Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Bahçeli-Akşener geriliminin anlamı

Yayına hazırlayan: Şükran Şençekiçer

Merhaba, iyi günler. Bir gazeteci olarak Meclis’te salı günleri yapılan grup toplantılarını yerinde izlemeyi çok severim, meraklısıyımdır. Ama uzun bir süredir Medyascope’taki işlerimizin yoğunluğu nedeniyle gitmek fırsatı olamadı. Bugün gitmeyi düşünüyordum, ama yine gidemedim. İnşallah haftaya gideceğim. Bugün çok ilginç sahneler yaşandı. Hâlâ sürüyor, bitmek üzere grup toplantıları. Ama meslektaşım Nergis Demirkaya’nın yazısını okudum. İyi Parti ile MHP arasında bayağı bir gerginlik yaşanmış. Aslında beklenen bir şeydi bu.
Böyle giderse herhalde uzun bir süre, en azından salı günleri bu gerginliğe tanık olacağız. İki partinin lideri, Meral Akşener ve Devlet Bahçeli bir şekilde birbirleriyle polemiğe, birbirlerine laf yetiştirmeye devam edecekler. Ama olay sadece bir polemik olayı değil, mâlûm. Meral Akşener’in İstanbul Üsküdar’daki evinin etrafına bir grup MHP’li gelip slogan atmışlardı. Meral Akşener de onlara cevap vermişti ve hatta onun videosu da yayınlanmıştı.
Bugün zaten Bahçeli’nin konuşmasının bir yerinde de bu var. Bahçeli ilginç bir şekilde üçüncü bir kişiden bahsediyor. Evde iki kişi, yani Meral Akşener ve eşinin dışında bir de kamera ile kaydeden üçüncü bir kişiden bahsedip, buraya bir esrarengizlik yüklemeye çalışmış bugünkü konuşmasında. Ama öte yandan Meral Akşener’in kapısının önüne gelenlere de sahip çıkmış, yani orada hani, “Hırsızın hiç mi suçu yok?” olayının bir başka versiyonunu izlemiş olduk. Ne diyor Bahçeli? “Kendisi bir davette bulundu, davete icabet bizim törelerimizde vardır, Üsküdar’dan arkadaşlarımız gitmişler, ama bize haber vermedikleri için biz kendilerini görevden aldık” diyor, Üsküdar yönetimini partinin. Yani yapılan işin kendisine bir itiraz yok. Tam tersine olumlu buluyor o saldırgan tutumu. Onun dışında ama, haber vermemelerinden dolayı adım attıklarını söylüyor. Bir gerginlik var, bu gerginliğin tırmandığını görüyoruz. Bugünkü Bahçeli’nin konuşmasında yine o üslûbunu aynen koruduğunu görüyoruz. Bundan sonra da pekâlâ kırmalı vurmalı cümleler kurdu Devlet Bahçeli.

Bahçeli İYİ Parti’nin tamamını karşısına almıyor

Peki bu kavga, bu gerginlik ne anlama geliyor? Bir kere olayın özünde ​Meral Akşener’in Bahçeli’ye yönelik, “Erdoğan destekçiliği”, “Saray yanaşmalığı”, Saray’a yanaşmış olması tespitinden alevlendiğini gördük. Ama başka bir tespitten de alevlenebilirdi. O tür çıkışın, geçen haftaki Meral Akşener’in sözlerinin Bahçeli’yi çok kızdırdığı anlaşılıyor. Zaten bugün de konuşmasında yine çok kızdığını, kendi tabiriyle “haklı bir şekilde kızdığı”nı vurguluyor. Ama bu bir vesile aslında. Bahçeli’nin İYİ Parti ile uğraşması. İlginç bir şey yapıyor. Yalnız, “İYİ Parti’nin tamamına” demiyor; onların bazılarını ayırıyor, liderini ve onun yakın çevresini kastediyor. Bunu özellikle vurguluyor ve “Kapımız sonuna kadar açık, isteyen geri gelsin” diyor. Bahçeli’nin onunla uğraşması çok anlaşılır bir şey; çünkü Bahçeli’nin siyaseten söyleyebileceği çok fazla bir şey yok. Hükümete angaje olmuş durumda, siyasî iktidara ve Erdoğan’a angaje olmuş durumda. Hatta kimi durumda, McKinsey olayında olduğu gibi Erdoğan’dan daha fazla Erdoğancı pozisyonlar alabiliyor. Onun dışında da konuşacak çok fazla bir şey olmadığı için, PKK ile mücadele vs. gibi hususları saymazsak, bir şekilde bir tavır alması, birilerine reaksiyon göstermesi gerekiyor. Reaksiyon gösterecek kişiler de tabii ki muhalefet oluyor. Ve muhalefetin içerisinde de kendilerinden kopmuş olan İYİ Parti oluyor.

İYİ Parti kendisini dar bir alana hapsediyor

Bu sonuçta Bahçeli’yi çok rahatsız edecek bir husus değil. Yani kimse Bahçeli’ye, “Ya, işiniz gücünüz yok mu? Niye İYİ Parti ile ve Meral Akşener ile uğraşıyorsunuz?” demez. Ama tersi pekâlâ söz konusu. İYİ Parti şu anda MHP ile ve Devlet Bahçeli ile olan meselesiyle kendini çok dar bir alana hapsetmiş oluyor. O dar alan da ne? İYİ Parti’nin iddiası merkez sağı tekrar toparlamaktı, merkez partisi olmaktı. Ama en büyük handikapı partinin esas kurucu unsurlarının MHP kökenli olmasıydı. MHP’yi aşıp aşamayacağı meselesi ciddi bir şekilde masadaydı.
24 Haziran seçimlerinde çok parlak bir çıkış yakalayamadı. Tabii ki yeni kurulmuş bir parti olarak aldığı oy oranı hiç de az değildi. Ama bunu daha önce de birkaç kez tartıştık. Yine de ilk başta yaratılan ya da var olduğu söylenen dalganın tam karşılığı olmadı. Bundan sıyrılmak konusunda İYİ Parti ne yapacak derken, Meral Akşener’in iki kere tekrarladığı istifası ve geri alması ve olağanüstü kongreyi gördük. Olağanüstü kongrede de birtakım isimlerin gidip birtakım isimlerin gelmesi dışında çok büyük bir yenilik açıkçası olmadı. Yani İYİ Parti 24 Haziran’dan sonra bir toparlanmaya girebilmiş değil. Hatta tam tersine, arada yaşanan Meral Akşener’in istifa girişimleri ile –diyelim artık, çünkü sonuçta hâlâ partinin genel başkanı– iyice yara aldı ve şu anda toparlanabilmiş değil. Böyle bir ortamda MHP ile böyle bir kavgayı bir şekilde yapıyor.
Bugün Akşener konuşmasında Bahçeli’ye yönelik olarak kendisine çok fazla zaman ayırmak istemediğini, esas olarak ekonomi konuşmak istediğini söyledi; ama biz Meral Akşener’in ekonomi konusunda söylediklerinden ziyade –sadece biz değil birçok kişi herhalde–, Bahçeli’ye söyledikleri ve MHP ile olan, Bahçeli ile olan polemikleri ile hatırlayacağız bugünü. Zaten Meclis salonundaki, bahçesindeki görüntüler de, her iki partinin grup toplantılarına da dışarıdan çok sayıda izleyicinin gelmiş olması –MHP grubu salona sığmamış mesela, Nergis’in yazdığına göre–, bu da aslında bu olayın, iki parti arasındaki gerginliğin iki partiyi de bir şekilde mobilize ettiğini, motive ettiğini gösteriyor. Ama buradaki mobilizasyon pozitif bir mobilizasyon değil, bir çekişme mobilizasyonu.
Bu Bahçeli’nin şu andaki konumuna çok da aykırı olmayabilir, ama muhalefet iddiasındaki Akşener ve İYİ Parti için bu hiç de iyi bir durum değil — enerjisini, vaktini bir tartışmaya, polemiğe ayıran bir parti olması hasebiyle. Ama bunun ötesinde birtakım hususlar da var. Açıkçası burada iki parti arasındaki en önemli rekabet, “Türk milliyetçiliğinin temsilcisi kim olacak? Gerçek temsilcisi kimdir?” gibi sürüyor tartışma. Bütün referanslar milliyetçilik üzerinden veriliyor her iki tarafta da — Akşener de Bahçeli de. Ama onun ötesinde de birtakım hususlar olduğunu düşünüyorum. Bu da bence Erdoğan’la kurulan ya da kurulabilecek ilişkiler.
Bilindiği gibi Akşener ve İYİ Parti 24 Haziran’ın hemen sonrasından itibaren ittifak görüntüsünden kendilerini sıyırdılar ve siyasî iktidara karşı yumuşak bir eleştiriyi tercih ettiler. Saldırgan, agresif bir tutumunu hiçbir şekilde görmedik. Açıkçası diğer siyasî muhalif partilerin de çok fazla bir tutumunu göremiyoruz. Nedense bütün muhalefetin üzerinde bir anlamda ölü toprağı var gibi. Ama özellikle İYİ Parti’nin daha dikkatli bir dil kullandığını görüyoruz. Benim gözlemim bu yönde. Dolayısıyla burada, yakın bir gelecekte, şu ya da bu şekilde, şu ya da bu nedenle Erdoğan’ın ittifak tercihi ​MHP ve Bahçeli’den İYİ Parti ve Akşener’e pekâlâ ​kayabilir. Tabii ki bugün itibariyle böyle bir şey hiç gerçekçi gözükmüyor. Ama daha önce Erdoğan’ın kurduğu ittifaklar, ittifakları kuruş şekli ve ittifakları bozuş şekilleri göz önüne alındığında, pekâlâ böyle bir ihtimal olduğunu düşünüyorum. Yakın vadede olmasa bile bir şekilde pekâlâ böyle bir ihtimal var. Ve bu hem İYİ Parti için hem MHP için ayrı ayrı anlam ifade ediyor.

En çok AKP’nin işine yarıyor

Bir diğer husus da açıkçası şu haliyle İYİ Parti ile MHP’nin bu şekilde birbiriyle kavga ediyor olması, çekişiyor olmasından en çok istifade edenin de AK Parti ve Erdoğan olduğu kanısındayım. Çünkü bu tür kavgalar taraflardan birini güçlendirmekten ziyade ikisini birden zayıflatır. Benim daha önceki izlenimlerime, başka Türk siyasî hayatındaki başka gerginliklere falan baktığımda gördüklerimden, böyle bir yargıya sahibim. Bu tür kavgalar, hele içi çok da fazla dolu olmayan, ideolojik olarak doluymuş gibi gözüken ama aslında çok da fazla dolu olmayan kavgalar, aslında her iki tarafı da zayıflatır — hele üçüncü bir güç söz konusu ise. Böyle bir hususu da özellikle vurgulamak lazım.
Son olarak da aslında İYİ Parti ile MHP arasında, Bahçeli’yle Akşener arasındaki gerginlik, atışma, aslında Türkiye’de bir süredir çok açık bir şekilde yaşadığımız, gördüğümüz, soluduğumuz bir olayın yansıması. O da bence Türkiye’de siyasetin, bildiğimiz anlamda siyasetin bitip tükenmiş olması. Bu konu üzerinde daha çok konuşmak lazım. İleride bu konu üzerine başka yayınlar yapmayı da düşünüyorum. Ama şu anda Türkiye’de Meclis’te grubu bulunan tüm partilerin bir şekilde artık siyaset üretmekten büyük ölçüde yoksun olduklarını düşünüyorum. Değişik değişik gerekçelerle ve değişik şekillerde tezahür ediyor.
Ülkeyi yönetenler de Erdoğan başta olmak üzere çok ciddi bir ideolojik ve politik kriz içerisindeler. Muhalefet, onun müttefiki olan MHP de ve muhalefet partileri de, HDP dahil muhalefet partileri de, hepsinin birlikte mustarip olduğu bir sorun var, o da siyasetin tükenmiş olması meselesi. Dün Kemal Can buradaki “5 soru 10 cevap”da bir anlamda yine benzer bir değerlendirmede bulundu. Gerçekten de bu tür siyasetin tükenmiş olması, gerçekler üzerinden inşa edilen gerçek sorunlar ve gerçek sorular üzerinde inşa olmuş siyasetler, politikalar ve tartışmalar ve polemikler söz konusu olmadığı için de bu tür kavgalara tanık oluyoruz. Daha da tanık olacağı benzeriz. Bir de buna Meclis’in artık tamamen fonksiyonsuz kalmasını ekleyin. Muhalefetin muhalefetini Meclis’te yürütebilmesi imkânının hiç kalmamasını… ama buna ek olarak da iktidar partisinin ya da iktidar partilerinin, MHP de dahil milletvekillerinin de aslında hiçbir fonksiyonlarının ülke yönetiminde kalmamış olması, hiç demeyelim ama çok az fonksiyonlarının kalmış olmasını da ekleyelim. Dolayısıyla bu fonksiyonsuzluk ve işsizlik ortamında da bu tür kavgalar daha fazla olacaktır. Toparlayacak olursak, MHP ile İYİ Parti kavgasından –ki süreceğe benziyor–, en çok yarayı kanımca İYİ Parti alacaktır. İYİ Parti’nin MHP’yi aşma iddiasını, Bahçeli onları bu ringe çekerek büyük ölçüde elinden almış oluyor. Evet, söyleyeceklerim bu kadar. İyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.