Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Bağımlılık uzmanı Yrd. Doç. Cüneyt Teğin ile kenevir konusunda merak edilen her şey

ABD Louisville Üniversitesi Psikiyatri Bölümü’nden Yrd. Doç. Dr. Cüneyt Teğin, kenevir hakkında merak ettiğimiz soruları Medyascope.tv için yanıtladı. Teğin, maddenin fayda ve zararlarından bağımlılık yapıp yapmadığına kadar toplumda doğru bilinen birçok yanlışa değindi. 

Cüneyt Teğin

Cüneyt Teğin’e ilk olarak, Türkiye’de devletin kenevir ekimini bir kampanya ile ülke çapında teşvik etmeye başlamasını nasıl değerlendirdiğini sorduk. 

“Bu soruya bir doktor olarak değil, farklı kültürleri görmüş, değişik ülkelerde yaşamış ve çalışmış, ülkesinin geleceği hakkında endişe duyan bir vatandaş olarak cevap verebilirim” diyen Teğin, aklına gelen soruları şöyle sıraladı: 

“Daha önce kamuoyunda hiç konuşulmamış bir konu bir gecede nasıl ‘memleket meselesi’ olabiliyor? Bu tuhaf bir durum değil mi? İp malzemesi nasıl oldu da bir gecede memleket meselesi oldu? Bir gecede memleket meselesi olan bir konu yarın devlet sırrı olursa ne yapacağız? Keneviri ne için ekeceğimiz (tıbbi, endüstriyel vs.), nerede ve ne kadar ekeceğimiz, suistimalleri nasıl önleyeceğimiz açık mı? Bir yol planımız var mı? Varsa vatandaşın bunu bilmeye hakkı yok mu?”

“Esrar dişi kenevirden üretilir, ekilmek istenen ise endüstride kullanılan erkek kenevir” deniyor. Nasıl yorumlarsınız? 

Buna, bizzat yaşadığım ve benzerlerine binlerce kişinin şahit olduğundan emin olduğum bir olayla cevap vereyim: Mecburi hizmetimi yaptığım köyde devlet pamuk ekimine teşvik veriyordu. Köylüler sadece teşvikten bile çok iyi paralar kazanıyorlardı. Etrafımızda binlerce dönüm ekili arazi vardı. Arazide bazen pamuk, bazen karpuz ya da diğer sebze ve meyvelerin ekili olduğunu görüyordum. Bir gün bir köylüye “Devlet pamuğa teşvik veriyor, neden karpuz yerine pamuk ekmiyorlar?” diye sordum. Aldığım cevap kanımı dondurdu: “Hocam, kağıt üzerinde buraların hepsi pamuk ekili zaten. Devlet her bir metrekaresini kontrol etmiyor. Köylü de yol kenarlarına pamuk, orta kısımlara karpuz ekiyor. Sonra ‘Pamuktan randıman alamadık’ diyorlar.” “Peki kimse kontrole gelmiyor mu?” diye sorunca da “Gelenlere de pay veriliyor” cevabını verdi.

Sorduğum diğer köylüler ve aynı şehirden farklı insanlar yapılanları doğruladılar. Bu olayı bizzat bakanlık seviyesinde dile getirdim. Herhangi bir işlem yapıldığını bilmiyorum, düşünmüyorum. Bu bir sır da değil. Eminim Türkiye’nin her bölgesinde binlerce kişi örneklerine şahit olmuştur. Pamuktan bahsediyoruz… Kenevirde olayın nerelere varabileceğini düşünebiliyor musunuz? Erkek kenevir ekiyoruz diye dişi kenevir ekilse, kim nasıl farkedecek? Zararları nereye varacak?

Bana Soner Yalçın’ın kenevirle alakalı yazısını çokça gönderiyorlar. Yazıdaki bilgiler doğru fakat yazıda verilmek istenen mesajı değiştirebilecek başka gerçekler de var. Burada sadece küçük bir kısmından (Rockefeller ailesiyle alakalı kısmından) bahsedeceğim. Okurlarınızdan hem benim burada söylediklerimi hem de diğer konuların doğruluğunu araştırmalarını rica ediyorum. Yazının orijinali 1990’da Bud Fairy diye biri tarafından İngilizce’de yazılmış. Linki burada: http://www.ozarkia.net/bill/pot/blunderof37.html

Bud Fairy’nin kim olduğunu bilmiyorum, hakkında bir bilgiye ulaşamadım. Soner Yalçın’ın yazısı içerik olarak bu yazıyla aynı. Keşke bunu yazısında belirtseydi.

Soner Yalçın’ın bahsettiği ABD’de 1937 yılında çıkan “Esrar Vergi Yasası.” 1911’de ABD Anayasa Mahkemesi, Rockefeller’ın şirketi olan Standart Oil’un tekel olduğu gerekçesiyle parçalanmasına karar veriyor. Yani bu yasadan çok daha önce Rockefeller kendisi için çok daha önemli olan bir konuda kaybediyor ve şirketini koruyamıyor. Zannedildiği kadar güçlü olsa, şirketinin parçalanmasına seyirci kalmazdı diye düşünüyorum. Zaten Esrar Vergi Yasası ABD başkanı tarafından onaylanmadan (2 Ağustos 1937), aynı yıl Rockefeller ölüyor (23 Mayıs 1937). Hayatının son yıllarında hastalıklarla mücadele ediyor. Başka bir meseleyle uğraşabileceğini sanmıyorum. “Ailesinin diğer fertleri ne güne duruyor?” diye düşündüğünüzü duyar gibiyim. İyi de çok büyütülen bu yasa, ABD Anayasa Mahkemesi tarafından 19 Mayıs 1969’da anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle iptal ediliyor. Bu süre zarfında (1937-1957) esrar ABD’de ekiliyor, zaman zaman devlet teşviki bile alıyor. 

İşin bir de şu boyutunu düşünün: Dünyadaki en zengin insan ve en başarılı müteşebbissiniz. Yeni bir alan açılıyor ve bu alan gelecek vaat ediyor. Engellemeye mi çalışırsınız yoksa tüm pazarı alabilecek gücünüz varken bu yeni pazara mı girersiniz? 

Her şeyde Rockefeller’ı suçlamayı çok seviyoruz. Esrar işine girmediği için suçluyoruz. Girse hakkında neler diyeceğimizi tahmin bile edemiyorum.

ABD’de kenevir medikal olarak uzun zamandır kullanılıyor, artık Kaliforniya ve birçok eyalette  kullanım sınırlı değil. Bu bize maddenin etkisinin çok daha kontrol altında tutulduğunu mu gösteriyor?

Kaliforniya 1996’da kenevirin medikal kullanımını, 2016’da da yetişkinlerin eğlence amaçlı kullanımını onayladı. Her iki yasa da halkın oylarıyla kabul edildi.

Ne var ki bu yasalar hâlâ federal yasalarla çelişiyor. DEA (Drug Enforcement Administration) birçok defa esrar satılan yerlere baskınlar yaptı. Esrarı yok etti ve sahiplerini tutukladı. Federal ve eyalet yasaları arasındaki bu çelişki halen devam ediyor. Diğer pek çok alanda olduğu gibi, sağlığı etkileyen düzenlemelerde de, gözlemlediğim kadarıyla, yasayı şekillendiren temel öğe maalesef para oluyor. Watergate skandalında Derin Boğaz (Deep Throat) Bob Woodward’a “Follow the money” (Parayı takip et) demişti. Biz de parayı takip edersek düzenlemelerin nasıl/neden yapıldığına dair bir fikir edinebiliriz. Kentucky’deki kömür madenlerinin işlenmesinden, dünyadaki (ve Türkiye’deki) sigarayı düzenleyen yasalara kadar farklı bölgelerde ve farklı konularda işler çoğunlukla paraya endeksli yürüyor. Para işlerin ne derece iyi ya da kötü gittiğine dair bir belirteç görevi de görüyor. Para kaybediliyorsa işler kötü gidiyor ve en kısa zamanda düzeltilmesi gerek demek olabiliyor çoğu zaman. Örneğin sigara kullanımı artınca kanserler, akciğer ve kalp hastalıkları, beyin kanamaları ve daha birçok hastalık riski artıyor. İşgücü düşüyor ve sağlık giderleri artıyor. Bu durum tabii ki sigara gelirleriyle kıyaslandığında devletleri maddi kayba uğratıyor. Devletlerin bu gibi durumlarda harekete geçmelerinin en büyük nedeni işgücü kaybı ve sağlık giderlerinin artmasıdır. Bunun toplum için illâ ki kötü bir anlam ifade ettiğini söylemiyorum. Bazen para akışı bu düzenlemelerle halkın cebine doğru da olabiliyor. Kaliforniya en liberal eyaletlerden biri, halk özgürlüğüne düşkün. Bana göre Kaliforniya’da sınırlı olmamasının arkasında maddenin etkisinin kontrol altında olması değil, saydığım bu faktörler yatıyor. Yasal olmayan diğer eyaletlerde bile kimse kolay kolay sırf esrar bulundurduğu için hapse girmiyor zaten. Kaliforniya Meksika Kartelinin ABD’ye en sık giriş bölgesi. Esrarın en çok tüketildiği ve nüfusun en kalabalık olduğu eyaletlerden biri. Her yıl ülke kenevir yoluyla milyarlarca dolarını Meksika Karteline kaptırıyor. Dahası, kullanıcılar esrarı illegal aldıklarında ne kullandıklarını tam olarak bilemiyor. Çoğu zaman satıcılar ellerindeki esrarın daha fazla etki etmesi için üzerine amfetamin, kokain, eroin gibi başka maddeler ekliyorlar. Tüm bunlar düşünüldüğünde, kullanıcıların yasal yolla kullanması hem ekonomik olarak hem de bireylerin sağlıkları açısından daha uygun olur gibi görünüyor. Dikkat ederseniz “kullanıcıların” diyorum çünkü kullanmayanlara tavsiye etmiyorum.

Hemen hiçbir şey tam siyah ya da tam beyaz değil. Kenevirin yasallaşmasının dezavantajları olduğu gibi avantajları da var.

Peki, ne kadarının insana faydalı, ne kadarının zararlı olduğu biliniyor mu? Böyle bir doz olduğu için mi bazı hastalara önerilebiliyor?

Dozuna göre etkileriyle alakalı bir çalışma bilmiyorum. Tetrahydrocannabinol (THC) için tabii ki yapılmış çalışmalar var. Zaten klinik çalışmaların bir parçasını ilacın dozu ve etkilerinin izlendiği testler oluşturuyor. Medikal amaçlı kullanılan THC’de kullanıldığı her bir hastalık için ayrı ayrı doz çalışmaları yapılmış, minimum ve maksimum dozlar belirlenmiştir.

Akla şöyle bir soru gelebilir: THC’nin doz-etki ilişkisi biliniyorsa esrarın nasıl bilinemiyor? Çünkü esrarda yüzlerce farklı molekül var. Dahası bu moleküllerin oranları da türlerine göre değişmektedir. Son zamanlarda THC oranının çok daha yüksek olduğu kenevir bitkileri üretilmiştir. Kenevir etkileri içerisindeki moleküllerin dozuna ve oranına göre değişecektir. Zaten yasal kenevir dispanserlerinde çok farklı etkileri olan türler bir arada sunulur.

Lise öğrencilerinin kolayca esrar bulabilmesi eleştiriliyor, o grup için neden zararlı, beynin gelişimini nasıl etkiliyor?

İngilizce bilen okurların aşağıdaki linklere bakmalarını rica ediyorum. Bunlar seçme yayınlar değil, PubMed’de “cannabis brain development” anahtar kelimelerini aratınca karşımıza çıkan 382 çalışmanın ilk 12’sinin konumuzla alakalı olanlarıdır: https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/30529340 https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/30573013

Burada esrar, alkol ve diğer maddelerin beyni nasıl etkilediğine dair bir yayın (review) var: https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/30468786

Bu yayında doğum civarında esrar kullanan annelerin çocuklarındaki etkileri izlenmiş: https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/30335203

Bu yayınları ve anahtar kelimeleri veriyorum çünkü bunları söylediğim zaman halktan ciddi tepkiler aldım. Bu yayınlardan herhangi biri dediklerimi doğrulamıyor olsaydı yine buraya koyardım ve söylemimi değiştirirdim. Ben kanıta dayalı hareket etmek mecburiyetindeyim ve tıpta kanıtların birbiriyle çelişmesi çokça görülen bir olaydır. Her bir çalışma/yayın bir kanıttır. Bu kanıtlar toplanır, bir kanıt havuzu oluşturulur ve bu havuzun sonucu “review”ler ve metanalizler şeklinde yazılır. Bu yazılar bize teker teker kanıtların verdiği sonuçlardan daha doğru bir sonuç verir. Bilim böyle ilerler. Bazı yayınlar beyine olan zararlarını gösterememiş olabilir ve bunun birçok nedeni olabilir. Tabii ki her birey zarar görmüyordur ve dahası herkes aynı oranda zarar görmüyordur. Fakat çalışmalar genel olarak esrarın beyin gelişimine negatif etki ettiğini gösteriyor. Benim söylediklerime muhalefet için seçerek sunulan bir iki yayın ya da kişisel tecrübeler pek bir anlam ifade etmiyor.

Her organ gibi beyin de gelişmekte olduğu dönemde toksik etkilerden daha fazla etkilenir. Lise çağındaki çocukların beyni esrara yetişkin beyninden daha duyarlıdır. Aynı şekilde bebekler de çocuklardan ve ergenlerden daha duyarlıdır. Beynin farklı bölgelerine odaklanmış çalışmalar var. Esrarın geçici olduğu kadar kalıcı beyin hasarlarına neden olduğu da gösterilmiş.

Psikoz (en bilinen psikoz sekli şizofrenidir) riskini artırdığı da birçok çalışmayla gösterilmiş. Okurlardan yine PubMed’den “cannabis schizophrenia” anahtar kelimelerini aramalarını rica edeceğim. Daha önce dediğim gibi, seçme yayınları değil, tüm yayınları teker teker okuyabilirler.

THC nedir?

Tetrahydrocannabinol (THC)’e geçmeden önce müsaadenizle kanabinoyitlerin (cannabinoids) ne olduğundan kısaca bahsetmek istiyorum. Kanabinoyitler beyinde aynı isimli reseptörlere bağlanarak (şu ana kadar bilindiği kadarıyla) duygulanım, hafıza, iştah, ağrı, kan basıncı, inflamasyon gibi pek çok farklı alanlarda işlev gören moleküllerdir. Bu moleküller yapıları bakımından oldukça heterojendir.

Kanabinoyitler üç gruba ayrılıyor:

  1. Vücudumuzda doğal olarak üretilen endokanabinoyitler (endocannabinoids).
  2. Cannabis (kenevir) ve diğer bitkilerden elde edilen fitokanabinoyitler(phytocannabinoids)
  3. Sentetik kanabinoyitler.

Yüzlerce kanabinoyit çeşidi mevcuttur. Dişi kenevirden elde edilen 500’den fazla farklı molekül ve 120 ye yakın kanabinoyit çeşidi vardır (THC bunlardan biridir). Bu 500’den fazla molekülün bir çoğunun vücudumuzda neler yaptığını ve vücudumuza ne yaptığını henüz bilmiyoruz. Kenevirde bol bulunan diğer bir kanabinoyit kanabidiyol (cannabidiol)’dur. THC’nin sebep olduğu birçok psikoaktif etkiye neden olmaz. Hatta THC’yi baskıladığına dair veriler bulunmaktadır. Bu yüzden yasaklı değildir ve American Food and Drug Administration (FDA) tarafından bazı hastalıkların tedavisi için onaylanmıştır.

THC, 1964’te İsrailli bilim insanı Raphael Mechoulam tarafından keşfedilmiştir.

THC psikoaktif bir kanabinoyittir. Bu kısaca duyguyu, bilinci, hareketleri, algıyı değiştirebileceği anlamına gelir. Aslında THC kenevirin kendisini böceklerden korumak için salgıladığı bir savunma sistemi öğesidir. Lipofilik (yağlı) bir yapısı olduğundan bitkiyi radyasyondan da korur. 

“Kenevir radyasyonu emer” söylemi buradan geliyor sanıyorum…

Doğru fakat yanıltıcı bu. Doğada radyasyonu her bitki, hatta hemen her varlık az ya da çok emer.

Kanserin yan etkilerini, ağrıyı azaltmak için bu cannabioidler kullanılabiliyor değil mi?

Evet, THC nöropatik ağrıda, MS hastalığında, idrar kesesi problemlerinde, kanserlerde hastalığı yenmek için (cure) değil, semptomları azaltmak için kullanılır.

THC içeren esrar bazı eyalet yasalarıyla serbest olmuş olsa bile DEA tarafından 1. Dereceden kontrollü ilaç (Scheduled 1) grubuna girer. Bu kenevirin federal yasalara göre medikal amaçlarla kullanımının kabul edilemeyeceği anlamına gelir. Fakat THC içeren Dronabinol vb ilaçlar, kemoterapi alan kanser hastalarında bulantı ve kusmayı azaltmak için kullanılır, FDA onaylıdır. Burada fazla teknik detaya girmeden şunu vurgulamak istiyorum: Doğada her molekül birçok farklı yapıda bulunabilir, birebir aynı atomları taşıyan moleküllerin şekli tamamen farklı olabilir. Buna izomerizm diyoruz. Farklı izomer yapılarındaki moleküller tamamen farklı davranabilir. THC’nin de birçok farklı izomeri bulunmaktadır ve Dronabinol’de bulunan, THC’nin birçok izomerinden sadece biridir. Yani Dronabinol alındığında ne aldığınızı kesin olarak bilirsiniz.

Stres birçok sorunun temeli ise, stresi azaltmak için arada içilen esrar zararlı olmayabilir mi?

Tıpta bir deyim vardır: “Her şey zehirdir. İlacı zehirden ayıran dozudur.” Her madde ilaç olamaz fakat her ilacın zehir olabileceği doğrudur. Bir bağımlılık çalışanı olarak, zararlı olduğunu bildiğim bir maddenin azını dahi tavsiye edemem. İçenlerin nerede duracakları konusunda problem yaşayabileceklerini biliyorum ve her gün görüyorum. “Stres için alıyorum” diyenlere tavsiyem; “Ne kadar az alırsanız o kadar iyi olur” olur. Kapıyı tamamen kapatmak da istemiyorum. Bilim sürekli gelişiyor. İleride neler olacağını bilmiyorum.

Esrar, psikotrop ilaçlarla beraber hâlâ ilk kullanılan maddeler arasında olduğu için de çoğu insanı tedirgin ediyor olabilir mi?

Esrar dünyada en çok kullanılan maddelerden biri. Araştırmalar, kullanıcıların diğer maddelerden önce esrar kullandığını gösteriyor. Çoğunlukla diğer maddelere giden ilk adım, bir giriş kapısı oluyor. Neyse ki her esrar kullanan sonunda eroin kullanmıyor fakat “Esrarla başladım, sonra ilerledi…” cümlesini hemen her gün duyuyoruz.

Bir taraf “Beyin gelişimini olumsuz etkiliyor  depresyon ve  anksiyeteye sebep oluyor” derken diğer taraf depresyona, uyku ve kaygı bozukluğuna iyi geldiğini düşündüğü için kullanıyor. Fayda ve zararları kişiye ve yaşa göre değişiyor diyebilir miyiz?

Esrarın bazı insanların anksiyetesine iyi geldiğini tamamen dışlamak istemiyorum. Bu kadar çok insan yanılıyor olamaz. Travma sonrası stres bozukluğu (PTSD) tedavisinde de yapılan ve olumlu neticeler veren çalışmalar var. Bu veriler yukarıda bahsettiklerimizle çelişmiyor çünkü bu hastalıklar beyin yapısını değiştiriyor. Oyunun kuralları değişmiş oluyor. Esrarın bu değişmiş beyin yapısı üzerindeki etkisi normal bir beyin üzerindeki etkisine benzemeyebilir. İnsan vücudundaki en karmaşık organ beyindir. Hiçbir insanın beyni birbiriyle aynı değildir. Psikiyatrik hastalıkların beyin yapılarını hem moleküler düzeyde, hem enerji düzeyinde, hem de anatomik olarak değiştirdiği biliniyor. Normal beyinde zararlı olan bir madde anormal bir beyinde faydalı olabilir. Bazen de zarar ve yarar aynı anda olur. Bu durumda kâr-zarar oranına bakılır. İlacı vermek daha karlıysa ilaç verilir. Ben esrarın bu hastalarda tamamen zararsız olduğuna inanmıyorum fakat yararları daha fazla olabilir.

Şunu da ayırt etmede fayda var: Anksiyete esrarın yan etkilerinden biridir. Esrarı her gün içen birinin bir süre sonra içmediği günlerde anksiyetesinin artması olağandır ve anksiyetesini azaltmak için esrar içmek zorunda kalır. Bana göre “Esrar anksiyeteme iyi geliyor” diyenlerin önemli bir kısımı bu gruba giriyor.

Antidepresan ile benzerlikleri, farkları neler?

Esrar daha önce açıkladığım gibi yüzlerce farklı molekülden oluşur. Antidepresanlarda ise çalışmalarla etkinliği belirlenmiş tek bir molekül bulunur. Hastaya ne verdiğimizi ilacın vücutta nasıl işleyeceğine de vücuda neler yapacağını biliriz. Esrarda bilinen moleküllerin hiçbiri günümüzdeki antidepresanlarla yapısal bir benzerlik göstermemektedir.

Bu çerçevede hekimler arasında en çok tartışılan konu ne?

Hekimlerin ezici bir çoğunluğunun esrarı tartıştığını sanmıyorum. Biz kanıta dayalı çalışmak zorundayız. İddiası olan varsa iddiasını bilimsel bir çalışmayla kanıtlar. Her hekimin kanıtlanmış bir yöntemi seve seve uygulayacağını düşünüyorum.

Toplumda doğru bilinen yanlışlar ne?

Toplumumuzda maalesef antidepresanlara karşı olumsuz bir görüş var. Esrardan bahsettiğim zaman insanlar antidepresanla kıyasladı. Antidepresanları “ilaç firmalarının bir oyunu” olarak görenlerin sayısı hiç de az değil. Bunun nedenini toplumun bir ilacın gelişim sürecini bilmemelerine ve sinemanın etkisinde kalmalarına bağlıyorum.

Bir ilacın piyasaya çıkması 5 ila 10 yıl arası sürüyor. Çalışılan moleküllerin çok azı sonunda piyasaya çıkabiliyor. Çoğu küçük ilaç firması bu sürede batabiliyor. İlaçların önce hayvan deneyleri yapılıyor. Daha sonra sağlıklı insanlarda, sonra küçük hasta gruplarında, sonra da daha büyük hasta gruplarında çalışmalar yapılıyor. Her ülkede bu çalışmaları kontrol eden kurullar oluyor. ABD için bu kurul FDA. FDA bilim adamlarından oluşan devlete bağlı bir kurul. Bu basamakların her biri tamamlandığı zaman firma sonuçları FDA’a sunuyor ve FDA’den bir sonraki adım için izin istiyor. FDA detaylı incelemelerden sonra uygun görürse izin veriyor.

İnsan çalışmaları aynı anda birçok üniversitede bağımsız akademisyenler tarafından yapılıyor. İlaç firmalarının bu verileri değiştirebilmelerine imkan yok. Zaten araştırma yapılan merkezlerde ilaç firmalarından hiç kimse bulunmuyor.

Diyelim ki ilaç firmasına güvenmiyorsunuz. Çalışmayı yapan zaten farklı enstitülerde çalışan onlarca bağımsız akademisyen. Akademisyenlere güvenmiyorsanız, hükümetiniz firmayı ya da ilacını ülkeye sokmak zorunda değil. Diyelim ki soktu, psikiyatristiniz ilacı yazmak zorunda değil. Diyelim ki psikiyatristinize de güvenmiyorsunuz, o zaman ilacı almazsınız olur biter. Bu iddiaları ortaya atanlar maalesef sanki psikiyatristler sokaklarda zorla ilaç verecek hasta arıyorlar gibi davranıyor.

Ne olduğunu bildiğimiz ilaçtansa bilmediğimiz bir maddeyi kullanmak daha cazip geliyor çünkü insan doğası mucizeye inanmak istiyor. Doktorunuz size ilacın ne olduğunu, ne için verdiğini ve ne beklediğini söylüyor. Ortada bir büyü ya da mistik bir olay yok. Tam bir bilgimizin bulunmadığı maddeler ya da girişimler ise her an bir mucizeye kapı aralayacakmış duygusu oluşturuyor. Sanıyorum şarlatanlara bu yüzden inanıyoruz.

Esrar çerçevesinde kliniğinize en çok hangi şikayetle geliniyor?

Esrardan başka problemi olmayan hastalar en sık mahkeme tarafından zorla gönderildikleri için geliyorlar. Diğer maddeleri kullanan insanlar bu maddelerin yanında hemen her zaman esrar da kullanıyor. Maddelerden herhangi birinin kullanımının diğerlerinin kullanımı için de risk oluşturacağını bildiğimizden tüm maddeleri aynı anda tedavi ediyoruz. Amaç hastalarımızın hiçbir şekilde bağımlılık yapan maddeleri kullanmaması… Buna kumar, internet bağımlılığı gibi bağımlılıklar da dahil.

Esrar bağımlılık yapar mı? Çikolata da bağımlılık yapıyor diyenlere ne dersiniz?

Çikolatanın da, kahvenin de bağımlılık yaptığı doğru. Sanırım asıl problem hastalığın tanımını, normalin nerede bitip hastalığın nerede başladığını bilmemekten kaynaklanıyor. Daha önce dediğim gibi, psikiyatristler sokaklara çıkıp hasta avlamıyor. Bu insanlar bizzat polikliniklere geliyor ya da getiriliyor. Bir insanı hasta kabul edebilmemiz için içinde bulunduğu durumun kendisini ya da başkasını rahatsız etmesi gerekiyor. Çikolataya bağımlı olduğunuzu düşünüyorsanız fakat bu hayatınızı etkileyecek bir rahatsızlığa sebep olmuyorsa bunun kimse için bir problem oluşturacağını sanmıyorum. Tüm paranızı çikolataya yatırıyorsanız, marketlerden çikolata çalıyorsanız o zaman durum değişir… ABD’de en yaygın bağımlılık kahve bağımlılığı. Kahve bağımlılarının ezici bir çoğunluğu hayatlarında büyük bir stres oluşmadan hayatlarını devam ettirebiliyorlar. Kahve bağımlıları genelde bize çok sinirli oldukları ya da uyuyamadıkları şikayetleriyle geliyorlar.

Esrar içiyorsanız ve bu hayatınız boyunca hiçbir problem oluşturmuyorsa zaten bir psikiyatristin sizden haberi olmaz. Evet bağımlılık yapar. Aniden kesilmesi yoksunluk sendromuna yol açarken, fazla alınması zehirlenmeye neden olur.

Size bağımlılık şikayeti ile gelenlere nasıl bir tedavi uyguluyorsunuz?

Louisville Üniversitesi’nde ben dahil üç psikiyatrist ve iki terapistten oluşan madde bağımlılığı kliniğimiz var. Asistanlarımız ve tıp fakültesi öğrencilerimiz de rotasyonlar halinde bizlere yardımcı oluyorlar. En çok tedavi ettiğimiz bağımlılık problemi opioid (eroin ve benzerleri) kullanımı. Bunu alkol ve uyarıcılar takip ediyor. Bu hasta popülasyonunda esrar kullanımı hemen hemen hepsinde var. Uyuşturucu kullanımında maalesef mükemmel bir ilacımız yok. Opioid bağımlılığında eroin gibi davranarak eroinin bağlandığı reseptörlere bağlanan fakat onun kadar etki göstermeyen ve eroin alındığında onun etkisini azaltacak ilaçlarımız var. Bu ilaçlar bu alandaki en faydalı ilaçlar. Alkol, sigara ve esrar bağımlılığında kullandığımız ilaçlar da var. Bunların çoğu FDA tarafından onaylanmamış, sınırlı faydaları görülmüş ilaçlar. “Sınırlı fayda” bu hastalıklardan muzdarip olmayanlar için çok etkileyici gelmeyebilir fakat bu insanların normal hayatlarını yaşayabilmeleri için küçük bir şans bile çok büyük anlamlar ifade edebiliyor. Madde bağımlılığının ana tedavisini ise hâlâ terapiler oluşturuyor. Grup terapileri, motivasyon arttırıcı terapiler, AA (Alcoholic Anonymous), NA(Narcotic Anonymous), 12 Steps kullandığımız terapi yöntemleri.

Kliniğimiz bu yıl, her eyalette bir kliniğe verilen yıllık yaklaşık 1 milyon dolarlık bir federal bağış aldı. Bu bağışla kliniğimizin bünyesine hastalarımızın hafta içi her gün katılabileceği bir “Intensive Outpatient” (Yoğunlaştırılmış Klinik) programı katmayı düşünüyoruz.

Kek veya kurabiyenin içinde alınan madde yüzünden aşırı dozdan acile giden çok kişiye rastladım, gitmeseler ne olur?

Bu madde yenilince solunmasına kıyasla kana çok daha az geçer. Bildiğim kadarıyla esrar zehirlenmesi nedeniyle kaydedilmiş bir ölüm henüz yok. Birkaç şüpheli rapor olsa da bunların altında yatan başka nedenlerin olduğu tahmin ediliyor. Sigara olarak içildikten 15 ila 30 dakika sonra etkisini göstermeye başlar, etki 4 saat civarı sürer. Etkinin oluşması için ortalama 2-3 mg kadar THC’nin solumayla alınması gerekmektedir. Solunan THC’nin, akciğer kapasitesine, ne kadar derin çekildiğine ve nefesin ne kadar tutulduğuna bağlı olarak, yaklaşık yüzde 10-35’i kadarı kana karışır.

Yenildiğinde ise etkisi 30-60 dakika arasında başlar, 12 saate kadar sürebilir. Etkinin oluşabilmesi için 5 ila 20 mg kadar THC’nin yenmiş olması gerekmektedir.

Bu dozlardaki etkileri dikkatin, konsantrasyonun, kısa süreli hafızanın, bilişsel fonksiyonların bozulması, algılamanın ve duyuların değişmesidir.

Daha yüksek dozlarda bulantı, kusma, düşük tansiyon, panik atak, kaslarda kasılmalar, anksiyete ve delirium yapabilir.

Son soru: Ayahuasca, depresyon için olası bir tedavi olarak biyomedikal bilim insanlarının dikkatini çekiyor epeydir. Ayahuasca, psikedelik ilaç, mantar ve benzeri uyarıcılar hakkında görüşünüz nedir?

Ayahuasca’nın depresyonda rol oynayan bazı reseptörler (MAO-A ve Seratonin reseptörleri) üzerinde etkisi olduğu biliniyor. Vücutta başka neler yaptığını maalesef henüz bilmiyoruz. Ayahuasca da kenevir gibi 1. Sınıf Kontrollü ilaçlar grubunda. Bazı vaka çalışmaları olsa da, şimdilik medikal olarak kullanımı yok. Üzerinde daha fazla çalışma yapılacağından eminim.

LSD (Lysergic Acid Diethylamide) ve Psilocybin gibi halüsinasyonlara neden olan maddelerin depresyon tedavisinde kullanılmasına yönelik klinik çalışmalar sürmektedir. Kliniğimiz yakın zamanda bu çalışmalara katılma daveti almıştır. Kişisel tecrübeme gelecek olursak: Evlerinde bu mantarları üretip altı ayda bir yiyerek depresyonlarının iyileştiğini bildiren iki hastam var. Tabii ki ben böyle bir şeyi tavsiye edemem ve etmedim. Fakat onlar için sonuç olumlu oldu. Bu sonuç bir anlam ifade etse de mantarların depresyonda kullanılabileceğine yeterli delil oluşturmaz. Klinik çalışmaların sonucunu ben de merakla bekliyorum.

Cüneyt Teğin kimdir?

1985 yılında Ceyhan’da doğdu. Çocukluğu Tarsus’ta geçti. Ortaöğrenimini Bitlis Anadolu Öğretmen Lisesi’nde tamamladı. Üniversite sınavında il birincisi olarak Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne yerleşti. Mecburi hizmetini Hakkâri ve Urfa’da tamamlayarak, post-doktorasını 2012-2014 yılları arasında Harvard Üniversitesi’nde şizofrenik hastaların beyin doku anormallikleri üzerine yaptı. Bu sırada Harvard’ın psikiyatri kitabının şizofreni bölümüne katkılarda bulundu.

Psikiyatri asistanlığını 2014-2018 yılları arasında Louisville Üniversitesi’nde tamamladı. 2018’de öğretim görevlisi olarak aynı üniversitenin akademik kadrosuna katıldı. Çok kısa bir süre önce Yardımcı Doçent unvanını aldı. Amerikan Psikiyatri Board sertifikasına sahip olan Dr. Teğin, bağımlılık yan dalı eğitimine devam ediyor. Kliniğinde ağırlıklı olarak PTSD, Psikoz ve Bağımlılık hastalarını görürken, birçok psikiyatrik ilacın klinik çalışmalarında rol oynuyor.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.