Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Jim O’Neill: “Erdoğan, izolasyonist politikalarından vazgeçmek dışında çok az bir şansı olduğunu görecektir”

Goldman Sachs’ın eski başkanı ve İngiltere eski Hazine Bakanı Jim O’Neill halen İngiltere’nin önde gelen düşünce kuruluşu Chatham House’un başında. O’Neill’in 14 Ağustos 2018’de project-syndicate.org’da çıkan yazısı Okan Yücel çevirdi.

Jim O’Neill

Türkiye’nin düşmekte olan para birimi ve finansal statüsü en azından bazı kişilere “Kriz ziyan edilmek için berbat bir şeydir” düşüncesini yeniden doğrulattı. Bazı batılı politikacıların Türkiye’nin içinde bulunduğu durumdan dolayı son derece mutsuz olduklarını düşünüyorum.
Bir kısım emektar ekonomik gözlemcilere göre Türkiye’nin sıkıntıları neredeyse tamamen ders kitaplarında anlatılan, gelişen piyasalar ekonomilerinin içine girdiği problemlerin bir örneği gibi. Ancak esas mesele şu: Türkiye çok ciddi boyutta ve devamlı olarak değer kaybeden bir para birimine sahip. Bunun yanında popülist ekonomi politikalarının sürdürülebilir olmadığını fark etmeyen veya kabul etmek istemeyen, çatışmacı bir liderleri var. Dahası, Türkiye giderek okyanus ötesindeki yatırımcılara daha bağımlı hale geliyor. (Ve muhtemelen bazı zengin yerli yatırımcılara da.)
Pek çok faktör dikkate alındığı zaman Türkiye’nin bir para birimi krizine gitmekte olduğunu piyasalar uzun zamandır öngörüyordu. Esasında bu kriz ile ilgili şüpheler ta 2013 yılına kadar gidiyor. Ben o zaman İstanbul’da BBC’nin gelişen piyasalar hakkında hazırladığı bir seri için finans uzmanları ve iş insanlarıyla söyleşiler yapıyordum. O zamanlarda piyasalar para politikalarının normalleşmesi ve ABD’deki yumuşama durumunun sona erecek olmasından korkuyordu. O dönemden beri Türk lirası sorunlarla flört ediyor.

Erdoğan’ın liderliği

Şimdi kriz iyice somutlaştı ve bunun ağırlığıyla yüzleşecek olan da Türkiye toplumu olacak. Türkiye yerel para politikalarını sıkılaştırmalı, dış borçlanmayı azaltmalı ve iç pazardaki korumacılığın yavaşça arttırılması gerekeceği bu süreçte bütün boyutlarıyla gelebilecek bir ekonomik küçülmeye hazırlıklı olmalıdır.
Erdoğan’ın liderliği işleri hem karışık hale getirebilir hem de Türkiye’nin bu durumun üstesinden gelmesine yardımcı olabilir. Erdoğan anayasal güçlerin çok büyük kısmını elinde bulunduruyor, parlamentonun yetkilerini kısıtladı ve para ile maliye politikalarının etkilerini azalttı. Bütün bunların ötesinde Rusya’dan S-400 savunma sistemleri alarak ve Amerikalı rahibi hapiste tutarak Trump yönetimi ile girdiği çatışmada tansiyonu iyice yükseltiyor.
Bu ekonominin içeri doğru kapanmaya başladığı dönemde çok tehlikeli bir patlamaya yol açabilir. Özellikle ABD, Reagan tarzı mali genişleme politikaları ile Federal Rezerv Sistemi’ni başka hiçbir koşul altında olmayacağı kadar faizleri artması için zorluyorken. Eğer yabancı yatırımcıların bir anda artmayacağını düşünürsek, Erdoğan uygulamakta olduğu politikaların bir kısmından vazgeçmek durumunda kalabilir. Benim tahminim daha geleneksel bir para politikasına geçileceği ve muhtemelen yeni bir finansal politika iskeleti oluşturulacağı yönünde.
Türkiye’nin bu krizi aşma potansiyeli ise büyük oranda genç ve dinamik bir nüfusa sahip olmasından kaynaklanıyor. Ve bu potansiyel de Türkiye’yi gelecekte çok daha büyük bir ekonomi haline getirebilir. Aynı zamanda Türkiye Orta Asya, Ortadoğu ve Avrupa gibi pek çok coğrafi bölge için bir geçiş yolu oluşturuyor. Bu da demek oluyor ki pek çok büyük devlet Türkiye’nin istikrarının korunmasından yana. Hatta Erdoğan AB üyeliği iddiasına zarar verecek adımlar atmış olmasına rağmen pek çok Avrupalı halâ Türkiye’nin Batı tarzı bir kapitalizm modelini kucaklayacağı umudunu taşımaya devam ediyor.

Alternatifler

Bölgesel güçler arasında ise Rusya bazen Türkiye’nin kurtarıcısı olarak tanımlanıyor. Putin’in bu krizi kullanarak Türkiye’yi NATO müttefiklerinden tamamen uzaklaştırmaya çalıştığıyla ilgili herhangi bir şüphe yok. Ancak Erdoğan ve danışmanları, Rusya’nın Türkiye’nin finansal boşluğunu doldurabileceğini düşünürlerse büyük hata yaparlar. Kremlin’in bu duruma müdahil olmasının Türkiye’ye sadece çok küçük bir yardımı olur ve muhtemelen Rusya’nın yüzleşmekte olduğu finansal ve ekonomik sıkıntıları daha zorlu hale getirir.
Diğer iki olası ortak ise Katar ve tabii ki Çin. Türkiye’nin Körfez’deki en önemli müttefiklerinden birisi olmasına rağmen Katar’ın elindeki araçlar Türkiye’yi krizden çıkartmaya yetecek kadar etkili değil.
Çin ise her ne kadar Türkiye üzerindeki nüfuzunu arttırma fırsatını harcamak istemese de stabil olmayan bir işin içine girmek bu ülkenin tarzı değil. Onlar herhangi bir problemi çözmek için daha az sorumluluk üstlenmek istiyorlar. Daha olası sonuç Çin’in –aynı şu anda Yunanistan’da yaptığı gibi- durum netleştikten sonra şirketlerinin yatırım fırsatlarını değerlendirmeleri için önlerindeki bütün engelleri kaldırmak olabilir.
Bunlar da demek oluyor ki Türkiye’nin ekonomik kurtuluşu geleneksel Batılı müttefikleri ile ilişkilerinde yatıyor. Yani ABD ve AB (Özellikle de Almanya ve Fransa). 13 Ağustos’ta Beyaz Saray sözcüsü Trump yönetiminin Türkiye piyasalarının bu krize verdikleri cevabı çok yakından takip ettiğini açıkladı. Trump’ın görmek isteyeceği son şey dağılan bir dünya ekonomisi ve doların büyük ölçüde yükselmesi; çünkü bu gelişmeler ülke içindeki ekonomik hırslarını ve taleplerini raydan çıkartabilir. Dolayısıyla eğer Erdoğan uzlaşma masasına gelmek istiyorsa, klasik bir “Trump ticareti” muhtemelen onu bekliyor olacak.
Aynı şekilde Avrupa’nın en büyük ve en kırılgan bankaları da Türkiye’ye büyük önem veriyorlar. Şu anda göç meselesi üzerinden devam eden politik krizleri de Türkiye’nin durumuna eklediğimiz zaman AB’nin içinde bulunduğu krizin çok daha derinleşeceğini öngörmek zor değil. O yüzden ben, Türkiye kendi içinden Avrupa sınırlarına doğru bir patlama yaşarken Avrupalı liderlerin hiçbir şey yapmadan öylece oturacaklarını hayal bile edemiyorum.
Giderek artan retoriğine rağmen, Erdoğan kısa zaman içinde son yıllarda izlediği izolasyonist ve uyumsuz politikalarından vazgeçmek dışında çok az bir şansı olduğunu görecektir. Eğer bunu yaparsa pek çok yatırımcı gelecek yıl olduğunda geriye bakar ve “keşke fırsatımız varken birkaç lira alsaydık” diye düşünürler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.