Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

İslamiyetin İslamcılardan çektiği: Türkiye örneği

Dini ihya etme iddiasıyla ortay çıkıp siyasi, ekonomik, kültürel, dini iktidarlarını korumak adına onun içini alabildiğine boşaltan kişi ve kurumlar İslamiyetin temellerini sarsıyor.

Yayına hazırlayanlar: Şükran Şençekiçer

Merhaba, iyi günler, iyi haftalar. Bugün iki konu vardı kafamda. Birisi İYİ Parti, bir diğeri şu anda yapmakta olduğum konu. Kemal Can sabahki yayını “5 Soru 10 Cevap”ta İYİ Parti’yi el aldı. O benden daha iyi biliyor o konuyu. Ayrıca bugün Karar gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Kiraz’ın attığı bir tweet‘i gördüm. O Neslican Tay olayında Prof. Nevzat Tarhan’ın yaptığı paylaşımlar üzerine şöyle bir cümle kurmuştu: “Galiba dindarlar arasında bazıları insanları dinden uzaklaştırmak gibi bir misyona sahip”. Tam böyle değil, ama aklımda kaldığı kadarıyla böyle. İbrahim’in bu sözünü de görünce, bu konunun aslında ne kadar hayatî ve güncel olduğunu kabul edip İYİ Parti’yi sonraki yayınlara saklamaya karar verdim. 

Bu yayın aslında dün kafamda şekillendi. Şöyle ki; İstanbul’da yaşayanlar ve İstanbul’u bilenler bilebilir, Moda’dan Kadıköy’e kadar sahilin doldurulmuş olduğu bir yol vardır. Yıllar önce Moda’da yaşamış birisiyim. Bir apartman yönetimi toplantısında bir kadın o yolu, “türbanlıların aşk yolu” diye tarif etmişti. Çok şaşırmıştım. Çok kullandığım bir yol değildi. Sonra merakla baktığımda –ki bu dediğim olay 25 yıl önce falan, 20 yıldan fazla olduğu kesin–, gerçekten de o yol Türkiye’de türbanlılar da dahil genç kadınların ve genç erkeklerin, sevgililerin kuytularda buluştukları bir yerdi. Ve hâlâ öyle, ta o zamandan beri böyle bir eğilim var. Yani böyle bir eğilim var derken, Türkiye’de sanılanın aksine özellikle dindarlık, özellikle dindar gençlik bambaşka bir yoldan yürüyor. Dün bir vesileyle pazar günü, hava da güzeldi, o yolu bir daha yürüdüm ve yine buna tanık oldum. Ama çok daha karışık bir atmosfer var. Bir tarafta liseli gençler kızlı erkekli, içlerinde başı bağlı olan kadınlar da var açık olanlar da var. Bir yerde bira içen çocuklar, bir yerde şarap içenler, bir yerde ailecek piknik yapanlar. Aslında İstanbul’un birçok yerinde ve özellikle büyük şehirlerde bu tür sahneleri görmek mümkün, gerçek Türkiye fotoğrafı bu. Türkiye’de insanlar yaşam tarzları ne olursa olsun, inançları ne olursa olsun birbirlerine tahammül ederek –birbirlerini tanıyarak ve sayarak diyelim– beraber yaşıyorlar. Ve aslında Türkiye’de, modernlikle çok iç içe geçmiş bir dindarlık söz konusu. Özellikle gençlerde böyle bir şey söz konusu. Ama birileri, din adına konuşma iddiasında olan birileri onları çok dar bir alana hapsetmeye çalışıyor. 20 yıl önce de böyleydi, 25 yıl önce de böyleydi, bugün de böyle. Bugün daha fazla böyle. Çünkü 25 yıl önce, dediğim zamanlarda İslamcılar iktidarda değillerdi. Muhalefetteydiler ve belli bir cazibeleri vardı. Buna rağmen gençlik içerisinde, dindar gençlik içerisinde trend bugünkünün üç aşağı beş yukarı benzeriydi. Tabii o 25 yıl içerisinde çok değişti modernlik anlamında — yeni teknolojiler vs.. Ama genellikle akan hayata uyan bir gençlik vardı. Şimdi de böyle bir şey var. Lakin din adına konuşma iddiasındaki kişiler bu insanları, özellikle gençleri belli bir alana hapsetmeye çalışıyorlar, özellikle kadınları. Sürekli fetvalar ya da fetva görünümlü çıkışlar var. Bunlar sosyal medya aracılığıyla da çok hızlı bir şekilde ânında yayılıyor. Ve din adına baskın olarak bunlar çıkıyor. Bu kişilere karşı başka dindarların cevapları, eleştirileri de çok fazla dikkat çekmiyor. Bunun bir kısmı, “kol kırılır yen içinde” mantığıyla, istemeseler de beğenmeseler de, tasvip etmeseler de, dindarlar bu tür konularda çok fazla seslerini çıkartmıyorlar. Bir diğer husus da, bu kişilerin bir şekilde kollandıkları yolunda hâkim bir inanış vardır. Dolayısıyla bunlarla uğraşan, bunları eleştirenlerin başına bir şey gelebileceği düşüncesi var. 

İslamcılar iktidarda değilken… Bu arada İslamcı derken, şunu özellikle vurgulamak istiyorum: Sevgili dostum, Saadet Partisi İstanbul Milletvekili Cihangir İslam ne zaman İslamcılar deyip bu tür hususlarda bir şeyler anlatmaya başlasam, bunların İslamcı falan olmadığını söyler. Ama en kolay tabir bu olduğu için böyle söyleyelim. İslamcılık, tür anlamıyla İslamcılığa çok yakıştıkları söylenemez bunların, ama sonuç olarak İslam üzerinden kendilerine bir meşruiyet alanı yaratan ve bir iktidar alanı yaratan insanlardan bahsediyoruz. Bunların kimisi kültür-sanat alanında bunu yapmaya çalışıyor ve tabii ki çok ciddi bir şekilde beceremiyor. Kimisi din-iman üzerinden ekonomik alanda faaliyetlerini yürütüyor. Kimisi de böyle gündelik hayata müdahil olmak istiyor, kimisi de siyasette bunu yapmak istiyor. Ülkedeki iktidar da kendini büyük ölçüde İslam’la da tanımladığı için –sadece İslam’la değil, İslam’la da tanımladığı için– böyle büyük bir aile fotoğrafı ortaya çıkıyor. Ama Türkiye’nin gerçeklerinden çok uzak bir aile fotoğrafı bu ve tel tel dökülen bir aile fotoğrafı. Şunu özellikle vurgulamak istiyorum: Her İslamcı Müslüman’dır, kendini Müslüman olarak görür, ama her Müslüman İslamcı değildir. Burada söz konusu olan insanların sayısının çok fazla olduğu kanısında değilim. Ama çok hegemonik bir durumları var ve İslam adına onlar konuşuyor gibi bir hâl ortaya çıkıyor. Ve sonuçta dünyanın her yerinde yaşanan bir şey aslında bu. İslam adına konuştukları söylenen birtakım kişilerin gündelik hayat üzerine, teknoloji üzerine, başka konularda, siyaset üzerine söyledikleri ve yaptıkları genellikle bütün İslam’a teşmil ediliyor. Bunu söylediğiniz zaman, birileri söylediği zaman bundan rahatsız olan dindarlar var. Ama dindarlar seslerini çıkartmadıkları için de İslam bu kişilerin tekeline geçmiş oluyor. Ve bundan da en çok zararı bence ciddi bir şekilde İslam dini ve İslam kültürü görüyor. 

Bir süre, burada özellikle bizim başlattığımız bir tartışmaydı Medyascope’ta, daha sonra yayıldı, deizm-ateizm meselesi vardı. Hâlâ var, çok ciddi bir şekilde var. Özellikle gençlerde deizme ve ateizme yönelik ilgi her geçen gün artıyor ve özellikle de muhafazakâr ailelerin çocuklarında bu eğilimin gözükmesi olayı bambaşka bir şekilde ilginç kılıyor. Böyle bir olayla karşı karşıyayız. Bir diğer husus da, dindarlıklarını korumakla beraber çok sayıda insan –özellikle gençlerde ve orta yaşlılarda çok sık karşılaştığım bir husus–, dindarlıklarını koruyorlar, yani dinden çıkmıyorlar, deist olmuyorlar, ateist olmuyorlar, kendilerini hâlâ Müslüman olarak, dindar Müslüman olarak tanımlıyorlar; ama din adına ortaya çıkma iddiasındaki, sosyal alandaki, kültürel ve siyasi alandaki, ekonomik alandaki yapılarla, kurumlarla, kişilerle –ki bunun başında AK Parti geliyor ve Recep Tayyip Erdoğan geliyor–, bağlarını ciddi bir şekilde koparıyorlar. Çok net bir şekilde mesafe koyuyorlar. Bunu kimileri alenen, bir meydan okuyuşla yapıyor; ama büyük bir kısmı bunu kendi dünyalarında yapıyorlar. Böyle çok sayıda, bir tür bu dünyada inzivaya çekilmiş, kendi dinî inanışını kendi başına ya da çok dar bir çevre içerisinde yaşamayı tercih eden ve kamusal alandaki varlığını din üzerinden tarif etmemeye çalışan çok sayıda dindar görüyorum, duyuyorum. Özellikle kadınlarda başörtüsü ile kurulan ilişkide, başörtüsünün alabildiğine siyasîleştirilmesinin kadının özgürlüğünü kırdığını düşünen ve bu yüzden başörtüsünü çıkartan kadınlar da görüyorum. Bazıları beni çok şaşırtıyor. Ama bunların hepsinde çok derin bir anlam var. Bu anlam şöyle özetlenebilir: İbrahim Kiraz’ın söylediği gibi, birileri din adına o kadar çok konuşuyor, o kadar yüksek sesle konuşuyor ve davranıyor ki, o kadar gürültülü bir şekilde davranıyor ve ortalığı kırıp geçiyor ki, birçok insan kendi dindarlığını açıkça dile getirmekten imtina ediyor. Böyle bir noktaya gelindi. Ülkeyi ateistler yönetse, deistler yönetse, ya da başka dinlerden insanlar yönetse bunu asla başaramazlardı — isteseler de başaramazlardı. İsterler miydi o ayrı bir tartışma konusu, ama başaramazlardı. Bugün dini ihya etme iddiasıyla ortaya çıkan insanların yaptıklarını, her şeyini İslam üzerinden tanımlama iddiasındaki insanların ve kurumların o dinin Türkiye’deki çok güçlü olan temellerini çok ciddi bir şekilde sarstıklarını gözlemliyorum. Bu çok anlamlı bir şey. 

Bunun en önemli nedeni bence bu kesimlerin, iktidar sahiplerinin, dinî alandaki irili ufaklı iktidar sahiplerinin bu dünyayı alabildiğine önemsemeleri ve o öbür dünya inanışını –inanış olarak tabii ki buna iman ettiklerini söylüyorlardır ama– öyle hareketler ediyorlar ki bunun öbür dünyaya yönelik bir hareket olduğunu söyleyebilmek açıkçası sıradan dindarlar için çok zor. Burada kimseye dinini öğretmek gibi bir derdim yok. Ancak şunu söyleyeyim: Türkiye’de yaşayan bir vatandaş olarak, burada doğmuş, büyümüş bir vatandaş olarak, siyasî duruşum vs. ne olursa olsun bu kültürün, İslamiyet’in bu derece dünyevi, anlık, gelip geçici hevesler uğruna bu kadar lime lime edilmesi, bu kadar tahrip edilmesi açıkçası beni rahatsız ediyor. “Üstüne vazife mi?” diyenler olabilir. Evet, üstümüze vazife. Çünkü şunu özellikle vurgulamak lâzım: İslamiyet, bu din kültürü, İslamiyet’in tüm boyutlarıyla, her türlü yorumuyla, Sünniliği, Aleviliği, her türlü tarikatı, ekolü vs. ile her biri aslında İslamcılar’a bırakılamayacak kadar değerli bir husus, bu ülke için değerli bir husus. Sonuçta insanlar dinden uzaklaşabilir, ateizmi seçebilir, deizmi seçebilir. Bu onların kişisel tercihidir. Dünyada bu çok daha büyük bir yaygınlıkta. İslam dünyasında da bunlar kaçınılmaz olarak oluyor, daha da olacak. Ama birilerinin din adına dini böylesine tahrip ediyor olmaları gerçekten çok paradoksal bir şey. Cumhuriyet’in ilk yılları için söylenen bir yığın, İslamcı literatürde söylenen bir yığın şey vardır, İslam düşmanlığı olarak adlandırdıkları. Şu anda yaşananların büyük bir kısmının insanları İslam’dan, özellikle gençleri İslam’dan daha ciddi bir şekilde uzaklaştırdığı bence muhakkak. Hele bir de şunu düşünün: AKP-Fethullahçılık savaşını düşünün. İslam’ın adına hareket ettiğini söyleyen her iki tarafın birbirine karşı amansız savaşı aslında İslam tarihi boyunca hep olan bir şey; Müslümanlar’ın, dindarların birbirlerini kırmasının günümüzdeki yeni bir versiyonu olarak ortaya çıkıyor bu. Ama bugün birçok insan, özellikle gençler bunu hiçbir şekilde anlamlandıramıyor. Yani her iki tarafın birbiri hakkında söyledikleri argümanlar vs. gençleri tatmin etmekten, gençlerin de ötesinde aslında her yaştan insanı tatmin etmekten hayli uzak. 

Her neyse, toparlayacağım. Şunu söylemek istiyorum tekrar: İslamiyet şu AKP iktidarı döneminde herhalde Türkiye’de –Cumhuriyet tarihinde diyelim en azından– en kötü dönemlerinden birisini yaşıyor. Dindarların, bundan rahatsız olan dindarların buna müdahil olmaya, müdahale etme gibi bir şeye cesaretleri ve örgütlülükleri yok. Ama bu böyle pek sürebilecek bir husus değil. Sonuçta dini kullananların, dini kendi siyasî, ekonomik vs. iktidarlarını korumak için dini bu kadar ucuz bir şekilde kullananların kendi sonlarını hazırladıklarını çok rahatlıkla söyleyebilirim. Evet, söyleyeceklerim bu kadar. İyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.