Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

“FETÖ’ye dahil olmamakla birlikte bilerek, isteyerek yardım etmek” ne demek?

Sözcü Gazetesi yazarları Emin Çölaşan ve Necati Doğru ile gazete yöneticilerinden Metin Yılmaz, Mustafa Çetin ve Yücel Arı hakkında “Silahlı örgüt hiyerarşik yapsına dahil olmamakla birlikte örgüte bilerek-isteyerek yardım etme” suçlamasıyla iddianame hazırladı. Bu ne anlama geliyor?

Yayına hazırlayan: Gamze Elvan

Merhaba,iyi günler, iyi haftalar. Bugün, haftaya çok çarpıcı bir iddianameyle başladık;şaşırtıcı ve yadırgatıcı. Sözcü gazetesinin iki önde gelen yazarı Emin Çölaşan ve Necati Doğru hakkında, aynı zamanda gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Metin Yılmaz, İnternet Yayın Yönetmeni Mustafa Çetin ve İnternet Haber Koordinatörü Yücel Arı hakkında iddianame hazırlanmış. Bu iddianamede bu kişilere yönelik, “Silahlı örgütün hiyerarşik yapısına dahil olmamakla birlikte örgüte bilerek, isteyerek yardım etme”suçlaması var; yani FETÖ’ye dahil değiller, ama bilerek, isteyerek yardım ediyorlar, diye dava açtılar. Bu aslında ilk defa olan bir husus değil; çok oldu, en çarpıcısı da yakın zamanda yine Sözcü gazetesine açılmış olan bir davaydı. Orada da Burak Akbay, Gökmen Ulu, Mediha Olgun ve Yonca Yücekaleli yargılanmıştı; ama çok daha fazla konuşulan dava daCumhuriyet Davası’ydı. Cumhuriyet Davası’nda da birçok gazete yazarına, gazete çalışanına yöneltilen suçlama aynı şekilde örgüt üyesi olmamakla birlikte bilerek, isteyerek yardım etmek suçlamasıydı. Bu hukukla ne derece bağdaşır?Birazdan örnek olarak okuyacağım; o da Kadri Gürsel’in avukatı, Prof. Köksal Bayraktar’ın tam da bu konuda mahkemede yaptığı savunma ve mahkeme başkanıyla yaşadığı tartışma.

Köksal Bayraktar’ın savunması

Kadri,“Ben de Sizin İçin Üzgünüm” kitabının 215. sayfasından itibaren bu hususu zabıtlardan özetleyerek aktarıyor. Orada Köksal Bayraktar hoca, bir başka ceza hukuku profesörü, Fatih Selami Mahmutoğlu’ndan hareketle şunu söylüyor: “Örgüte bilerek, isteyerek yardım etmek çok soyut bir kavram, bunun somutlaştırılması lazım” ve Prof. Mahmutoğlu’ndan hareketle de “buradaki somutlaştırmanın doğrudan katkı vermek” olduğunu söylüyor. “Yani her türlü hareket, terör örgütüne yardım olmaz. Yardımın olabilmesi için yapılmakta olan fiile benim destek vermem gerekir, katkıda bulunmam gerekir. Bu iddianamede bu yok” diyor —ki yoktu. Çok soyut bir şekilde, akıl yürütmeyle yapılan, “Şu ve şu yazılarla,örgüt üyesi olmasalar bile FETÖ’ye yardım etmiştir”.

Yani bu, eski tabirle ekmeğine yağ sürmek diye bir laf vardı, tartışmalarda çok kullanılırdı, “Sen bundan değilsin, sen bu görüşten değilsin, ama bu tavrınla o görüş sahiplerinin ekmeğine yağ sürüyorsun, onların işine yarıyor bu söylediklerin” şeklinde — ki bu benim başıma özellikle Türkiye’de İslamcılık çalıştığım yıllarda çok gelmişti. İslamcılık üzerine haber yapıyor olmak, İslamcıların ekmeğine yağ sürmek olarak kullanılırdı. Kemal Can’ın bu konu üzerine zamanında çok güzel bir yazısı vardı; o da ülkücüler üzerine Tanıl Bora’yla yaptıkları çalışmaların,solun içerisinde ülkücülerin ekmeğine yağ sürmek olarak tanımlandığını söylemişti. Böyle bir olaydı. Ama bu tabii ki sonuçta bir polemik hususu, “Bunu böyle diyorsun ama, bunların ekmeğine yağ sürüyorsun” diye birisini eleştirebilirsiniz belki; ama o kişiyi ceza mahkemesinde yargılamanız gerçekten akıllara ziyan bir durum; daha önce yapıldı ve hâlâ yargının bağımsız ve tarafsız olma iddiasını her şeye rağmen savunan Türkiye’deki yargı mekanizması,bu iddianameyle beraber bir kere daha ne kadar siyasîleşmiş olduğunu bize gösteriyor.

Abesle iştigal

Emin Çölaşan’ın ve Necati Doğru’nun belli ki bazı yazılarından, belki bazı yazılarından, belki yaptıkları açıklamadan hareketle kurulmuş bir iddianame,bunun detaylarını henüz öğrenmedik; ama iktidara yakın medya bugün bu haberi nasıl ilk olarak verdiyse, bunu da bugünlerde anlatacaktır, savcılardan alacaktır. Sonuç olarak Necati Doğru’yu ve Emin Çölaşan’ı tanıyan insanlar için–ki ben şahsen ikisini de ayrı ayrı tanıyorum, yıllardan beri biliyorum ve tanıyorum– Fethullahçılıkla adlarının yan yana anılması kadar abesle iştigal olan başka isimler olamaz herhalde. Ama bu kişilerin de bir şekilde “Örgüt üyesi olmamakla birlikte” diye başlayan “bilerek, isteyerek yardım etmek” diye devam eden bir davanın içine katılması an meselesi. İddianame hazır, bakalım iddianame kabul edilecek mi? Daha önceki örneklerden hareketle bakarsak iddianamenin kabul edilme ihtimali hayli yüksek.

Peki, bu niye böyle oluyor? Artık bu işin suyu çıkmış durumda. FETÖ’yle mücadele adı altında, hoşlanılmayan birçok kişi, yazılarından, sözlerinden hareketle, dolaylı olarak, doğrudan “Bu yaptığın, bu söylediğin, bu duruşun FETÖ’nün işine yarıyor” gibi birtakım soyut değerlendirmelerle pekâlâ yargının hedefine alınabiliyor, bu anlamda bu tamamen siyasî bir operasyon oluyor sonuç olarak, Sözcü gazetesinden ve bu yazarlardan rahatsız olduklarını tahmin edebiliriz. Ama bu yazarlar yıllardır rahatsızlık verirler. Genellikle haklarında hakaret davası, özellikle Emin Çölaşan hakkında, hakaret davası vs. belki Cumhurbaşkanı’na hakaret, belki devlet yetkililerine hakaret davaları açılmıştır; ama böyle bir örgüt üyeliği davasına sokabilmek için ve de örgüt olarak da kendilerinin tam karşısında yer aldığı belli olan bir yapıyla ilişkilendirilmeleri, ya da çok kullanılan tabirle “iltisaklı” ilan edilmeleri gerçekten –nasıl söyleyeyim?– yadırgatıcının ötesinde, çok ciddi bir şekilde rahatsız edici bir husus.

Ergenekon günleri

Bu daha önce Ergenekon süreçlerinde olurdu, orada da bir torbanın içerisine herkesi bir şekilde doldururlardı. Bir tarafta Fethullahçılar hoşlanmadıklarını, bir tarafta AKP’liler hoşlanmadıklarını bir şekilde iltisak bularak, yaratarak, gerektiğinde delil yaratarak  yargılatırlardı — eskiden Fethullahçı polisler, yargı mensupları ve onların gazetecileri ya da medya çalışanları diyelim, bu konuda çok gayretkeştiler. Bu sefer, açıkçası delil yaratma yolunda pek bir çaba yok. Kadri’nin kitabında Köksal Bayraktar’ın savunmasında da bu var. “Destek diyorsunuz, delil gösterin. Tek bir delil gösteremiyorsunuz” diyor. Orada, o günkü oturumda Köksal Bayraktar, sözünü ettiği hocanın, Fatih Selami Mahmutoğlu’nun söz konusu kitabından pasajları mahkeme başkanına vermek istediğinde, mahkeme başkanı çok rahatsız olmuştu, “Siz bize ders veremezsiniz” demişti; ama gerçekten de bu tür konularda, özellikle terör örgütüyle ilişki konusundaki yargılamalarda bazı temel şeyleri, hukukun temel esaslarını özellikle mahkeme heyetlerinin bilmeleri gerekiyor, eksikleri varsa tamamlamaları gerekiyor. Baktığımız zaman burada tamamen siyasî bir yaklaşım,hukukla çok alâkası olmayan bir yaklaşım görüyoruz; daha öncekilerde olduğu gibi.

Fethullahçılara yapılabilecek en büyük iyilik

Buradan sonuçta ne çıkıyor? Siyaseten hoşlanılmayan kişileri FETÖ bahanesiyle rahatsız etmek, tasfiye etmek, etkisiz kılmak gibi amaçlarla bir şeyler yapıyorsunuz;ama sonuçta burada, bu kişileri suçladığınız şeyin tam dik âlâsını siz yapıyorsunuz. Nedir bu? “Hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte örgüte bilerek, isteyerek yardım etmek.” “Bilerek, isteyerek” kısmını atalım; ama bugün, Fethullahçılara yapılabilecek en büyük iyilik –ki uzun zamandır bu yapılıyor– Fethullahçılıkla hiçbir alâkası olmayan, hatta Fethullahçılığın tam karşısında olduğu bilinen kişileri de değişik amaçlarla Fethullahçılık torbasının içine sokmaktır. Bu olay, geçmişte Ergenekon sürecinde de hep dile getirilen bir şekilde olayın sulandırılması — hatta sulandırmanın da ötesinde bir şey oluyor. Sonuçta siz böyle yaptığınız zaman, Fethullahçı olduğu bilinen birtakım insanlar da pekâlâ kendilerinin de haksız yere soruşturulduklarını ileri sürebilirler. Yani siz şimdi Emin Çölaşan’ı Fethullahçılığa yardımla itham ederseniz, herhalde artık Türkiye’de itham edilmeyecek kimse kalmaz. Öte yandan, geçen hafta burada Hanefi Avcı’yla bu konuyu konuştuk, “Fethullahçılıkla mücadele nasıl yürüyor?” konusunu konuştuk. Örgüte bilerek,isteyerek yardım ettiğini herkesin bildiği; yardımlarını da zaten göstere göstere yapmış olan birçok ismin de bugün hiç dokunulmaksızın hayatlarını sürdürdüklerini ve hatta başkalarını Fethullahçılıkla suçladıklarını görüyoruz.Muhtemelen bu Emin Çölaşan, Necati Doğru olayında da bunlardan bazıları, “İyi oluyor, hadlerini bilsinler” gibi çıkışlar yapacaklardır. O kadar aleni bir şekilde Fethullahçılık ve Fethullahçıların tetikçilerini, baş uygulayıcılarını,savcılarını, şeflerini göklere çıkarmış olup; onlarla birlikte görünmek için,aynı fotoğraf karesine girmek için elinden geleni yapmış olanlar, maddi imkânlarını bunlara sunmuş olanlar ve bunu da her vesileyle die getirmiş olanlar, özellikle siyasî yapı içerisinde hâlâ varlıklarını koruyorlar. İş çevrelerinde çok kişi gözaltına alındı, mal varlığına el konuldu, tutuklandı, yargılanıyor, belki mahkûm oldu; ama çok sayıda kişiye de dokunulmadığını biliyoruz, böyle de garip bir durumdayız. Yani, burada yıllarca Fethullahçılığın en güçlü olduğu zamanlarda sesleri en yüksek perdeden çıkıp, Fethullahçılara sırtını dayayarak başkalarına her türlü meydan okuyuşu yapan kişilerin; şimdi dokunulmaz olup, o tarihlerde de Fethullahçılıkla kendilerince mücadele etmiş, bunu herkesin bildiği kişilerin Fethullahçıları, ya da FETÖ’yü desteklemekle suçlanıyor olması gerçekten geldiğimiz noktayı çok iyi özetliyor.

Umarım bu iddianame kabul edilmez; ama önceki örneklerden hareketle kabul edilmeme ihtimalinin çok da yüksek olduğunu düşünmüyorum. Bu dava, eğer açılırsa, Türkiye’deki son dönemde peş peşe gelen gayri hukukî, gayri âdil uygulamalardan birisi olarak kayda geçecek ve sonuç olarak Türkiye’nin gerçekten mücadele etmesi gereken, gerçekten etkisizleştirmesi gereken Fethullahçılığın ömrünü uzatmaktan başka bir işe yaramayacak, benim düşüncem bu şekilde.

Evet, söyleyeceklerim bu kadar. İyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.