Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Raghuram G. Rajan: Daha iyi bir popülizm

2013-2016 yılları arasından Hindistan Merkez Bankası Başkanlığı yapan, Chicago Üniversitesi Booth İşletme Fakültesinde Finans Profesörü ve en son “The Third Pillar: How Markets and State Leave the Community Behind” (Üçüncü Sütun: Piyasalar ve Devlet Halkı Nasıl Arkada Bırakıyor?) isimli kitabın yazarı Raghuram G. Rajan’ın 27 Şubat 2019 tarihinde Project-Syndicate’te yayınlanan yazısını Medyascope.tv için Öner Günçavdı çevirdi.

Raghuram G. Rajan

Sağ ve sol popülistlerin üzerinde fikir birliğine varabilecekleri yegâne politika, dünyayı daha da fakir hale getirecek olan ticarette korumacılıktır. Oysa, yerel toplulukları öne çıkartan yeni popülizm tarzı, başarı için çok daha fazla şansa sahip olabilir.

Liberal demokrasinin savaş sonrası başarısı, sadece piyasaların gelişimine imkan sağlaması değildir. Aynı zamanda, ABD ve Avrupa ülkelerinde bireylerin liberal demokrasinin tüm nimetlerinden yararlanabilecekleri bir yapının bu piyasalarda oluşturulmasını sağladı.  Bugün bu yapı, sağ ve solda yer alan popülistleri cesaretlendirecek bir şekilde sarsılıyor. Popülistler doğru soruları sorarken, nadiren doğru cevaplara sahipler. Belki bu tarz popülizm yerine, insanların kendi sorunlarına kendi çözümlerini bulmaları kolaylaştırılmalıdır.

Günümüzde savaş sonrası yapılar neden yıkılıyor? Savaşın hemen ardından gelen dönemde, ABD’nin o güçlü orta eğitim sistemi, öğrencileri çalışma hayatına veya dünyanın en iyi üniversitelerinde okuyabilmeleri için hazırlayabiliyordu. Öğrenciler iyi bir işe yerleşmek için gerekli vasıflarla donanmış bir şekilde iş gücüne katılırdı.  Yüksek büyüme hızları ve düşük regülasyon düzeyleri birçoklarının kendi girişimlerini başlatabilmelerine imkan sağlıyordu. Emek piyasasına yönelik esnek politikalar işsiz kalanların başka yerlerde, hızlıca yeni iş bulabilmelerine olanak sağlıyordu. Durgunluklar ise, ortaya çıktıklarında sınırlı etkiyle kısa süreli gerçekleşmekteydi.

Amerikalıların çalışma-hayatı-öncesinde o üstün eğitim sistemi vasıtasıyla elde ettikleri iktisadi fırsatlar, piyasalardaki dalgalanmalara karşı, göreli olarak daha az sosyal korumaya ihtiyaç duyarak bugünlere gelinmesini sağlamıştır. 1960’lı yıllarda federal düzeyde uygulamaya konulan, yaşlıları ve çok fakirleri kapsayan sigorta sisteminden sonra, birçok Amerikalı herhangi bir genel sağlık sistemine dahil olmazken bile, ülkedeki işsizlik sigortası oldukça mütevazi ölçülerde kalmıştır.

Kıta Avrupası’nın eğitim sistemi ABD’nin gerisinden gelmekteydi.  1950’de, ABD’de okulda kalma oranı ortalama 8 yıl iken, Fransa’da bu süre 4.75 yıl idi (bu, bugün Myanmar’daki süreye eştir). Ancak Avrupa istikrarlı bir şekilde aradaki bu farkı kapatmasını bildi, ve son derecede güçlü bir iş güvenliği sistemi ve sosyal koruma ağı inşa etti. Bir anlamda Avrupa, çalışma-hayatına-giriş-öncesi zayıf olan hazırlıklarını, iş gücü piyasasına girdikten sonra oluşturduğu güçlü desteklerle telafi etti. Savaş sonrası dönemde, her iki sistem de iyi iş gördü.

Maalesef 1970’lerin başında ekonomik büyüme yavaşlamaya başladı.  Batılı kapitalist demokratik ülkeler kendi içlerinde liberalizm uygulamalarını daha ileriye götürerek ve birbirleriyle daha sıkı entegrasyona girerek bu duruma tepki verdiler. ABD bunlardan ilkini tercih ederken, Avrupa ikicisinde karar kıldı ve her iki sistem de bir şekilde birbirine dönüştü. Özellikle Avrupa, düşük büyüme döneminde finanse edilmesi zorlaşan, çalışma-hayatına-giriş-sonrası için sosyal koruma uygulamalarının bazılarından vazgeçerek, yerine çalışma-hayatına-giriş-öncesi hazırlıkların iyileştirilmesini tercih etti.

Fakat büyüme hiçbir zaman savaş sonrasının o etkileyici seviyelerine dönmedi. Ve son zamanlarda, teknolojik gelişme birçok yüksek ücretli, rutin işin makinelerce yapılmasına yol açtı ve imalat sektöründe istihdam edilen orta gelirlilerin işlerinin yurt dışına kaçmasına katkıda bulundu. Günümüzün yüksek ücretli işleri, geçmişe göre çok daha fazla vasıf ve çok daha fazla çalışma-hayatına-giriş-öncesi hazırlık ve destek isteyen işler haline geldi.

Maalesef bugün ABD’de bu tarz destekler eşitlikten uzak bir şekilde dağılmaktadır. Geri kalmış, yarı kırsal ve kentlerin gettolaşmış bölgelerindeki aileler bu desteklerden yeterince yararlanamazken, gelişmiş, başarılı (zengin) kentsel bölgelerdeki ve banliyölerdeki aileler çocuklarına hayatta başarılı olabilmeleri için gerekli bu vasıfları kazandırabilmektedirler. Onlarca yıl, ABD okullardaki başarısızlıklarla baş etmeye çaba harcadı. Ancak giderek artan gelir farklılıkları bunu zorlaştırdı. Profesyoneller çocuklarıyla birlikte üst-orta gelirli bölgelere göçerken, buralardaki hayat pahalılığı ve gayrimenkul fiyatlarının yüksek oluşu diğerlerini oldukları yerde kalmaya zorladı. Piyasa taleplerinin bu tarz yönlendirmeleri, başarılı (zengin) ailelerin çocuklarının da başarılı olma olasılığını arttıran, kalıtsal bir meritokrasinin oluşmasına yol açtı.

İşçi sınıfının yaşadığı, ekonomik olarak daha yaşanabilir semtlere göçmenler girdikçe, okulların kalitelerindeki eşitsizlikler Avrupa’da da artan bir sorun haline geldi. Zira genellikle göçmen ailelerin çocukları, farklı eğitim sistemine ve faklı bir dile uyum sağlamak zorunda olduklarından, okuldaki arkadaşlarını yakalayabilmek için öğretmenlerinden ve okullardaki diğer çalışanlardan çok daha fazla ilgiye ihtiyaç duymaktadırlar. Bu durum diğer öğrencileri olumsuz yönde etkileyerek, daha iyi semtlere gitmek için yaşadıkları bölgeleri terk etmeleri yönünde bir isteğin doğmasına yol açmaktadır.

ABD’deki girişimci sermaye ve start-up’ların oluşumunu yavaşlatan süper-star teknoloji firmalarının giderek büyümesiyle, geri kalan firmaların göreli olarak karşı karşıya kaldıkları fırsat eksiklikleri zamanla daha da kötüleşmektedir.  Bu büyük işletmelerdeki işler daha yüksek vasfa ihtiyaç duyar hale gelmiştir.  New York’un Queens bölgesinde kuracağı yeni iş merkezinde binlerce kişiye iş imkanı sağlama sözü veren Amazon’un, bölgedeki popülaritesi manşetlere çıkartılan bu rakamlardan çok daha düşük seviyelerdeydi. Zira sağlanacak bu istihdam imkanlarının içindeki iyi işlerin çoğu o bölge halkının elde edemeyeceği nitelikte işlerdi. Bu yüzden, İlerici Demokrat politikacılar bugünlerde iptal edilen Amazon’un bu planına karşı harekete geçmişlerdi.

Kendi doğal seçmenlerinin isteklerini dikkate alan sol popülistler, çalışma-hayatına-giriş-öncesi desteklerdeki azalmaya tepki olarak, evrensel sağlık hizmeti (ABD için), istihdam garantisi ve evrensel temel gelir gibi ek sosyal güvenlik ağı uygulamalarını talep etmeye başlamışlardır. Sağdaki popülistler ise bu tarz talepleri tehlike olarak görmektedirler. Zira ülkenin “yerli” vatandaşları için bu yeni uygulamaların mevcut sosyal güvenlik sisteminin sürdürülebilirliğini tehlikeye sokacağını düşünmektedirler.

Sağ popülistlerin toplumsal sorunlara yönelik tepkisi göçmenleri, diğer azınlıkları ve dış ticareti suçlamak şeklinde ortaya çıkmaktadır.  Doğrusu, göçmenleri dışlamak başlangıçta işçi sınıfı lehine olacak şekilde, eğitim ve diğer kamu hizmetleri üzerinde göçmenlerin yarattıkları baskıları azaltabilir. Ancak uzun dönemde, göçmenlerin topluma kazandırabileceği gençlik ve beraberinde gelecek olan enerjiden de mahrum kalınmasına yol açar. Öte yandan sol popülistler, yeni refah sistemi programlarının sürdürülebilirliği için göçmenleri desteklerken, sağın dış ticarette korumacılık fikrine de sempati ile bakma eğilimindedirler.

Maalesef, dış ticarette korumacılık dünyayı daha fakir bir hale getirecektir. Geri kalan toplumların yeni iktisadi faaliyetler için çekim merkezi olabilmeleri ve vatandaşlarının küreselleşme ve teknolojik değişime daha iyi tepki verebilmeleri için yeni mekanizmalara acil olarak ihtiyaçları vardır. Liderlik bakımından ülkelerin başkentleri çoğunlukla lokal ihtiyaçlara uzak kalmakta ve ülke içindeki çatışmalardan dolayı iş yapamaz duruma gelmektedirler. Bugün ihtiyacımız olan, yerel, katılımcı ve lokal toplumsal bilgi birikimine dayanan, finansman ve gerektiğinde, zayıf bir gözetim ihtiyacını sağlamak bakımından merkezi hükümet tarafından desteklenen çözümlerdir.

Bu gibi tedbirler, mücadele içinde olan topluluklardaki insanların çalışma-hayatına-girişleri-öncesindeki hazırlıklarında iyileşme sağlayabilirse, piyasaya katılımları sonrasında ihtiyaç duyulacak bir sosyal güvenlik sistemi ile desteklenmelerine daha az ihtiyaç duyulacak ve böyle bir sistemin finansmanı da çok daha mümkün olacaktır. Sağ ve sol popülistlerin kapsamlı merkezi politikalarından sakınmak ve yerine lokal toplulukların ihtiyaçlarına dayanan politikaları koymaları anlamlı olur mu? Bunun kendisi gerçekten popülist bir fikir olabilir.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.