Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Erken seçim niye gündemde?

Her ne kadar Cumhurbaşkanı Erdoğan bugün “Çıkıyorlar ‘erken seçim’. Ne erken seçimi ya? Dünyanın hangi gelişmiş ülkesinde belirlenen zamanın dışında bir seçime gidilir? Bunlar kabile devletlerinin yaptıkları işlerdir. Türkiye artık eski Türkiye değil. Yeni Türkiye’de belirlenen zaman neyse, ilan edilen zaman neyse, şimdi de 2023’ün Haziran’ıdır ve 2023’ün Haziran’da seçim yapılacaktır. Onu öne almak falan söz konusu değildir. Bunu bilmeleri lazım” dese de erken seçim siyasetin en önde gelen gündem maddelerinden biri. Olur mu? Olursa niçin olur?

Fehim Koru’nun “Erken seçim isteriz” çağrısı muhalefetten geliyor, iktidar buna karşı çıkıyor.. Yanlış bir görüntü bu… yazısı

Ertuğrul Günay’ın Erken seçim mi, zamanında seçim mi? yazısı

Yayına hazırlayan: Gamze Elvan

Merhaba, iyi günler. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Çıkıyorlar: ‘Erken seçim’. Ne erken seçimi ya? Dünyanın hangi gelişmiş ülkesinde belirlenen zamanın dışında bir seçime gidilir? Bunlar kabile devletlerinin yaptıkları işlerdir. Türkiye artık eski Türkiye değil. Yeni Türkiye’de belirlenen zaman neyse, ilan edilen zaman neyse, şimdi de 2023’ün Haziran’ıdır ve 2023’ün Haziran’da seçim yapılacaktır. Onu öne almak falan söz konusu değildir. Bunu bilmeleri lâzım” dedi. Yani şimdi benim bu yayını iptal mi etmem gerekiyor? Hayır, çünkü ben başlıkta “Erken seçim niye gündemde?” diye sordum, Erdoğan’ın da bunu konuşuyor olması, gündemde olduğunu gösteriyor. Ama onun da ötesine gideceğim; uzun zamandır ben Türkiye’nin iktidar tarafından erken, hatta ellerinden gelse baskın bir seçime götürülmek istendiğini düşünüyorum. Bunun çok somut kanıtı yok, akıl yürütüyorum. Birçok kişiyle, Medyascope yayınlarında Kemal Can ile, Burak Bilgehan Özpek ile, Osman Sert ile, birçok kişiyle bunu tartıştık. Son günlerde yaşananlar benim tezimin sanki daha fazla güçlendiğini gösteriyor ve açıkçası bundan çok da şikâyetçi değilim. 

Neler yaşandı? Öncelikle ana muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun, daha önce “Erken seçime hazırız” şeklinde açıklamaları oluyordu, bu sefer erken seçim çağrısı yaptı ve Devlet Bahçeli’ye hitaben yaptı. Önceki açıklamalarında –Anayasa’ya da dayanarak– ülkeyi erken seçime Erdoğan’ın götürebileceğini söyledi. Çünkü Anayasa’ya göre erken seçime TBMM’nin götürebilmesi için çok güçlü bir çoğunluk lâzım. Yani Cumhur İttifakı yetmiyor, muhalefetten muhakkak destek lâzım. Bir diğer seçenek de Cumhurbaşkanı’nın böyle bir kararı alması söz konusu. Cumhurbaşkanı ülkeyi erken seçime götürebiliyor ve bu seçimde de hem genel seçimler hem cumhurbaşkanlığı seçimi birlikte yapılıyor. Dolayısıyla Kılıçdaroğlu daha önceki açıklamalarında topun Cumhurbaşkanı Erdoğan’da olduğunu söylüyordu; ama bu sefer doğrudan Devlet Bahçeli’ye yönelik söyledi. Tabii burada geçmişe yönelik gönderme de var; çünkü Devlet Bahçeli ülkeyi birden fazla kez erken seçime götürmüş bir lider. Hatta 2002’de kendisinin devre dışı kalmasına yol açmıştı erken seçim kararı, AKP tek başına iktidara gelmişti ve MHP baraj altında kalmıştı. Bahçeli de Kılıçdaroğlu’na çok sert bir şekilde cevaplar verdi. Onun ardından yaptığım değerlendirmede şunu özellikle vurguladım: Bahçeli Kılıçdaroğlu’na cevap veriyor, ama esas muhatabı Erdoğan. Çünkü anladığım kadarıyla Cumhur İttifakı’nda sorun var. “Aramızda sorun var” diye hiçbir şey söylemiyorlar; ama bu kadar birbirlerine cevap vermeye zorlayan açıklamalar yapıyorlar, özellikle Bahçeli yapıyor ve Bahçeli’nin açıklamalarının ardından Erdoğan sürekli olarak Cumhur İttifakı’na sahip çıkan açıklamalar yapmak zorunda kalıyor. Bahçeli’nin en son yaptığı açıklamanın ardından, dün grup toplantısında, Cumhur İttifakı’na da Bahçeli’ye de çok ciddi bir şekilde övgüler düzdü. Bunlar bir tür iman tazelemek gibi gözüküyor; ama bana göre bu aynı zamanda ittifakın içerisinde bir tartışmanın olduğunun işaretleri. Spekülatif olduğunu biliyorum, ama benim akıl yürütmelerim böyle. Çünkü bu aslında çok kolay yürüyebilecek bir ittifak değil. 

Onun ötesinde yürüse de; tamam, milliyetçilik temelinde birleştiler, MHP’nin ideolojisi bu koalisyona hâkim oldu, şu anda Erdoğan da bundan çok şikâyetçi değilmiş gibi gözüküyor; ama ikisi birlikte –yanlarına Büyük Birlik Partisi’ni de aldıkları zaman– oyları yetmiyor. Dolayısıyla Cumhur İttifakı’nın genişlemesi lâzım. İki seçenek var önlerinde: Birinci seçenek desteklerini artırmaları, yani seçmen kazanmaları. Daha doğrusu, kendilerinden uzaklaşan seçmenleri muhafaza edip, aynı zamanda da ya daha önce ayrılmış olan ya da yeni seçmen, genç seçmen ya da başka parti seçmenlerinden kazanmaları gerekiyor. İkinci seçenek ise, ittifaka başka partiler katmaları gerekiyor. Daha önce Meral Akşener’e, İYİ Parti’ye yönelik çıkarılan davetiye böyle bir şeydi. Benzer bir şekilde HDP üzerine yapılacağı söylenen operasyonlar hakkındaki spekülasyonlar da benzer bir şey. Tabii HDP olayındaki boyut farklı. Dün yayında söylediğim gibi, HDP Cumhur İttifakı’nın yeni bir bileşeni olarak değil, ama Millet İttifakı’ndan kopan bir HDP olarak amaçlanıyor, böyle bir hedef var. Yani yanlarına almak değil, diğer taraftan koparmak. Üç seçenek var: 

  1. Seçmen tabanını genişletmek
  2. Yeni parti katmak 
  3. HDP’yi muhalefet blokunun dışına itmek 

Bu seçeneğe bir diğer seçenek de tabii ki Cumhur İttifakı’nın dağılması ve yeni ittifaklar için arayışlara girilmesi. Bu en uzak seçenek gibi duruyor, ama Türkiye’de AKP iktidarının son yıllarına baktığımız zaman, Erdoğan iktidarının son yıllarında acayip şeyler yaşandı, çok önemli kopuşlar yaşandı. Bir kere Erdoğan ile Fethullah Gülen’in kopuşuyla bu iş darbe girişimlerine kadar gitti. Daha sonra MHP’yle buluşma oldu; bu aslında bir kopuştu, çünkü MHP muhalefet blokundan koptu ve Erdoğan’la ittifak yaptı. Erdoğan da siyasî-ideolojik anlamda çok ciddi bir kopuşa yöneldi, o milliyetçilikten uzak söyleminden iyice arınıp tamamen sağ milliyetçi çizgiye geldi. Dolayısıyla bundan sonra da Türkiye’de pekâlâ çok büyük kopuşlar, manevralar, yer değiştirmeler yaşanabilir. Arada sırada görüyoruz, sosyal medyada, “Dün böyle demişti, bugün böyle yapıyor” deniliyor. Bunların hiçbirisinin kıymeti harbiyesi yok. Sonuçta Demirel’in o meşhur sözü, “Dün dündür, bugün bugündür”e geliyoruz. Herkes bugünkü durumu üzerinden yol alıyor; hele bir de iktidar partisi, yani Erdoğan ve AKP gibiyseniz, elinizde medyayı büyük ölçüde kontrol edebiliyorsanız, buralarda daha rahat hareket edebiliyorsunuz. 

Erken seçim için Erdoğan, “Kesinlikle olmayacak” dedi; hiçbir zaman bir iktidar partisi erken seçimi zaten “Olabilir” diye telaffuz etmez. Türkiye’de nice erken seçim yaşandı, bunların birçoğuna gazetecilik hayatımda tanık oldum. Bu erken seçimlerin yakın zamanına kadar iktidar partileri asla telaffuz etmediler; ama büyük ölçüde mecburiyetten, kimi zaman da kendileri için çok uygun olduklarını düşündükleri bir fırsatı yakaladıkları kanısıyla, erken seçime iktidar partileri gitti. Burada da benzer bir şeyin söz konusu olması mümkün. İktidar partisinin bir fırsat yakalamış olduğu ya da yakalayabileceği söylenemez. Şu anda baktığımızda iktidar ortaklarının durumu pek parlak gözükmüyor, AKP’den de MHP’den de oy kayıpları var, dolayısıyla bir fırsat yok. Ama şöyle bir risk var; ileriki dönemde işlerin daha da kötü olacağı ihtimali var, dolayısıyla daha beter bir durum yaşamadan olabildiğince hızlı bir şekilde seçimi aradan çıkarmak olabilir. Burada olayın bir başka boyutu var, bunu Ertuğrul Günay ve Fehmi Koru yazdı. Normal şartlarda, “Anayasaya göre Erdoğan üçüncü kez aday olamaz” diyorlar. Türkiye’de anayasal bir düzen kaldı mı? Bunu bir kenara bırakalım, en son Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) yerel mahkeme tarafından resmen çöpe atılmasıyla ve başına hiç de bir şey gelmemesiyle bunu gördük. Ama diyorlar ki, “İki kez başkanlık yapabilir, üçüncü kez yapabilmesi için erken seçime gidilmesi gerekiyor ve bu erken seçim kararını TBMM’nin alması gerekiyor”. Meclis’in böyle bir karar alabilmesi için de AKP ve MHP’ye ek olarak muhalefetten de güçlü bir katılım olması gerekiyor ve iki yazar da, ayrı ayrı muhalefete, erken seçim konusunda çok da fazla hevesli olmamalarını, çünkü böylece Erdoğan’ın üçüncü kez aday olmasını mümkün kılabilecekleri uyarısında bulunuyorlar. 

Şimdi bu anayasa tekniği tartışmaları Türkiye’de ne derece anlamlı? Hepsi bir yana, ama orada söyledikleri bir husus var: Erken seçim sonuçta Erdoğan’ın ihtiyacı olan bir durum. Erdoğan’ın anayasal olarak TBMM kararıyla erken seçime gitme ihtiyacı olarak; ama bence siyaseten Erdoğan’ın işler –özellikle ekonomide– daha da kötüye gitmeden önce bence bir seçime ihtiyacı var. Aksi takdirde şu andaki oyların ötesinde bir yere gitmek zorunda kalacak. 

Burada tabii bir başka husus var; biz genellikle partilerin oy oranlarını tartışıyoruz ve AKP’nin ve MHP’nin alabileceği oylar üzerinden konuşuyoruz. Ama Erdoğan’ın cumhurbaşkanı adayı olarak ayrı bir potansiyeli var, ayrı bir yüzdesi var. Dolayısıyla AKP ve MHP’nin bir genel seçimde birlikte ya da ayrı ayrı alacakları oy ile Erdoğan’ın alacağı oy arasında fark olabilir. Tabii ki fark, Erdoğan’ının ikisinin toplamından daha fazla olma ihtimali yüksek gözüküyor. Tabii burada muhalefetin adayının/adaylarının kim olacağı hususu belirleyici olacak. Erdoğan’ın tek başına belli bir gücü var, muhalefetin göstereceği aday eğer çok ikna edici olmazsa, çok güçlü gözükmezse, Erdoğan’ın oyu daha da artabilir. Dolayısıyla Erdoğan kendisinin seçildiği, ama Cumhur İttifakı partilerinin TBMM’de çoğunluğu oluşturamadığı bir seçimi de tercih edebilir, bunun için de çalışabilir. Burası tabii ki muhalefetin aday meselesindeki gelişmelere bağlı olacak. Dolayısıyla Erdoğan böyle bir şeyi isteyebilir. Zaten Meclis’in çok da fazla bir fonksiyonu yok, Meclis’te çoğunluğu sağlayamasa bile başkanlık sistemiyle yine istediği gibi bugünkü kadar rahat olmasa da büyük ölçüde istediği gibi ülkeyi yönetme şansını yakalayabilir. Böyle bir ihtimal nedeniyle Erdoğan’ın erken seçimi –bugünkü sözlerini bir kenara koyarak söylüyorum– hep düşündüğünü düşünüyorum, çünkü olağanüstü bir durum var. Türkiye kabile devleti olmayabilir, ama Türkiye hukuk devleti de değil ve en son olayda da gördüğümüz kadarıyla anayasal bir hukuk devleti hiç değil. AYM’nin bile fonksiyonunun eritildiği bir yerdeyiz. Ama şu da var: Genellikle bu tür erken seçim tartışmaları ya da seçim muhabbeti yapıldığında bazı izleyiciler hemen, “Siz hâlâ seçim yapılacağını mı sanıyorsunuz?” gibi şeyler diyor. Tabii ki seçim yapılacak, yapılmak zorunda, Erdoğan da esas olarak gücünü sandıktan alıyor, sandıktan tekrar çıkmak ihtiyacında. Şu anda tabanı eriyor, tabanının erimesinin birçok nedeni var; siyaseten, ideolojik olarak eriyor, ama esasen ekonomik olarak eriyor. Artık tabanına eskisi kadar –ekonomik sorunlar nedeniyle, büyükşehirleri kaybetmesi nedeniyle– hizmet ve imkân dağıtamıyor. Dolayısıyla Erdoğan’ın güven tazelemeye ihtiyacı var; çünkü Erdoğan’a yönelik güvenin her geçen gün azaldığını düşünüyorum. Dış politikadaki hamleler bu krizi örtebilecek hamleler olamadı. Bunların hiçbirisinden çok bariz bir başarı hikâyesi çıkaramadı. Karadeniz’deki yeni enerji kaynakları konusunda, o büyük müjde çok fazla etkili olmadı, bu cumartesi günü yenisini açıklayacak, o da herhalde bir-iki günün ötesine gidemeyecek. Böyle bir durumda seçim seçeneğinin sürekli olarak masasında olduğu kanısındayım.

Muhalefet erken seçim istemeli mi? Tek başına muhalefetin istemesiyle olacak bir şey değil; ama nasıl bir iktidarın erken seçim ihtimalini dile getirmesi, onun zayıflığını, krizde olduğunu gösteriyorsa, muhalefetin de erken seçim vurgusu yapması iddiasını gösterir. Dolayısıyla muhalefetin “erken seçime hazırız”ın dışında “erken seçim istiyoruz” demesi; ama bunun ötesinde de neden istediğini ve seçimde neler yapacağını, kampanyasını nasıl oluşturacağını ve kazanırsa da neler yapacağını da anlatabilmesi gerekiyor. Yani “erken seçime hazırız” demek tek başına anlamlı değil. Tabii ki güç gösteriyorsunuz, ama bunun ötesini de yapabilmesi lâzım. Burada tabii ki en önemli husus olarak ittifak meselesi çıkıyor karşımıza. Muhalefet tek parça değil, sadece CHP’den oluşmuyor, diğer partiler de söz konusu ve bütün bu diğer partilere yönelik olarak da iktidarın ayrı ayrı birtakım manevraları söz konusu. Şu son günlerde AKP’den kopan Gelecek ve DEVA partilerinin daha fazla muhalefete yanaştığını ve Erdoğan’a ve AKP’ye karşı seslerinin alabildiğine yükseldiğini görüyoruz. Bu aslında muhalefetteki kendini güveni artıran bir husus oldu ve Kılıçdaroğlu’nun en son yaptığı erken seçim çağrısında, Gelecek ve DEVA’daki bu performansın da etkili olduğu kanısındayım. 

Sonuç olarak Türkiye’nin bugünden yarına seçime gitmesi söz konusu olmayacak. Seçime pekâlâ Erdoğan’ın dediği gibi 2023 Haziran’ında da gidilebilir — hiç sanmıyorum, ama olabilir de. 2023 Haziran’ında gidilecek olsa bile, erken seçim Türkiye’nin hep bir şekilde gündeminde olacak, telaffuz edilecek, birileri tartışacak. Çünkü gerçekten Türkiye’nin yeni bir seçime gitme ihtiyacı var. Türkiye’de siyasî dengeler, seçmen tercihleri çok hızlı bir şekilde değişmekte ve iktidarın yönetememe hâli her geçen gün daha bâriz bir şekilde ortaya çıkıyor. Sonuçta seçim böyle dönemlerde bir zaruret olarak ortaya çıkar. İktidar bunu ya sürekli birtakım geçici yöntemlerle –kimi zaman baskıyı kullanarak, kimi zaman dış politikada yeni yeni açılımlara girişerek vs. – bunu ötelemeye çalışabilir. Ama belli bir yerden sonra bütün bunlara gerek duymayıp, gerçekten bir an önce aradan çıkarmak isteyebilir. Burada da özellikle Erdoğan’ın kendisinin kazanma ihtimalinin yüksek olduğunu düşündüğü bir ânı –hem kendi durumu açısından, hem de muhalefetin adayı/adayları açısından– hesaplamasının da etkili olacağı kanısındayım. Sonuç olarak Erdoğan’ın istemediği bir tarihte Türkiye’de seçim olması mümkün değil. Erdoğan’ın kararına bakacağız; bugün söylediği kesinlikle ve kesinlikle “2023 Haziran’ındadır seçim” sözünü hep bir yerde hatırlayacağız; ama bu sözün siyaseten söylenmiş bir söz olduğunu, güç gösterisi anlamında olduğunu da hiçbir zaman unutmayacağız. Şu anda muhalefetle iktidar arasında görünen tartışmanın esas daha sertinin ve önemlisinin iktidar ortakları arasında yapılmakta olduğunu ya da olma ihtimalini hep akılda tutmamız bence iyi olur. Evet, söyleyeceklerim bu kadar. İyi günler. 

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.