Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Ruşen Çakır yazdı: İslamcı aydınların sağcılaşması

İngiliz tarihçi ve siyasetçi Lord Acton’ın 1887’deki şu sözleri çok meşhurdur: “Güç yozlaştırır. Mutlak güç mutlaka yozlaştırır.” Daron Acemoğlu’nun Simon Johnson ile birlikte yazdığı “İktidar ve Teknoloji: Bin Yıllık Mücadele” (Çeviri: Cem Duran, Doğan Kitapçılık) adlı müthiş kitabın 90. sayfasında bu sözlerle tekrar karşılaştım. Gözümün önüne birçok şey, özellikle 1985’te gazeteciliğe başladığım andan itibaren tanıştığım bazı İslamcıların, özellikle entelektüellerin önemli bir kısmının nasıl başkalaştıkları geldi.

Dün sosyal bilimci bir dostumla yaptığımız uzun muhabbetin de ana konulardan birisi bu oldu. İslamcı camiadan epey ortak tanıdıklarımız varmış ve iktidarın rüzgarına kendisini kaptırmayanların, kendi ayakları üzerinde durmaya devam etmeye çalışanların -mesela Atasoy Müftüoğlu- sayısının epey az olduğuna hayıflandık. Hele bir zamanlar sadece İslamcı değil genel entelektüel camiada yıldızı parlamış olan bazı isimlerin küçük danışmanlıklar üzerinden bürokrasiye terfi ederek geçmişlerini göz göre göre geride bırakmalarına anlam veremedik.

Sözünü ettiğim dostuma, Esat Arslan’ın bana yollamış olduğu son kitabını ödünç olarak verdim: “Türkiye’nin Çöküşünü Önlemek: Heterodoks Bir Yaklaşım” (Telakki Yayınları). Arslan’ın kitabında tam da bu konuyla ilgili çok çarpıcı bir bölüm var: “Yasin Aktay’ın İslam ve Solun Soykütüğü kitabındaki ekletme biçiminin yüzeysel bir analizi.”

İktidarı savunmak adına…

Prof. Yasin Aktay İslamcı camianın öne çıkmış sosyal bilimcilerinden ve entelektüellerinden biriydi, İslamcı olmayan, özellikle sol çevrelerle belli bir diyaloğu vardı. Daha sonra AKP’de yönetici ve milletvekili oldu ve tabii ki birçok görüşünü, tutumunu vb. değiştirdi. Arslan’ın sözünü ettiği Vadi Yayınları’ndan 2021’de çıkan kitabı bu değişim örnekleriyle doludur. Kendini “İslamcı” olarak tanımlayan Arslan yazısına şöyle girmiş:

“Bu metin çok sevdiğim Yasin Abimin eleştirisi değildir. Yasin Abi’nin sadece ama sadece bir kitabının eleştirisidir. Yasin Abi bu kitabında Türkiye solunun bilinçdışını analiz ettiği için, ben de mecburen bu kitabın, sadece ama sadece bahsi geçen kitabın, bilinçdışını analiz ettim. Yoksa Yasin Abi benim entelektüel gelişimimde rol almış ve beni hâlâ olumlu bir yönde dönüştüren çok sevdiğim bir abimdir. Bu görünüşte sert metnin bu gerçek bilinerek değerlendirilmesini isterim. Bahsi geçen kitap muhatabına ciddi zulmetmiş olmasaydı, bu metni yazmayı istemezdim.”

Arslan’ın Aktay’a eleştirilerini iktidara mesafe alan, dolayısıyla “muhalif” olarak tanımlanabilecek “yeni kuşak” bir İslamcı aydının haykırışı olarak görebiliriz. Örneğin şu bölüm çok çarpıcı:

“Yasin Abi kitabında Gezi İsyanını, özgürleşmeye çalışan halka (ehli sünnet) yapılan bir darbe olarak kodluyor. Tabii burada isyancıların haklı ıstırapları ve mağduriyetleri güme gidiyor. Onlar uluslararası bir komplonun maşası olmaktan başka bir şey olmuyorlar bu analiz biçimiyle. Yasin Abi kitabında 2016 yılında bile hâlâ Kemalizm’in zamanında yarattığı mağduriyetler üzerinden bir siyaset dili üretiyor. Erdoğanizm’in yarattığı mağduriyetlere kör olduğu için AK Parti’yi eleştiren herkese kitap boyunca argo tabiriyle ‘bok atıyor’. Kitap hiçbir kendini izah, kendi yanlışını görme, haklıysa kimseyi suçlamadan kendi hakkını ifade etme gibi temel insani duygularla hareket etmiyor. Kitabın temel üslubu kendini safını eleştirenlere sofistike bir biçimde ‘bok atmak’tan ibaret oluyor haliyle.”

40 yıllık bürokrat gibi 

İlk kitabım Ayet ve Slogan: Türkiye’de İslami Oluşumlar, Kasım 1990’da Metis Yayınları’ndan çıktı ve hâlâ yeni baskılar yapıyor. O kitapta mevcut cemaatler ve partilerden ayrı olarak İslami entelijansiya’ya geniş bir yer ayırmış ve yakın geleceğe damga vurmaya aday olduklarını savunmuştum. Geç kalmadan haklı çıktığımı gördüm ama tamamen beklentilerimin dışında. 

Bu aydınların bir kısmı 1994 yerel seçimlerinde Refah Partisi’nin kazandığı başta İstanbul ve Ankara olmak üzere belediyelerde çalışmaya ve kısa süre içinde 40 yıllık bürokrat gibi davranmaya başladı.

Refahyol hükümetinde süren İslamcı aydınların dönüştürülerek devşirilmesi AKP iktidarında hiç kuşkusuz zirveye vardı. Bunun ilk yılları Avrupa Birliği reformları, açılımlar ve “derin devlet” ile mücadele ile geçtiği için çok da zorlanmayan “eski aydın yeni bürokrat/siyasetçiler” Türkiye’de birçok şeyin miladı olduğu her geçen gün daha iyi anlaşılan Gezi direnişiyle birlikte zor durumda kaldılar ve neredeyse hepsi tercihini toplumdan değil devletten yana yaptı. Esat Arslan’dan yukarıda yaptığım alıntı bu durumu çok iyi özetliyor. İçlerinden bazılarının özel sohbetlerde gidişattan epey yakındıkları bilinmekle birlikte hemen hemen hiçbiri ülkede iyice tırmanan otoriterleşmeye kamusal alanda asla karşı çıkmadı, hatta meşrulaştırdı. İktidar yerine, ondan haklı bir şekilde şikayet eden mağdurları yerden yere vurmak kendileri için galiba zevk aldıkları bir alışkanlık haline geldi.

Kullanıp atma

Bu sürece, başlığa çıkardığım gibi “İslamcı aydınların sağcılaşması” diyorum. Fakat içlerinden çoğunun sağcılaşmayı artık bir eleştiri olarak gördüklerinden emin değilim.

Yine Esat Arslan’dan uzun bir alıntı yapmak istiyorum: “Yasin Abi AK Parti’nin 2010’a kadar gösterdiği ve kendisinin sürekli tekrarlandığı başarıların yani demokratikleşmenin, açılımların vs. İslamcılığın liberallerle ve sollarla girdiği temasın ürünü olduğunu görme yeteneğine sahip değil. Eğer İslamcılık 28 Şubat sürecinde bunlardan değer devşirmemiş olsaydı, RP’nin şeriata dayanan dışlayıcı ve ötekileştirici siyasetinde hapsolacaktı. Bir nevi solcular ve liberaller adam etti AK Parti’yi. Ve AK Parti bu sol değerlerle yükseldi bu sol değerleri bir yana attığı 2010’lu yıllarda ise kendi cemaatin tarafından bile homurdanılarak oy verilen bir partiye dönüştü. Hele ki bu liberal ve sol değerleri bıraktığında, kendi cemaati dışında her ama her kesimin nefretini kazandı. 2010’a kadar AK Parti desteği çoğulcuydu. Artık değil. Ve o çoğulculuk yitip millet=ehlisünnet siyasetine dönüldüğünde iş faşizan bir hal aldı. Halkın hâlâ desteği varsa 2010’a kadarki siyaset sayesindedir. Oysa Yasin Abi sanki İslamcıların siyasetteki ufku bu temastan önce muhteşemmiş gibi konuşuyor. Oysa bu temastan önce yani RP döneminde 2010’a kadarki siyaset hayal bile edilemezdi. Yasin Abi’nin kitabı AK Parti’nin sola ve liberallere bu borcunu görecek bir ufka sahip değil.” 

Arslan’ın belirttiği gibi İslamcılar, kendilerinden çok şey öğrendikleri kesimleri “kullanıp attıktan” sonra kaba saba birer sağcı olarak yollarına devam ediyorlar. Tabii en önemli ve belki de yegâne amaçları olan iktidarı korumayı da sürdürüyorlar. 

Yazıyı Lord Acton ile açtık onunla sonlandıralım. O meşhur sözlerin ardından şöyle devam etmiş: “Büyük insanların neredeyse istisnasız hepsi kötü insanlardır. Yetkilerini değil de sırf nüfuzlarını kullandıklarında bile bu böyledir, ki bir de yetkilerinin verdiği yozlaşma meylini veya katiyetini eklerseniz, bu iyice kaçınılmaz hale gelir. Bir makamın makam sahibini kutsallaştırmasından daha büyük bir sapkınlık yoktur.”

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.