Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Mansur Yavaş’ın farkı

Uluslararası Şeffaflık Derneği’nin bu yıl ödüllendirdiği Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, şeffaflık dışında birçok konuda da başarılı bir performans sergiliyor.

Yayına hazırlayan: Semanur Kızılarslan 

Merhaba, iyi günler. Dün bu yayını yapmaya karar vermiştim, Mansur Yavaş ile ilgili bir yayın yapmaya. O konuda biraz okumalar yaptım, araştırmalar yaptım ve yapma nedenim tabii ki kendisinin hafta başı geçmiş dönemle ilgili yaptığı suç duyuruları. Yaptığı suç duyuruları ve meclis toplantısında yaşananlar, AKP ve MHP’lilerin terk etmesi. Ona rağmen daha sonra kendisinin bir basın toplantısı ile sosyal medya üzerinden bunu duyurduğu olaydı. Sabah kalktığımda bir baktım: Uluslararası Şeffaflık Derneği Mansur Yavaş’a bu yılın ödülünü vermiş bürokrat olarak. Aynı zamanda Türk Tabipleri Birliği’ne ve Gazete Duvar yazarı ve Medyascope yorumcusu Bahadır Özgür’e de ödül vermiş. Şeffaflık ödülü vermiş. Her üç ödül alanı da –bir kurum, iki şahıs– ayrı ayrı kutlamak istiyorum. Tam da Mansur Bey’le ilgili yapacağım yayın onun ödül aldığı güne denk geldi, iyi de oldu. Zaten benim yayında esas öne çıkartmaya çalışacağım hususlardan birisi de Mansur Yavaş’ın şeffaf belediyecilik anlayışıydı. Bu noktada gerçekten Türkiye’de dikkat çekici bir performans sergiliyor. Bakıyoruz, şu âna kadar yaptığı açık canlı yayınlanan ihale sayısı bini geçmiş. Canlı yayında yapıyor ihaleleri. Bu sayede ne oluyor?  Hem bir taraftan herkes ihaleleri canlı takip ediyor, neyin ne olduğunu görüyor. Hem de üstelik rekabet artıyor ve fiyatlar iyice kırılabiliyor. Öteki türlü kapalı kapılar ardında yapılan ihaleler ya da kişiye özel davetler ile yapılan ihalelerin yerine burada kıran kırana ihaleleri görüyoruz. 

Birçok konuda Mansur Yavaş şeffaflık konusunda gerçekten çok iyi bir örnek sergiliyor. Onun sosyal medyayı çok iyi kullandığını –onun ve tabii ki kurumunun– çok iyi kullandığını biliyoruz. Küçük küçük videolar yapıyor. Billboard’lardan doğrudan halka sesleniyor; ama ilginç bir not var: Şu âna kadar –30 Aralık 2019 tarihinden itibaren, bunu araştırdım– hiçbir gazete, televizyon, radyo ya da sosyal medya kuruluşuna röportaj vermemiş. Kendisiyle birçok kez bizzat ben yapmıştım yayın. Ama daha sonra, başkan seçildikten sonraki taleplerimizi kendisi kibar bir şekilde reddetti, kabul etmiyor. Ankara’ya bir gittiğimde uzun uzun sohbet etme imkânı da buldum. Hatta sohbetten sonra bir yayın da yapmıştım; ama yayın kabul etmiyor. Böyle ilginç bir iletişim stratejisi izliyor. Bu çok dikkat çekici ve bence şu âna kadar başarılı da oldu. Ekrem İmamoğlu veriyor, bize de çıktı. Başka yerlere de çıktı. Mansur Yavaş vermiyor. İkisinin de ayrı ayrı yoğurt yiyişi var demek ki. Bir diğer husus da şu âna kadar hiçbir billboard duyurusunda fotoğrafını yayınlatmamış. İmzası var: Mansur’u öne çıkartıyor. Büyük yapıyor biliyorsunuz, Mansur diye imzalıyor. Ekrem İmamoğlu, İmamoğlu’nu büyüterek yapıyor, ama hiçbirisinde kendisinin fotoğrafını Ankaralılar görmedi. Onun dışında da belediyenin çok yardım faaliyetleri yaptığını görüyoruz. Yardım faaliyetlerinde de kendisini, fotoğrafını görmüyoruz. Bu açıdan ilginç bir iletişim strateji uyguluyor ve bence başarılı da oluyor. 

Şimdi Mansur Yavaş’ın farkı ne? Bir kere belediyecilikten geliyor. Siyasetin çok eskisi. Ülkücü hareketten daha sonra ilçe belediye başkanlığı –MHP döneminde– yapıyor; orada bir fark yarattığı söylenirdi ve MHP de birden öne çıkmıştı. Ama sonra başarılı olamadı girdiği seçimde. Bir önceki seçimde, CHP’den aday olduğunda, kazandığını ve seçime hile karıştırıldığını iddia etti. Son seçimde de açık arayla kazandı. Karşısında Melih Gökçek yoktu, Özhaseki vardı. Melih Gökçek olsaydı bence fark daha da büyük olurdu. Mansur Yavaş’ın en büyük farkı tabii ki 25 yıl sonra 1 kişiden –arada bir dönem var Melih Gökçek’in görevden ayrılmak zorunda kaldı; aslında görevden alındı diyelim– o dönemi saymazsak aslında 25 yıllık bir Melih Gökçek’ten devraldı. İstanbul’da da 25 yıllık bir gelenekten devralındı, ama belediye başkanları arada değişti. Biliyorsunuz: Tayyip Erdoğan, Ali Müfit Gürtuna, Kadir Topbaş diye. Burada bir Melih Gökçek egemenliğini sonlandıran birisi oldu ve dolayısıyla Melih Gökçek’in “mirası”nı –buna miras demek ne de doğru bilmiyorum, bir anlamda bunun nasıl bir enkaz olduğunu yaptığı suç duyurularında görüyoruz, paraların nerelere harcandığını vs. – görüyoruz. Melih Gökçek’in ona verdiği cevapları da görüyoruz. En son bayağı tehdit etti. “Kendisi doğru yola gelecek ya da getirilecek” dedi. Neyine güvenerek bunu yapıyor çok emin değilim. 

Şimdi ortada zaten çok ilginç bir durum var. Aslında Türkiye’nin bir karadeliğidir o. Bir dönem, Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanı olarak da AKP lideri olarak da, İstanbul, Ankara, Bursa başta olmak üzere bazı belediye başkanlarını görevden aldı ya da istifalarını sağladı. Yerlerine başka AKP’li meclis üyeleri atandı. Bir geçiş dönemi oldu. Neden böyle oldu? Hâlâ hiçbir açıklama yok. Hani konumuz şeffaflık ya. Hiçbir şeffaflık yok. Neden oldu? Bunlar başarılı mıydı? Yani başarılı değillerdi herhalde ki görevlerden alındılar. Ve apar topar böyle bir karara varmak, seçime az bir zaman kala bu kadar belediyelerle özdeşleşmiş isimlerin görevden terkini sağlamak… Hani neydi? İstifaya, “Görevden affını rica etti, talep etti” diye söylemişti Berat Albayrak’a. Kadir Topbaş’a ve Melih Gökçek ile diğerlerine “görevden af”larını talep etmeleri dayatıldı. Ve hâlâ biz bunun neden olduğunu bilmiyoruz? Çeşitli spekülasyonlar var; ama tamamen kendi aralarındaki bir şey ve Melih Gökçek buna direnmeye çalıştı. Sonunda o da pes etti. Dolayısıyla aslında Melih Gökçek döneminin bir başarısızlık olduğu doğrudan AKP ve Erdoğan tarafından da tescillenmiş oldu. 

Onun yerine Mansur Yavaş yepyeni bir döneme başladı ve ilginç bir şekilde adı hep belediyecilikle anılıyor. Adı hep siyaset ile birlikte anılmak isteniyor. Onu birçok kez konuştuk. Muhtemel bir cumhurbaşkanlığı seçiminde koalisyonun, yani muhalefet koalisyonunun, ittifakının muhtemel aday adaylarından birisi olarak söyleniyor. Ekrem İmamoğlu ile birlikte ve genellikle de kıyaslamalar Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın artıları, eksileri üzerinden yapılıyor. “Ekrem İmamoğlu kimlerden oy alabilir? Mansur Yavaş kimlerden oy alabilir? Kimlerden alamaz?” şeklinde. 

Ama Mansur Yavaş’ın en önemli farklarından birisi, siyasî konulara hiç girmiyor. Siyasetle bir ilgisi varmış intibaı verecek hiçbir davranışta bulunmuyor. Bu demin sözünü ettiğimiz, röportaj vermemek de bu bağlamda çok önemli. Ama siyasetin bu kadar içerisinde olan birisinin ne kadar ısrar ederse etsin, ne kadar bu konuda o özen gösterirse göstersin, siyasetin dışında olması bence akıl kârı bir şey değil. Bir şekilde Mansur Yavaş kendisi istese de istemese siyasetle birlikte anılacak ve kendisinin şu aşamada istemediği muhakkak, ama iler.de de bu tutumunu sürdürüp sürdürmeyeceğinin bir garantisi yok. Normal şartlarda Mansur Yavaş’ın bize çizdiği tablo şu: “Ben işimi yapıyorum. Bunu şeffaf bir şekilde halk ile birlikte yapıyorum. Başka şeylere bakmıyorum ve işimde başarılı olup götürebildiğim kadar götürmek istiyorum.” Muhtemelen sorulsa –röportaj yapma imkânımız yok, çünkü kabul etmiyor– ama herhalde bir dönem Ankara’da belediye başkanı olmak istediğini söyleyecektir. Fakat ona rağmen de olsa onun adı siyaset ile birlikte geçecek. Bu anlamda çok başarılı olduğunu söyleyebilirim. 

Siyaset ile ilgisi olmadığını gösterme konusunda bir mahareti var. Kimse ile doğrudan kavga etmiyor. Ama şunu da biliyoruz, meclis toplantılarında muhalefeti –muhalefet derken, kendisine muhalif olan iktidardakileri, ki meclisin çoğunluğu onlarda– AKP ve MHP’lileri birçok kez çok ciddi bir şekilde susturmuş olduğunu gördük. İzlemişsinizdir, bazı videolar var: Onun hakkında, ona yöneltilen birtakım eleştiriler ve suçlamaların ânında Mansur Yavaş tarafından meclis toplantılarında yalanlandığı videolar var. O noktada bakıldığında dersine de çok iyi çalışıyor. Ve duruma hâkim. Gelebilecek saldırıları biliyor ve çok rahat püskürtüyor. Benzer bir olay İstanbul’da da yaşanıyor. Ve bu anlamda bakıldığı zaman Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu’nun ayrı ayrı belediye meclislerinde –ki canlı yayınlıyorlar bunları mümkün olduğunca– belediye meclislerinin toplantılarında iktidar partisinin temsilcilerini ne kadar zor duruma düşürdüklerini tüm kamuoyu da izliyor. İstanbul’da ve Ankara’da ayrı ayrı, konular tabii ki de farklı oluyor. İllerin sorunları açısından; ama buraların gerçekten iktidar partisi için, yani AKP ve MHP temsilcileri için hazin toplantılar olduğunu söyleyebiliriz. Herhalde o toplantıların yayınlanmasından nefret ediyorlardır. Çünkü her seferinde olaya hâkim olan, toplantılarda ağırlığını koyan başkan görüyoruz. Mansur Yavaş bu noktada gerçekten çok etkileyici, kabul etmek lâzım. 

Onun MHP kökeni, yani ülkücü hareket kökeni ve buna karşı CHP’den belediye başkanı, önce aday olduğunda tartışmalı bir şekilde kaybetmesi, daha sonra kazanması, aslında onun en büyük avantajlarından birisi. Bunu kabul etmek lâzım. Onu partiler-üstü bir konuma pekâlâ taşıyabiliyor bu durum. Bu açıdan bakıldığında Mansur Yavaş’ın da şans konusunda çok iyi bir durumda olduğunu söyleyebilirim. Bu çok kişiye nasip olacak bir şey değil. Hem bir harekettten –yani Türkiye’de diyelim ki Türk milliyetçiliğinden–hem bu hareketten geliyorsunuz, hem bu harekette yer aldığınız süre boyunca bir olumsuz durumunuz yaşanmamış. O taban tarafından benimsenmişsiniz, takdir de görmüşsünüz. Daha sonra bambaşka bir partide –ki ülkenin bir diğer kesiminin ana partisi– onun içerisinde yer alıyorsunuz. İlk başta birazcık mırın kırın edenler oluyor, ama daha sonra bakıyorsunuz ki hiç de yadırganmıyorsunuz. Bu durum ona çok büyük bir avantaj sağlıyor ve şu âna kadar izlediği politikalara baktığımız zaman, Mansur Yavaş’a partiler-üstü bir belediye başkanı demek mümkün. Bu başlı başına onun başarısı. 

Ekrem İmamoğlu da böyle yapmaya çalışıyor, ama onun çekirdekten CHP’li olmasından gelen birtakım sorunlar var. Bunları büyük ölçüde aştığını düşünüyorum. O bu açıdan bakıldığında Mansur Yavaş kadar avantajlı değil. Mansur Yavaş’ın sağdan gelip merkez sol olarak bilinen bir partiden belediye başkan seçilmesi. Önümde birçok rakam var yaptığı faaliyetlerle ilgili. Bunları derledik, bulduk. Özellikle salgın döneminde birçok adımı, özel sosyal yardım, sosyal dayanışma anlamında birçok adımı ilk atan belediye başkanı olarak dikkat çekti. Yardım kampanyaları olsun. Esnafa yönelik olsun. Evlerde çalışanlar, evlerde çalışan hizmetlilere yönelik olsun. Birçok faaliyet yaptı. Yoksullara yönelik olsun. Ankara’nın köylerine yönelik olsun ve bunların hepsinde de dikkat çekti. Hatta çok ciddi rahatsızlık da yarattı. İktidar özellikle onun –İstanbul ve İzmir, diğer belediyeler de girdiler, ama bildiğim kadarıyla, yanlış hatırlamıyorsam ilk Ankara başlattı– o ilk kampanyasını baltalamak için yasak getirdi ve devlet kendisi bir kampanya açtı başlattı. Sahi ne oldu o kampanya? IBAN istedi devlet vatandaştan.  Ondan belli bir süre sonra o kampanya da söndü gitti. Ne kadar para toplandı? Nereye nasıl gitti? Çok fazla bilmiyoruz. O kampanya da zaten aslında belli ki bu CHP’li belediyelerin inisiyatifi ele almalarını engellemek için, daha doğrusu almış oldukları inisiyatifi geri almak için düzenlenmiş. Buna rağmen başka yollarla, Ramazan’da iftarla ilgili yaptığı kampanya ve birçok konuda öğrencilere yönelik hizmetleri vs. salgın döneminde gerçekten fark yarattı. Başka belediye başkanları da olduğu gibi, ama Ankara bu açıdan bakıldığında çok dikkat çekti. 

İlginçtir, şu âna kadar, yani kaç oldu? Bir buçuk yıl oldu diyelim. Mansur Yavaş hakkında seçimden önce birtakım karalama kampanyaları yapılmıştı. Ters tepti gördük. Seçimden sonra bir şeyler denendi, birileri yapmaya çalıştı. Onlardan da bir şey çıkmadı. Şu âna dek gördüğüm kadarıyla Mansur Yavaş hakkında kimse doğru dürüst bir… hani ne derler? Sevmeyen, hoşlanmayan, ondan rahatsız olan çok kişi var. En fazla rahatsız olan kim? Hepimiz biliyoruz. O da gizlemiyor; ama onu etkileyecek, onu zor durumda bırakacak tökezletecek bir şey yapabilen yok. İlginç bir gözlemim var. Ne dersiniz bilmiyorum? Şu âna kadarki başarılı performansından rahatsız olan çevreler, ona yönelik saldırılarını en aza indirgemiş durumdalar. Çünkü saldırıların onun işine yaradığını, lehine sonuçlandığını hesaplıyorlar — ki başlarda denediklerinde olmadı, ama hep böyle süreceğini sanmıyorum. Yine tek tük son dönemde başladı. Önümüzdeki günlerde de başlayacaktır. Siyasî iktidar kendi krizini göz önüne seren bu tür başarılı uygulamaları, yerel yönetimlerdeki başarılı uygulamaların görünür olmasından hiç hoşlanmıyor. Çünkü ne oluyor? Şimdi şöyle bir hava var, kabul edelim: Türkiye’de birçok sorun var. Başta ekonomi olmak üzere; ama bize iktidar tarafından dayatılan şöyle bir perspektif var: “Eh, bunlar oluyor. Bunlar dünyada var zaten. Salgın da var. Elimizden geleni yapıyoruz, ama bu böyle artık. Böyle yaşamayı öğrenmeliyiz.” Böyle bir perspektif var. 

Artık sorun çözme iddiasını yitirmiş, kaybetmiş, sorunlarla birlikte yaşamayı kamuoyuna anlatmaya çalışan, bu arada da sorunlar yokmuş gibi yaşamayı kamuoyuna anlatmaya çalışan bir iktidar var. Buna karşılık Ankara’da, İstanbul’da, İzmir’de, Adana’da, Mersin’de –Güneydoğu’ya kayyum atanmasaydı büyük bir ihtimalle oralar da böyle olacaktı– birtakım belediye başkanlarının ellerindeki kısıtlı imkânlarla bazı sorunları çözüyor olmaları iktidarı iyice kızgınlaştırıyor, kızdırıyor, öfkelendiriyor. En son İstanbul’da yaşanan metro örneğinde, Türk kamu bankalarından kredi bulamayan İstanbul Büyükşehir Belediyesi Avrupa’dan bunu bulabiliyor. İzmir bulabiliyor. Ankara bulabiliyor. Bunlar mesela. Ya da devlet salgın döneminde sosyal dayanışma anlamında resmen sınıfta kalmış durumda. Esnafa yardım ya da yoksullara yardım konusunda çok bir başarı öyküsü yok; ama belediyeler, mesela Ankara Belediyesi bunun pekâlâ yapılabileceğini gösteriyor. Burada olay sadece imkânlardan ibaret değil. Aslında Türkiye, baktığımız zaman hiç de yoksul bir ülke değil. İmkânları var. Önemli olan bu imkânların iyi kullanılması, doğru kullanılması ve şeffaf kullanılması. Şu âna kadar Ankara örneğinde en son yapılan suç duyurularında gördük paraların nerelere akıtıldığını. Ne saçma sapan işlere akıtıldığını. Zaten onları görüyorduk. Saçma sapanlığı, ama gülüp geçiyorduk. Şimdi olayın finansal boyutu gözler önüne serildiği zaman, insan burada neler yaşamış olduğunu, nelerin bize yaşatılmış olduğunu görüyor. O paraların, yani o imkânların doğru yerlerde kullanılması durumunda sorunların tam anlamıyla çözülemese bile çözüm yoluna gidilebileceğini gösteriyor belediye başkanları ve bu yüzden de çok büyük bir rahatsızlık yaratıyor. 

Dolayısıyla Mansur Yavaş’ın da, başta Mansur Yavaş’ın. Çünkü Mansur Yavaş diyorum. Ekrem İmamoğlu’na zaten öteden beri iktidar ve iktidar destekli çevreler gazeteler medya kuruluşları ve sosyal medyadaki troller ona zaten sistemli bir şekilde saldırıyorlar. Çok ürkütücü bir şekilde saldırıyorlar. Kendisine sorduğumda, ben sosyal medyadaki boyutunu biliyordum. O tabii ki o büyük tırnak içindeki medyadaki saldırıları, ki ben onları çok şükür takip etmiyorum, onları aktardı. Mansur Yavaş’a bunu pek yapmıyorlar. Ama yakında yapmaya başlamak zorunda kalabilirler. O zaten artık onları yaptığı zaman anlıyorsunuz ki gerçekten o kişi karşısında artık söyleyecek hiçbir argümanları kalmamış. Evet, bir fark var  Mansur Yavaş’ta.  Bu fark hayata geçtikçe bence Ankaralılar’ın lehine oluyor. Umarım devlet, devleti yönetenler bunun Türkiye’nin hayrına olduğunu düşünür. Belediye başkanlarının Ankara-İstanbul, Adana her türlü. Kendi partilerinden olmasalar dahi yaptıkları iyi işlerin yanında olurlar diyeceğim; ama olmayacaklar, biliyoruz. Dolayısıyla şunu umalım, temennimiz şu olabilir: Bu başkanlar Mansur Yavaş Ankara’da, İstanbul’da Ekrem İmamoğlu. Zeydan Bey Adana’da. Tunç Soyer İzmir’de, hepsi, Vahap Seçer Mersin’de ve başkaları, iktidara rağmen, onun çıkardığı ve çıkaracağı engellere rağmen ellerinden geleni yapıp gerçekten Türkiye’de halen bir şeylerin yapılabileceğini gösterirler. Keşke kayyumlar da atanmasaydı ve benzer yerel yönetim deneyimlerini Güneydoğu’da da görebilseydik. Evet, tekrar bugün Uluslararası Şeffaflık Derneği’nin ödüllerini alan Mansur Yavaş’ı, Türk Tabipler Birliğini ve gazeteci Bahadır Özgür’ü tebrik ediyorum. Bir duyurum var: Yarın saat 11’de CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile canlı yayında olacağım. Kendisine son dönemde –özellikle biliyorsunuz bütçe konuşmasında çok dikkat çekici konuşma yaptı– söylediği bazı şeyleri ve birtakım önde gelen soruları canlı yayında ileteceğim. Oraya da bekleriz. Evet, söyleyeceklerim bu kadar. İyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.