Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Yemenli araştırmacı Farea al-Muslimi, Cemal Kaşıkçı’nın ardından yazdı: “Bu cinayet bir uyarıydı”

Yemenli araştırmacı Farea al-Muslimi’nin New York Times gazetesinde 2 Ekim’de yayınlanan “Jamal Khashoggi Was My Friend. His Murder Was a Warning.” başlıklı yazısını Barış Can Kaştaş’ın çevirisiyle sunuyoruz:

Washington Post gazetesi yazarlarından Cemal Kaşıkçı, bir yıl önce İstanbul’daki Suudi Arabistan Başkonsolosluğu sınırları içerisinde öldürüldü. Farea al-Muslimi, bu cinayetin korkudan kanı donmuş ve kendilerini sansürlemek zorunda kalan Arap entellektüeller ve insan hakları aktivistleri için nasıl bir uyarı niteliğinde olduğunu anlatıyor.

Yemenli araştırmacı ve insan hakları aktivisti Farea al-Muslimi, Cemal Kaşıkçı’nın ardından yazdı: “Bu cinayet bir uyarıydı”

Dostum Cemal Kaşıkçı’yı son gördüğümde, vakit Eylül 2017’ydi. Sürgün edildiği Vaşington’daki favori biftek restoranında her zamanki gibi siyasetten konuşurken tartışmış, o dev bir et parçasını tek lokmada bitirip ben tabağımı bitirmekte zorlanırken gülüşmüştük.

Ortadoğu’da yazar olup fikrini ifade etmek isteyen, nadiren kolay bir yoldan geçer. Cemal’in İstanbul’daki Suudi konsolosluğunda 2 Ekim 2018’de öldürülüp cesedinin parçalanması, Arap entellektüeller, yazarlar ve insan hakları aktivistleri için bir uyarı niteliğindeydi. En sert muhalifler bile kendilerini sansürlemek zorunda kaldılar. Yaşadığım şok, inanamama ve güçsüzlük duygularından sonra, büyük bir yalnızlık ve korku içimi kapladı. Bir sabah uyanınca, uyku sırasında dişlerimden birini, gıcırdata gıcırdata kırdığımı fark ettim. “Bu benim başıma da gelebilir” diye düşünüyordum.

2011’de Yemen’de Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih’e karşı ayaklanmadan sonra benim neslimden herkes, değişim ve özgürlük talepleriyle sokağa dökülmüştü. İngilizce’yi Arapça kadar rahat konuşan bir avuç genç kadın ve erkek olarak televizyona çıktık, makaleler yazdık, insanî yardım kuruluşlarına katliamları belgelemelerinde yardımcı olduk, medyanın Yemen’e üstünkörü yer vermesini Twitter’da eleştirdik. Kendi devrimimizin gayriresmi sözcüleri olduk. Bu da sürekli tutuklama, işkence ve hatta ölüm tehlikesi altında yaşamamız demekti.

Sonra “Arap Baharı”mız yerini yabancı güçlerin müdahalesine, taşeron savaşlara, karşı devrimlere, askeri darbelere, başarısız geçiş süreçlerine ve boğucu baskılara bıraktı.

2014’de, Sana’da bağımsız bir araştırma kurumunun kurulmasında rol aldım. İş arkadaşlarım çatışmanın bütün tarafları tarafından tutuklandılar, sindirildiler, hapsedildiler ve tehdit edildiler. Herhangi birinden her telefon geldiğinde kötü haber bekler oldum.

Geçen sene, sınırları geçip silahlı Husi hareketi tarafından tutulan Sana’ya girme iznini elde ettim. En yüksek mevkilerden güvencelere rağmen, asistanıma, benden 24 saat içinde haber alınamaması durumunda yayacağı bir mesaj hazırladım. Ben ve iş arkadaşlarım için bu bir alışkanlık haline gelmişti.

Cemal’le ilk defa 2009 yılında Beyrut’ta karşılaştım. O günden itibaren yazdıklarını yakından takip ettim. Özellikle de “Suudi yönetimi insanların ne düşünmesini istiyor”‘u anlayabilmek için. Uzun yıllar boyunca önde gelen bir Suudi gazetesinin önemli yazarlarından biri ve eski bir gizli servis müdürünün danışmanıydı. Mart 2015’te Cemal’in Suudi Arabistan’ı ülkem Yemen’i bombalamaya başladı. Cemal Twitter’dan şehrimin üstüne atılan bombaları kutlarken, ben Sana’nın sokaklarında korku ve kan içinde bırakılmış erkekler, kadınlar ve çocuklar görüyordum. Bir sefer ikimiz de aynı makalede karşıt fikirleri savunurken alıntılandık. Cemal, Yemen’deki Suudi askeri harekatının ateşli bir savunucusuydu.

Cemal’in cinayeti tam olarak bu yüzden bende bu kadar büyük bir yılgı ve korku yaratıyor. Cemal bir muhalif değildi. Suudi Arabistan’a ve Prens Muhammed bin Selman’a inanıyordu. Prens Selman, halihazırda öngörülemez olmasıyla biliniyordu. Cemal’ın cinayeti onu dünya çapında bir eşkıya seviyesine yükseltti.

2017 yazının sonunda, Cemal ve ben Washington’da bir konferanstaydık. Cemal burada Arap Baharı’ndan, Prens Muhammed’in yükselişi ve krallığın ekonomik faaliyetlerini çeşitlendirme planlarından bahsetti.

Cemal Prens Muhammed’in vizyonunu (özellikle işlerin millileştirilmesi alanında) heyecan verici buluyordu. Cemal daha önce de yabancı çalışanların Suudi Arabistan’dan kovulmasını talep eden bir kitap yazmıştı. Bu, fikir ayrılığına düştüğümüz birçok noktadan biriydi – milyonlarca Yemenli, Suudi Arabistan’da çalışan aile üyelerinin gönderdiği parayla geçimini sürdürüyordu – ancak birbirimizi saygı ve dostlukla dinledik.

Konferanstan iki gün sonra, Suudi ekonomist Essam el Zemil’in de bulunduğu bir yemekte Cemal’le tekrar buluştuk. Cemal kendisine bir ev bulduğu için keyifliydi. Kendisine bunun ABD’ye temelli taşınma niyeti olduğu anlamına gelip gelmediğini sordum. Bana sadece “Evet” diye cevap verdi. Cemal’in artık Suudi Arabistan’da kendisini güvende hissetmediğini anladım.

Bir daha da o iki yemek arkadaşımı göremedim. Bir sonraki gün, Suudi gizli servis ajanları Essam el Zamil’i Riyad Havaalanı’na inişinde bekliyorlardı, ve iner inmez hapse attılar. Kendisi halen hapiste. Ancak o da Cemal gibi Suudi hükûmetine karşı değildi. Yaptığı hata, Prens Muhammed’in Suudi millî petrol şirketi Aramco’yu halka arz etme projesini açıkça eleştirmekti.

Essam el Zemil’in kaybedildikten sonra Cemal’e “Sıradaki sen olsan şaşırmazdım” diye yazmıştım. Bana cevap olarak “Hepsi benzer şekilde gidiyorlar” diyerek otoriter rejimlere bir atıfta bulunmuştu. Bir sonraki hafta, kendisini Washington Post’taki ilk yazısı için tebrik ettim. Bana “Özgür olmaktan mutluyum!”  diye cevap verdi.

Cinayetten bir yıl sonra, Cemal’in cesedi halen bulunamadı, ancak Suddilerin bölgedeki bütün otokratlar adına verdiği mesaj oldukça net: Eğer bizim söylemenizi istediğimiz şeyleri söylemezseniz, ölümünüz korkunç olacak, cesediniz kaybolacak ve asla gömülmeyeceksiniz bile.

Cemal Kaşıkçı’nın cinayeti hepimiz için bir uyarı. Arap dünyası için en büyük tehlike, çok fazla krala sahip olmaktan muzdarip bir bölgede kralın çıplak olduğunu bağıracak, yazacak ya da söyleyecek kimsenin kalmaması.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.