Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

David Graeber: “Uydurma işler (bullshit jobs) son otuz-kırk yılda katlanarak arttı”

2013’te bu konuda sarsıcı bir makale yayınlamıştı: Finans, pazarlama ya da bilgi sektöründeki sayısız ücretli, yararsız, saçma, hatta topluma zararlı işlerle iştigal ettiklerine kanaat getirmiş vaziyette bugün. Yazdığı pervasız deneme Bullshit Jobs’da (“Uydurma İşler”, Fr: Boulots à la con, Ed. Les liens qui libèrent), London School of Economics’in etkili öğretim üyesi antropolog David Graeber, sonuçları sadece meslekî bir dertle sınırlı kalmayan bu hâdisenin köklerini araştırıyor. Zira bunun ötesinde, toplumumuzun tamamı teknolojik ilerlemeyi bireyleri özgürleştiren bir araç olarak kullanmayı beceremiyor.

11 Eylül 2018’de Le Monde’da yayınlanan Marie Charrel imzalı söyleşiyi Haldun Bayrı çevirdi.

David Graeber

Tasvir ettiğiniz yararsız işler daima olmamış mıdır?

Evet, ama son otuz-kırk yılda katlanarak arttılar. Bu kitapta görüştüğüm kişiler gibi, çalıştıkları işlerin düşük yararlılığının bilincinde olan ücretlilere kulak verseniz yeter: raporlarını kimsenin okumadığı danışmana; şefi hiyerarşik konumunu haklı gösterme ihtiyacında olduğu için akıntıya kürek çeken muavine; sadece sistemdeki hatalar sayesinde para kazanan şirket avukatına… Bugün milyonlarca kişi korkunç bir anlam yoksunluğuyla çırpınıyor; bunun yanında bir de topluma bir faydası olmama duygusu var. Bu da paradoksal görünebilir: Teorik olarak rekabet oyunuyla azami kâr ve etkinlik sağlaması gereken piyasa ekonomisinin az faydalı bu işlerin var olmasına imkân tanımaması gerekirdi.

Bunların böyle çoğalmasını nasıl açıklıyorsunuz?

İçinde yaşadığımız sistem birçok bakımdan kapitalizmden ziyade bir tür yönetsel feodalliğin alanına giriyor. “Şanlı otuz yıl”dan beri (1945-1974 arasında OECD üyesi ülkelerin kaydettiği ekonomik gelişme dönemine verilen isim — Ç.N.) ücretler kârlara nazaran düştüler. Kârları kapan finans sektörü oldu; ki o da bu kârları, tıpkı Ortaçağ’daki gibi, katmanlar arasında karmaşık bir hiyerarşi oyunuyla ele geçiriyor.

Başka deyişle: Günümüzdeki finans, malların ve hizmetlerin –dolayısıyla değerin– imalatına az katkıda bulunuyor. Amerikan bankalarının kârlarının büyük bir kısmı, kurallara uymayan müşterilerin çarptırıldığı cezalardan ve ödedikleri masraflardan geliyor böylece — epey bir kısmı da başkalarının borçlarının alınıp satılmasından.

Finansın kırk yıldır artan gücüyle özetlenebilir mi sorun?

Sadece onunla değil. 20. yüzyıl boyunca toplumlarımızda sanayiden hizmetlere geçişi tasvir ederken temel bir yanlış anlamaya sebep olunuyor. Restoran sektörü ya da berberler gibi geleneksel hizmetlerin payı onlarca yıl boyunca gerçekten de işgücünün yüzde 20’si civarında sabit kalmıştır. Buna karşılık, geniş anlamıyla bilgi sektörüne –bilişim, finans, sigortacılık, iletişime– bağlı istihdam patlaması olmuştur. Bullshit jobs’un epey bir kısmı burada yoğunlaşmaktadır.

Düşünülebileceğinin aksine, pek fazla şey yapmadığınız bir iş için size ücret ödenmesi büyük bir manevi ıstırap doğuruyor. Neden?

İnsanlar dünyaya tutundukları duygusuyla mutlu olurlar. Onun iyiye doğru gitmesine şu veya bu şekilde katkıda bulundukları duygusuyla… Bullshit jobs’daki anlam yoksunluğunun doğurduğu manevi şiddet, tıpkı yararsızlık ve sahtekârlık duygusu gibi, hem manen hem fiziken tahripkârdır.

Söz konusu ücretliler neden isyan etmiyorlar buna?

Nasıl edebilirlerdi ki? Çalışmak bugün kimliğimizin belirleyici bir parçası — tanımadığınız biri size ne yaptığınızı sorduğu vakit, mesleğinizi söylüyorsunuz. Çağdaş istihdamın paradoksudur bu: İnsanlar işlerinden nefret ettikleri vakit bile, derinlemesine bağlı kalıyorlar ona. Hatta çoğu, tam da çalışırken çektikleri acılardan onur duyuyorlar.

Hıristiyanlıkta kök salmış olan teolojik anlayışımıza bağlı bu: Bu bir ödevdir, insanlık durumuna özgüdür ve karakteri “yoğurarak şekillendirir”. Kendi payına düşeni yapmayan kişi onursuzdur. Bu görüş ayrıca tüketimciliğin de öteki yüzüdür: Önce işyerinde acı çekilir, eve dönünce de bunu ileri sürerek tüketime yönelinir.

Hastabakıcılık ya da öğretmenlik gibi toplumda en yararlı mesleklere neden bu kadar az değer veriliyor?

Ayrıca ücretleri de kötü: Bir işin sosyal değeriyle ondan kazanılan ücret arasında ters bir ilişki gözleniyor. Kişilerin bakımıyla ilgili bütün işler (hekimler haricinde) için doğru bu. Bu işler bir tür “manevi kıskançlık”, yani manevi yüksekliğe işaret eden faaliyetler karşısında bir hınç doğuruyor. Adeta bütün toplum hastabakıcıların ya da öğretmenlerin diğer insanların yaşamında önem arz etme şansına sahip oldukları için bir de daha fazla ücret almayı talep etmeyeceklerini düşünüyormuş gibi vuku buluyor her şey! Aynı şey sanatçılarla da geçerli.

Popülizmi bu hınç mı besliyor?

Evet. ABD’de sağ popülizmin ayırt edici iki özelliği var: askerî bünyeye saygı ve öncelikle kültür alanında olmak üzere ilerici seçkinlerden nefret. İkisi birbirine bağlı. Halk sınıflarının çocukları için, “entelijensiya”ya girmek para kazanmaktan bile daha erişilmez bir düş; zira ellerinde olmayan bir bağlantılar ağı icap ettiriyor. Onlar için, toplumda yükselmeye imkân veren tek kurum ordu.

1930’da Keynes, işlerin otomatizasyonunun çalışma zamanını haftada yirmi saatle sınırlama olanağı sağlayacağını öngörüyordu. Neden olmadı?

Dönemin diğer paradoksu da bu: Dedelerimiz otomatizasyonun çocuklarını güç işlerden kurtaracağını düşlüyorlardı; bizse bugün robotların işimizi elimizden almalarından çekiniyoruz. Ama şayet bu olursa ve hiç kimse ücret almazsa, makinaların imal ettiği malları kim tüketecek?

Ekonomilerimiz bireyleri bullshit jobs’dan kurtarmak için yararlanmayı beceremiyor otomatizasyondan; çünkü emeğin farklı bir yer tuttuğu başka bir örgütlenme tasarlamaktan âcizler.

Bu kurtuluş, bir taban gelirin getirilmesiyle olabilir size göre. Bunun önündeki engeller neler?

Büyük kısmı, başta zikrettiğimiz, çalışmanın teolojik kavranışı. Kuşkucular şöyle diyor: Eğer herkese bir gelir verilirse, bazıları bundan istifade ederek hiçbir şey yapmazlar, ya da ihtiyacımız olmayan kötü şairler olup çıkarlar başımıza. Ama bunun nesi günümüzdeki saçma işlerden beterdir ki? Hiç değilse bireyler mutlu olurlardı.

Zamanımız olsaydı neler yapabileceğimizi düşlemekle geçiriyoruz günlerimizi; ama buna siyasî olarak hazır değiliz. Oysa ki binlerce yıl boyunca çok sayıda toplum, serbest zaman meşgalesinin sorun olmadığı ve koca koca sınıfların yaşamlarını nefret ettikleri faaliyetlerle uğraşarak geçirmeye mecbur olmadıkları bir örgütlenmeye ulaşmış.

David Graeber’in daha önce çıkan yazı ve söyleşileri:

https://medyascope.tv/2016/01/05/david-graeber-burokrasi-yuzde-1in-cikarlarina-hizmet-ediyor/

https://medyascope.tv/2016/01/11/piketty-ile-graeber-tartisiyor-borctan-nasil-cikilir/

https://medyascope.tv/2018/05/03/david-graeber-isci-sinifini-yeniden-tahayyul-etmek-gerek/

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.