Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Erdoğan’ın “yerli ve milli muhalefet” özlemi gerçekleşiyor mu?

Yayına hazırlayan: Senem Görür 

Merhaba, iyi günler. İYİ Parti Milletvekili Prof. Ümit Özdağ bugün Meclis’te yaptığı bir basın toplantısıyla partisinden istifa etti. Daha önce biliyorsunuz partisinden ihraç edilmişti, mahkeme kararıyla geri dönmüştü. Şimdi de kendisi istifa etti. Yaptığı açıklamada, İYİ Parti yönetimine birbirinden farklı çok sayıda suçlama yöneltti ve hepsi hakkında da elinde deliller olduğunu söyledi. İYİ Parti içerisindeki FETÖ’cüler, İYİ Parti’nin gizli gizli anayasa görüşmesi yaptığı, 31 Mart’ta HDP’nin Kars’ı kazanmasına neden olduğu, vs.. Tabii bu arada HDP’nin kazandığı Kars’ın devlet eliyle HDP’den alınmış olduğuna tabii ki değinmedi, o ayrı. Bundan çok şikâyetçi olduğunu da sanmıyorum. Ardından, bugün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı sıfatıyla –ki bu sıfatı sıklıkla Cumhurbaşkanlığı’nın önüne geçiyor– il başkanları ile yaptığı toplantıda, “Türkiye’nin geleceğinde CHP gibi partiye yer yok” dedi. Ama daha önemlisi, benim de bu yayını yapmama neden olan sözlerden birisi, “Şimdiden tel tel dökülmeye başladılar” dedi. Kimi kastediyor? Aynen şöyle demiş: “Kırk yamalı bohça misali oluşturulan ittifak, bize karşı oluşturulan ittifak şimdiden tel tel dökülmeye başladı.” 

Ne zamandır iktidarın, iktidar koalisyonunun, yani Cumhur İttifakı’nın temel stratejisi, artık karşı tarafta Millet İttifakı ya da adı olmayan bir muhalefet blokunun oluşmasını engellemek, yani bunların, ayrı ayrı partilerin bir araya gelmelerini engellemek. Kimler var? Cumhuriyet Halk Partisi, İYİ Parti, Saadet Partisi, HDP, Gelecek, DEVA. Başkaları da olabilir, ama esas olarak dikkati çeken bunlar. Birincisi, bu partilerin yan yana durmalarını engellemeye çalışıyorlar. Böyle bir stratejileri var ve burada esas olarak da HDP’yi kullanarak –yani HDP’yi kullanarak dediğim: HDP’yi düşmanlaştırarak, kriminalize ederek– özellikle sağdaki partilerin ve özellikle de İYİ Parti’nin HDP’li bir birlikteliğe evet dememesini sağlamaya çalışıyorlar. Bunu bir şekilde başarmış gibiler. Çünkü İYİ Parti’den HDP hakkında gelen açıklamaların hemen hemen hepsi HDP ile bir ittifak istemedikleri yolunda. Lâkin, İYİ Parti iktidarın dayattığı her türlü pozisyonda iktidarla beraber hareket etmiyor. Bu son Gare operasyonunun ardından yaptığı açıklamada bunu gördük. 

Fezlekelerle ilgili Meral Akşener, tam anlamıyla fezlekelere karşı çıkacağız demedi, ama bunun Erdoğan’ın düzenlediği bir oyun olduğunu ve buna öyle gözü kapalı dahil olmayacaklarını söyledi. Böyle tam belli olmayan, ama Erdoğan’ın istediği çizgide de olmayan bir tutum sergiledi. Yani birincisi, bu partilerin yan yana gelmelerini engellemek ve bunu da HDP üzerinden yapmak. Kimi zaman da CHP üzerinden, yani “CeHaPe zihniyeti” vs.. Sadece CHP’ye yüklenerek, bugünkü konuşmasında da olduğu gibi İYİ Parti’ye, Saadet Partisi’ne hiç değinmiyor, ya da fazla değinmiyor diyelim. Gelecek ve DEVA’nın adını zaten anmıyor Erdoğan, onları tamamen yok sayıyor. Fakat HDP’ye de CHP’ye de ayrı ayrı yöntemlerle saldırıyor. Bir yanda HDP üzerinden, diğer yandan CHP üzerinden yükleniyor ve bu bir araya gelişi engellemeye çalışıyor. Bunda tam olarak başarılı olabilmiş değil. 

Bir diğer strateji, bu partilerin içerisindeki her türlü bölünme eğilimini teşvik ediyor. Bir şekilde bunların önünü açıyor. Nasıl yapıyor? En kötü ihtimalle iktidar yanlısı medya, CHP’de ve İYİ Parti’de var olan birtakım tartışmaları, itirazları, kavgaları, iktidar çekişmelerini alabildiğine büyütüyor. Ve sonuçta ortaya ne çıktı? CHP’den Muharrem İnce’nin hareketi çıktı. Muharrem İnce sonunda istifa etti ve partisini kuracağını söylüyor. Açıkçası kuracağına hâlâ ben çok emin değilim. En son dün akşam CNN Türk‘e çıkmış herhalde ve orada da 45 gün içerisinde açıklayacaklarını söylemiş. Sürekli bir erteleme hâli var. 

Bir diğer isim, CHP’den kopmasa da CHP’yle aynı atmosferde soluğunu bildiğimiz, en azından eski CHP’li olan Mustafa Sarıgül’ün Değişim Partisi var. Mustafa Sarıgül de sosyal medya üzerinden sürekli bir şeyler yapıyor. Buna çok kaba tâbiriyle, “şirinlikler yapmaya çalışıyor” diyelim. En son Trakya’daydı ve Trakya’yı bir nevi Körfez ülkeleri gibi yapacağını, yanlış hatırlamıyorsam Abu Dabi’ye benzeteceğini, her tarafta gökdelenler, oteller olacağını söyledi ve bunu iyi bir şey gibi söyledi. CHP’nin içerisindeki bu isimler genellikle iktidar tarafından en azından sempatiyle karşılanıyorlar. Bunlara bir destek verildiğini, bunları özel olarak iktidarın ve Erdoğan’ın doğrudan yönlendirdiğini söylemek haksızlık olur, abartılı olur. Fakat normalde itiraz olarak çıkan, bir arayış olarak çıkan bu hareketlerin bir şekilde önlerinin açıldığı, her türlü desteğin verildiği ya da verilmek istendiği anlaşılıyor. 

Ümit Özdağ da herhalde bir parti kuracak. Bu da büyük bir ihtimalle sempatiyle karşılanacak, önü açılacak. Fakat şunu özellikle vurmak vurgulamak lâzım: Erdoğan’ın hâlâ İYİ Parti’yi Cumhur İttifakı’na kazandırma ümidi var — hatta Bahçeli’nin. Açık açık çağrılar yapıldı. Reddedilseler bile, özellikle Erdoğan İYİ Parti’yle tam bir zıtlaşma içerisine girmek istemiyor, ama MHP’nin böyle davranabildiğini söylemek mümkün değil. En son Meral Akşener’in eleştirileri üzerine verilen cevaptaki üslûp düşüklüğü de MHP’lilerin İYİ Parti konusundaki rahatsızlıklarını her şeye rağmen koruduklarını bize gösteriyor. Yani yan yana gelmeleri engellemeye çalışmak, içeride çıkabilecek her ayrılığın önünü açmak, desteklemek istiyorlar. Yeni partiler olabilir, istifalar olabilir. Bu bir belediye meclis üyesinden il başkanına, milletvekiline kadar her yere gidebilir. Bambaşka kişisel bir meseleden istifa eden milletvekilinin olayı aynı şekilde iktidar medyası tarafından alabildiğine köpürtülüyor. Maksat bu partilerin içerisinde sorun çıksın, arıza çıksın. 

Bir diğer yöntem, tabii özellikle HDP’ye uygulanan baskı, sindirme, fezlekeler, kapatma davası tehditleri vs. ile de HDP’nin iyice gücü kurutulmak isteniyor. Bir diğer yöntem bu. Bu en çok bildiğimiz, yıllardır zaten sistemin merkezindekilerin birbirlerine devrettiklerini bir strateji. Bunun ne kadar isabetsiz bir strateji olduğunu geçmiş örneklerden hareketle dünkü yayında tartışmıştık. Bir diğer olay ise, Saadet Partisi’nde başka bir şey deneniyor. Orada da, Oğuzhan Asiltürk örneğinde olduğu gibi, partinin yönelişi Millet İttifakı’ndan Cumhur İttifakı’na çevirmek isteniyor. Şu aşamada ona çalışılıyor. Eğer bu başarıya ulaşamazsa, muhtemelen Saadet Partisi’nin içerisinden birtakım kopuşlar teşvik edilecek. Yeni parti kurulması vs. sağlanmaya çaılışılacak. 

HDP konusunda bir diğer husus da tabii ki hep gündemde tutulan, ama olacağı da pek kesin olmayan, meçhul bir yeni Kürt partisi beklentisi yaratılıyor. Kim nasıl kuracak belli değil, ama böyle bir beklenti hep yaratılıyor. Bu partinin, yeni kurulacak Kürt partisinin, Cumhur İttifakı’na daha yakın olabileceği, en azından Millet İttifakı ile beraber hareket etmeyeceği yolunda bir rivayet var ortada. Ama ortada rivayetin kendisinden başka bir şey yok. Buna karşılık, yeni kurulmak istenen Kürt partilerinin, özellikle bir tanesinin başvurusunu İçişleri Bakanlığı anayasaya aykırı bir şekilde kabul dahi etmiyor. Bu ne demek? Çünkü bu kurulacak olan partinin muhtemelen iktidara, iktidar koalisyonuna yakın olmayacağı düşünülüyor. Yine Güneydoğu bağlamında Hüda-Par bir şekilde Cumhur İttifakı’nın yörüngesine çekilmek isteniyor — zaten çok uzağında değildi, büyük ölçüde çekilmiş durumda. Fakat orada şöyle bir sorun var: Hüda-Par’ın açık bir şekilde Cumhur İttifakı’na angaje olması, MHP’nin varlığı nedeniyle çok sorunlu. Kendi tabanına bunu anlatmakta zorlanacaktır. Dolayısıyla Hüda-Par çevrelerinde, yönetiminde benim gözlediğim, Cumhur İttifakı değil de Erdoğan ile ittifak yapmak gibi bir yaklaşım var. Birbirinden farklı taktik ve stratejilerin hayata geçirilmek istendiğini ve buradan bir “yerli ve milli muhalefet” çıkartılmak istendiğini söyleyebiliriz. Fakat bunun başarılı olma şansı hiç ama hiç gözükmüyor. Ama bütün bu partiler yan yana gelmeyebilir; yapılacak ilk seçimde böyle bir ihtimal hep var. Bunun birtakım temel nedenleri var, temel sorunlar var ve muhalefet bunu aşamayabilir, bu ihtimal dahilinde. 

31 Mart’ta aşılan engeller, önümüzdeki yapılacak olan ilk seçimde aşılamayabilir ve burada da yine HDP meselesi kilit rol oynayacaktır. Ama sadece HDP değil, birçok detayda da, birçok ilkede de pekâlâ anlaşamayabilirler. Çünkü birbirine benzemeyen partiler söz konusu. CHP, İYİ Parti, HDP, Saadet, Gelecek, DEVA… Şimdi mesela Gelecek ve DEVA birbirlerine çok benzeyen, AKP’den kopmuş iki parti; ama yakın zamandaki bir ziyaret dışında yan yana fotoğraf vermemişlerdi. Çünkü onların da kendi içlerinde, geçmişten gelen isimler üzerinden birtakım sorunlar var. Bu partilerin yan yana gelip gelmemesi meselesi bir seçim atmosferine girildiğinde daha da netleşecek. Fakat şu günden bakıldığında, yan yana gelmeme ihtimalleri daha yüksek gibi gözüküyor. Şu günden bakıldığında ve bugünden bakıldığında özellikle iki partinin, Meral Akşener’in ve de CHP’nin, Kemal Kılıçdaroğlu’nun muhalefetteki performanslarında bâriz bir yükseliş var. Meral Akşener kendi liderliği ve partisi için bir yükseliş kaydederken, Kılıçdaroğlu daha çok muhalefetin genelinin istifade edebileceği şekilde bir performans gösteriyor. Buna karşılık iktidarın, iktidar temsilcilerinin performanslarında çok bâriz bir düşüş var. Özellikle MHP lideri Devlet Bahçeli, sürekli çıtayı yükselterek, saldırgan bir üslûpla çok dar bir alan içerisinde bir siyaset yürütmeye çalışıyor. Erdoğan’a bunun verdiği bir rahatsızlık da olsa gerek. İşte, “İnsan Hakları Eylem Planı”, “Ekonomi Reform Paketi” gibi birtakım yaldızlı lâflarla siyaset alanını az da olsa geliştirmeye çalışıyor. Fakat çok etkili olduğunu açıkçası söyleyemem. 

Buradan bakıldığında, Muharrem İnce, Mustafa Sarıgül, Ümit Özdağ, Oğuzhan Asiltürk, bütün bunlar hepsi yan yana gelse, beraber hareket etse, birlikte bir parti kursa da –olacak bir şey değil de, öyle bir şey zaten söz konusu değil ama diyelim ki böyle bir şeyi yapsa bile– bir etkisi olacağını sanmıyorum. Tek tek yaptıklarının çok fazla bir etkisi olacağını sanmıyorum. Bir kere her şeyden önce söyledikleri… Daha çok Mustafa Sarıgül burada biraz farklı bir yerde; Mustafa Sarıgül, sanki Türkiye hiçbir sorunu olmayan, daha doğrusu siyasî kutuplaşmayı yaşamayan, demokrasi sorunları olmayan bir ülkeymiş gibi, böyle bir –ne denir?– “börtü böcek muhabbeti” yapıyor. Yani “İşte, şöyle yapacağız, şöyle kalkındıracağız”… Neyi nasıl yapacağı, kiminle yapacağı konusunda hiçbir şey yok. Hayâlî bir ülkede bir seçim propagandası yapıyor gibi. Muharrem İnce’nin, Ümit Özdağ’ın çıkışlarının esas olarak kendi eski partilerine yönelik olduğunu görüyoruz. Yani muhalefet olarak, AKP’ye karşı ya da AKP-MHP koalisyonuna karşı söyledikleri şeyler varsa bile dikkat çekmiyor. Onların özellikle öncelikle kendi ayrılmalarını meşrulaştırmak gibi bir dertleri var; dolayısıyla da iktidarı değil, muhalefetteki kendi partilerini eleştiriyorlar. Bir yerden sonra da bunlar genel kamuoyunu çok ilgilendirmeyen detaylar oluyor.

Özellikle İYİ Parti’de, ilginç bir şekilde Ümit Özdağ’ın ilk günden itibaren dile getirdiği –ilk günden dediğim, özellikle bu İstanbul İl Başkanı Buğra Kavuncu’ya yönelik söylediği “FETÖ iltisaklı” iddialarıyla beraber yaptığı çıkış, ardından ihraç edilmesi vs.– bunun İYİ Parti tabanında ve teşkilâtlarında ciddi bir hareketliliğe yol açmadığını gördük. Dolayısıyla Ümit Özdağ’ın ayrıldıktan sonra ve yeni bir parti kurduktan sonra diyelim –ki ayrılmış olan başka isimlerle birlikte kuracağa benziyor–; İYİ Parti’den çok fazla bir şey götürebilecek mi? Açıkçası hiç emin değilim. Hatta tam tersine İYİ Parti’nin ve Meral Akşener’in elini rahatlatacak da olabilir. Benzer bir yorumu Muharrem İnce ilk koptuğunu ilan ettiğinde CHP için de yapmıştım. Hatta başlığa çıkartmıştım. Bence Muharrem İnce ayrılarak Kılıçdaroğlu’na büyük bir kıyak geçti; Erdoğan da, ayrılmış bir Muharrem İnce yerine parti içerisinde kalıp, ama sürekli orada Kılıçdaroğlu’nu eleştiren, parti içerisindeki dengeleri içer,den sarsacak bir Muharrem İnce’yi tercih ederdi. Bu hâliyle Muharrem İnce’nin Erdoğan’ın istediği şekilde CHP’yi ve muhalefeti dizayn etme arayışlarına cevap verebilecek bir gücü olduğunu sanmıyorum. Tabii ki her halükârda birilerinin ayrılmış olması o partiyi bir şekilde olumsuz etkiler. Fakat pekâlâ bunu bir fırsata da çevirebilir partiler. 

Muhtemelen İYİ Parti’de de Ümit Özdağ olayı Meral Akşener’i çok zayıflatmayacak, tam tersine onu daha da rahatlatacak bir olay olabilir. Dolayısıyla bu yayının başlığındaki soruya gelecek olursak, Erdoğan’ın “yerli ve milli muhalefet” beklentisi/özlemi kolay kolay gerçekleşebilecek bir özlem değil. Muhalefeti dizayn etmeye çalışmak, ona şekil vermeye çalışmak, ona ayar vermeye çalışmak yerine, Erdoğan’ın öncelikle kendi partisinin ve ittifakının perspektifini inandırıcı bir şekilde yeniden inşa etmesi gerekiyor. Bu yeni anayasa önermesinin böyle bir kapıyı aralayacağını sananlar varsa, bence çok iyi niyetli davranıyorlar. Saflık olur; çünkü bu anayasanın yeni olacağını, sivil olacağını ve özgürlükçü olacağını hiç sanmıyorum. MHP ile birlikte çatısı çatılacak olan bir anayasanın özgürlükçü olmasının –MHP ile birlikte demem sadece MHP yüzünden değil, MHP ile aynı söylemde buluşmuş olan bir AKP’nin– MHP ile birlikte çatısını çakacağı ve kırmızı çizgilerini belirleyeceği bir anayasa Türkiye’de ne sivil olur ne özgürlükçü olur. Bunun da AKP ve Erdoğan’ın krizini aşmada herhangi bir katkısı olamaz. En fazla birtakım şeyleri geciktirmeye neden olabilir. Sonuç itibariyle buradan, Erdoğan’ın gönlündeki bir “yerli ve milli muhalefet”in çıkacağını beklemek pek inandırıcı değil. Muhalefetin içerisindeki bu tür kopuşların, muhalefet üzerine yapılan, HDP örneğinde olduğu gibi yargı üzerinden yapılan ve yapılmak istenen baskıların geri tepme ihtimalinin çok daha yüksek olduğunu açıkçası düşünüyorum. Burada Dimyat’a pirince giderken Erdoğan pekâlâ evdeki bulgurdan olabilir. Muhalefeti zayıflatayım derken muhalefetin daha da güçlenmesine yardım ediyor olabilir — ki ben böyle düşünüyorum. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.