekili adaylarının da kampanya sırasında canlı tutması ve geliştirmesi lazımdır. İşin temel noktası bu.

Bozan: Abdüllatif Şener, çok teşekkür ederiz yayınımıza katıldığınız için.

Şener: Ben de teşekkür ediyorum. İyi yayınlar.

Bozan. Teşekkürler, sağolun. Evet, Medyascope.tv özel yayınında konuğumuz Abdüllatif Şener’di. Kendisinden, hem kendisine ilişkin sorulara yanıt aldık, hem de muhalefetin ne yapması gerektiği konusundaki görüşlerini dinledik. Bir sonraki yayında görüşmek üzere, hoşçakalın.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.