Yayına hazırlayan: Tuğba İçer
Elimde bir şiir ve bir karikatür var. Karikatür Mordillo’nun iki koca burunlu yaşlı aşığın gezegenlere, aşka, kalplere, yaşamlara bakışı. Şiir ise Metin Altıok’un şiiri.
Ormanların Gümbürtüsünden
Mırıldanalım mı birlikte:
bir
yüzük yaptım sana güvercin teleğinden,
Bir yüzük
bükerek hoşça kal sözcüğünden.
Bir yüzük
yaptım belli belirsiz,
Eski bir
gramofon sesinden.
Bir yüzük
serçe parmağın için,
Bulutsuz
bir gecede kayan yıldız izinden.
Bir yüzük
yaptım terli bir yüzük,
Avucumdan
geçen ince hayat çizgisinden.
Yanmasını
bilen bakır bir yüzük,
Evime
akım taşıyan elektrik telinden.
Bir yüzük
yaptım, bir yüzük ki;
Yıllardır
dinmeyen ormanların gümbürtüsünden.
Yıllarca önce, bu şiiri bir final metninde sormuştum. Farklı bölümlerden farklı öğrencilerle Hannah Arendt’in, İnsanlık Durumu’nu okumuştuk. Beni yazarın bu kitabıyla ilk kez Fatmagül Berktay tanıştırmıştır, sağolsun, varolsun. Öyle ki farklı insanlık durumlarını tartışırken vazgeçilmezlerimden biri haline gelmiştir bu kitap…
Peki sınavdaki soru neydi diye soracaksınız şimdi. Soru, İnsanlık Durumu adlı kitabın en temel noktalarından birini işaret ediyordu; emeği.
Arendt’in emekle kurduğu bağı düşünerek bu şiiri açıklayın diye sormuştum, ya da buna benzer bir şeyler. Şimdi çok daha net hatırlıyorum. En güzel cevaplardan biri insan emeği ve sevgi arasındaki bağı açıklayan o metindi. O metnin sahibi olan öğrencimle hala arada laflarız. O konu üzerinde kafa patlatamayacak kadar saçma ağır gündemlerin arasında onun sorduğu hal hatıra, iyidir, fena sayılmaz, idare ediyoruz biçiminde kestirme cevaplar veririm o da anlar, halden anlayan bir insandır çünkü.
Asıl sorunun cevabına gelecek olursak sevginin nasıl büyük bir emek istediği yolunda verdiği örnekler karşısında çay demleyip içme özlemi doğmuştur bende. Öyle olur, iyi insanlar gördüğümde, iyi sorular, özellikle de iyi sorular gördüğümde çay içme, demli bir çay içme isteği doğar içimde. Ya da az çok tahmin edebileceğiniz gibi sabun köpüğü bir sevinç yayılmıştır yüzüme, ellerime, dizlerime.
Mordillo’nun o karikatüründeki gibi, bir banka çöküp oturduğum mutfağımın bir süre sonra damsız kalışına tanıklık etmişimdir. İşte o zaman yıldızlar, işte o zaman gezegenler, işte o zaman şefkat ve dirlik vicdan ve sağduyuyla, halden anlar halde uzaya açılan o canlılardan biri olmaya yeltenmişimdir.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
1993 yılını Hanna Arendt’e, Mordillo’yu Sivas’taki Madımak Oteli’ne, sevgiyi eve akım taşıyan bir elektrik teline ve yanmasını bilen bir bakır yüzüğe bağlayan titreşimi de o zaman anlamak hasıl olmuştur bir ihtimal.
Sevginin zamansızlığı, mekansızlığı, gerçek sevginin gerçek zamanı ve mekanı ile buluşmuş; ormanların gümbürtüsünden kafasını kaldıramayan bir insanlığın, gözlerini açarak gökte aslı bir yıldıza bakmasına yol açmıştır. İnsanlığın sevgiye karşı sürekli kaybettiği ve bu durumda futbol yorumcularının dahi pek de bir şey yapamadığı söz konusu o ezeli maçta, top yuvarlak değildir onu anlamışızdır. İşin aslı top falan da yoktur ortada. Saha o da varsa yoksa bir kuru gürültü, sloganlar miş gibiler vardır. Yıllardır dinmeyen ormanların gümbürtüsü vardır. Yıllardır birbirimizi suçlayışımız, yıllarca birbirimize ve en çok kendimze yenilmelerimiz, ben haklıyım diye ısrarlarımız vardır. Ama bir o kadar da kayıplarımız, kaybettiklerimiz, kendi içimizden akıp gidenler. Gümbürtüler ise bundan sadece nemalanır ve gümbürdemeye devam ederler.
2,3,5, 800’lüler vardır. Troller, ah evet onlar da iktidarın hırs küpü sesi de vardır elbette. İktidarlar değişse de değişmeyecek olan cinsten. Ama sevgi yoktur. Olsaydı sınır diplerinde baba oğul cesetleri bulunmaz, ördek bir sarhoş belleğiyle ortada gezinen dünya liderleri gibi karanlığa pusulmaz. Meksika’da yağan buza Allahın işi diye bakılmazdı. Bunun yerine biz ne yapıyoruz yahu diye sorardık. Bu ne saçmalık, ne kadar da saçmalıyoruz, biz ne yapıyoruz Allahın aşkına? Biz kayboluyoruz ne olacak.
Bugün Mordillo’nun çizdiği o karakterlerdeki biri olmak dileğiyle diye bir cümle geçiyor içimden şimdi. Bugün, bir gün ve daima diyerek, kalp, gezegen, koca burun, şemsiye, yıldız… aklınıza ne gelirse. Ama sevgiyle, sevginin emeği, emeğin sevgisiyle…
Değişmesini umduğumuz insanlık halleri durumu ve evreniyle…
Kendinize iyi bakın efendim.