Yayına hazırlayan: Hande Sena Kandemir
Merhaba; iyi günler, iyi haftalar. Gelecek Partisi genel başkanı Prof. Ahmet Davutoğlu, dün partisinin genel başkan yardımcısı Selçuk Özdağ’a yönelik saldırıyı yorumlarken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın vesâyet altında olduğunu, 28 Şubat artıklarının vesâyeti altında olduğunu ve o güçlerin zamanı geldiğinde Erdoğan’ı da tasfiye edeceklerini söyledi. Kendisinin de böyle bir zamanda onun yanında olacağını söyledi. Hatta, “Bir arkadaşım ve dostum” diye söz ediyor, “fakat artık bu ne zamandır geçerli değil” diye ekliyor — aslında bu bir uyarıydı, Davutoğlu tarafından yapılan. Sonra, Davutoğlu burada söylediklerinin özlü bir hâlini sosyal medyada bir mesaj olarak da paylaştı bugün. Ve epey de bir tartışmaya neden oldu. Özellikle muhalif çevrelerde belli kesimler, Davutoğlu‘nun böylece Erdoğan’a bir şekilde yardımcı olduğunu, ona bir tür cankurtaran simidi attığını ileri sürdüler –sürenler oldu diyelim– ve bu anlamda da Gelecek Partisi’nin ne derece muhalif olduğunu sorgulayanlar oldu. Fakat anladığım kadarıyla olay biraz daha karmaşık ve bu hissiyat, bu söylenenler, sadece muhalefette Gelecek Partisi’nin dile getirdiği bir şey değil.
Daha önceki bazı yayınlarda bunu bir şekilde anlatmaya çalışmıştım; muhalefette gündeme gelen “Türkiye İttifakı” önermesinin bir şekilde Erdoğan’a yönelik bir çağrı olduğunu söylemiştim. Ve bu noktada Cumhuriyet Halk Partisi’nin ve onun genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun belli bir perspektife sahip olduğunu söylemiştim. Bunu anlatmak, özetlemek biraz zor aslında; zira kendileri bunu kamuoyuna açık olarak bu şekilde tarif etmiyorlar. “Bir Türkiye masası” diyor mesela Meral Akşener. “Türkiye masasının kurulması” diyor; ya da Kemal Kılıçdaroğlu, “Türkiye İttifakı” diyor. Ama burada tabii ki Erdoğan’a nasıl bir rol atfettiklerini açık açık söylemedikleri için, bu çok ciddi bir tartışmaya yol açmıyor ya da tartışmalar belli bir yerden itibaren daralıyor.
Erdoğan’ın olmadığı bir Türkiye İttifakı olur mu? Olabilir tabii ki; ama burada kastedilenin ittifakın ya da “memleket masası”nın esas olarak Erdoğan’ı içeren, fakat Erdoğan’a şu anda müttefiklik yapan bazı güçleri dışlayan bir masa olduğunu düşünüyorum. Düşünüyorum derken, kişisel görüşüm ve temennim olarak değil; muhalefetin özellikle CHP yönetimi ve İYİ Parti kanadında genel eğilimin böyle olduğunu düşünüyorum, gözlüyorum. Yaptığım birtakım sohbetlerde, özellikle CHP içerisinden birtakım etkili isimlerin bu konuyu ciddi bir şekilde gündemlerinde tuttukları kanısındayım.
Tabii ki muhalefetin büyük bir kısmının, özellikle de muhalif kitlelerin arzuladığı, Erdoğan’sız bir formül ve Erdoğan sonrası dönemde de Erdoğan’a 18-20 yıla yaklaşan bütün bu yönetimi döneminde yaptıklarının hesabını sormayı önceleyen bir bakış açısı çok baskın. Belirleyici olan bu bakış açısı — orası muhakkak. Fakat Erdoğan’ın da bir şekilde var olacağı bir geçiş dönemi alternatifinin de muhalif çevrelerde gündemde olduğunu, bunun bir şekilde değerlendirildiğini düşünüyorum. Davutoğlu bunu belki de en açık bir şekilde dile getiren ilk AKP’li olmayan –eskiden AKP genel başkanı olabilir, ama şu anda karşı bir yerde olan– bir siyasetçi; onun bu söylediklerinin değişik kavramlar ve cümlelerle, değişik tanımlamalarla muhalefetin diğer partileri tarafından da bir şekilde söylendiğini ya da söylenmek istendiğini düşünüyorum. Burada Davutoğlu nasıl bir şey yapıyor? Biliyoruz ki Erdoğan, AKP kurulduğundan beri değişik dönemlerde değişik ittifaklar yaptı ve bu ittifak dönemlerinde müttefiklerine birtakım imkânlar sundu. Karşılığında onlardan bir şeyler aldı. Bir al-ver ilişkisi oldu. Daha sonra o müttefiklerle yollar ayrıldı, bunlar kriminalize edildi; hapse atılanlar, gözden çıkanlar, işlerini kaybedenler, yerlerini ve mevkilerini kaybedenler oldu. Yeni ittifaklar kuruldu. Yeni ittifaklarla beraber eski ittifaklar kötülendi. Daha sonra bir başka ittifak oldu.
Şimdi Davutoğlu anladığım kadarıyla bu ittifakın açık müttefikleri olarak Bahçeli ve Doğu Perinçek’i zikrediyor, yani MHP’yi ve Vatan Partisi’ni, ama “28 Şubat artıkları” derken de herhalde başka birtakım güçleri işaret ediyor olsa gerek. Bu ittifakın artık sonuna geldiği kanısında ve son dönemde Erdoğan’ın dile getirdiği birtakım reform söylemlerinin de bir arayış olduğunu düşünüyor — bunu şuna istinâden söylüyorum: Gelecek Partisi’nden birtakım kaynaklarla yaptığım sohbetlerden çıkardığım kadarıyla, bu reform çıkışlarının aslında bir arayış olduğunu, Perinçek ve Bahçeli’den bir tür kurtulma arayışı olduğunu düşünüyorlar; “fakat o kadar onlara bağımlı durumda ki, bunu yapamıyor”. Böyle bir yaklaşım var. Bu “Erdoğan iyi, çevresi kötü” diye özetlenebilecek bir yaklaşım değil. Daha değiştirirsek: “Erdoğan içinde bulunduğu çıkmazdan kurtulmak için bir şeyler yapmak istiyor, fakat şu anda kimi müttefikleri onu bu alana hapsetmek istiyorlar” şeklinde. CHP’li birisinden “Erdoğan’ın rehin alındığı” tespitini duymuştum aylar önce. Bu, “Erdoğan rehin”, “Erdoğan mahpus”, “Erdoğan vesâyet altında” gibi söylemler de bir şekilde ona odaklanmış ve hâlâ onun bu müttefiklerden kendini sıyırıp daha demokratik ve daha özgürlükçü bir alana kayabileceği yolunda bir beklentiyi işaret ediyor.
Birçok Erdoğan karşıtı izleyicinin bunun asla geçerli olmayacağını, bunun bir aldatmaca olduğunu düşündüğünü biliyorum; fakat bunların masada olduğunu görüyorum, gözlüyorum. Şu anda ilginç bir durum olarak yaşanıyor bu. Şimdi mesela İhsan Arslan bir çıkış yapmıştı, hatırlanacaktır. Partinin önde gelen isimlerindendi. Diyarbakır milletvekilliği yapmıştı. Oğlu, Erdoğan’ın danışmanıydı ve partinin kurucusuydu. İhsan Arslan bir kitap yazıp ardından birtakım eleştiriler dile getirdi ve hemen disipline sevk edildi. O da geri adım attı. Bülent Arınç bir çıkış yaptı ve ondan sonra istifa etmek zorunda kaldı. Anladığım kadarıyla muhalefet içerisinde sadece Gelecek Partisi değil, CHP ve İYİ Partililer de bu tür adımları hep bir şekilde AKP içerisindeki arayışlar, bu yaşanan durumdan sıyrılma arayışları olarak görüyorlar. Ama bunların hepsine bir müdahale olduğunu, özellikle müttefikler tarafından müdahale edildiğini ve dolayısıyla Erdoğan’ın bunlardan hep geri adım atmak zorunda kaldığını söylüyorlar. Mesela bir eski milletvekilinin Diyarbakır’da sivil toplum kuruluşları ile görüşüp nabız tuttuğu haberleri çıktıktan sonra da çok sert açıklamalar gelmişti, özellikle Bahçeli kanadından. O olayın da akamete uğradığı söylendi.
Fakat bir CHP’li şunu söyledi: “Erdoğan bir arayış içerisinde, bu durumdan çıkmak istiyor ve partililerle konuşuyor. Başka partililerle konuşuyor: Demokratik Sol Parti, HÜDA-PAR, Saadet Partisi.” Saadet Partisi’nden Temel Karamollaoğlu değil de Yüksek İstişâre Kurulu Başkanı Oğuzhan Asiltürk ile konuştu. Ve bu bir şekilde Cumhur İttifakı’nın alanını genişletmek olarak yorumlandı. Fakat CHP’li bir kaynağımın yaptığı bir uyarıyı aktarmak istiyorum. Temel Karamollaoğlu –ben izlememiştim bu yayını, TV5’te bir yayına çıktı–, meâlen şöyle bir cümle söylemiş: “Bu bizim partimizle temas kurma girişimini Cumhur İttifakı’nı kurtarmak değil de Erdoğan’ın kendisini MHP ve Vatan Partisi’nden kurtarma arayışı olarak neden görülmüyor?” diye bir soru ortaya atmış — ki bu soru ilginç bir soru. İki yaklaşım var. İlkine göre tabii ki Erdoğan sonuna kadar bu ittifakla gidecek, gerekirse bu ittifakın alanını genişletecek, yeni katılımlar sağlayacak. Rakiplerini bozmak için, o %50 artı 1 oyu alabilmek için HDP kartını sürekli gündemde tutacak, HDP’nin kapatılması ya da Hazine yardımı almaması gibi seçenekler gündemde olacak, baskı iyice artırılacak vs..
Tabii ki bu öne çıkan ve dikkat çeken bir perspektif. Ama muhalefette birileri –ki Ahmet Davutoğlu da bunlardan biri–, bunları yapan Erdoğan’ın aslında bu içine düştüğü durumdan kurtulmak istediğini, çünkü onun bu ittifakın kendi sonunu çok kötü bir şekilde getirebileceğini gördüğünü ileri sürüyorlar. Davutoğlu, “Bir seçim daha kazansa bile tasfiye olacak ve ülke diktatörlüğe yönelecek” gibi bir çıkış yaptı. O tabii ki bu iktidar ilişkilerini, AKP’nin içerisindeki ve çevresindeki güç ilişkilerini, dünyadaki değişik odaklarla olan ilişkileri bizlerden çok daha yakından biliyordur ve anlık haberleri de çok yakından alıyordur; bunun için onun söylediklerini ciddiye almak gerekiyor.
Peki Erdoğan Davutoğlu‘nun bu çıkışına bir cevap verir mi? Sanmıyorum; en azından açıktan bir cevap vermeyecek. Fakat yine de bu son saldırılarda –ki dün yayında bunu ele aldım– Selçuk Özdağ, Orhan Uğuroğlu ve Afşin Hatipoğlu’na yönelik saldırılar, bunun ardından AKP sözcü ve yetkililerinin yaptığı açıklamalar çok tatminkâr değil; ama bir açıklama yapıldı, Erdoğan Selçuk Özdağ’ı aradı, Orhan Uğuroğlu’na Fahrettin Altun üzerinden mesaj yolladı. Bütün bunların da bir yere not edilmesi gerektiği kanısındayım ve bunları aynı zamanda muhalefetin de not ettiğini düşünüyorum. Aynı zamanda bir başkaları da not ediyor tabii ki — onlar da Erdoğan’ın şu anda ittifak yaptığı çevreler. Tabii ki bunu Erdoğan şöyle bir şekilde yapmadı: Kalkıp hastanede Selçuk Özdağ’ı ziyaret etseydi –ki bence yapılması gereken o idi, henüz o aşamada değiliz– o zaman birçok şey gerçekten değişiyor olabilirdi. Şu anda –nasıl denir? – ârafta olduğunu söylemek mümkün. Âraftaki hâli ise her iki söylentinin de, her iki akıl yürütmenin de geçerli olmasını sağlıyor. Neyi kastediyorum?
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Kimisi Erdoğan’ın ittifakı asla ve asla bırakmayacağını ve bu ittifakın –ki Bahçeli sürekli bunu vurguluyor–, bu ittifakın bekası için her şeyi göze alacağını düşünürken, kimileri de bu ârafta olma hâlinin etkisiyle buradan ne yapıp ne edip en az zararla çıkmayı düşüneceğinin hesabını yapıyor. Muhalefette bu seçeneği bayağı önemseyen ve bu anlamda da Erdoğan’la pekâlâ birlikte hareket edebilecek muhalif aktörler var. Bu nasıl bir formülle olabilir? Çok spekülasyon yapılabilir. Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığının sürdüğü, ama parlamenter sisteme razı olduğu bir formül vs… bütün bunlar şu anda çok uzağımızdaki şeyler, ama önümüzdeki dönemde bunları pekâlâ duyabiliriz. Tabii burada en önemli sorunlardan birisi, muhalif tabanda her geçen gün artan Erdoğan alerjisi, öfkesi ve hatta nefreti olacak. Muhalefet partileri, hangisi olursa olsun Erdoğan’lı bir formüllü geçiş dönemi senaryosu ortaya atmakta epey zorlanacaklardır; fakat siyasette her şey mümkün olduğu için bunun %0 ihtimal olduğunu düşünmek de bence yanlış. Önümüzdeki dönemde bu meseleyi çoklukla duyacağa benziyoruz ve muhtemelen Ahmet Davutoğlu‘nun bu son çıkışıyla ilgili olarak Erdoğan’ın müttefiklerinden de Davutoğlu’na yönelik şu âna kadar çok yapmış oldukları çıkışların daha sertlerine önümüzdeki günlerde tanık olabiliriz. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.