Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Yerel seçimlerde muhalefet neyi, nasıl yapabilir? Bekir Ağırdır ile söyleşi


Yayına hazırlayanlar: Gamze Elvan & Şükran Şençekiçer

 

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler, iyi haftalar. Bekir Ağırdır konuğumuz. Ve kendisiyle yerel seçimlerde muhalefetin neler yapabileceğini konuşacağız. Bekir hoşgeldin.

 

Bekir Ağırdır: Merhaba.

 

Şimdi direkt şununla başlamak istiyorum: Son seçimde bir cepheleşme oldu iktidarda ve muhalefette. İktidardaki bloklaşma aynen sürüyor, ama muhalefetteki bayağı bir karıştı. Sen bildiğim kadarıyla bu 24 Haziran’da temelleri atılan ittifak perspektifinin 24 Haziran’da olmasa bile yerel seçimlerde 24 Haziran’dan dersler çıkararak daha güçlü bir şekilde çıkabileceğini öngörüyor ve biraz da temenni ediyordun.

 

Ağırdır: Evet.

 

Herhalde birazcık hayal kırıklığı oldu.

 

Ağırdır: Şöyle bir temennim vardı: Sadece 24 Haziran değil, 2014’ün başında şöyle bir şey demiştim ve yazmıştım da: Yerel seçim, cumhurbaşkanlığı seçimi ve genel seçim var. Seçim rallisi diyordum ben. Biz onun üzerinde bir de bu hesapta olmayan, 2014 başında en azından hesapta olmayan bir anayasa referandumu, başkanlık seçimi ve erken seçim de girdi. Dolayısıyla son 4 yıldır her yıl sandığa gidiyoruz. Bu seçim rallisinde umdum ve temenni ettim ki –rasyonel akıl da bunu gerektiriyor bir yandan– her seçimden sonra, her seçime dahil olan parti, aktör, lider bir durum muhasebesi yapar. “Neyi eksik yaptım? Neyi doğru yaptım? Doğru yaptığım yerleri nasıl artırayım?” der. Dolayısıyla bu süreç partilerin de dönüştüğü bir süreç olacak diye, temennim de bunun ülkenin kritik kavşağa yaklaştığı, AB konusunda, demokratikleşme konusunda, Kürt meselesi konusunda, bir sürü konuda, dolayısıyla o kritik kavşağa gelirken karar vericilerde zihnî bir dönüşüm olur diye rasyonel akıldan üremiş temennim vardı. Ama ben valla bizim siyasetçilerin bu kadar pozisyonlarına, fikirlerine ve tercihlerine âşık olup hiçbir şeyi değiştirmeyeceklerini öngörememiştim.

 

Burada baktığımız zaman, muhalefetin dört partisi –CHP, İYİ Parti, HDP ve Saadet Partisi–, hepsi seçimden bu yana, 24 Haziran’dan bu yana –ki ülke ekonomik anlamda çok ciddi sorunlar yaşamasına rağmen– ayrı ayrı her birinin çok ciddi kendi içlerinde krizler… ve bir nevi, hani çok abartmış mı olurum, bir felç gibiler sanki.

 

Ağırdır: Doğru. Hem seçmenleri hem kurumsal yapılarında bir felç olma hâli var. Bir yandan çünkü iktidar bloku belli. Eğer sıkışırlar ve yine bir ittifak sözleşmesi yaparlar, yapmazlar hiç önemi yok; ama seçmen tabanında da kurumsal olarak, kurumsal akıl olarak da bu iki parti yani AK Parti ve MHP bir iktidar bloku oluşturdular ve o kolay kolay da bozulmaz gibi görülüyor, en azından şimdilik. Ama muhalefet! Her birisi çünkü mesnetsiz bir beklenti yükseltmesi yaşadılar her birisi. Mesnetsizdi, çünkü gerçekten kamuoyunun ya da sade vatandaşın, toplumun ihtiyaç ve taleplerinden beslenen bir şeyle karşı çıkmış olsalardı veya yaptıkları ittifakı doğru anlatabilmiş olsalardı… yani bunu sıkça vurguluyorum ama, mesela üç parti, yani İYİ Parti, Saadet ve CHP’nin yaptıkları ittifak anlaşmasında dört madde var. Hiçbir lider veya cumhurbaşkanı adayı kürsüde veya televizyon ekranında o dört maddeyi söylemedi bile. Ve dolayısıyla seçmen sanki sadece iki partinin barajı geçmesi için yapılmış gibi anladı. Veya HDP’ye ayrı bir muamele yapıldı vs. Dolayısıyla kendileri beklemedikleri demeyeyim, aslında beklememeleri de mümkün değil. Yalnız buçuklu sayılar on beş gün öncesinden en azından belli olmuştu, netleşmişti seçmen. Ama yine de anlıyorum ki seçmen tabanları en azından bu kez farklı bir şey olabileceğine inandırıldı ya da beklenti yükseldi. Dolayısıyla hâlâ, üstüne üstlük tabii seçim gecesinden başlayarak muhalefetteki bütün adayların, aktörlerin bu süreç, bugüne kadar ve bugün de dahil, seçim gecesi de dahil, hâlâ o yükselttikleri beklentiyi ve kitlelerini yönetememek gibi bir problemleri var. Dolayısıyla iyice kopuş. Zaten geleneksel bir mesele vardı, tabanlarıyla bu kurumsal yapıların ayrışması, ayrı yönlere bakıyor olmaları, ama mecburiyetten yine bir arada olunması gibi. Şimdi o kopuş en azından kırgınlığa, küskünlüğe de dönüşmüş oldu.

 

Burada tabii beklenti yükselince hayal kırıklığı da o kadar yüksek oluyor.

 

Ağırdır: Tabii.

 

Çünkü özellikle Muharrem İnce’nin adaylığıyla beraber, o mitinglerle beraber bayağı bir “Sanki bu sefer oluyor” duygusu vardı ve…

 

Ağırdır: Ama çok stratejik bir hata yapıldı, o da şu: Burada da çok konuştuk bunu seçimden önce. Herhangi bir seçime girmeden önce öyle doğru adaylar seçeceksiniz ki, kendi örgütünüz ve kendi adayınız inanacak, birinci aşama. Onlar çalışmaya bu heyecanı, bu umudu taşırlarsa, örgüte bu heyecan yayılacak, ikinci aşamada da tabanlarına. Üçüncü aşamada asıl muhalif seçmen tabanına bu heyecanı ileteceksiniz ki oradan seçmen çekesiniz. Şimdi sen bu kutuplaşmayı, bu muhalefetteki partilerin dördünde de –ki iktidar bunun müsebbibi olduğu için bundan söz etmiyorum ama– muhalefetteki partiler de bu kutuplaşmadan çok memnunlar ve kutuplaşmanın aktörlerine dönüştükleri için, oy çelmek, oy devşirmek diye meseleleri de olmadı. Dolayısıyla kendi tabanlarında ürettikleri heyecanı yeterli sandılar. Ama yeterli değil. Yani Türkiye’de bir kutuplaşma var ve anayasa referandumunda, başkanlık seçiminde, bu seçimde hep 51-49, 52-48 dengesine oturmuş durumda. Ve daha da önemlisi, benim üç Türkiye dediğim, üç Türkiye var. Bir tarafta yüzde 55-60’lık muhafazakâr kitle, bir tarafta yüzde 25’lik laik, daha modern, kentli kitle, yüzde 15 de Kürtler. Dolayısıyla bu sayısal tablonun içinden hep bugünkü iktidar blokunun taşıdığı zihniyetteki partiler bir biçimde önde çıkar. Dolayısıyla bu oyunu zaten bozmak için gerçekten bir zihnî değişime ihtiyaç var. Sadece Bekir, Ruşen eleştirdi diye değil. Eğer CHP örneğin bu durumdan rahatsızsa –ki rahatsız olması beklenir–, bunu bozmak için kendi pozisyonunu tekrar tekrar koruyarak değil, bugünlerde bir başka gazetemiz vesilesiyle bu tartışma da yürüyor, kendi pozisyonlarımızı koruyalım diye değil, karşı tarafı da nasıl ikna ederek bu oyunu bozacaksınız ve çoğunluğa geçeceksinize kafa yormak lazım.

 

Bu noktada şu an ülkenin içinden geçtiği ekonomik sıkıntılar — kimisi kriz diyor, kimisi kriz gelmek üzere diyor, adına sıkıntı diyelim şimdilik. Bu muhalefetin iktidar blokundan oy çalmasını, yerel seçimlerde oradan seçmenleri ikna etmesini mümkün kılıyor mu?

 

Ağırdır: Bir imkân açıyor, ama bunu kullanıp kullanamayacakları, bu mahareti gösterip göstermeyecekleri belirleyecek yine de. Evet ama, böyle bir imkân açıyor. Çünkü Türkiye’de sen ekonomik kriz diyorsun ama yaşadığımız şey sadece ekonomik kriz de değil. Bir, ekonomik boyutu var; iki, kurumsal boyutu var. Yani devletin bütün organizasyonu, yapılanması, kurumlar değişiyor ve bu değişimin gündelik hayatımıza nasıl yansıyacağını henüz belki bilmiyoruz birçok konuda; ama en azından şimdiye kadar olanlardan daha merkeziyetçi, daha otoriter, daha keyfiyetçi bir düzene doğru evrilmekte olduğumuz da açık ki o da sonuçlanmış değil. Ekonomik kriz de sonuçlanmış değil. E bir yandan da bölgesel ve küresel bir mesele olduğu ve doğrudan Türkiye’nin bunun taraflarından biri olduğu da açık. Dolayısıyla çok katmanlı problemler yumağının içinden geçerken seçmen önce hanenin dirliğine düzenine bakıyor. Ama hem ülkenin ekonomik ve siyasî hayatı veya iktidarın iddia ettiği gibi küresel oyunlar varsa, bekası risk altındayken bir de hanenin de düzeni risk altına giriyorsa beklenen doğal tepki seçmenin iktidar partisine daha az oy vermesidir. Ama bütün bu krizlerden çıkış için muhalefet bir yol haritası sunmuyor da hâlâ iktidar bir yol haritası sunuyorsa, doğru veya yanlış bir yol haritası sunuyorsa, sade vatandaş belirsizliğe değil, kaosa değil düzene oy verir. Dolayısıyla evet, bu ekonomik kriz, başa geri dönersek muhalefet partileri için müthiş bir fırsat alanı açıyor. Ama nasıl kullanacaklarını adaylarıyla, beyannameleriyle, kampanyalarıyla önümüzdeki dört ayda yaşayacağız.

 

Şimdi yerel seçimlere gelelim. Cumhurbaşkanı Erdoğan birçok temel ilin, İstanbul, Ankara başta olmak üzere, Bursa da dahil, Balıkesir de dahil belediye başkanlarını görevden aldı.

 

Ağırdır: Evet.

 

Çok önemli hamlelerdi.

 

Ağırdır: Çok.

 

Ve bunu görevden alması, yapılacak olan bir seçimde, yerel seçimde muhalefetin bu illeri alabilme ihtimalini gündeme getirmişti. Ama o günden bugüne baktığımız zaman sanki bu ihtimal bayağı bir azalmış gibi bir hissiyat var, ne dersin?

 

Ağırdır: Genel seçimin ürettiği atmosfer içinde evet.

 

Belki de genel seçimi erkene almasının nedenlerinden birisi de buydu.

 

Ağırdır: Kesinlikle. Burada seninle bir programda onu konuştuğumuzu hatırlıyorum. Yani çünkü yerel seçim ana iktidarı, ana yolu, güzergâhı değiştirmeden de iktidar partisine eleştirileri dillendirme imkânının olduğu bir alan. Dolayısıyla da seçmenin iktidar blokuna genel seçimden daha düşük oranda oy vermesi beklenir, rasyonel akıl içinden bakınca. Dolayısıyla da orada Ankara ve İstanbul’du kritik olan şey, şimdi hâlâ öyle midir ayrı bir bahis konusu ama, Ankara ve İstanbul’un yerel seçimlerde kaybedilme riski veya kaybedilirse onun üreteceği moral motivasyonun genel seçimlere etkisini AK Parti göze alamazdı. Onun için öne alınacağı çok açıktı. Hemen hepimizin de beklentisi öyleydi ve öyle oldu zaten.

 

Şimdi baktığımızda Ankara, İstanbul’da o tedirginliği büyük ölçüde attığını mı söylüyor?

 

Ağırdır: Evet çünkü terse döndü mesele. Bu kez genel seçimdeki başarı ya da başarısızlık her aktöre yerel seçime dair moral motivasyonu olumlu veya olumsuz etkiledi. Olumlu etkiledi çünkü hem MHP, hem AK Parti güven tazeledi ve üstelik de ona göre de organize oldu, uğraşıyor, çalışıyor. Ayrıca elinde iktidar olanakları var vs. Halbuki muhalefette üretilen negatif moral motivasyon ya da hayal kırıklığı diyelim veya bugün hâlâ gözlemlenmekte olan kırgınlık, üzgünlük, seçmeninden daha çok özellikle hani entelektüel kesimde, STK dünyasında, sivil girişimlerde yani daha aktif yurttaş olmaya teşne olan zeminlerde, örneğin sandık güvenliği için organize olan gruplarda ya da Muharrem İnce kampanyası için ya da Meral Akşener kampanyası için organize olan gönüllü gruplarda, en azından orada çok daha derin. Çünkü onlar daha aktif sahadaydılar, sade vatandaştan, benim anamdan babamdan farklı olarak. Sahadaydılar, sandık başındaydılar, birebir tanık oldular, adaylarının kapasitelerine veya kapasitesizliklerine, partilerinin başardıklarına, başaramadıklarına. Ama asıl önemlisi, o geceden itibaren, hepimizin bildiği tartışmalar ışığında söylüyorum, o geceden sonraki adaylarının dönüp kendilerine kurduğu dil ya da dilsizlik…

 

Kurmadığı…

 

Ağırdır: Ya da kurmadığı diller ve tavırlardan dolayı dehşet bir kırgınlık var. Dolayısıyla bu kırgınlık aşılır mı ya da nasıl aşılır, onu bilmiyorum. Ama en azından bu programın temel amacı da senin arzun çerçevesinde muhalefet ne yapar olduğu için, oraya odaklanarak baktığımda bütün bu kaybedişlere rağmen bile eğer CHP örneğin şunu diyebilseydi seçim gecesinden itibaren, bütün bu gönüllü organizasyonlara veya bu konuda arzusu olan herkese kapımı açıyorum, üye yapalım, herkes üye olsun. Yerel seçim adaylarını da bu yeni üyelerle parti örgütlerime seçtireceğim Aralık sonunda deseydi bile bu rüzgâr terse dönebilirdi.

 

Halbuki şimdi ne oldu?

 

Ağırdır: Tam tersine…

 

Kongre bile olmadan yine Parti Meclisi’nin, MYK’nın belirleyeceği, değil mi?

 

Ağırdır: Ama bu kesimlerdeki moral kırıklığına rağmen yine de bizim insanımızın kendi kaderine müdahale çabası, seçimlere bakış falan gibi geleneksel birtakım naturalarımızdaki şeyleri de dikkate alırsak, bu kırıklık seçimlere kadar bir miktar gidebilir diye de beklentim var.

 

Şimdi muhalefeti konuşacağız ama, iktidardan bir hamle geldi. Bu hamleyi esas alarak başlatan yine MHP lideri Bahçeli oldu. Mealen söylüyorum: Ekonomide çok sorun var, bu sorunlar bizi zorlar, onun için Cumhur İttifakı’nı yerel seçimlerde de sürdürmemiz lazım dedi. Ve kendisinin Adana’daki belediye başkanlığı da, Adana adayları olarak da lanse etti. Şimdi baktığımız zaman zaten böyle bir ihtimal vardı, ama adı da konulur oldu. İktidar partisi de buna itiraz etmedi. Ben hızlıca baktığımda mesela İstanbul ve Ankara’yı zaten AKP’nin elinde olan bir şey olarak ya da Adana’yı, buna ek olarak Antalya’yı, bunlar kendi ellerinde ama yeniden kazanma, ek olarak kendi ellerinde olmayan birtakım yerleri almaları, birlikte hareket etme durumunda özellikle büyük şehirlerde, İzmir hariç diyelim, Aydın, Balıkesir, Bursa, Antalya, Mersin vs., bu tür yerleri, Samsun, Trabzon falan gibi…

 

Ağırdır: İzmir, Kayseri gibi bir iki tane çok bariz olan birkaç yer dışında, metropollerde evet, bir mesele var. Onun için analizi şuradan yapalım bence: Üç Türkiye üzerinden yapalım. Çünkü üç Türkiye’de üç farklı rekabet çalışıyor. Bir tanesi metropolleşmiş, kentleşmiş, Batılı hayat tarzına dönüşmüş ağırlıklı olarak, merkezi nüfusu 500 bin, 800 binlerin üzerlerine çıkmış, dolayısıyla yerelliğin önemini kaybettiği, kendi ekonomik dinamikleri, ekonomik aktörleri yeterince güçlenmiş bir coğrafya var. Bu saydığım yerlerin hemen hepsi öyle. Bir de Orta Anadolu’dan Karadeniz’e doğru hâlâ geleneksel kodların olduğu, hâlâ ekonomik gücü, aktörü yeterince gelişmediği için devletin hizmetine, yatırımına ihtiyaç duyan ve muhafazakâr hayat tarzının hâkim olduğu bir coğrafya var. Orada ise zaten AK Parti’nin kendi başına oyları bile 53, 54’lerde — ki bazılarında MHP’nin desteğiyle falan daha da yukarılara çıkıyor. Yani 965 ilçenin yanlış anımsamıyorsam 47’sinde AK Parti’nin oyu tek başına yüzde 50’nin üstünde mesela. Bu CHP’nin yüzde 50’nin üzerinde olduğu ilçe sayısı sadece 26, 965’in içinde. Bir de üçüncü coğrafya var, Kürt yurttaşların ağırlıkta olduğu veya HDP’nin ağırlıkta olduğu. Dolayısıyla bu üç bölgede rekabet farklı. HDP’nin olduğu yerde HDP-AK Parti rekabeti var. Biraz sonra ayrıca özel olarak konuşmak lazım. Orta Anadolu’da ise ittifak olsa da olmasa da –ki olursa çok daha ezici bir yerden yürür–, asıl rekabet bu batıdaki kentleşmiş, metropolleşmiş Batılı hayat tarzının hâkim olduğu coğrafyada sürecek. Oralarda ama hem AK Parti, CHP’nin yanı sıra MHP, İYİ Parti de var, ya da topluca milliyetçiler diyeceğimiz küme de var. Ve üstelik MHP ve İYİ Parti toplamı üzerinden bakarsam yüzde 21-22’lerde.

 

Bir de çok ciddi bir Kürt seçmen de var.

 

Ağırdır: Aynen, diyelim ki işte İstanbul’da HDP’nin oyu yüzde 12’nin üzerinde.

 

Adana’da…

 

Ağırdır: Adana, Mersin’de zaten çok daha büyük falan. Dolayısıyla bu metropollerde cereyan edecek şey kamuoyunun ilgisini çekecek. Bir de HDP’nin olduğu, kayyumların olduğu yerlerdeki mesele. Şimdi bu metropollerdeki ya da büyük, senin de saydığın yerlerdeki rekabette ise ittifaklar kesin belirleyici olacak. Niçin belirleyici olacak? Eğer ittifaklar olmaz ise herkes yine 2014 seçimlerinde olduğu gibi davranırsa başka bir sonuç çıkabilir. Ama bu kez iktidar blokunun sözleşmeli olsa da olmasa da zımnen ittifak yapacağı çok açık ve pratikte de bunun böyle çalışacağı çok açık. Dolayısıyla orada bir bloklaşma olacağına göre muhalefetin ne yapabileceğine bağlı mesele. Sözünü ettiğin gibi Ankara, Adana, Mersin, Antalya, İstanbul bence burada kritik. Mesela İstanbul’da 2014’te yüzde 47, yüzde 40’tı CHP-AK Parti oyları, Kadir Topbaş yüzde 47’yle seçilmişti. Halbuki bu seçimlerde İstanbul’da o yüzde 40 yerel seçimdeki CHP oyu yüzde 26. Ama AK Parti’nin oyu da burada hâlâ yüzde 43. Şimdi 26’dan 43’ü geçmek yani 44’e ulaşmak diye bir meselesi var. Kaldı ki 43’ün üzerine bir de MHP’nin yüzde 8’ini eklersen, ittifak yaparlarsa yüzde 51. CHP’nin yüzde 51’e ulaşması lazım. 51’e ulaşması için hem İYİ Parti, hem HDP’yi ve özellikle HDP’yi ikna edip etmemekle meselesi var. Dolayısıyla ittifak meselesi kadar burada kritik olan şey kim kimle ittifak yapıp yapmayacağından çok bir de MHP ve İYİ Parti’nin kendi dinamikleri ve HDP’nin kendi dinamikleri belirleyici olacak. Dolayısıyla benim kanaatim şimdiden, siz gazeteciler böyle manşetlik, spektaküler laf arıyorsunuz ya, onun için söyleyeyim: Yerel seçimdeki sayısal sonuçları belirleyecek temel dinamik iki büyük parti değil yani AKP Parti ve CHP değil, MHP, İYİ Parti ve HDP oyları olacak.

 

Burada sanki bu durumda özellikle muhalefetin göstereceği, özellikle CHP’nin göstereceği adaylar ayrı bir önem taşıyor sanki.

 

Ağırdır: Kesinlikle, ittifak da yapılmazsa kesinlikle öyle.

 

Karşısında ittifak yapmış bir iktidar bloku varken bunlara İstanbul’da, Ankara’da, Adana’da, Mersin’de meydan okuyabilmek için muhalefetin diğer unsurlarının da oy verebileceği birtakım isimler çıkarması lazım.

 

Ağırdır: İkna olacağı isimler çıkarması lazım.

 

Bu nasıl olacak? Böyle bir mucize var mı? Hem İYİ Parti’nin hem HDP’nin birden oy verebileceği insan profili var mı Türkiye’de mesela?

 

Ağırdır: Şimdi eğer bugünkü kutuplaşma zemininden bakarsak yok. Ama eğer bütün bu kutuplaşmaları aşan bir siyaset üretilebilseydi, zaten asıl aradığımız mesele de buydu ve üretilemiyor, üretilemedi. Dolayısıyla buradaki mesele, önce belki şunu konuşmak lazım: Türkiye’de zaten yerel seçim öyle bir hale geldi ki, yerel olmaktan çıktı giderek. Bunun tabii birçok etkisi var; siyasî nedenleri de var, gündelik hayat pratiklerinin değişmesi, metropolleşme, kimlik meseleleri gibi başka tarafları da var; ama bizim siyaset kültürümüzün de ilettiği bir şey bu. Sonuçta bizde siyaset giderek televizyon ekranlarından liderlerin koltuklarında oturan seçmenlerle birebir ilişki kurduğu, hani deterjan pazarlar gibi yapılır bir hale döndü bir yandan. Artık yerel sorunları falan konuşmuyoruz ve tümüyle kimliklere ve kutuplaşmalara sıkışmış bir siyasî zeminde de bu çok daha kolay çalışabiliyor. Onun için adaylar bir bakıma hiç önemli değil gibi görünüyor — %1-2 denebilir. Ama bir yandan da tam tersine muhalefetin bugünkü kutuplaşmayı ve bu kimliklere sıkışmayı ve iktidarın bu politikalarının oyun planını bozabilecek tek yer de yerelleşme. Yani yerel sorunlar, yerel katılım imkânlarına dair vaatleri, böyle işte “Engelli yurttaşların evine sağlık hizmeti götüreceğim, yoksullara günde üç öğün yemek vereceğim” gibi hani böyle bir dönemin moda –hâlâ moda– projecilik diye bir laf var, Türkiye bunu geçti; muhalefet hâlâ bunu kavramıyor ve yeniden proje üretmek gibi bir şey. Mesele bugün artık Türkiye’de proje değil; bugün Türkiye’deki en çılgın proje, bana sorarsan demokrasiyi inşa etmek ya da bir arada yaşamayı inşa etmek projesidir; ama hiç kimse bunu söylemiyor, muhalefet dahil. Dolayısıyla yerellerde bile gündelik hayattaki şiddetin, gündelik hayattaki asayiş ve güvenlik sorunlarının, gündelik hayattaki kalite kaybının ne hale geldiğini hepimiz yaşıyoruz. Dolayısıyla muhalefet bu oyunu, gidişatı bozmak istiyorsa yerelden ve yerel başarılardan başlayan bir yol haritasıyla bunu çözebilir ve önünde bir fırsat var: İşte, beş ay sonra seçim — ama böyle bakarlarsa. Dolayısıyla buradaki mesele: Adaylar hem önemli hem değil. Adaylar kadar söylemin ne olduğu, partinin ana programının ya da muhalefet blokunun ana programının veya ayrı ayrı programlarının ne olup olmadığı çok belli değil; yoksa Tayyip Bey’in oyun planı belli, Devlet Bey’in tercihleri ve politikası, strateji de belli.

 

Ben adayları şundan telaffuz ettim; çünkü partilerin zaten bugüne kadar yapamadıkları ve bu kalan kısa sürede yapamayacaklarını varsaydığım için mesela İstanbul, Ankara gibi yerlerde birtakım parlak profilli isimler çıkıp partilerin yapamadığını ya da partisinin yapamadığını yapmaya talip belki olabilir. Böyle bir imkân, partisine rağmen birtakım adaylar bunu yapabilir.

 

Ağırdır: Yapabilirdi, ama bu beş ayda bu partilerin, bu siyasî yapının dışındaki bağımsız adayların böyle bir imkânı yok. Yeni bir siyasî aktörün sahneye çıkma ve bu oyunu bozma ihtimali yok bence, beş ay buna yetmez.

 

Partiler kendi içerisinde…

 

Ağırdır: Evet. İttifakla adayların önemi şurada; bunun en bariz örneğini nerede yaşadık? 2014 seçimlerinde Ankara’da CHP’nin Mansur Yavaş adaylığı. %43- %44’e kaybettiler. CHP’nin şimdiki oyu ne Ankara’da? %26. O zaman da aslında öyleydi, Mansur Bey’in kimliğinde milliyetçi camiadan önemli bir oy aldılar. Şimdi milliyetçi camia toplamdaki oyu artarken ikiye bölündü; MHP ve İYİ Parti var. Belki ideolojik olarak milliyetçilerin önemli bir kesimi ulusalcılarla birleşerek İYİ Parti’ye toplandı o %10; ama MHP’de de hem ülkücü damar duruyor hem de AKP’den memnun olmayan ama AKP ya da muhafazakâr bir iktidar dışında da “Muhalefete de oy vermeyeceğim” diyen seçmen de MHP’ye doğru aktı; ama ikisinin toplamı 21-22. Dolayısıyla 21-22 seçmen kümesine bu iki parti kendi iç dinamiklerinde ne değişecek bu beş ayda? Çünkü İYİ Parti’de yeniden yapılanma süreci var, MHP’nin ne yaptığını bilmiyoruz.

 

Tam onu soracaktım: Seçimden bu yana İYİ Parti’nin durumunu nasıl görüyorsun? Yani o başta ilk kurulduğu anlardaki popülaritesiyle şimdiki arasında bayağı bir…

 

Ağırdır: Dehşet düşük ama o zaman da düşüktü zaten. Yani sorun o zaman ülkenin bir kesim entelektüelinin ve medya mensubunun ve iş dünyasının AKP’nin oylarını düşerecek bir sağ aday gibi suni bir çözümün peşinden koşmalarıyla şişmiş bir yelken vardı; sonuçta işte o yelken bu kadar oldu. Şimdi dolayısıyla İYİ Parti doğal olarak kendi kimliğine dair bir tartışmayı yaşıyor, sağlıklı bir sonuca varırlar, yeni bir sentez üretebilirler, yeni bir örgütlenme üretebilirlerse başarırlar. Yoksa hele bir de iktidar blokunun bir ana ortağı olarak MHP orada dururken İYİ Parti’nin seçmenlerinin bir kesimi de MHP’ye kayabilir. CHP’den gelenler kaymayabilir, CHP kırgınlığının sürüyor olması nedeniyle; ama MHP’den gelen seçmenin bir kısmını da kaybedebilir. Onun için bu yerel seçim her bir partinin kendisi için de aynı zamanda bir sınav olacak.

 

Bu aday meselesi demişken, şimdi mesela İstanbul’da Gürsel Tekin aday adaylığını diyelim en azından deklare etti ve medyaya konuşuyor vs. yapıyor. Onun isminden ziyade böyle birilerinin erkenden kendilerini böyle ilan edip kendilerini sunmaları, iyi bir şey midir şu yaşadığımız konjonktürde?

 

Ağırdır: Şimdi bizim yerel seçime, genel olarak seçime dair bir şey söyleyeyim; bizde biliyorsun ki siyasî partilerimiz demokrat değil; kendi iç yapılarında da demokrat değil. Dolayısıyla ne ön seçimler var, ne böyle demokratik yollardan aday belirleme yöntemleri var, dolayısıyla liderlerin son dakikada son aday başvurusunu günü sabahı yazdıkları geçerli. Dolayısıyla şu anda ortalığa sen de ben de Gürsel Tekin de “adayız” diye çıkmak demek; ilgili partinin genel başkanının dikkatini çekmek veya o genel başkan üzerinde bir çevresel baskı psikolojisi üretmek için yapılan şeyler. Bunun yerel seçime ne etkisi olup olmayacağı ayrı bir bahis; ama önce genel başkanlarına etkisi olup olmayacağını göreceğiz her şeyden önce. Ama şunu söylemek mümkün: Genel seçimlerden önce CHP’nin İstanbul adaylığı için, Ankara adaylığı için daha fazla isim heveskâr gibi görünürken veya isimleri ortalıkta dolaşırken, 24 Haziran sonrasında evet İstanbul’da sanıyorum bir tek Gürsel Bey kaldı mesela ortada; çünkü herkes o moral bozukluğuyla ya da sayılara bakıp umutsuzlukla birazcık geri vitese almış gibi görünüyor. Ama eğer ekibiyle bu partinin ana stratejisi belliyse — ki henüz belli olduğuna dair bir işaret olmadığı gibi, daha yanlış anımsamıyorsam, geçen hafta mı iki hafta önceydi, 24 Haziran seçimlerini değerlendirme raporu tartışıyordu CHP. Aynı hafta AKP’nin MYK’sı vardı yerel seçim stratejisi tartışıyordu. CHP o raporu hani ODTÜ’lü bir grup yazdığında biz KONDA olarak mesela 30 Temmuz’da yayınlamıştık böyle 160 sayfalık bir rapor — bakabilirlerdi. Yani şunu demeye çalışıyorum: Daha ana stratejisi belli değil partinin. Eğer herhangi bir muhalefet partisinin ana stratejisi belliyse, o stratejiye ve söyleme uygun da adaylar, kadrolar ve onların yerel söylemleri gibi bir dizi içinde çalışıyorsa sistem, evet etkisi var. Ama böyle kendiliğinden herkesin kendini yüzünü görünür kılmak için, liderinin gözüne girmek için, önce liderinin teveccühüne mazhar olmak için yaptıkları işlerse, bunların bir etkisi yok; ama şu kısmı önemli: Adayların kimliği de önemli olacak. Muhalefet blokunda eğer bir ortak ittifak oluşamıyorsa –ki oluşmayacak gibi görünüyor– ama sizinle sahada illerde ilçelerde birtakım yerel ittifaklar da oluşacak. Dolayısıyla her bir yereldeki adayın bu anlamıyla önemi olacak muhalefet için. Yerelde hani o bağımsız “yan yana gelemiyor” diyen örneğin –İYİ Parti’yle HDP– İstanbul’da örneğin, Gürsel Tekin’i veya başka bir CHP adayını destekler mi? Ya da hangi profili destekler? Hangi söylem olursa destekler? Hangi kadroya vadede bu destek çalışır? Partilerin arayıp bulması lazım; ama bu kadar kapsamlı strateji çalışıyor olduklarını umalım.

Peki HDP’ye gelecek olursak; geçen sefer Demokratik Bölgeler Partisi diye bölgede almışlardı belediyeleri; şimdi nasıl yapılacak? Daha şu anda tam belli değil anladığım kadarıyla. Birincisi şunu sormak istiyorum: Verili durumda, son seçim sonuçlarını da analiz etmişsinizdir, geçmişte 2014’te kazandığı belediyeleri muhafaza edebilecek gibi görünüyor mu?

Ağırdır: Hâlâ kayda değer oranda görünüyor — 24 Haziran sonuçları üzerinden konuşuyorum. Yani yanlış anlamıyorsam üç tane büyükşehir, sekiz şehir, 85 toplam belediye başkanı vardı; ama yine yanlış anımsamıyorsam bunların 65 tanesinde kayyum var artık. Ama genel seçimde bizim gördüğümüz ya da bizim analizlerimiz, sayısal sandık analizlerinden ürettiğimiz yorum ve hesaplama şudur ki: Evet, HDP’nin bir oy kaybı var, ama bu AKP’ye doğru kayış biçimde değil; genel olarak seçime gitmemek içimde. Kaldı ki o 65 kayyumun ve kamu hizmetlerinin HDP’nin de bir dönem ihmal ettiği o yerel hizmetlerdeki birtakım çabaların hiç etkisi olmayacağını varsaymak da doğru değil. Bu trend sürer mi? Yani HDP’nin oradaki ağırlığı azalır mı? Göreceğiz. Yani belki bu ilçelerin bir kısmında böyle bir kayıp olabilir ve AKP’ye geçiş olabilir. Burada kritik olan, Diyarbakır, Van, Mardin gibi büyükşehirlerde ve şehirlerde, Batman gibi şehirlerde görünecek. Oralarda AKP’nin bir miktar daha ilerlemesi HDP’nin bir miktar da gerilemesi beklenebilir, çünkü bir de pratik siyasetten baktığımız zaman HDP’nin bu kadar insanı tutuklu, bütün örgütsel yapısı felce uğramış durumda, medyaya ulaşım imkânları sınırlı vs. vs. ve dolayısıyla ama bunun çok radikal biçimde yani, “Bak, kayyum politikası işe yaradı ve yeniden Kürt seçmenin önemli bir kısmı HDP’den AKP’ye kaydı” denecek bir noktada büyüklükte olacağını beklemiyorum.

Bir de şöyle bir olay yok mu: “Ya biz şimdi seçeceğiz, ama yine nasıl olsa yine kayyum atayacaklar” diye seçmenin…

Ağırdır: Elbette ama artık o yani HDP ile AKP’nin rekabeti olduğu yerde sadece hayat tarzından dolayı değil etnik aidiyetin giderek bir parti davranışını da aşan biçimde Kürtler’de geliştiğini görmemiz lazım. Dolayısıyla yine son derece muhafazakâr. HDP’nin ekoloji politikalarını anladığı için değil ya da kadın politikasını onayladığı için değil; ama Kürt kimliğinden hareket ederek bütün bu Suriye’deki, Irak’taki, Ortadoğu’daki ve bizdeki Kürt meseleleri kapsamında “Bir Kürt partisine de böyle olmamalı, sahip çıkmalıyım” diyen bir seçmen kitlesinin gündelik hayatta beklediği hizmetlerinin önüne geçecek güçlü duyguları olduğunu sanıyorum. Yine de burada aşınma olur, olacaktır da; çünkü yerel seçim konuşuyoruz, ama dediğim gibi artık “Kürtler HDP yerine AKP’ye tekrar döndüler” seviyesinde olacağını beklemiyorum. Ama bu beş ayda ne olur göreceğiz. Bir de tabii burada aday profillerinin ne olacağı da önemli.

Biz geçen Saruhan Uluç’u konuk ettik HDP sözcüsü, o yerel seçimlerde ittifak önerilerine açık olduklarını söyledi; ama yine her zaman olduğu gibi herhalde hiçbir parti HDP ile beraber ittifak yapıyor görünmek istemiyor.

Ağırdır: Görünmek istemiyor, ama Ankara’da, İstanbul’da, Mersin’de, Adana’da da Kürt oylarına ihtiyaçları var. İstanbul’da örneğin CHP’nin oyu 26, HDP’nin oyu da 12,7, 13; yani 47’lik Kadir Topbaş oyunu ya da seçimdeki %43’lük AKP oyunu geçmek için başka bir sihirli yol biliyorlarsa CHP’liler, ben bilmiyorum. Dolayısıyla HDP’ye de sıcak gelecek bir aday bulmadan veya HDP ile bir ittifak, ortak davranış göstermeden CHP’nin İstanbul’u nasıl kazanabileceği de muamma.

Yani böyle hep adı konmamış bir ittifak gibi bir hava yaratılmak isteniyor sanki.

Ağırdır: Evet ama bunlar, kamuoyunun beklentileri başka bir şey, politik aktörlerin akıl yürütmeleri ve zihin haritaları başka bir şey diye görüyorum bunu.

O zaman da şöyle bir şey olmaz mı? Yani şimdi hep söylenen, CHP %13 oyu İstanbul’da devşirmek için, yanına çekmek için HDP’yle şu ya da bu şekilde ittifak yapıp, ama HDP’yle ittifak yaptığı için kendi %26’sından azalma…

Ağırdır: “Aydın’da ya da Balıkesir’de kaybedersek?” diyorsun. Şimdi eğer bu tür baştan beri bu ittifak meselesinde benim tezim ve itirazım buydu. Eğer meseleyi sadece AKP’ye karşı ya da Tayyip Erdoğan’a karşıt yandaş bir eksen üzerinden oluşturduğunuz ve buradan düşünüp konuştuğunuz sürece kazanma ihtimaliniz yok. Bu Sarıgül örneğinde de görüldü, Mansur Yavaş örneğinde de görüldü vs. ama eğer bu meseleyi farklı kimliklerin partileri olduğunu kabullenerek, ama “Ortak hayat için ortak mücadele programı etrafında birleştik” demedikçe yani bu sadece dilde taktiksel bir şeyden söz etmiyorum, gerçekten zihnen böyle bir dönüşüm başarmadan bu ittifakların getirdiği kadar götürdüğü olabilir, doğrudur ve bunu sayısal olarak ölçmek o kadar da mümkün değil. Türkiye’nin ihtiyacı olan şey ve bugünkü var olan bu donuk kimliklere ve kutuplaşmalara sıkışmış bu yapıyı bozacak şey, ortak yaşama dair bir vaattir; demin en başta söylediğim gibi, “Çılgın projem demokrasi” demektir; ama bunun için önce gerçekten sizin de demokrasiye bu kadar yürekten inanan bir çılgın olmanız lazım; ikinci olarak da bu çılgınlığı ve inancınızı kitlelere de anlatmanız lazım — ki insanlar muhafazakârlığını, laikliğini, Türklüğünü, Kürtlüğünü değil; ortak yaşam üzerinden düşünerek oy versinler.

Peki, toparlayacak olursak; muhalefet için yerel seçimlerde bayağı kötümser bir tablo gözüküyor realist olarak baktığımız zaman.

Ağırdır: Evet, aynen öyle. Beklentilerin tersi oluştu; iktidar için daha zor olması gerekirken. Ama bir yandan da ekonomik kriz ve küresel dalgalanmalar sürüyor olduğu için de iktidarın o kayıp potansiyeli yüksek.

Ama burada muhalefetin bu sürece müdahale edecek…

Ağırdır: Seçime katılım çok düşebilir. Yani her iki tarafın, her iki blokun da seçmenlerinde, yani AKP-MHP blokunun seçmenlerinde bütün bu krizin faturası olarak, ekonomik gidişatın bedeli olarak, bu tarafta ise işte modern ve Batılı hayat tarzına sahip ya da “solcuyum” diyen seçmenlerde de CHP’den ve HDP’den hayal kırıklığından dolayı seçime katılma son yıllarda gördüğümüz en düşük seviyelerden birisi de olma ihtimali var.

O ama sonuçta her iki tarafta da böyle bir şey olacağı için sonuç çok fazla etkilenemeyecek. Şu hamleyi bekliyor musun son olarak onu sorayım? Bu Millet İttifakı’nı oluşturan partilerin en azından ittifakı bir dener gibi yapmasını?

Ağırdır: Yok, muhalefet blokunda artık öyle bir şey beklemiyorum. Yani hem kendi içlerinde, yani İYİ Parti kendi dertlerine hemhal şu anda, HDP başka, CHP dersen öyle. Kendi içinde derdi olmayan gibi görünen, en küçükleri olan Saadet Partisi, onlar hâlâ çelik bilye gibi kendi dünyaları içinde devam ediyorlar. Ama bu üç aktörde kendi içinde de problem var, yani kendi içindeki gerilimler, kendi içindeki değişim çabaları –olumlu mu olumsuz mu olur ayrı konu– ama kendi içindeki klikleşmeler yani işte HDP’de Selahattin Bey’in bir mektubu etrafında bile dönen tartışmaları gördük hepimiz. CHP Muharrem İnce kolunda, kurultay meselesine hiç girmiyorum, hani “İktidarın bütün bunları yaptığı dönemde CHP eleştirisi mi gerekiyor?” diyor izleyici, onun için herkes ama biliyor, yastığa başını…

Bilmez miyim, başıma neler geldi?

Ağırdır: Herkes yastığa başını koyunca ne olduğunu da biliyor; yani izleyici de biliyor sadece sen ben değil. Onun için bahis sadece CHP kurultay tartışması da değil. İYİ Parti dersen işte demin dediğim gibi kendi kimliğinin peşinde, o yüzden orada bir şey beklemiyorum ama AKP’yle MHP’de bekliyorum çok daha organize bir biçimde bu işi kotaracaklar sanıyorum.

Evet Bekir Ağırdır’a çok teşekkür ederim. “Yerel seçimlerde muhalefet neyi nasıl yapabilir?” diye konuştuk; çok fazla bir seçenek çıkmadı karşımıza, ama yine de “çılgın proje demokrasi” üzerinden bir şans var.

Ağırdır: Çok samimi yüreğimden gelen bir şey söyleyeyim: Gerçekten sözünü ettiğim gibi bütün kimlikleri içinde barındıran, bütün kimlikleri tanıyan ve “Ortak hayatı kurmak için talibiz biz bu işlere” diyen bir hareket veya ittifak bugün başlasa 30 günde ülkedeki bütün siyasî yapı değişebilir — bu fırsat var. Toplumun da ben bu bekleyiş içinde olduğunu sanıyorum, bütün bulgularımız da buna işaret ediyor. Toplum bir şeyden kurtulmak veya bir şeyi değiştirmek konusunda seçmenin bir kararı var artık. Sadece o değişimi “Hangi önderin arkasında durarak yaparız?” konusunda henüz o önderini bulmuş değil. O zaman da dönüyor yine alıştığı, kimliğini ifade ettiğini düşündüğü, “Kutbun ruhu, zihni, iklimi, atmosferi bana daha uygun” dediği yerde durmaya devam ediyor. Ama herkes bulunduğu saçağın altından rahatsız, bir an önce “Yağmur dinsin de güneşli havaya çıksak” diyor.

Evet yani birisinin bir şeyleri başlatması gerekiyor ama şu anda bunun işareti kurumlarda yok. Evet Bekir Ağırdır’a çok teşekkürler, sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler. İyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.