Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Muhalefet, Erdoğan’ın oyununu bu seçimde bozabilecek mi?

Cumhurbaşkanı Erdoğan son seçimlerinden önce hep yaptığı gibi 31 Mart yerel seçimleri öncesinde de kutuplaştırmayı tırmandırma stratejisini devreye soktu. 24 Haziran’da Muharrem İnce bu tuzağa düşmüş ve Erdoğan ile polemiği temel almıştı. Bu sefer muhalefet ne yapacak?

Yayına hazırlayan: Gamze Elvan

Merhaba, iyi günler, iyi haftalar. 31 Mart yerel seçimlerinin atmosferi yavaş yavaş oluşmaya başlıyor ve Cumhurbaşkanı Erdoğan da her zaman olduğu gibi bu seçimde de hep aynı stratejiye başvuruyor, o da: Kutuplaşma yaratmak. Zaten varolan kutuplaşmayı iyice tırmandırmak ve seçimin konusu ne olursa olsun –referandum, genel seçim, cumhurbaşkanlığı seçimi, şimdi yerel seçim, hiç önemli değil– bunu bir devletin bekası haline getirmek. Muhalefet partilerini, özellikle ana muhalefet partisini bir polemiğin içerisine çekmek ve onu her türden teröristle, dış güçle vs. işbirliği içerisinde olmakla suçlamak. Bir de tabii özellikle Suriye’yi öne çıkararak birtakım askerî operasyonları gündeme getirmek, hatta hayata geçirmek… Yine bildik bir strateji, bildik bir senaryoyla karşı karşıyayız. En son yine CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na karşı çok sert sözler etti; ama baktığımız zaman, orada bu sözleri neden ettiğinin tam bir karşılığı yok. Fransa’daki Sarı Yelekliler, nereden girdiyse Hollanda ve “ülkeyi karıştırmak”, “yeni Gezi yapmak”, “terör örgütleriyle yan yana olmak” gibi bir dizi suçlama var, bir polemik havası var. Şu âna kadar CHP’den bu konuda bir cevap gelmedi, ama bundan sonra nasıl gidecek? Belli ki elindeki o müthiş medya imkânlarını da kullanarak sürekli bu temaları işleyecek ve ülkenin özellikle ekonomik anlamda yaşadığı krizi –en son Ankara’da tren kazasında olduğu gibi– yönetememenin, ihmalin, sorumlulukların unutulmasına yönelik olarak Türkiye’ye yerel seçimleri siyasî bir gündemle taşımak isteyecek. 

Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde bu konuyu çok konuştuk; özellikle Muharrem İnce söz konusu olduğunda, Muharrem İnce’nin bir tuzağa düştüğünü söylemiştim ve o tuzağa düşmesi nedeniyle de seçimi kazanamamak bir yana, ikinci tura bile götüremedi. O tuzak neydi? Erdoğan’la polemiğe girmek, seçimi tamamen Erdoğan polemikleri üzerinden, “Recep Bey” seslenişiyle sürdürmeye çalışmak ve böylece kendi tabanının, kendisini yakın olan tabanın gönlünü almak, onları bir şekilde tatmin etmek; ama daha sonra sandıkta hüsran. Erdoğan bu sefer de aynı oyunu sahneye koymak istiyor; bakalım bu sefer olacak mı? Tabii burada, yerel seçimlerde tek tek adaylar yer yer önemli olacak; ama tabii ki siyasî partilerin genel olarak yapacakları propaganda da başlı başına önem kazanacak. Şu âna kadarki gelişmeler içerisinde baktığımız zaman, aslında Erdoğan’ın çizdiği sınırlar içerisinde siyaset yapmak, kampanya yapmak konusunda, HDP dışındaki partilerin yine bu oyuna geldiklerini görüyoruz; o da özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Fırat’ın doğusuna yönelik yeni operasyon çıkışı — ki bu özel olarak Washington’a yönelik bir mesajdı; hatta bu nedenle Trump’la aralarında bir telefon konuşması da yapıldı. Burada gördük ki İYİ Parti, CHP hiçbir itiraza sahip değiller, varsa da itirazları olayın özüne ilişkin değil. Dolayısıyla Erdoğan’ın muhalefet partilerini sokmak istediği o kalıp –kendisi bunu “yerli ve milli olmak” olarak tanımlıyor–, aslında “yerli ve milli” olmaktan ziyade kaba bir milliyetçilik ve tamamen devleti toplumun önüne çıkarmak; devletin bekasını toplumun bekasının önüne çıkarmak; devletin bekası uğruna tek tek vatandaşların en temel anayasal haklarının devlet tarafından kısıtlanmasına ve engellenmesine göz yummak şeklinde tanımlanabilecek olan bir otoriterlik. Buna çok büyük bir itirazın gelmediğini görüyoruz; CHP de –İYİ Parti zaten öyle– hep milliyetçi çizgide bir arada duruyorlar ve bir farklılık yaratmıyorlar. Dolayısıyla Erdoğan’ın dayatmasını bir kere bir veri olarak kabul etmiş oluyorlar. 

Terörist kim?

Bir diğer husus; teröristlerle yan yana gözükmek meselesinde; bir, kastedilen Fethullahçılar var ama ortada Fethullahçılar yok. Fethullahçıların siyasî ayağının soruşturulması yönündeki Meclis’teki çabalara izin vermeyenin Adalet ve Kalkınma Partisi olduğunu biliyoruz. Ama bir FETÖ muhabbeti hep bir Damokles kılıcı gibi iktidar partisi tarafından muhalefetin her türlü unsuru üzerinde dolandırılan bir kılıç halinde, bir şantaj aleti; ama biliyoruz ki esas Fethullahçılarla en yoğun ilişkiyi ve ittifakı kurmuş olan Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kendisi. Bunu yok sayıp, bunun dışında, kendi geçmişlerini yok sayıp, onun dışında karşısındaki herkesin Fethullahçılarla şu ya da bu şekilde kurmuş oldukları ilişkiyi tarihi ve bağlamı ne olursa olsun kriminalize etme gibi bir yöntemi ciddi bir şekilde hayata geçiriyorlar; zaten yargı da bu konuda siyasî iktidarın tam anlamıyla talimatlarıyla hareket eder bir konumda. Diğer terör meselesi tabii ki HDP meselesi. Zaten Erdoğan’ın son dönemdeki seçim stratejilerinin –ki özellikle 2015 Haziran seçimlerinden sonra bunu hayata geçirdi– HDP’nin iyice kriminalize edilmesi, iyice PKK’yla eşleştirilmesi ve terörist olarak gösterilmesi ve HDP’ye selam veren herkesin, selam verir gibi olan, selam vermeye niyetlenen herkesin bir şekilde suçlu ilan edilmesi. Bu CHP’nin kabullendiği bir olay; CHP, HDP’yle istese de ilişki kuramıyor, ilişki geliştiremiyor ve bu anlamda da Erdoğan’ın çizdiği sınırlara tam anlamıyla hapsolmuş durumda. Ama şöyle bir olay oluyor: HDP’yle ilişki kurmadığı zaman, kuramadığı zaman, iktidara gelme ya da birtakım seçim kazanma, birtakım kazanımlar elde etme imkânı hemen hemen hiç olmuyor.

Şu anda mesela yerel seçimlerde çok açık rakamlar var; özellikle büyük şehirlerde; İstanbul’da, Ankara’da, Adana’da, Antalya’da, Mersin’de HDP’nin seçim kazanma imkânı yok, ama HDP’nin çok güçlü oyları var — özellikle İstanbul, Adana, Mersin ve bir ölçüde İzmir de böyle. Dolayısıyla HDP’nin desteğini alabilen bir adayın kazanma şansı artıyor; ama HDP’nin desteğini talep etmek bile başlı başına bir suç haline geldi. HDP de bu desteği vermek için bir anlamda bu partilerle ve adaylarla bir resmî ilişki talep ediyor –haklı olarak–, ama buna da hiçbir şekilde razı olmuyorlar. En son cumhurbaşkanlığı seçimlerinde benzer bir olay söz konusu oldu; yine HDP böyle bir vebalı gibi gösteriliyor Erdoğan tarafından ve onun yanına yaklaşan herkes bir şekilde onunla beraber, ona atfedilen suçun ortağı olarak gösteriliyor ve CHP de bunu kabullenmiş durumda. Bu bir kısırdöngü artık; bu kırılmadığı müddetçe muhalefetin Erdoğan’a karşı bir şey yapmasının imkânı yok. Bu nasıl kırılır? Bunun kolay bir mesele olmadığının farkındayım; ama şu âna kadar geçen süre içerisinde bunu aşmanın, Erdoğan’ın kurduğu bu oyunu bozmanın yöntemleri üzerine kafa yorması gerekirdi bütün muhalefet partilerinin –başta CHP ve HDP’nin–, ama bu konuda herhangi bir adım atılabilmiş değil görüldüğü kadarıyla. Atılır gibi olduğu zaman hemen hızlı bir şekilde, çok yoğun bir medya desteğiyle beraber Erdoğan tarafından bu, Türkiye’nin, devletin bekasının en önemli meselesi olarak gösterilip bir karalama kampanyasına dönüştürülüyor. Halbuki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Muharrem İnce’nin Selahattin Demirtaş’ı ziyaret etmesi, ilk yaptığı işlerden birisinin bu olması aslında bir anlamda oyunun bozulmasaydı, hiç de kıyamet kopmadı. Bugün de kopmayabilir; ama bu konuda gerçekten CHP yönetiminin –İYİ Parti’yi hiç saymıyorum, İYİ Parti zaten böyle bir şeyin içerisine girmesi beklenebilecek bir parti değil ama CHP’nin– gerçekten Erdoğan’ın kurduğu HDP’yi merkeze alan, HDP’nin şeytanîleştirilmesi ve onunla temas kuran herkesi şeytanîleştirilmesini merkeze alan oyununu bozma imkânı gözükmüyor. Dolayısıyla bu olmadığı müddetçe de gerçekten etkili seçim sonuçları alabilmesi açıkçası bana mümkün gözükmüyor. 

Erdoğan’ın krizi

Şu son dönemde HDP’nin bazı büyük şehirlerde CHP adaylarını destekleyebilecekleri yolundaki mesajlara baktığımız zaman, bunun HDP tabanında da rahatsızlık yaratmış olduğunu görüyorum. Şöyle bir yaklaşım var HDP tabanında — benim gördüğüm kadarıyla: “CHP bizimle yan yana görmek istemiyorsa, bizimle yan yana görünmek istemeyen bir partinin adayına niye oy verelim?” gibi bir yaklaşım var; bu da aslında Erdoğan’ın kurmuş olduğu oyunun bir başka açıdan tuttuğunu bize gösteriyor. Muhalefetin içerisinde çok ciddi yarıklar açmış durumda Erdoğan. Kendisi bu arada iktidarda birtakım ittifaklar kuruyor, ama ittifakları zamanı geldiğinde pekâlâ değiştirebiliyor ve bir önceki müttefikini bir sonraki dönemin baş düşmanı ilan edebiliyor. Geçmişte Fethullahçılık böyleydi, Çözüm Süreci günlerini hatırlarsak HDP böyleydi, bir ittifak olmasa bile birlikte çok ciddi bir çalışma yürüttüler; ama şimdi hem Fethullahçılar HDP Erdoğan’ın tamamen politize olan seçim kampanyalarının en önemli iki düşman unsuru ve bunun üzerinden yürüyen kampanyalar yapıyor her seçimde. Çünkü Erdoğan’ın başka bir kampanya yapabilmesinin imkânı yok.

Erdoğan siyasî olarak çok ciddi bir kriz içerisinde, ideolojik olarak çok ciddi bir kriz içerisinde ve en son dönemde de görüyoruz ki ülke, ekonomik anlamda da çok ciddi bir kriz içerisinde ve söyleyecek sözleri kalmamış olan Erdoğan’ın kutuplaştırmadan, düşman yaratmadan, birilerini düşman ilan etmeden başka bir seçeneği yok. Dolayısıyla muhalefetin buna karşı yapabileceği en akıllıca iş; onun bu kutuplaştırıcı, düşmanlaştırıcı, söylemlerine itibar etmeden reel bir düzlemde, reel politikayı temel olarak birtakım akılcı, somut sorunlara somut çözüm önerileri dile getiren perspektiflerle ortaya çıkmaları olur. Şu anda CHP’nin kampanyası henüz başlamış gözükmüyor; ama bakalım, görelim ne yapacaklar? Bir önceki 24 Haziran’da Muharrem İnce’nin yaptığı gibi yaparlarsa herhalde hiçbir iddiaları olmayacaktır. Şu anda henüz CHP’nin ne yapacağını görmüş değiliz; ama Erdoğan’ın ne yapacağını çok iyi biliyoruz; muhtemelen Suriye’de yeni bir askerî harekat pekâlâ gündemde olabilir –sınırlı sınırsız–, Irak’ta aynı şekilde hava saldırıları şeklinde PKK’ya karşı yürütülen operasyonlar belki karadan da olabilir. Bütün bunlar bu seçim döneminde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çok ihtiyaç duyacağı hususlar olabilir. Çünkü bu hareketin, Erdoğan hareketinin başladığı yer, 94 yılında İstanbul ve Ankara’da Refah Partisi tarafından belediyelerin alınmasıydı. Ve şimdi geçen süre içerisinde –yani yaklaşık çeyrek asır oluyor– İstanbul ve Ankara’nın herhangi birisinin, hatta ikisinin birden kaybı bu hareketin finalinin de startı olabilir. Dolayısıyla tabii ki bütün seçimlerin ayrı ayrı önemi var, ama bu seçimlerin de ayrı bir önem var Erdoğan için ve bunu kaybetmemek için elinden gelen her şeyi yapacaktır. Elinde çok şey var, çok imkân var, çok büyük güçler var, devletin imkânları var, tamamen kontrol ettiği devasa bir medya gücü var; buna karşılık muhalefetin ne fazla bir imkânı ne fazla bir gücü ne de Erdoğan’ın çizdiği sınırları kabul ettikleri için fazla bir manevra alanı var.

Evet, söyleyeceklerim bu kadar. İyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.