Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Öner Günçavdı yazdı: Türkiye’de siyasetin yerelleşmesi

Bu yerel seçimlerde Türkiye siyasetinde önemli bir değişimin izleri görülmeye başladı. Kamuoyu ne kadar fark ediyor bilemiyorum. Ama yerel seçim vesilesiyle büyük şehirlerdeki adayların vaatleri böyle bir değişimin ipuçlarını veriyor. Özelikle iki büyük şehirde yürütülen kampanyalar bu durumu çok daha belirgin bir hale getiriyor. Merkezi iktidarın icra etmesi gereken fonksiyonlar yerel yöneticiler tarafından icra edilmeye başlandı gibi.

Aslında bu değişimin ipuçlarını 2019 yerel seçimlerinde görmüştük. Ankara ve İstanbul’u muhalefetin adaylarının kazanması böyle bir değişimi kamuoyu nezdinde çok daha görünür kıldı.

Neredeyse 20 yıla aşkın süre hem merkezi yönetim hem de yerel yönetimlerde hâkimiyet kurmuş AKP iktidarının yaptığı hizmetlerin vatandaş tarafından bir bütün olarak görülmesine hizmet etti. Yerelin ve merkezi yönetimin hangi hizmetlerin icrasında rol oynadığının ayrımına varılamadı. Vatandaş merkezde ve yerelde işbaşında olan AKP’nin uygulamalarını bir bütün olarak gördü ve hepsini Sayın Cumhurbaşkanının aktifine yazıldı.

Yerel yönetimler muhalefetin kontrolüne geçtikten sonra hizmetlerin kimin tarafından yapıldığının önemi ortaya çıktı. Yerel ve merkezi yönetimlerin icraatları 2019 sonrasında ayrıştı.

Artık Türkiye siyasetinde “yerelleşme” eğilimi başlamıştır.

Merkezi yönetimin kutuplaştırıcı ve hamasete dayalı siyaseti, toplumun gerçek sorunlarını çözecek samimi politikalara yönelmemesine olanak sağlamış ama çok daha önemlisi seçimlerde verdiği sözleri bile tüm hoyratlığıyla yok saymasına yol açmıştır. Toplum ekonomik ve sosyal politikasızlıkların olumsuz etkilerine her geçen gün daha fazla maruz kalırken, merkezi yönetimin gündemi vatandaşın gündeminden ayrışmıştır.

Merkezi yönetim daha çok makro düzeyde “rant üretimine ” ve bu “rantın yeniden dağıtımına” yönelmiştir. Yapılan icraatların vatandaşın ihtiyaçlarıyla bağı kopmuştur.

Artık toplumun sorunlarını daha fazla görünmez kılmak mümkün değil. AKP’nin elindeki merkezi yönetimin bu sorunları daha ne kadar görmezden geleceği ve bugüne kadar izlediği gelirin yeniden dağıtımı politikalarına ne kadar devam edeceğini bilmek zor. Ama bildiğimiz bir gerçek var ki, o da merkezi iktidar vatandaşın bu sorunlarını çözmekte giderek daha etkisiz ve hata yetersiz duruma geliyor. Sorunların çözüm adresi merkezden yerele doğru kaymakta.

Merkezi iktidar makro düzeydeki uygulamalarla ülkenin kaynaklarının yeniden dağıtımını ve bunun için gerekli iktidarın korunmasına yarayacak uygulamaları yapmayı kendine amaç edinmiştir. Vatandaşın sorunlarının çözümünün muhatabı ise yerel yönetimler haline gelmiştir. Bugün çok belirgin olmayan bu rol değişiminin, AKP iktidarının devam etmesi halinde giderek daha belirgin hale gelmesi kaçınılmazdır.

Siyasetin yerelleşmesini daha iyi anlatabilmek için birkaç örnek üzerinde durmakta yarar var.

Örneğin ülkemiz için giderek önemli hale gelen yoksulluk ve gelir dağılımındaki eşitsizliklerle mücadelede bu fark oldukça belirgin hale geldi. Şu anda merkezi iktidar, bırakın bu sorunları çözmek için politika geliştirmeyi, bu sorunların varlığını bile kabul etmek istemiyor. Tıpkı ekonomik krizin varlığını kabul etmekte zorlanılmasında olduğu gibi, iktidarın bu sorunların varlığını itiraf edebilmesi de zaman alacak görünüyor. Şu an için iktidar bu konuda hiçbir eleştiriyi kabul etmiyor, hiçbir suçlama da iktidarın üzerine yapışmıyor. Böyle bir durumda yoksulluğu tüm şiddetiyle yaşayan, iş hayatındaki tüm haksızlıklara göğüs geren, hatta zaman zaman bu güçlükler sonucunda hayatlarını bile tehlikeye atabilen vatandaş sorunlarının çözümünü yerelde aramaya ve yerel yöneticilerden medet ummaya başlıyor.

Örneğin sırf bunun için sosyal yardımların adresi yerel yönetimler oluyor. Yoksulluğun sonuçlarından biri olan beslenme eksiklikleri yerel düzeyde gıda temini ile giderilmeye çalışılıyor. Hanehalkının bütçesinde ciddi yük oluşturan harcama kalemlerinde yerel yönetimler ihtiyaç sahiplerine ciddi mali yardımlar yapabiliyorlar. Mili Eğitim Bakanlığı’nın sorumluluğunda olan alanlarda öğrencilere burslar ve barınma olanakları, beslenme imkânları yine yerel düzeyde sağlanmaya çalışılıyor.

Kadının ekonomiye katılımı gibi makro düzeyde merkezi yönetimlerin politika öncelikleri arasında olan bir konuda, kadınların işgücüne katılımını desteklemek için anaokulu ve kreş olanakları yaratmak da yine yerel yöneticilerin sorumluluğu haline gelir. Merkezi yönetimin bu ve benzeri konularda eksikliğini, bazen de merkezi yönetimin tüm engellemelerine rağmen yerel yönetimler doldurmaya çalışıyorlar.

Bu sıra merkez yönetim ise, iktidar gücünü kendisi için rant yaratmak ve ortaya çıkan rantın yeniden dağıtımını sağlamak için kullanıyor. Vatandaşın gerçek sorunlarıyla yabancılaşıyor.

Çoğunlukla yereldeki insanların hayatının kalitesini azaltacak düzenlemeleri, uygulamaları koruyup kollamakla meşgul oluyor. Vatandaş ile merkezi yönetimin çıkarları taban tabana zıt bir hale geliyor.

Önceki yerel seçimlerde, muhalefetin Ankara ve İstanbul belediye başkan adayları merkezi yönetim ile yerelde vatandaşın ihtiyaçları arasındaki oluşan bu açığı görmüş ve bunu gidermeye yönelik kendi alternatif politikalarını geliştirip, uygulamışlardır. En azından bu büyük şehirler özelinde vatandaşlar kendi gerçek sorunlarının çözümü için merkezi yönetimden daha çok yerel yönetimlere güvenebileceğini anlamıştır.

Koronavirüs salgınında vatandaşa yardım konularında yetersizliği görülen merkezi idarenin eksikliklerinin yerel yönetimler tarafından kapatıldığını hatırlamakta yarar var. Hatta bu yereldeki olumlu örnekleri bazı iktidar belediyelerine bile örnek teşkil ettiği görülmüştür.

Kahramanmaraş depremi sonrasına İstanbul ve Ankara gibi büyük şehirlerin imkânlarının devreye sokulduğu ve merkezi yönetimin depremin hemen ardından görülen eksikliklerini telefi etmeleri de diğer bir örnektir.

Bu seçim döneminde vatandaş yeni bir sorunla daha karşı karşıya kaldı. Yine merkezi yönetimin çözüm getirmesi gereken bir sorun olan “barınma krizi”, bizzat merkezi yönetimin kendi iktidarını korumak için “düşük faiz” politikası ile yaptığı sermaye transferlerinin sonucunda bir krize yol açtı. Bu krizin özelikle büyük şehirlerde yaratığı sorunların çözümü yine yerel yöneticilerin öne çıkmasına yol açmıştır.

Görünen o ki, en son yapılan anayasa değişikliğinden sonra merkezi yönetim vatandaşın günlük hayatında önem arz eden sorunlara çözüm üretmek konusunda duyarsızlaşmışlardır.

Bu sorunları çözmek yerine ötelemeyi, hamasi söylemlerle yok saymayı tercih etmektedir. Böylece vatandaş nezdinde çözüm taleplerinin muhatabı yerel yöneticiler olmakta ve bu şekilde siyasetin ağırlık merkezi yerele kaymaktadır.

İşte bu yüzdendir ki yerel yöneticiler kendi partileri içinde de daha etkili bir pozisyona gelip, parti içi siyasete de önemli roller oynamaya başlamışlardır.

Belki de bu seçim döneminde Sayın Ekrem İmamoğlu’nun, merkezi yönetimin yerel yöneticilerin üstünde yük oluşturan hatalarını eleştirmesinin sebebi budur.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.