Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Heaven Crawley: Mültecileri, onları kurtarmak adına geliştirilen “büyük fikirler”den niçin korumalıyız?

İngiltere’de Coventry Üniversitesi öğretim üyesi, göç uzmanı Heaven Crawley’in 28 Temmuz 2018’de Independent’ta çıkan yazısını Okan Yücel çevirdi.

Heaven Crawley
Heaven Crawley

“Mülteci Krizi” olarak adlandırılan sorun, Avrupa’daki siyasî tartışmaların yanı sıra Avrupa medyasını da epey meşgul ederken ben bazı akademik çevrelerin sorun için geliştirdikleri çözüm yolları ile ilgili olarak giderek artan bir kaygı taşıyorum.
Bu düşüncelerin sonuncusu ise Oxford’daki iki akademisyen tarafından geliştirilen “Refugia” adlı bir plan. Bu, mültecilerin politik birer sorun olarak görüldükleri ülkelerde, kendilerinin tamamen toplumdan ayrıldığı, yaşadığı ve çalıştığı bir alan oluşturma projesi. Bu bölgelerin nerelere olacağı ise zengin ülkeler ile, dünya üzerinde yurtlarından edilen insanların yüzde 85’inin yaşadığı bütün “Güney” dünyası arasında yapılacak görüşmeler ve pazarlıklar sonucunda belirlenecek.
Bu öneri, tam da aynı üniversitedeki farklı iki akademisyenin düşündüğü bir başka projenin arkasından geldi. Diğer iki akademisyenin düşündüğü proje ise Avrupa’ya yakın olan Akdeniz ülkelerinde, Avrupa’ya gerçekleşecek potansiyel bir mülteci akınını önlemek için “Özel Ekonomik Bölgeler” oluşturulmasını öngörüyor. Yeni Amsterdam Belediye Başkanı da “Zatopia” adı verilen ve mültecilerin kendi kaderlerini ellerine alabilecekleri bir bölgeden bahsederek buna benzer bir düşünce dile getirdi.

“Afrika’daki Avrupa”

Yılda iki kez düzenlenen ve zorunlu göçlere çözüm bulmak amacıyla kurulan International Association for the Study of Forced Migration’ın, (Uluslararası Zorunlu Göç Araştırmaları Birliği) Selanik’te geçtiğimiz hafta yaptığı düzenlediği konferansta “Refugia” düşüncelerini paylaşan Oxfordlu iki akademisyen, kendi projelerini mültecilere otonom alanlar açmak üzerine kurgulanmış yapılardan ayrı tutmakta ısrarcıydılar. Buna İtalya ve Tunus arasındaki alanda oluşturulacak olan yapay ada ile meydana getirilecek “Afrika’daki Avrupa” (Europe in Africa) şehir devleti ile mültecilerin yeniden yerleştirilecekleri, hali hazırda var olan ancak henüz belirlenmemiş “Mülteci Ulusu” (Refugee Nation) projeleri de dâhil.
Ancak “Refugia” projesi de mülteci olmanın ne olduğuna yönelik aynı kusurlu varsayımlar üzerine inşa edilmiş. Ve son derece tehlikeli…
Her şeyden önce, mülteciler homojen bir grup değiller. Çok büyük farklılıklar gösteren tarihsel geçmişlerden, dillerden, dinlerden, milliyetlerden ve kültürlerden geliyorlar. Bütün bu farklılıkları birbirine bağlayan ise bu kişilerin “mülteci” sıfatını taşımaları. Yüzlerce, binlerce hatta belki milyonlarca mültecinin, yaşadıkları travmalar ile baş etmeye çalıştıkları, sınır dışı edilmiş olmalarının yanı sıra hepsinin farklı politik önermelere yakın olabileceği ihtimali, onlar arasında çıkabilecek potansiyel çatışmaları yönetmenin yanı sıra hepsinin farklı beklentilerine karşılık verecek bir yönetim modeli oluşturulmasının ne kadar yıpratıcı olduğunu tahayyül etmek çok da zor olmasa gerek.
İkincisi, “Refugia” düşüncesi ile bu düşünceyi beğenenler, devletleri bir alanda rahatlatmış olacaklar. Pek çok devlet, Uluslararası Mülteci Hukuku’ndan kaynaklanan mükellefiyetlerini yerine getirmek yerine kendi ülkelerindeki mültecileri başka yerlere gönderme şansı elde edecekler. Kendi politik güçlerini konsolide etmek için mülteci karşıtı retorikler benimseyen kişilerin de bu düşünceye nasıl sarılacaklarını tahmin etmek zor değil. Örneğin Bangladeş, kendi resmî yetkililerinin, mültecilerin kalıcı olarak kalıp kalmayacaklarına yönelik çelişkili ifadelerinin ortasında, Myanmar’dan kaçan yüz bin Rohingya Müslümanını, Bengal Körfezi’ndeki yerleşim olmayan, çamurlu bir bölgeye yerleştirmek için hazırlıklarını tamamladı bile.

Baskıların inkarı

Üçüncü olarak, “Refugia” fikri, dünya üzerinde mültecilere destek veren, onların ve zorunlu göçe tabi tutulan diğer insanların, içindi bulundukları toplumlarla iletişimlerini geliştirmek için gerçekleştirilen çabaların yanı sıra bu insanların altında yaşadıkları büyük baskıları da inkâr ediyor. Bu baskılar emek sömürüsünden, işçiye hiçbir hak tanımayan anlaşmalara (zero-hour contract) kadar ilerleyebiliyor. Bu toplulukların marjinalleştirilmesini ve gücü elinde tutan kesimler tarafından günah keçisi olarak ilan ediliyor olmalarını da hafife almamak gerekir tabi.
Mülteci krizi olarak adlandırılan sorunun nasıl çözüleceğine yönelik geliştirilen öneriler Kuzey ülkelerine doğru yönelmiş durumda. Bu ülkelerin çıkarları ise hâkim araştırma temalarını şekillendirirken Avrupa ve Kuzey Amerika’ya olan orantısız odaklanmaları ise genellikle mültecileri hem gözden hem de akıllardan uzak tutmaya yönelik çözüm önerileri meydana getiriyor. Bu sayede pek çok fakir ülkenin göç ve diğer sorunları kendi cümleleri ile analiz etme kapasitesini sınırlandıran bir “yankı odası” oluşturuldu.

Kuzey-Güney ayrımı

Kontrol etmek arzusundan vazgeçmek kolay bir süreç olmayacak. Bütün tarafların statükoyu korumak adına gösterdikleri devasa çabalar ve yatırımlar mevcut. Son zamanlarda, mültecilerin dertlerini dinlemenin çok önemli olduğunu ve onlara kendilerini gerçekleştirebilecek alanların verilmesi gerektiğini, ancak yine de bu konuda çalışan akademisyenlerin ve siyasîlerin en iyisini bileceklerini söyleyen fazla sayıda öğüt dinledim.
Ancak henüz büyük ve kökleşmiş ulusal ve küresel eşitsizlikleri görmeden, hangi ekonomik, politik ve sosyal süreçler sonrasında ortaya çıktığını bilmeden, zorunlu veya zorunlu olmayan göçleri anlamanın imkansız olduğunu söylemeyen bir tane bile güneyli araştırmacı ile karşılaşmadım.
“Refugia” tipi önermeler bu eşitsizlikleri tamamen görmezden geliyorlar. Daha da kötüsü, Kuzey’de ortaya çıkan ve mültecilerin sorunlarını çözme iddiasında bulunan bu sözüm ona “büyük fikirler”, geniş bir yelpazede yer alan marjinalleştirilmiş kesimler arasındaki birliğin ve hareketliliğin gelişmeye başladığı gerçeğini küçümsüyor ve hatta bizi, bu gerçekliği gözlemlemekten alıkoyuyor. Dahası, hiyerarşik yapı içinde üstlerde yer alan ve “Refugia” tarzındaki önermelerden fayda sağlayan kişiler ise görünüşte mültecileri koruyormuş gibi bir pozisyonda olmaya devam ediyorlar.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.