Ruşen Çakır, Ankara’da düzenlenen Alparslan Türkeş’i anma toplantısının bir grup Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) sempatizanınca saldırıya uğramasının ardından MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ve Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın’ın, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ı hedef almalarının siyasi olarak ne anlama geldiğini değerlendirdi.
Yayına hazırlayan: Kubilayhan Kavrazlı
Merhaba, iyi günler. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’a yönelik olarak önce Devlet Bahçeli, ardından yardımcısı Semih Yalçın’dan gelen tehditleri ele almak istiyorum. İlginç bir şekilde kendisini hedef alıyorlar, süreceğe de benziyor bence. Ama ona gelmeden önce, yine aynı konuda Melih Gökçek’in de Mansur Yavaş’a, bir anlamda MHP’nin yapmaya çalıştığından cesaret alarak yine lâflar söylediğini gördük, duyduk — Ahmet Hakan’ın programına çıkmış. Biliyorsunuz Ahmet Hakan, Bülent Arınç ile olan polemiği diyeceğim –ama polemikten daha farklı bir şey… neyse…– gündeme gelmişti. Artık siyâseten hiçbir iddiası kalmayan Melih Gökçek’i… –adı bile zor geliyor aklıma, Melih Gökçek’i– çıkarttı, ağırladı. Ve Melih Gökçek orada bol keseden konuşmuş Mansur Yavaş’a yönelik olarak. Ve ilginç bir şekilde, daha kendisinin yeni konu ile ilgili ifade verdiği FETÖ üzerinden, Fethullahçılık üzerinden Mansur Yavaş’a yönelik birtakım suçlamalarda bulunmuş. Olabilir.
Orada bir şeye özellikle değinmek istiyorum. Eski AKP milletvekili Suat Kınıklıoğlu –kendisi uluslararası ilişkiler uzmanıdır–, bir önceki dönemde Mansur Yavaş’ın tartışmalı kaybettiği seçim döneminde onun ekibinde de yer almıştı –onun için Suat diyorum, çünkü çok eski bir arkadaşımdır; iyi tanırım– Suat için FETÖ’cü demiş ve Amerika’ya kaçtığını söylemiş. Halbuki Suat hiçbir yere kaçmış değil; yurtdışı ağırlıklı yaşıyor, çocuklarının eğitimi ve işleri nedeniyle; ama sürekli Türkiye’ye gidip geliyor. En son bizde de yayına çıkmıştı, Senem ile stüdyoda. Hatta buraya geldi, kendisiyle çay kahve de içtik. Melih Gökçek, tabii başka âlemlerde yaşadığı için böyle şeyler ona kolay geliyor; ama Ahmet Hakan’ın en azından bir gazeteci olarak çağırdığı konukların birileri hakkındaki iftiralarına bir şekilde cevap verebilmesi lâzım. Benim bildiğim Suat konusu olduğu için ben ona değiniyorum, ama illâki başkaları hakkında da vardır ve burada insanların böyle kolaylıkla harcanmaya çalışılmasını bir not olarak düşmek istiyorum.
Melih Gökçek’in bu açıklamalarına Mansur Yavaş cevap vermedi. Bir tek basın sözcüsü Volkan Memduh Gültekin, bugün sosyal medyada bir açıklama yaptı ve şunu söyledi: “Sayın Cumhurbaşkanı tarafından neden görevden alındığını hâlâ açıklayamayan…” – “Metal yorgunluğu” demiş galiba dün yayında. O da bir acayip bir şey. Yani bir metal yorgunluğu varsa, herhalde onun kadar ve belki ondan daha fazla yorgun olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’dır– …”açıklayamayan Melih Gökçek’i” diyor, “bugüne dek –dönemindeki yolsuzlukları takibimiz dışında– muhatap kabul etmedik, bundan sonra da etmeyeceğiz. Bu şahsın bundan sonra da itiraf ve iftiralarının muhatabı kurumumuz değil Cumhuriyet Başsavcılığı olacaktır” deyip noktayı koymuş. Ama Bahçeli’nin açıklaması böyle olmadı. Bahçeli’nin sözlerinin ardından Mansur Yavaş doğrudan kendisi cevap verdi. Nasıl bir şey olmuştu hatırlayalım: Salı günü grup toplantısının çıkışında Bahçeli’ye hafta sonu Ankara’da yaşanan, Alparslan Türkeş’i Anma Toplantısı’na baskın –ki baskının başında MHP Ankara İl Başkanı var, 50 kişilik bir grup deniyor–, bu soruluyor. Ve diyor ki: “Bu olayın Mansur Bey’in elinin altında geliştiği kanaati hâkim. Bundan sonra Mansur Bey dikkat etsin. Artık kendisinin arkasında bir ülkücü nefes var.”
Bu açıkça bir hedef gösterme. Şunu özellikle vurgulamak lâzım: Salı günkü grup toplantılarında Devlet Bey’i defalarca izlemiş birisiyim. Normalde girerken ve çıkarken en fazla insanların elini sıkar, selam verir –ki liderler böyledir–, ama bazı durumlarda gazeteciler soru sorarlar. Sadece Devlet Bahçeli’ye değil Kılıçdaroğlu’na da, Erdoğan’a da, başkalarına da. Bu genellikle de o liderin basın sorumluları tarafından gazetecilere söylenir. “Sayın Akşener ya da Sayın Erdoğan ya da Sayın Bahçeli çıkışta sizin sorularınızı yanıtlayacak” denir. Onun üzerine sorulur. Yani bunun hasbelkader birileri bir şey sordu da öyle verilmiş bir cevap olduğunu düşünmüyorum. Büyük bir ihtimalle bu soruyu bekliyordu ve bu cevabı da hazırlamıştı. Burada Mansur Yavaş’ı doğrudan hedef aldı. Mansur Yavaş da bir açıklama yaptı Bahçeli’nin bu sözleri üzerine. Yani basın danışmanına falan bırakmadı. Doğrudan kendisi dedi ki: “2,5 yıldır hiçbir siyasî demeç vermedim. Bu sorumluluk ve prensip gereği bundan sonra da ilgimiz olmayan konulardan dolayı hakkımda yapılan siyasî açıklamalara yanıt vermeyeceğim. Hemşehrilerime söz verdiğim gibi sadece ve sadece 6 milyon Ankaralının mutluluğu ve huzuru için çalışmalara aynen devam edeceğim.” Ve ardından kendisine hem CHP’den hem İYİ Parti’den sahip çıkıldı açık bir şekilde. Bahçeli’nin çıkışına karşı pozisyonlarını Mansur Yavaş’tan yana aldılar.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Seyit Torun’un bu konudaki açıklamasına da MHP’den Semih Yalçın sosyal medyadan tam zehir zemberek cevaplar verdi. Seyit Torun ile başlayan, CHP ile devam eden, ama esas olarak Mansur Yavaş’ı hedef alan cevaplar… Şimdi buradaki hakaretleri vs. aktarmak istemiyorum Mansur Yavaş’a yönelik olarak. Ama şunu söylüyor: “Mansur Yavaş artık rahat durmalı! Sayın Genel Başkanımızın haklı ikazlarını dikkate almalı! Almazsa kendisi bilir. Bizden söylemesi: Rüzgâr eken fırtına biçer.” Şimdi bu yeterince sert, ama daha devamı var. “Fitne eken; öfke, kin, nefret, hışım ve şiddet biçer!” Şiddet lâfı bizzat kullanılmış. “Halkın haceti bunlar değil.”
Burada ne oluyor? Anladığım kadarıyla olay şu aslında: Mansur Yavaş, MHP’den siyasete girmiş ülkücü birisi, MHP’de Ankara’nın dış ilçelerinden Beypazarı’nda başarılı olduğu söylenen belediye başkanlıkları yapmış, daha sonra MHP tarafından büyükşehir adayı olarak gösterilmiş, kazanamamış, ama bu hareketin yetiştirdiği ender sayıdaki iş bitirir belediye başkanı, siyasetçi profilinde bir isim, bir dönem Bahçeli’nin de gözdesi olan bir isim. Daha sonra CHP’den aday oldu. Ve orada karışık bir şekilde kaybetti –ya da kaybettirildi; o hâlâ tartışmalıdır, hatta birçok kişi de Mansur Yavaş’ı bu konuda yeterince mücadele etmediği için eleştirir–; ardından Melih Gökçek de çekildikten sonra, Özhaseki’ye karşı çok net bir galibiyetle seçildi. Siyaset konuşmuyor, ama siyasî kimliğini hep muhafaza ediyor. Siyasî geçmişini, CHP’den aday olmasına rağmen hiçbir zaman reddetmiş birisi değil. Yani şöyle bir açıklama duymadık: “Ben eskiden kötüydüm, artık sosyal-demokratım” vs. demedi, pek siyaset konuşmadı. Şöyle bir mantıkla hareket ediyor — ki aslında doğru bir strateji: “Beni bilen biliyor. Ben şu anda belediye başkanlığı yapıyorum” nokta. Ama ekibinde ülkücü hareketten gelme isimler var. Bazıları bunun çok sayıda olduğunu söylüyor, bazıları çok da abartılmaması gerektiğini söylüyor. Sayı tartışmasını bir kenara bırakalım; ama benim de bildiğim, kendisinin daha önceden tanıdığı, güvendiği birtakım isimleri –ki bunlar dolayısıyla MHP’den ayrılmış ülkücüler, öyle diyelim– bunları yanında çalıştırıyor, değişik yerlerde danışman olarak ya da başka yerlerde çalıştırıyor. Ve bir etki alanı var.
Etki alanı neden var? MHP aslında öteden beri, ülkücü hareket öteden beri hep kendi içerisinde tartışan, kavga eden, bölünüp duran bir harekettir. Muhsin Yazıcıoğlu’nu biliyoruz, ama onun öncesinde de vardı. Daha sonrasında da oldu. Ve en son yaşadığımız İYİ Parti olayı da zaten bunun göstergesi. İYİ Parti’ye gitmemekle beraber hâlâ parti içerisinde kalıp muhalefet yapmaya çalışan bazı isimleri de –en son Ülkü Ocakları eski başkanlarından Atila Kaya örneğinde olduğu gibi–, bir grubu da ihraç ettiler. Yani MHP hep kaynayan bir kazan. Ve Devlet Bahçeli’nin liderliğine hep birileri değişik dönemlerde karşı çıkmıştır. Mesela çok iyi hatırlıyorum, zamanında Tuğrul Türkeş’e karşı Bahçeli’nin yanında olan isim Atila Kaya, şimdi Bahçeli tarafından partiden atıldı gibi. Dolayısıyla burada Mansur Yavaş’ın bir etki alanı var ve bir diğer önemli husus da, MHP düşerken İYİ Parti ve Mansur Yavaş ayrı ayrı yükseliyorlar. Semih Yalçın son tehditlerinde Mansur Yavaş’ı İYİ Parti ile ilişkilendirmeye çalışıyor, ama birebir ilişki olduğunu sanmıyorum; yani Mansur Yavaş için, “CHP’den seçildi ama aslında İYİ Partili” demek çok doğru olmaz. Hatta hatırlanacaktır, hangi partiden aday gösterileceği konusu bir ara gündeme gelmişti. İYİ Parti kendi adayı olarak girmesini istiyordu; ama Mansur Yavaş da CHP adayı olmayı tercih etti, bastırdı ve CHP listesinden İYİ Parti’nin de desteklediği birisi olarak kazandı. Dolayısıyla burada Bahçeli ve Bahçeli’nin etrafındakiler çok ciddi bir şekilde endişeleniyorlar; çünkü Mansur Yavaş’ın Ankara Büyükşehir Belediyesi İstanbul kadar olmasa da bayağı bir güç. Çok ciddi bir network’ü var. Yani kurumlar var; kim bilir kaç kişi çalışıyor? Belediyeyle iş yapan kurumlar var, şirketler var vs.. Halk ile doğrudan teması olan bir yer — ki Mansur Yavaş özellikle sosyal projeler konusunda çok aktif ve çok başarılı. Koronavirüs olayında da gördük, başka birçok olayda da gördük. “Siyaset yapmıyorum” diyor, ama doğrudan sorunlar konusunda geliştirdiği sosyal politikalar ile aslında siyasetin ta kendisini yapıyor. Böyle bir ilginç bir durumu var. Ve bu tabii ki MHP’yi çok ciddi bir şekilde rahatsız ediyor — MHP yönetimini diyelim.
Şunu açıkçası düşünüyorum, daha doğrusu emin gibiyim: MHP’nin içerisinde olup, parti olarak MHP oy vermekle birlikte diyelim ki Mansur Yavaş ile Erdoğan yarışırsa tercihleri Mansur Yavaş’tan yana olacak çok sayıda kişi var. Böyle de bir olay var. Bu realiteyi kabul etmek lâzım. Tabii ülkücü tabanın Mansur Yavaş’a olan sempatisi ya da yakınlığı, onun bir cumhurbaşkanlığı adaylığı durumunda özellikle Güneydoğu’da oy alma oy alma ihtimalini azaltıyor tabii. Bunu da bir nokta olarak vurgulamakta yarar var. Her halükârda şu hâliyle bakıldığı zaman zaten İYİ Parti ile İYİ Parti’den yana çok dertli olan, İYİ Parti’nin güçlenmesinden çok ciddi bir şekilde tedirgin olan, İYİ Parti’yi kriminalize etmek için uğraşmış ama bunu tam başaramamış olan MHP’nin, bir diğer yandan –İYİ Parti ile koordineli ya da koordinesiz nasıl düşünüyorlar bilmiyorum ama– Mansur Yavaş’ın da Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı olarak ülkücü tabanda belli bir etkinliğinin olmasını, belli bir alanı kontrol etmesini ve bir câzibe merkezi olmasını asla istemiyorlar. Şimdi şöyle düşünün: Anadolu’da bir ülkücüsünüz ve ileriye bakmak istiyorsunuz. Genç bir ülkücüsünüz, Ülkü Ocakları’ndasınız ve siyaseti uzun vadeli yapmak istiyorsunuz. MHP tabii ki akla gelen yer, ama şu hâliyle bakıldığı zaman MHP’de hiçbir gelecek yok. MHP’nin Cumhur İttifakı içerisinde yer aldığı için belli bir etkisi var, ama o da özellikle ekonomik krizle beraber iyice azalıyor. Ne yaparsınız? İYİ Parti bir seçenek, bir diğer seçenek de pekâlâ Mansur Yavaş. Şöyle diyelim ki, her ne kadar kendisi “Ben düşünmüyorum” dese de, cumhurbaşkanı adayı olma ihtimali hep masada, onu biliyoruz; dolayısıyla Bahçeli’nin ve MHP’nin inişte olduğu bir yerde, Mansur Yavaş’ın yükselişte olduğu bir gerçek. Ve bu yükseliş ve iniş ilişkisini en yakından takip edenlerin de ülkücü hareketin tabanı ve kadroları olduğu bir başka gerçek. İşte, o baskına uğrayan toplantıyı da –Bahçeli de bunu söylüyor, Semih Yalçın da bunu söylüyor; direkt olmasa bile îmâ ediyorlar–, bunun da bir Mansur Yavaş organizasyonu olduğunu ya da Mansur Yavaş’ın desteğiyle gerçekleştiğini düşünüyorlar. Onun için basıyorlar.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Ve tabii ki buradaki sorun şu: Basanın yanına kâr kalıyor. Hatta güvenlik güçlerinin de desteğini alıyorlar. Şu âna kadar MHP’den kopmuş ülkücü kökenli gazeteci, siyasetçi vs. çok sayıda kişi saldırıya uğradı. Hiç kimseye bir şey olmadı. Ellerini, kollarını sallayarak gittiler. Yargılananlar tutuksuz yargılanıyor. Böyle ibret-i âlem için mahkûm edilmiş kimse yok. Dolayısıyla eşitsiz bir ilişki var. Tehdidi bu anlamda ciddiye almak lâzım. Çünkü tehdit yapılıyor; birilerinin –daha önce de oldu– bunun sonucunda birilerinin başına iş geliyor ve başına iş açanlar, yani fâiller, zanlılar hakkında ciddi hiçbir şey yapılmıyor, ortalık ayağa kalkmıyor. Gazeteciler, siyasetçiler gündüz gözüyle –kameralar kaydediyor vs.– saldırıya uğruyorlar. Hiçbir şey olmuyor. Dolayısıyla buradaki söylenenleri bence ciddiye almak lâzım. Benim Ankara Büyükşehir Belediyesi’nden ulaştığım kaynaklarım bunları çok önemsemediklerini, bir şey olmayacağını söylüyorlar. Haklı olabilirler. Umarım haklıdırlar. Fakat bu söylenenler, daha önce de yaşananlara bakıldığında ve tabii ki MHP hareketinin geçmişine bakıldığında, Soğuk Savaş döneminin Türkiye’sinde yaşananlara hatırlandığında… her ne kadar Soğuk Savaş dünyada yoksa bile Türkiye’de bir tür kutuplaşma ile beraber böyle bir şey var. Pekâlâ ben olsam açıkçası buradan işkillenirdim. Bunlar geçiştirilecek şeyler değil. Bir siyasetçinin kalkıp bir başka siyasetçiyi, ülkenin ikinci büyük şehrinin belediye başkanını ne olursa olsun “Fitne eken şiddet biçer” diye tehdit etmesi akıl alır bir şey değil. Ve hiç de bir şey olmadı kendisine. Daha önce de yapmıştı benzer şeyler. Onun sonucunda birilerinin başına bir şeyler geldi, ama aynen devam ediyor. Böyle garip ifadelerle ortamı kriminalize ediyorlar, gerginleştiriyorlar ve aslında burada Mansur Yavaş’ı bu tür olaylarla boğmaya da çalışıyorlar. Bu tür polemiklerin içerisine çekerek boğmaya çalışıyorlar. O da uzak durmaya çalışıyor. Ne kadar başarabilecek, hele bir de bunun pratikte yansımalarını görürsek, Allah göstermesin ama görürsek, işin rengi çok daha değişebilir. Evet, bu notu bir yere koymak lâzım. “MHP’liler bunu hep yapıyor, zaten alıştık” vs. diye kanıksanacak bir olay değil. Açık açık söylenen cümleler var. Ve muhatap alınan kişi, hedef gösterilen kişi, Türkiye’nin ikinci büyük şehrinin belediye başkanı. Evet, bugün bir başka yayında henüz saatini bilmiyorum, ama muhtemelen 17.30’da olacak, bu son bakan değişikliğiyle ilgili bir şeyler söylemek istiyorum. 17.30’da tekrar görüşmek üzere. Söyleyeceklerim bu kadar. İyi günler.