Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Hukuki, sosyolojik ve güncel yönleriyle Türkiye’deki Suriyeli mülteciler meselesi

Haber: Gülçin Karabağ & Büşra Cebeci & Ara Altınman

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, daha önce İstanbul’da yaşayan kayıtsız göçmenlerin geri gönderilmesine ilişkin yaptığı açıklamasına pazar günü bir yenisini ekledi. Soylu, geçici koruma statüsündeki Suriyeliler’in ya da uluslararası koruma statüsünde veya ikamet izni ile Türkiye’de yaşayan yabancıların sınır dışı edilmesinin söz konusu olmadığını söyledi.

Suriyeli mülteciler meselesi özellikle son dönemde en önemli gündem maddelerinden biri haline geldi.

Temmuz ayı başında Küçükçekçekmece’de Suriyeli mültecilere yönelik bir saldırı yaşandı. Geçen hafta da İstanbul Valiliği İstanbul’da ikamet izni olmayan Suriyelilerin ikamet izni aldıkları illere dönmeleri için 20 Ağustos’u son tarih olarak açıkladı. Valilik açıklamasından sonra, “Türkiye’nin Suriyeli mültecilere yönelik göç politikası mı değişiyor, Suriyeli mülteciler geri mi gönderiliyor?” tartışmaları başladı. Geçen hafta sonu Suriyeli mültecilere destek için İslamcı grupların Saraçhane’de yaptığı eyleme milliyetçi gruplar saldırdı ve eylemde arbede çıktı.

Medyascope tüm bu olanları anlamlandırabilmek için konunun uzmanlarına, mülteci meselesinin hukuki, sosyoekonomik ve güncel süreçlerini sordu.

Özgür-Der’den Murat Ayar: “Göçmen ailelere yardım ediyoruz, onların Türkiye’ye entegrasyonu için çabalıyoruz”

Saraçhane’deki Suriyeliler’le dayanışma amaçlı düzenlenen eylemi organize eden sivil toplum kuruluşlarından biri de Özgür-Der’di. Özgür-Der adına Medyascope’a konuşan Murat Ayar, eylemin İslami camiadan, insan hakları mücadelesiyle bilinen örgütler Özgür-Der, Mazlumder, Hukukçular Derneği ve Mülteci Hakları Derneği tarafından düzenlendiğini, Suriyeli mültecilerin Türkiye’ye gelmeye başladığından beri bu konu üzerine çalışmalar yaptıklarını, göçmen ailelere yardım ettiklerini ve Suriyeliler’in Türkiye’ye entegrasyonu için çabaladıklarını anlattı.

O süreçte göçmenleri geldikleri şehirlerde karşılayıp onlara iş, ev ve eşya bulmaya çalıştıklarını belirten Ayar, İstanbul Ensar Dayanışma, Ankara Ensar Dayanışma gibi adlarla pek çok ilde örgütlendiklerini, gönüllülerin arasında fabrikalarda çalışanlardan beyaz yakalılara kadar çeşitli meslek kollarından insanların olduğunu söyledi.

Ayar, seçim öncesi bazı CHP’li belediye başkan adayları ve İYİ Partili vekillerin “Göçmenlere yardım yapmayacağız, onları plajlara almayacağız” gibi söylemlerini “kirli kampanya” olarak değerlendirdi ve “İçişleri Bakanlığı’nın da dahil olmasıyla bu kirli kampanyaya hükümet de katıldı. Hükümet seçimin faturasını Suriyeliler’e çıkararak kolay yolu seçti, Suriyeliler’i kolay lokma gördü” dedi. Saraçhane’deki Suriyeliler’le dayanışma eyleminin de bir nevi hükümetin politikalarına uyarı niteliği taşıdığını söyleyen Ayar, bu doğrultuda muhatabın İçişleri Bakanlığı olduğunu, hükümetin politikalarının, 10 yıldır yürütülen insani diplomasiye yakışmadığını, doğru olanın göçmenlerin Türkiye’ye entegre olmasının sağlanması olduğunu belirtti.

Oturum izni olmayan göçmenlerin, ülkeye girdikleri yerlere ya da İdlib’e gönderilmesine yönelik politikayı da eleştiren Ayar, özellikle İstanbul’da birçok göçmenin oturum izni olmadığını, yine bu insanların iyi ya da kötü bir işlerinin olduğunu, başka yerlere gönderilmeleri halinde her şeye sıfırdan başlayacaklarını söyledi.

Ayar, pek çok göçmen aileyle irtibat halinde bu ailelerin iş, eğitim, sağlık gibi sorunlarında yanlarında olduklarını, maddi yardım alan göçmenlerin yok denecek kadar az olduğunu, çoğunun kendi emeğiyle para kazandığını ve ayaklarının üstünde o şekilde durduğunu belirtti. 

Ayar bu insanların başka bir yerde, hayatlarına sıfırdan başlamalarının insani olmadığını vurguladı ve, “Biz Müslümanız, dolayısıyla hükümete de soruyorum, bu nasıl İslami bir tavır olabilir?” dedi.

Suriyelilere olan öfkenin bir propaganda ağı ile oluştuğunu, yanlış bilgilerin bu şekilde yayıldığını savunan Ayar, Suriyeliler’in hastanelerde ücretsiz hizmet alması, üniversitelerde sınavsız ve ücretsiz şekilde eğitim görmesi gibi yanlış bilgilerin yayılarak göçmenlere karşı tepkinin oluştuğunu ve büyüdüğünü söyledi.

Halkların Köprüsü Derneği Başkanı Sosyolog Emrah Zıraman: “İstanbul Valiliği’nin açıklaması mültecilerin dış politika kozundan sonra iç politika malzemesi olarak da kullanıldığını gösteriyor”

Halkların Köprüsü Derneği Başkanı ve Sosyolog Emrah Zıraman, İstanbul Valiliği’nin açıklamasının, hükümetin Suriyeli mültecilerle ilgili politikasındaki değişikliğe işaret ettiğini belirtti.

Zıraman ayrıca, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun Suriyeli mültecilerle ilgili açıklamaları ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun AB ile Geri Kabul Anlaşması’nın askıya alındığına dair açıklamasının Suriyeli mültecilerin uluslararası alanda bir koz olarak kullanılmaya devam ettiğini gösterdiğini, bunun yanı sıra valilik açıklamasının mültecilerin iç politika malzemesi yapıldığının da göstergesi olduğunu sözlerine ekledi.

“Mültecilerin geldikleri bölgelerde çatışma sonlanmadığı sürece mültecilerin geri dönmesi beklenemez”

Zıraman, İstanbul’da yaşayan Suriyeli mültecilerin gitmesi için tarih verildiği anda bir grubun devlet eliyle hedef gösterilmiş olacağını vurguladı.

Halkların Köprüsü Derneği olarak, sürecin en başından beri mültecilerin yakın zamanda ülkelerine dönme ihtimallerinin olmadığını ve belki de dönmeyebileceklerini vurguladıklarını belirten Zıraman, “Bu sebeple devletin, vatandaşlık hakkı da dahil mültecilerin entegrasyonu için her adımı atması gerekiyor” dedi.

Infakto Araştırma Şirketi sahibi Doç. Emre Erdoğan: “İşsizler, iş sahiplerine göre göçü ülkenin en önemli sorunları arasında görmüyor”

Infakto Araştırma Şirketi sahibi Doç. Emre Erdoğan, yaygın kanının aksine, işsizlerin iş sahiplerine göre göçü ülkenin en önemli sorunları arasında görmediğini, ev işçileri, mavi yakalılar, emeklilerin ise göçü önemli sorunlar arasında sınıflandırdığını belirtti. Kamuoyu araştırmalarında göç ve ekonomik tehdit arasında bir ilişki saptadıklarını söyleyen Erdoğan, “İşsizlerin ve mavi yakalıların göçten rahatsız olması beklenirken bizde daha çok emeklilerde bu tutum gözleniyor” dedi.


TOBB Üniversitesi’den Doç. Dr. Başak Yavçan: “Suriyeliler eğitimde entegre olmalarına rağmen, istihdam hayatında hâlâ entegre olabilmiş değil”

Şu anda Suriyeliler’in yerlerinden edilmelerinin doğru olmadığını belirten TOBB Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Başak Yavçan, mültecilerin en başta doğru bir biçimde yerleştirilmeleri gerektiğini söyledi.

Suriyelilerin sınır dışı edildiğini bilgisinin doğru olmadığını belirten Yavçan, “Halbuki sınır dışı edilenler, kayıtsız, düzensiz göçmen kategorisindeki Afganlar mesela. Geçici koruma altındaki bir Suriyeli hiçbir yere gönderilmiyor aslında. İnsanların bunları söylerken çok dikkatli olmaları gerekiyor. Çünkü geri gönderme uluslararası yükümlülüklerimize aykırı olur ve çok ciddi sıkıntılara yol açabilir” diye konuştu.

İltica ve Göç Araştırmaları Merkezi (İGAM) Başkanı Metin Çorabatır: “Geri göndermeme, 1951 Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Sözleşme’nin en temel ilkesidir”

İltica ve Göç Araştırmaları Merkezi (İGAM) Başkanı Metin Çorabatır, Suriyeli mültecilerin yaşadıklarının hukuki boyutunu ayrıntılarıyla anlattı. Uzun yıllar Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nde görev yapan Çorabatır, 1951 Mültecilerin Hukuki Statüsü’ne Dair Cenevre Sözleşmesi’ne Türkiye’nin coğrafi sınır koyarak taraf olduğunu belirtti. Bu coğrafi sınıra göre Türkiye ancak Avrupa’dan gelenlere mülteci statüsü veriyor. Türkiye coğrafi sınırlılığı hâlâ kaldırmayan ülkelerden biri.

Çorabatır, Cenevre Sözleşmesi’nin 33. maddesi olan “geri göndermeme ilkesinin” sözleşmenin özüne dair en temel ilke olduğunu belirtti.

Türkiye, AB’ye üyelik sürecinde göç ve sınır politikasını da AB’ye uyumlu hale getirme sürecini başlattı. 2005’te açıklanan Göç Ulusal Eylem Planı’yla Türkiye, AB’nin bu konudaki hukuki çerçevesine uyacağını açıkladı, 1951 Cenevre Sözleşmesi’ne getirilen coğrafi kısıtın AB’ye tam üyelikle ortadan kalkacağını belirten Çorabatır şöyle konuştu: “2013’te çıkarılan 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nda da Türkiye coğrafi kısıtlamaya devam ediyor. Bu kanun uyarınca bireysel başvurularda ‘şartlı mültecilik’ statüsü uygulanırken Suriyeliler örneğinde olduğu gibi kitlesel göçlerde ise ‘geçici koruma’ statüsü getiriliyor. Türkiye’deki uygulamanın Avrupa’daki geçici koruma statüsünden farkı ise, geçici koruma statüsüne alınanlara süreç içerisinde bireysel başvuru hakkının tanınmamış olması.”

Çözüm yollarının yerel entegrasyon, mültecilerin geldikleri yerlerdeki durumların düzelmesi sonucunda gönüllü geri dönme ya da mültecilerin üçüncü bir ülkeye yerleştirilmesi olduğunu belirten Çorabatır, Türkiye’nin ise geleneksel olarak, mültecileri üçüncü bir ülkeye gönderme eğiliminde olduğunu söyledi.

Sığınmacının daha genel bir kavram olduğunu belirten Çorabatır, bunun Türk hukukuna başvurucu (başvuran) olarak aktarıldığını ve mültecilik başvurusu sürecindeki bu statünün de kişilere çeşitli haklar verdiğini belirtti. En temel hak da “geri gönderilmeme.”

Çorabatır, 2015 “mülteci krizi” sonrasında AB ile imzalanan mutabakat sonrasında Suriyeliler için mecburi ikamet şehirleri uygulamasına geçildiğini, Türkiye’nin AB ile yaptığı bu mutabakatla Avrupa’ya “yasadışı göçleri” önleme taahhüdü altına girdiğini ve mecburi ikamet ve kayıt altına almanın da bu süreçle ilgili olduğunu belirtti.

Söyleşilerimizin tamamı:

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.