Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ) akademisyenleri tarafından hazırlanan ve TÜBİTAK tarafından desteklenen “COVID-19 Sürecinde Uzaktan Öğretme Süreci ile İlgili İlk, Orta ve Lise Öğrencilerinin Algıları ve Duygularına Yönelik Bir Analiz” adlı çalışmanın sonuçları açıklandı. Araştırmayı yürüten akademisyenlerden Prof. Dr. Feza Orhan’a göre, öğrenciler koronavirüs salgını sürecinde “öğrenememekten” şikayetçi.
YTÜ Eğitim Fakültesi Bilgisayar ve Öğretim Teknolojileri Eğitimi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Feza Orhan’ın yönetiminde, Doç. Dr. Betül Yılmaz, Özgür Şensoy, Barış Atakişi ve Doç. Dr. Gonca Zeren’in yer aldığı ekibin araştırmasına, 6 bin 342 öğrenci katıldı. Bu öğrencilerin yüzde 26,3’ü ilkokul, yüzde 27,6’sı ortaokul ve yüzde 46,1’i lise öğrencisiydi. Araştırmaya katılan öğrencilerin yüzde 61,1’i okulda yapılan yüz yüze derslerde, ekrandan yapılan çevrimiçi derslere göre daha iyi öğrendiklerini belirtti.
Öğrencilere yöneltilen “Çevrimiçi öğrenmeyi gerçekleştirebiliyorum” seçeceğinin oranının ilkokuldan liseye doğru ciddi bir düşüş gösterdiği görüldü. İlkokul seviyesinde bu oran yüzde 52,3 iken ortaokullarda yüzde 42,8’e ve liselerde yüzde 21,3’e geriledi. Öğrencilerin yüzde 53,5’ü “bazı derslerde öğrendiklerini, bazı derslerde ise öğrenemediklerini” belirtirken uzaktan öğretim sürecinde hiçbir şekilde öğrenmeyi gerçekleştiremediğini söyleyen öğrenci oranı yüzde 10,1 olarak kaydedildi.
Araştırmada en çok dikkat çeken noktalardan biri, dersleri düzenli takip edebilme konusunda özel okul öğrencileri ve devlet okulu öğrencileri arasındaki uçurum oldu. Derslere düzenli olarak giren öğrencilerin oranı özel okullarda yüzde 83,6 iken resmi okullarda yüzde 36,7 olarak ifade edildi. Prof. Dr. Orhan, bu konuda “eğitimin olmazsa olmazları” olarak tanımladığı teknolojik eğitim araçlarına dikkat çekti. Orhan’a göre, özel okullardaki öğrenciler sahip oldukları daha çok bilgisayar ile çift yönlü bir eğitim sürecini daha sağlıklı bir şekilde gerçekleştirirken, devlet okullarındaki öğrencilerin uzaktan eğitim sürecinde en çok telefon ve televizyon araçlarını kullanması, eğitime erişimlerini önemli ölçüde engelledi.
Uzaktan öğretme sürecinde donanım ve internet sorunu
Salgın döneminde dersleri çevirimiçi olarak düzenli takip eden öğrencilerin yüzde 47,8’i “Çevrimiçi ortamda öğreniyorum” derken, derslere bazen girip bazen girmeyen öğrencilerin sadece yüzde 20,2’si “Çevrimiçi ortamda öğreniyorum” diyerek yanıt verdi. Prof. Dr. Orhan bu yanıtları şöyle yorumladı: “Çocukların derslere düzenli devam edememesinin sebebinin arkasında anne-babasının cep telefonunu kullananlar ya da evde çok çocuk olduğu için araçları dönüşümlü olarak kullanmaları olabilir. Teknolojik donanım ve internet sorununu çözmeden, öğrencilerin derslere düzenli girmelerini beklememiz hayali bir beklenti.”
Araştırma, öğrencilerin her düzeyde ve her iki okul türünde de yüzde 70 ve üzeri bir oranla derslere kendi istekleri ile girdiklerini de ortaya koydu. Çevrimiçi derslere ailesinin zorlaması olmadan, kendi isteyerek giren grubun “öğreniyorum” deme oranı yüzde 41,2 iken istemeyerek zorla girdiğini belirten grubun “öğreniyorum” deme oranı yüzde 13,8’e düştü. Dersleri takip etme konusunda aile baskısının etkisine değinen Prof. Dr. Orhan, çocuğa derse girme konusunda uygulanan baskının, çocuğun öğrenme sürecine zarar verdiğini belirtti.
Uzaktan öğretme sürecinde öğrencilerin okul özlemi
Salgın döneminde uzaktan öğretme sürecinde öğrencilerin en çok hissettiği duygulardan birinin “özlem” olduğu gözlemlendi. Araştırmaya katılan öğrencilerin yüzde 90,1’i en çok okuldaki arkadaşlarıyla birlikte olmayı özlediklerini söyledi. Prof. Dr. Orhan öğrencilerin “özlem” duygusu hakkında şunları söyledi: “Çocuklar bu dönemde, okulun sadece bilişsel öğrenmenin gerçekleştiği bir ortam olmadığını fark etti. Okul dediğimiz yer, öğrencilerin sosyalleştiği, sadece kendileri olarak var olduğu, anne-babalarından bağımsız bir şekilde, kendi öz iradeleriyle ilişki kurabildiği bir yer. Öğrenciler işte bunu fark ettiler.”
Bu noktada okulların açılıp açılmaması tartışmalarına da değinen Orhan, “Okullar öncelikle hijyeni sağlamak zorundalar. Bugün ölen öğretmen sayısı 30 olmuşken öğretmenleri aşılamak zorundalar. Bunları sağladıktan sonra okulları açık tutmak için çaba sarf etmeliyiz çünkü öğrenmenin devamını sağlamakla yükümlüyüz. Çocukların bilişsel olduğu kadar, duyuşsal anlamdaki gelişimini ve ihtiyacını karşılamak zorundayız” dedi.
Medyascope'un günlük e-bülteni
Andaç'a abone olun
Editörlerimizin derlediği öngörüler, analizler, Türkiye’yi ve dünyayı şekillendiren haberler, Medyascope’un e-bülteni Andaç‘la her gün mail kutunuzda.
Araştırmada ayrıca çevrimiçi ders yapmaya hevesli büyük bir grubun olduğu ve bu grubun çevrimiçi ders süreci hakkında pozitif duygular içinde olduğu da kaydedildi. Prof. Dr. Orhan, bu gruptaki öğrencilerin pozitif duyguları doğru düzenleme ve uygulamalarla sürdürülebilse, çevrimiçi derslerde öğrenme seviyesinin de artırılabileceğine dikkat çekti. Orhan, şöyle devam etti: “Çocuklar bir yandan ‘Öğrenemiyoruz’ diye bas bas bağırıyor. Bir yandan da ‘Öğretmenlerimizi özledik, derslerimizin devam etmesini istiyoruz’ diyor. Çevrimiçi derslere girme memnuniyeti yüksek ama çocuklar öğrenemiyor. Çocuklar çevrimiçi de olsa derslere devam edebilmek için can atıyorlar fakat öğrenemiyorlar. Bunun kıymetini bilmemiz lazım. Artık öğrencilere karşı bir özrümüz yok. ‘Acil durum,’ ‘Hazırlığımız yok’ gibi mazeretlere sığınamayız. Aradan 1,5 yıl geçti. Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) bu noktada artık donanım ve internet sorununu çözmesi gerek.”
Söz konusu sorunları çözmek için önerilerde bulunan Prof. Dr. Orhan, MEB’in bir donanım seferberliği başlatmasının ve özel okullar ile devlet okullarının bir araya gelip deneyimlerini paylaşmasının, sorunların çözümünde faydası olacağını belirtti.
“COVID-19 Sürecinde Uzaktan Öğretme Süreci ile İlgili İlk, Orta ve Lise Öğrencilerinin Algıları ve Duygularına Yönelik Bir Analiz” adlı çalışmanın özetine buradan ulaşabilirsiniz.