Erdoğan’ın alternatifi kim olabilir?

Yerel seçimlerin ardından Ekrem İmamoğlu, birçoklarının gözünde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yegane alternatifi olarak sivrildi? Bu doğru mu? Başka adaylar yok mu? İmamoğlu Erdoğan’ı yenebilir mi? Yenerse ne olur?

Yayına hazırlayan: Şükran Şençekiçer

Merhaba, iyi günler. Bu yayının başlığı soru olarak sorulduğu zaman basit, ama cevabın çok karmaşık olduğu kanısındayım. “Erdoğan’ın alternatifi kim olabilir?” sorusu. Bu soruyu, bu yayını duyurduğum andan itibaren burada işyerinde, Medyascope’taki arkadaşlarla da konuştuk, herkes isim merak ediyor ve öncelikle tabii ki Ekrem İmamoğlu’nun adı telaffuz ediliyor. Ben bu yayında birazcık farklı bir şey dile getirmek istiyorum. Aslında daha önce hep dile getirdiğim bir şeyin altını daha da vurgulamak istiyorum. Erdoğan’ın alternatifinin kim olabileceği sorusu aslında Erdoğan’ın herhalde çok sevdiği bir soru olsa gerek. Çünkü bir tarafa Erdoğan koyup karşısına onunla mücadele edebilecek insan arayışı içerisine girildiği zaman Erdoğan bundan genellikle kârlı çıkıyor. Bunun örneğini en son seçimde Muharrem İnce ile gördük. Onun öncesinde Ekmeleddin İhsanoğlu ile çok kolay bir şekilde görüldü. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun muhalefetin ortak blok adayı olarak hiçbir şansı yoktu ve zaten daha ilk andan itibaren “Ekmek için Ekmeleddin” sloganı ile beraber aslında bir nevi havlu atmıştı. 

Muharrem İnce’de biraz işin rengi değişir gibi oldu. Muharrem İnce taraftarları, özellikle CHP seçmeninde büyük heyecan yarattı. Ama onun da daha ikinci tura kalamadığını gördük. Burada bence Muharrem İnce’nin başarısızlığının temel hususu, kendisini Erdoğan’ın karşısına çıkartmasıydı. Yani Erdoğan’ın oluşturduğu sistemi değil de Erdoğan’ı sorguladı ve “Ben ondan daha iyi yaparım” dedi. Ve bu konuda insanları ikna edemedi. Buradaki sorun Muharrem İnce’nin –o dönemlerde yaptığım yayınları izleyenler hatırlayacaktır– en önemli eksikliklerinden birisi, bir ekip görüntüsü verememesiydi. Sorulduğu zaman ikinci turda ya da seçimden sonra ekibini açıklayacağını söyledi. Ama galiba ciddi bir ekibi yoktu. Yani birtakım danışmanlar vs. vardı belki, ama ciddi bir ekibi yoktu. 

Ekipten kasıt şöyle bir husus değil: Yani bir lider var ve bu lidere akıl veren, danışmanlık yapan isimler var. Ekipten bunu anlıyorlar. Halbuki benim kastettiğim ekip bambaşka bir şey. Şöyle bir şey: Siz Erdoğan’a karşı, Erdoğan’ı eleştiriyorsanız, Erdoğan’a muhalifseniz, Erdoğan’ı kişisel olarak da eleştirebilirsiniz; ama esas olarak Türkiye’nin sorunu Erdoğan’ın bu ülkede tesis ettiği yeni sistem. Sorunların büyük bir kısmı bu tek adam sisteminden kaynaklanıyor. Tek adam sisteminden önceki dönemlerde de Erdoğan’a yönelik eleştiriler muhakkak vardı, ama şimdiki dönemde bu oluşturmaya çalıştığı, Türkiye’ye özgü bu garip başkanlık sistemi veya cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi dediği husus. Dolayısıyla Erdoğan’ın tek adam yönetimine, otoriter yönetimine karşı çoğulcu bir liderlik, çoğulcu bir yönetim sunması gerekiyordu insanların — ve bundan sonra da gerekiyor. Yani şöyle bir örnekte, Muharrem İnce örneğinde, Muharrem İnce insanları sürekli olarak kendisinin Erdoğan’dan daha iyi birisi olduğuna ikna etmeye çalıştı. Ve dolayısıyla bunun sonucunda da Erdoğan’la polemiğe girdi, girmeye çalıştı aslında. Halbuki onun sistemini sorgulama konusunda adım atsaydı, belki işin rengi birazcık değişik olabilirdi. 

Şimdi Erdoğan’ın alternatifinin kim olacağı sorusunu Erdoğan neden sever? Çünkü böyle bir alternatif arayışına girdiğiniz zaman Erdoğan’ın Türkiye’ye dayatmış olduğu anayasayı ve yeni sistemi kabul etmiş oluyorsunuz. Oradan yürüyorsunuz ve o sistem içerisinde hâlâ en güçlü gözüken kişi de Erdoğan. Dolayısıyla tabii ki işler onun için kötüye gidiyor, bir kriz yaşıyor; ama bütün krizlerine rağmen bu sistem içerisinde Erdoğan’ın işleri, oyları kontrol edebilme şansı diğerlerine göre daha yüksek gibi gözüküyor. Neydi kurduğu sistem? Yüzde 50’nin üzerine 1 oy alan her şeyi alıyordu, alıyor. Böyle bir sistem kurdu. Ama şimdi bu sistemin 31 Mart ve 23 Haziran seçimlerinde aleyhine işlediğini, işlemeye başladığını fark edince bunu değiştirmeye çalışacak. Ve birtakım kendisine yakın isimler, biliyorsunuz, “İlk turda yüzde 40’dan fazla alan birinci aday cumhurbaşkanı seçilsin” demeye kadar vardırdı. Çünkü yüzde 50 artı 1’i Erdoğan’ın alamayacağı gibi bir duyguya kapılmış durumdalar. 

Fakat ortadaki soru çok ciddi. Erdoğan’ın alamayacağı, almasının giderek zorlaştığı yüzde 50 artı 1 oyu kim alabilir? Ekrem İmamoğlu, Meral Akşener, Ali Babacan, Ahmet Davutoğlu, Abdullah Gül ya da CHP’li başka bir belediye başkanı, mesela Mansur Yavaş. Mansur Yavaş’ın adı hiç siyasî lider olarak geçmiyor. Ama şu anda şekillenen Millet İttifakı görüntüsüne çok da aykırı bir figür olmadığı ortada. Tabii orada şöyle bir soru var: Millet İttifakı derken neyi kastediyoruz? İlk ortaya çıkan iki tane parti var: CHP ve İYİ Parti. Ama bir şekilde Saadet Partisi de bunun bir yerinde yer alıyor; ama esas HDP, son yerel seçimde görüldüğü kadarıyla adı konmamış bu ittifakın önemli bir parçasıydı, bileşeniydi. Böyle bir realite var. Dolayısıyla Ekrem İmamoğlu şu anda CHP’ye ek olarak hem İYİ Parti’den hem HDP’den oy alabilen, aynı zamanda Saadet’ten de oy alabilen, hatta AKP’nin içerisindeki birtakım küskünlerden, kırgınlardan da oy alabilen bir figür olarak sivrildi. 

Mansur Yavaş’ın durumunda HDP bir sorun teşkil edebilir. Dolayısıyla öyle bir dezavantajı var. Ama yine de Mansur Yavaş’ı bir aktör olarak önümüzde dönemlerde belediye başkanlığının dışında da bir yerlerde düşünebilmek gerekir. Yani Mansur Yavaş’ı o kadar da kenarda, siyasî kariyeri belediye başkanlığı ile sınırlı bir isim olarak görmemek gerekebilir. Çünkü önümüzdeki dönem özellikle AKP’deki kopuşlarla beraber Türkiye’deki sağı, Türk sağının yeniden şekilleneceği, dizayn edileceği, yeni yeni ittifakların ve ayrılmaların, partilerin, ortaya çıkabileceği bir yapı olarak görmek lâzım. O anlamda da Mansur Yavaş Ülkücü hareketten gelen bir figür olarak, ama ne zamandır CHP’de de yer alan birisi olarak önümüzdeki dönemde siyasî açıdan ilginç bir rol oynayabilir. Bunu bir ihtimal olarak en azından masada tutmak lâzım. 

O zaman şöyle bakmak gerekiyor bana göre: Erdoğan’ın alternatifini kişilerde aramak yerine ortak akılda, bir kolektiflikte aramak gerekiyor. Tabii ki bu kolektifliğin bir öne çıkan figürü olacaktır. Diyelim ki cumhurbaşkanlığı yarışı olacaktır. Ve şu anda ekranda olan Ekrem İmamoğlu ilk akla gelen isim. Bu çok şaşırtıcı değil. Muhtemelen Kemal Kılıçdaroğlu’nun da aklındaki ilk isim herhalde Ekrem İmamoğlu’dur. Kılıçdaroğlu’nun yapılacak cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olacağını açıkçası hiç sanmıyorum. Ve CHP’nin içerisinden bir aday çıkacaksa bunun Ekrem İmamoğlu olmasını onun da tercih edeceği kanısındayım. Meral Akşener geçen sefer aday oldu. Bu sefer pekâlâ yine olabilir. Selahattin Demirtaş yeniden aday olur mu bilmiyorum, ama Türkiye siyasetinde önümüzdeki dönemde gerçekten çok önemli bir rol oynayacağı kanısındayım. Cezaevindeki haline rağmen bayağı rol oynamış bir isim. Cezaevinden çıkması halinde –ki umarım en kısa zamanda çıkar– çok daha etkili olacaktır. Dolayısıyla şöyle bir alternatife bakmak bence daha gerçekçi olur: Diyelim ki Ekrem İmamoğlu’nun öne çıktığı ama yanında ittifakın –diyelim ki adı Millet İttifakı olur ya da yeni bir isim alır– ittifakın birtakım isimlerinin de yanında belli bir güç olarak, belli bir iktidarı kontrol edecekleri sözü ile beraber, onlarla beraber çıkması. 

Şöyle biraz daha açalım: Diyelim ki Ali Babacan partiyi kurdu, Ahmet Davutoğlu da kurdu. İYİ Parti zaten var, HDP zaten ortada, Saadet Partisi var. Ve böyle bir şeyde önümüzde yapılacak olan cumhurbaşkanlığı seçimleri diyelim ki zamanında yapılıyor, Ekrem İmamoğlu bir ittifakın adayı olarak –ya da başka birisi ama ilk akla gelen isim Ekrem İmamoğlu–, eğer Ekrem İmamoğlu kendisini eşitler arasında birinci olarak gösterip yanına Ali Babacan’ı, Selahattin Demirtaş’ı ve diğer partilerin birtakım isimleriyle beraber –illaki bu partilerin liderleri olması gerekmez–, parti teşkilatlarının ve liderlerinin onay verdiği birtakım isimlerle beraber, ülkeyi bu kişilerle beraber yöneteceği vaadi ile ortaya çıkarsa, işte o zaman Erdoğan’ı iktidardan uzaklaştırmaları çok daha kolay olur. İnsanların aklına, 31 Mart ve 23 Haziran seçimlerinde gösterdiği o gerçekten parlak performans nedeniyle ilk gelen Ekrem İmamoğlu olduğu muhakkak. Onun gerçekten şaşırtıcı bir şekilde başarılı bir siyasetçi olduğu ve şu güne kadarki performansıyla da, belediye başkanı olarak da gerçekten bir şeyler yapabilecek birisi olduğu gözüküyor. Ama Erdoğan’la birebir yarışta Ekrem İmamoğlu’nun şansının ne derece yüksek olduğu konusunda çok emin değilim. 

Bir diğer husus da şu: Erdoğan’la birebir yarışıp da kazanmış olan bir Ekrem İmamoğlu’nun Türkiye’yi normalleştirilmesi konusunda çok da fazla ümitli değilim. Zor bir cümle oldu, biraz açmaya çalışayım. Erdoğan’ın çizdiği sınırlar içerisinde, onun çizdiği sistem içerisinde onun yerini alacak olan bir siyasetçinin –kim olursa olsun– Türkiye’ye çok fazla hayrı dokunmaz. Bu anlamda bana göre Türkiye’nin, öncelikle Erdoğan’ın çizmiş olduğu bu sistemi değiştirmeyi vaat eden ve bu vaadinde samimi olduğunu göstermek için de başından itibaren yanında başka partilerden, başka çevrelerden güçlü isimlerle beraber sahneye çıkan bir siyasetçiye ihtiyacı var. Ekrem İmamoğlu bunu yapabilecek birisi. Diğer isimler de, Ali Babacan da yapabilir, Meral Akşener de yapabilir. Burada önemli olan o ittifakı oluşturacak olan unsurların kendi aralarında çoğulcu bir perspektifle ve Türkiye’nin yeniden normalleşmesi için, Türkiye’nin tekrar demokrasi temelinde, temel hak ve özgürlüklerin güçlendirilmesi ve en önemlisi hukuk devleti temelinde yeniden inşası, yaralarını sarması ve ekonomide de tabii, ekonomide de çok ciddi bir şekilde toparlanmayı mümkün kılacak adımlar atılması konusunda önceden bir mutabakata varmaları ve o mutabakatla beraber seçime girmeleri. O mutabakatın başarılı olması halinde de hızlı bir şekilde bunu hayata geçirebilmeleri gerekiyor. 

Sonuçta Erdoğan’ın karşısına çıkacak olan kişiyi değil, Erdoğan’ın karşısına çıkacak olan ekibi merak etmek gerekiyor. Bu ekibi sorgulamak gerekiyor ve bu ekip için birtakım öneriler dile getirmek gerekiyor. Aksi takdirde isimlerin yarıştırılması durumunda sonuç olarak Erdoğan –ya da Erdoğan zihniyeti diyelim– kazançlı çıkacaktır. Kendisi kazanmasa bile, kaybetse bile Erdoğan’la birebir bir yarışta kazanmış olan bir kişinin Erdoğan’ın gölgesinde, onun çizdiği sınırlar içerisinde siyaset yapması ve ülkeyi yönetmesi gibi bir olayla karşı karşıya kalacağımız kanısındayım. Dolayısıyla bambaşka bir şey aramak gerekiyor. Bir ekip derken de tekrar vurguluyorum, bir lider olacak da onun danışmanları gibi değil, birçok liderin aynı anda, birçok üst düzey siyasetçinin aynı anda Türkiye’ye, Türkiye toplumuna ülkeyi beraber yönetme vaadi ile ortaya çıkması durumunda Türkiye’nin önünün açılabileceği kanısındayım. Bir yedek soru var tabii ki. Erdoğan’ın bir şekilde aday olmaması durumunda, yeniden aday olmaması durumunda o kimi kendi yerine öne sürebilir? Baktığımız zaman, şu haliyle Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı ortakları ile beraber gerçekten çok kötü bir durumda. 

Şu anda öne çıkan isimlerin hemen hemen hiç birisi Türkiye’de kendi başına, Erdoğan ne kadar destek verirse versin, ya da Erdoğan sonrası dönem diyelim, hiçbir şekilde başarılı olabilecek isim gözükmüyor. Ya da şöyle söyleyelim: Onlar, var olan isimler kendi aralarında bir ortak akıl yaratabilecek bir durumda da değiller. Açık söylemek gerekirse var olan isimlerin toplamından da Türkiye’de kamuoyunu ikna edebilecek bir kolektifliğin çıkabileceği kanısında değilim. Dolayısıyla Erdoğan kendi iktidarını o kadar tekeline aldı ki kendisinden sonra ne geleceği konusunda ortada hiçbir işaret yok ve bir ışık bile yok. Yani şu olabilir, bu olabilir… tabii ki akla gelen isimler var; ama bu isimlerin hiçbirisinin Türkiye’de siyaseten herhangi bir şansı olduğu kanısında değilim. Sonuç olarak önümüzde AKP’den kopmuş olan –artık koptular– kişilerin kuracağı partilere bakmak, bu partilerin dile getireceklerini, nasıl ekipler oluşturduklarını bakmak gerekecek. Ve bu partilerin kimlerle bir ittifak ilişkisi içerisine gireceğine bakmak lâzım. Özellikle Ali Babacan’ın Millet İttifakı ile beraber yani CHP ve İYİ Parti ile birlikte ve bir şekilde de HDP’nin de onayıyla hareket etmesi halinde Türkiye’de o söylediğim husus, ortak Erdoğan’a karşı bir kolektif liderlik çıkartma ihtimali olabilir. Aksi takdirde sonuç olarak isimlerden müteşekkil bir siyasî didişmeye tanık oluruz ve bu didişmenin sonucunda galip gelen hep bir şekilde bir yolunu bulup Erdoğan olur ya da Erdoğan kaybetse bile onun izini silecek bir iktidar Türkiye’ye kolay kolay gelmez. Yani oyunu Erdoğan’ı çizdiği gibi kabul etmemek gerekiyor. 31 Mart ve 23 Haziran’da CHP adayları, özellikle de Ekrem İmamoğlu bunu yaptı, bunu becerdi. Erdoğan’ın çizdiği sınırlar içerisinde, onun üslûbu vs. ile bir mücadeleye girmedi, kazandı. Cumhurbaşkanlığı konusunda da aynı şekilde onun çizdiği sınırlar içerisinde “bir kişiye karşı bir başka kişi yarışı”nı kabul etmemesi halinde muhalefetin başarı şansının çok ciddi bir şekilde yüksek olacağı kanısındayım. Ve bunu da şimdiden açık bir şekilde dile getirip bu perspektifi bugünden hayata geçirmeleri halinde çok daha başarılı olacakları kanısındayım. Hatta bu konuda geç kalmış olduklarını bile söyleyebiliriz. 

Evet, söyleyeceklerim bu kadar. İyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.