Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Le Monde’un başyazısı: Yüz tanıma sistemlerini tartışmak zorundayız

Fransız Le Monde gazetesinin 16 Kasım 2019 tarihli başyazısını Haldun Bayrı çevirdi.

George Orwell’in kehaneti andıran 1984’ü ile başarılı güncel dizi Black Mirror arasında bir yerde bulunan yüz tanıma sistemleri, endişe verici bir umumî gözetleme ve distopya ortamını hayal ettiriyor. Şimdiden birçok ülkede kullanılan bu teknolojinin, gündelik evrenimizde git gide büyüyen bir yer işgal etmesi isteniyor oysa. Dolayısıyla onu hayallerden ayırt etmek âcil bir gereklilik.

Farklı yüz tanıma biçimleri var. Çerçevesi belirlenip denetlendiğinde, bazı telefonların kilidini kaldırma ya da kamu hizmetlerine erişim için internette kendine güvenlikli bir hesap açma imkânı gibi bazı işlevlerde, yararlı ve tehlikesiz olabilir.

Bununla birlikte, başka uygulamalar bireysel özgürlükler için gerçek bir tehdit teşkil ediyor. Kamu mekânlarında, gelip geçenlerin haberi olmaksızın ve gerçek zamanda yüz tanıma sistemine başvurulması bunun bir örneği. Basit bir video-gözetimi söz konusu değil artık; biyometrik veriler yardımıyla içlerinden bazılarını saptamak için herkesin teşhis edilip gözetlenmesini içeren bir paradigma değişimi var; bir parolanın aksine, bir yüz, mahvolunduğunda ya da köşeye sıkışıldığında değiştirilemez.

Fransa’daki hukukî çerçeve yüz tanımayı bütünüyle yasaklamıyor. Sayısı artan toplumsal aktörler, bu teknolojinin daha geniş biçimde kullanılabilmesi için o çerçevenin yumuşatılmasını telkin ediyorlar. Dijital işlerden sorumlu devlet bakanı Cédric O, deneylerin çoğaltılmasından yana tavır aldı. Sanayi de bu teknolojiden edebileceği kârlara çok odaklanmış durumda.

Bu önemli konuda bir kamusal tartışma elzem görünüyor. Hatta geç bile kalındı. CNIL 15 Kasım Cuma günü, başkanı Marie-Laure Denis’nin açıklamasıyla, “yüz tanıma sistemi kullanımlarındaki trafik kurallarını tanımlamak” maksadıyla bir çerçeve getirmeyi hedefleyen bir belge yayınladı.

Bu tartışma yurtdışındaki tecrübelerden de beslenmeli. İngiltere’de, iki yıl önce Londra’daki Notting Hill Karnavalı sırasındaki video-gözetleme uygulaması gibi bazı teşebbüsler fiyaskoyla sonuçlanmıştı. Dijital teknolojilerde hep ön sıralarda bulunmuş bir kent olan San Francisco, bunun yasaklanmasını oyladı. Çin’de ise kentlerdeki yüz tanıma uygulaması, kredi kartı olmadan ödeme yapmaya ve aşırı kalabalık kent ortamında gündelik yaşamı kolaylaştırmaya yarayabiliyor; ama aynı zamanda amansız bir otoriter rejimin toplumu denetimine alma aleti de. Bütün bunlar, açık görüşlülükle ve mümkün olduğu kadar titizlikle çok yakından incelenmeli.

Kişisel verilerin korunması sorunu ortaya çıktığı zaman, bunun savunucuları eski moda bir kavga yürütmekle ve yenileşmeye engel olmakla suçlandılar. Yüz tanıma meselesi üzerine tartışmada şunu hatırda tutmak gerek: Bugün, gezegenin her yerinde ve teknolojisever ABD’de de, 1978’de Fransa’da çıkarılan “bilişim ve özgürlükler” adlı yasadan esinlenen Avrupa yönergesi model olarak gösterilmektedir.

1978 tarihli bu yasanın ilk maddesini hatırlatmak yararsız olmaz: “Bilişim her yurttaşın hizmetinde olmalıdır. İnsan kimliğine de, insan haklarına da, özel yaşama da, bireysel veya kamusal haklara da halel getirmemelidir.”

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.