9 Eylül 2019’da 2019-2020 eğitim ve öğretim yılı başladı, çocuklar okullarına döndü. Bu yıl 18 milyon öğrenci, bir milyonun üzerinde öğretmen dersbaşı yaptı. Bazı özel çocuklar ise ancak ailelerinin yoğun çaba sarf etmesiyle okullarına başlayabildi.
Kamera & Kurgu: Hazar Dost
Süleyman Öztürk 23 yaşında, Aydın Üniversitesi’nde Çizgi Film ve Animasyon okuyor. İlk ve orta öğretim döneminde pek çok otizmli çocuk gibi o da “kaynaştırma eğitimi” ile ilgili sorunlar yaşadı. Onun da “kaynaştırma eğitimi raporu” vardı, ancak okullar sırf otizmli olduğu için onu kabul etmek istemedi. Ailesi de kendisi de büyük çaba sarfetti, sonunda okula girdi.
Öztürk ilkokul yıllarında arkadaşlarıyla çok fazla iletişim kuramıyordu. Ancak liseye geçtiğinde okuldaki akranlarıyla düzgün iletişim kurabilmeye başladı. Şimdi ise her şeyi tek başına yapabiliyor: “Konuşma sorunum var. İlkokulda biraz paniğe kapılıyordum, lisede azaldı ama şimdi bitti. Otizmlilerin en çok ihtiyacı olan şey eğitimdir, tüm çocuklar gibi”.
Otizm ve farkındalık
Otizm, doğuştan olan, beynin ve sinir sisteminin farklı yapısından ya da işleyişinden kaynaklandığı kabul edilen ve belirtileri yaşamın ilk üç yılında ortaya çıkan nörobiyolojik tabanlı bir gelişimsel bozukluk. Tohum Otizm Vakfı’nın verilerine göre doğan her 59 çocuktan 1’i otizm riski ile dünyaya geliyor. Otizm, erkek çocuklarda, kız çocuklara oranla beş kat daha fazla görülüyor. Otizmin günümüzde bilinen tek tedavisi erken tanı ve yoğun, sürekli eğitim. Üç yaşından önce teşhis konulduğunda ve kesintisiz eğitim aldığında otizmli çocuk ilerleme gösterebiliyor.
Yine Tohum Otizm Vakfı’na göre Türkiye’de 0-19 yaş arası otizmli çocuk ve genç sayısı 434 bin. Bu sayının sadece 30 bini okullaşabilmiş ve eğitime ulaşabilmiş. Yine Türkiye’de yaklaşık 1 milyon 387 bin 580 otizmli birey olduğu ve bu durumdan etkilenen 5 milyon 550 bin 320 aile ferdi bulunduğu tahmin ediliyor.
Kaynaştırma eğitimi gerekli
Otizmli çocuklar, ilköğretim çağına geldiğinde eğer gelişimleri uygunsa genel eğitim sınıflarında yaşıtlarıyla beraber kaynaştırma eğitimi alabiliyor. Çocukların gelişimi kaynaştırmaya uygun değilse, okullarda bulunması gereken “Özel Eğitim Uygulama Merkezleri”nde eğitim görebiliyorlar. Aynı zamanda lise düzeyindeki çocuklar, mesleki eğitim verilen “Özel Eğitim İş Uygulama” okullarına devam edebiliyor.
Rehberlik ve Araştırma Merkezi (RAM), çocukların kaynaştırma eğitimi alabilmesi için, çeşitli testler uygulayarak rapor hazırlıyor. Çocuklar bu raporla genel eğitim sınıflarında kaynaştırma eğitimi alabiliyor. Ancak okullar, bu noktada “sınıfımız yok”, “yeterli imkânımız yok” denilerek özel çocukları okula almamaya çalışıyor. Eğitim, her çocuğun anayasal hakkı. Biz de anayasal hakları olmasına rağmen, çocuklarının eğitim alabilmesi için çaba sarf etmek zorunda kalan ailelerle konuştuk.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Okulda yeterli eğitim verilmediği için oğlu Ozan Barış’ı okuldan aldı
Avukat Sedef Erken, oğlu Ozan Barış Sanlısoy’u okula yazdırmak için epey çaba sarf eden ailelerden. Ozan Barış altı yıl devlet okulunda eğitim gördü ancak ailesi yeterli eğitim verilmediği gerekçesiyle Kasım 2018’de çocuklarını okuldan aldı. Erken, Ozan Barış’ın eğitim yolculuğunun en başında, anaokuluna yazılması gereken yaşta reddedildiğini, daha sonrasında uzun uğraşlar sonucunda okula yazıldığını ancak okula yazılmanın tüm ihtiyaçlarını karşılamadığını anlattı. Erken, Ozan Barış’ı okuldan alma süreci hakkında “Ozan’ı okuldan aldıktan sonra tekrar gelmesini söylediler, biz de tekrar gittik ama verim alamadık. Eğitimini biz veriyoruz çünkü evime yakın, bu konuyu iyi bilen, istikrarlı bir rehabilitasyon merkezi yok” diye konuştu. Sedef Erken, aynı zamanda İstanbul Otizm Gönüllüleri Derneği’ni kurdu. Şimdi, otizmli çocuklar için dernek çatısı altında mücadele ediyor.
“Okul müdürü ‘böyle bir çocuk burada okuyamaz’ dedi”
Koral Erdemir, 21 yaşında. Koral’ın babası Seyhan Erdemir, oğlunun okula başlamadan önce özel rehabilitasyon merkezinde eğitim almaya başladığını, ilkokul çağına geldiğinde ise okula yazılırken yaşadıkları zorluğu anlattı:
“İlkokul çağına geldiğinde devlet okuluna göndermek istedik fakat okul yönetimi karşı çıktı, ‘böyle bir çocuk burada okuyamaz’ dedi, sınıf öğretmeni aynı şekilde ‘ben bu çocukla yapamam’ şeklinde karşı çıktı. Buna rağmen bir şekilde, çaba sarf ederek birinci sınıfı devlet okulunda okutabildik. O zamanlar biz Antalya’da oturuyorduk, orada rehabilitasyon merkezi olan bir özel okula kaydını aldırmıştık, orada da iki yıl kadar devam etti”.
Otizmli öğrencilerin ders saatleri yetersiz
Seyhan Erdemir, Türkiye’de otizmli çocukların çok farklı şekilde anlaşıldığını, bu yüzden ya alt sınıflara ya da iş okullarına verilmeye çalışıldığını anlattı. Aynı zamanda çocuklara hakkı olan eğitim verildiğinde, iyi eğitim aldıklarında çok daha iyi seviyeye geldiğini de belirtti:
“Otizm çok geniş bir yelpaze, bazı otizmli çocuklar çok daha iyi durumda ve kaynaştırmayla iyi bir eğitim alarak çok daha iyi bir seviyeye gelebiliyor. Ama bazı çocuklar kolay kolay bu tür eğitimlere karşılık vermiyor. Fakat ne olursa olsun şöyle düşünün; tipik gelişim gösteren çocuklar haftada 30-35 saat civarında eğitim alırken maalesef otizmli çocuklarımız çok daha fazla eğitime ihtiyaç duyuyor. Buna rağmen devlet, özel rehabilitasyon merkezlerinde sadece haftada üç saate müsaade ediyor. Öyle olduğu için, otizmli çocukların kendi yaşıtlarıyla aradasındaki fark git gide açılıyor”.
Koral şimdi üniversiteli
Koral, eğitimini bir şekilde tamamlayabilen “şanslı” öğrencilerden. Şimdi, Afyon Kocatepe Üniversitesi Konservatuarı’nda piyano bölümünü okuyacak. Ancak ailesi onun tek başına yapamayacağını düşündüğü için, Koral’la beraber Afyon’a gidiyor:
“Belki ilk sene biz destek veririz, ikinci sene belki sınıf arkadaşlarından destek olmasını istemeyi düşünebiliriz, biz de geçiş süreci Koral için yapmaya çalışacağız. Çünkü hayat belli olmuyor, bizden sonra ne olacağını hep düşündüğümüz bir olaydır yani bizden sonra hayatını nasıl idame ettireceğini hep düşünüyoruz. O yüzden kendi ayakları üzerinde durması, topluma iletişime geçmesi için her şeyi öğrenmesi gerekiyor”.
“Otizm Eylem Planı” yeterli mi?
Kaynaştırma raporu sadece lise son sınıfa kadar var, üniversite öğrencilerine kaynaştırma raporu verilmiyor. Seyhan Erdemir, devletin kaynaştırma konusunu ciddi bir şekilde düşünmesi gerektiğini savunuyor. Çünkü otizmin giderek yaygınlaştığını söylüyor:
“Otizm daha da yaygınlaşıyor, sayıları git gide çoğalıyor yani diğer engelli gruplarına benzemiyor. Sayı her sene hızlı bir şekilde artıyor. Önümüzdeki yıllarda bu kaynaştırma konusunu devletin çok ciddi bir şekilde düşünmesi gerekiyor çünkü sayıları çoğaldığından dolayı buna acilen çözüm bulunması gerekiyor. Otizmli Eylem Planı var ama maalesef devlet bu konuda ciddi adımlar atmadı. Oysa 2013’ten beri Otizm Eylem Planı adı altında bir şeyler yapıldığı söyleniyor ama somut olarak hâlâ kimse bir şey görmedi doğrusu”.
Sınıfta otizmliler ve akranlarının uyumu
30 yaşındaki D.G., 10 yıldır öğretmen. İstanbul’un farklı ilçelerinde öğretmenlik yaptı, şimdi ise bir kurumda çocuklara okul öncesi eğitim veriyor. Daha önce özel eğitim öğretmeniydi. D.G. özel eğitim öğretmenliği yaptığı zamanlarda otizmli çocukların sınıf içerisindeki davranışlarını anlattı:
“Otizmli çocuklar, daha bireysel davranıyorlar; çok fazla iletişim kuran, sosyal ilişkilerde çok güçlü olan çocuklar nadiren görülür. Genelde ayrı ayrı ilgilenirsiniz, keza otizm sosyal gelişimsel bozukluktur otizm. İlk etapta rehabilitasyon merkezinde çalıştım daha sonrasında devletin ‘özel alt sınıf’ diye tabir ettiği sınıflarda çalıştım. Eğer öğretmenler kabul ederse, sınıfa uyum sağlayacak çocukları öğretmenin rızasıyla sokarsınız. Ama genelde üç-dört kişilik grupla bir sınıfta oluyorduk ve daha sonrasında diğer öğretmenlerle iletişime geçer, daha aktif derslere katarız çocukları, beden eğitim, resim, müzik gibi derslere katarız”.
Eğitimcinin ayrıştırmacı dili
Özel çocuklar kaynaştırma raporu olduğu takdirde genel eğitim sınıflarında okuyabiliyorlar. Ancak özel okul ya da devlet okulu farketmez, okul yönetimi veya eğitimci karşı çıkabiliyor. Bu da yetmiyor, eğitimciler, aileler tipik gelişim gösteren çocuklara farklılık anlatılmadığı için kötü davranabiliyorlar. D.G., çalışırken bazı öğrencilerin özel çocukları ötekileştirdiğine şahit olduğunu anlattı:
“İlköğretimde tipik gelişim gösteren çocuklara bir farklılığın olduğunu bir şekilde öğretiyorduk, tabii öğretmenden öğretmene değişiyor bu durum, ‘engelli’ diyerek çocukları ötekileştiren öğretmenler de maalesef oluyor. Örneğin, ortaokul düzeyindeki bir öğrenci, benim öğrencimi alıp diğer öğrencilerin yanına götürüp, ‘bak bu engelli, gördün değil mi engelli’ diyerek çocuklara tanıttığını gördüm. Bunu yapan çocuk öğrencim olmadığı için tepki veremedim ama öğretmeniyle konuştum. Öğretmen de ‘nasıl olur böyle bir şey’ diyerek epey tepki gösterdi. Diğer öğretmenlerin de çocuklara otizmi yanlış anlattığını; farklılığı yanlış anlayıp öğrencilere de yanlış anlattığını, bu yüzden çocukların böyle davrandığını söyledik. Demem o ki, eğitimcilerin de bir kısmı aslında otizmi bilmiyor, durumun farkında değiller”.
“Öğretmenler gölge öğretmen mantığını anlayabilmiş değil”
“Gölge öğretmen” kaynaştırma raporuyla genel eğitim sınıflarında eğitim gören çocuklara belli bir müddet refakat eden, otizmli öğrencinin kaynaştırma eğitimine adaptasyonunu sağlayabilmesi için destek olan öğretmenlere deniyor. Ancak maddi durumu olmayan aileler bu konuda da zorluk çekebiliyor, çünkü gölge öğretmeni devlet sağlamıyor. Eğer ailenin gölge öğretmenin ücretini karşılayacak mali gücü varsa, çocuğunu gönderdiği okulla da uzlaşmak zorunda kalıyor. D.G., gölge öğretmenin yanlış anlaşıldığını anlattı:
“Bir devlet okuluna ya da bir özel okula çocuğunu göndermek isteyen aile belli bir müddet ya çocuğuna kendisi refakat etmesi gerekir ya da gölge öğretmen olması gerekir. Bu durum en azından çocuk sınıfa alışana kadar devam eder. Gölge öğretmenin varlığını, çocuğun kişisel ihtiyaçlarını karşılayamamasından dolayı doğru buluyorum. Ama onun dışında mevcut sınıfın öğretmeni herhangi bir problemde direkt gölge öğretmene ‘alın ve çıkın, şu an sorun çıkardı’ diyerek çocuğu ötekileştirebiliyor. Halbuki biz bilinçle çocukları sınıflara alıyoruz, çocuklar daha fazla tepki verebilir, bu normal. Önemli olan çocuğa o an yapması gerekeni öğretmek ve ona güven vermek. Okul yönetimi, öğretmenler aslında gölge öğretmenin mantığını da anlamış değiller”.
Eğitim Reformu Girişimi Araştırmacısı ve Gazeteci Umay Aktaş, son yıllarda okul, kurum ve eğitime erişebilen öğrenci sayısının arttığını söyledi. Aktaş, kaynaştırma öğrencilerine bireysel eğitim planlanması gerektiğini anlattı:
“Bakanlık bu konuda öğretmenlere hizmet içi eğitim vermişti. Ama bireysel eğitim planı çoğunlukla yapılmıyor. Okullarda kaynak odalar bulunması gerekiyor ama çoğunlukla bulunmuyor. Çocuk okula eriştikten sonra da pek çok sorunla karşı karşıya. Otizmli çocuklar için yoğun ve kesintisiz eğitim çok önemli.”
Süleyman yürümeyi, yüzmeyi, resim yapmayı, müzik dinlemeyi seviyor. Bu yıl yaz tatilinde bir ofiste insan kaynaklarında çalışarak para kazandı. Kendisini diğer çocuklardan farklı görmüyor. Koral da müzikle ilgileniyor, piyano çalıyor, ev içinde kendi ihtiyaçlarını karşılayabiliyor, bu yıl üniversiteye başlayacak. Süleyman, 2014 yılında Tohum Otizm Vakfı’na verdiği röportajda şöyle diyordu: “Bütün çocuklar okula gitmeli.”