Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Muhalefet trenine binme günleri

AKP lideri ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın siyasi iletişim danışmanı Faruk Acar İYİ Parti için çalışmaya başladı, iktidarın baskıları nedeniyle yayınlarını durdurmuş olan Flash TV 2,5 yıl sonra birbirinden muhalif isimlerle yola devam etme kararı verdi ve diğerleri… Erdoğan iktidarının sona erdiğinin ilk işaretçileri olan bu örnekler yeni dönemin de pek parlak olmayabileceğini düşündürüyor.

Yayına hazırlayan: Kubilayhan Kavrazlı 

Merhaba, iyi günler. Muhalefet “istim üzerinde” gerçekten. İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Temel Karamollaoğlu ile görüşmüştü, bugün Ali Babacan ile görüştü. Meclis’te muhalefet partileri –altı parti–, güçlendirilmiş parlamenter sistem konusunda ortak çalışma yürütüyor. CHP, Abant’ta bir kamp yaptı. Bizim arkadaşlarımız da yakından takip etti ve hepsinin ağızlarından çıkan söz: İktidar. “İktidarı alacağız, devralacağız, bir an önce seçim” diyorlar ve inisiyatifi ele geçirmiş durumdalar. HDP de “Tutum belgesi” ile aslında yerini bayağı sağlamlaştırdı diyebiliriz. Şimdi, İstanbul’da İYİ Parti’nin bilboard’larını gördüm — başka yerlerde de muhakkak vardır. Meral Akşener diyor ki: “Eş dost yandaş değil; millet kazanacak. Projeye değil ranta karşıyız” diyor. “Adalet, bereket, çevre, huzur” sloganları altına, imzasında Meral’i büyük olarak atıyor. Yanında da ayrıca o geçmediğimiz halde parasını ödediğimiz köprüler vs.’den örnekler sergiliyorlar. Buradaki dil, “Projeye değil ranta karşıyız”, görüldüğü gibi muhalefetin genellikle benimsediği, yolsuzluğu dolaylı bir şekilde söylemek, kayırmacılığı ve de israf vurgusu var. Ama pozitif bir muhalefet ya da bir zamanlar çok kullanılırdı: “Yapıcı muhalefet” çizgisi. 

Bu billboard’lar birçok açıdan önemli. Öncelikle Meral Akşener, “Cumhurbaşkanlığına değil başbakanlığa adayım” dedi ve partisinden çok Meral Akşener’in kendisinin öne çıktığını zaten hep görüyor ve söylüyoruz; bir kere daha bunu görüyoruz. Çok kendinden emin bir şekilde projelere sahip çıkan, ama ranta da karşı çıkan bir lider profilinde. Bugün bir başka yayında bunu vurgulamamın nedeni, bu reklam kampanyasının mimarının Faruk Acar olması. Andy-Ar’ın başındaki kişi, araştırmacı. Faruk Acar, Millî Görüş kökenli bir araştırmacı. Kendisiyle zamanında biz de Medyascope’ta çok sık yayın yapardık; benim de yapmışlığım vardır, ama sonra Faruk Acar AKP’ye angaje oldu ve bizler kendisiyle yayın yapamaz olduk. Başka yerlere arada sırada çıktı, ama özellikle cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan’ın en yakınında aktif bir şekilde rol oynadı. Erol Olçok ile çok yakın çalıştığı söylenir geçmişte. Baktım sosyal medyada, Ağustos sonundan beri tweet atmamış; bir tek Oğuzhan Asiltürk’ün vefatı nedeniyle, “İçinde büyüdüğüm câmianın akla ilk gelen ağabeylerindendi” diyerek bir saygı tweet’i paylaşmış. 

Neden böyle olmuş? Çünkü İYİ Parti’ye çalışmaya başladı. Bunu birçok yerde, medyada gördük, bazı yerlere röportajlarda verdi; hakkında yazılar da yazıldı ve AKP’nin birtakım isimleri ardından hakaretler de etti. Bayağı kısa süreli de olsa bir gündeme geldi. Kendisi çok fazla konuşmak istemiyor; işleriyle konuşmak istiyor. Ben de tekrar artık yeniden yayın yapabiliriz diye şansımı bir denedim, ama bir müddet yapmak istemiyor. Faruk Acar’ın, Erdoğan’a bu kadar yakın bir ismin yeni dönemde İYİ Parti’ye geçmesi –İYİ Parti’ye geçmesi dediğim, partiye geçmiyor tabii, profesyonel bir şey yapıyor; ama sonuçta siyaset iletişimcileri için diyelim, inanmadığı bir şeye çalışmak çok zor olsa gerek; hem kendisi için hem de onun hizmet sunduğu kişiler için zor olsa gerek. Belli ki Faruk Acar artık Erdoğan treninin –ki ben uzun zamandır bunu Erdoğan iktidarını, “tren” ya da “gemié, ikisi de olabilir, bununla tasvir ediyorum– artık geminin yol almadığını, trenin hareket edemediğini söylüyorum ve hatta bunun birçok kişiye sosyal medyada bir dalga geçme mevzuu olduğu da ortada — o yönetememe krizi meselesi. Fakat Faruk Acar’ın o kadar uzun süre çalıştığı ve seçim başarılarına katkıda bulunduğu “Güçlü Erdoğan, Tek Adam Erdoğan”ı bırakıp muhalefetin ikinci partisi İYİ Parti’ye çalışmaya başlamasının kesinlikle bir siyasî anlamı var. Bu siyasî anlam ise, artık bir devrin kapandığı bence. 

Şimdi bir başka örnek var, o da Flash TV. Şimdi Flash TV ile ilgili bir şeyler söyleniyordu, “Yayın hayatına tekrar başlayacak” falan deniyordu. Bir hatırlayalım ne olmuştu? Flash TV aslında Türkiye’nin nev’i şahsına münhasır, ilginç bir kanalıydı. Bir eğlence kanalıydı, belli bir kitleye hitap eden bir kanaldı; ama arada sırada haberlerinde ve bazı programlarında eleştirellik de vardı. Ve sonra ne oldu? 28 Şubat 2019’da Flash TV yayınlarına ara verdi. Şöyle bir açıklama yaptılar: “Uzun süredir yaşadığımız ve artık çekilmez hâle gelen baskılar nedeniyle bir süre sesimizi kızıyoruz. İktidar sahiplerinin hukuk tanımaz uygulamaları, idarî, siyasî ve malî baskılar dayanılmaz hal aldı” diye açıkladılar bunu. Daha öncesinde doğru dürüst siyaset programı olan bir kanal değildi. İki tane, özellikle iki tane programda bayağı siyaset vardı. İktidar bunların kaldırılmasını istemiş. Onu böyle söyledi sahibi. Sahibinin adı da Ömer Ziya Göktuğ. Kendisi aslında Bursalı bir tekstilci, bayağı da iyi bilinen bir tekstilci. Ve Flash TV, 15 Ocak 1992’de yayın hayatına atılmış; Türkiye’nin ikinci özel kanalı olduklarını söylüyorlar; herhalde öyle olması lâzım ve şikâyetler üzerine 4 Ocak 2019’da “Gerçek Gündem” ve “Gece Hattı” programlarını kaldırmışlar; yani teslim bayrağını çekmişler, ama bu yetmeyip baskılar devam edince, 28 Şubat 2019’da yayınlarına ara verdiler. Ama sonra ne oldu? Flash TV, tekrar yayınlarına kaldığı yerden devam ediyor. Hem de nasıl? Çok iddialı birtakım isimlerle ve bu isimler arasında siyasî olmayanları, magazin programı ve spor programı yapanları ayrı bir kenara tutuyorum, çünkü öyle birtakım isimler de var; ama siyasî isimlere baktığınızda, birbirinden farklı, ama hepsi muhalif bilinen isimler. Mesela Akif Beki, mesela Fehmi Koru… Nazif Okumuş. Okumuş, daha geçenlerde MHP’den ihraç edilen kişilerden birisi, gazeteci kökenli bir ülkücü. Nazif Okumuş var, Atilla Taş var. Atilla Taş, FETÖ’den uzun süre tutuklu kaldı biliyorsunuz. Başlı başına çok ilginç bir kişiliktir. Atilla Taş burada program yapacak anlaşılan. Çağlar Cilara var. Bu genç meslektaşımız uzun bir süre kendi başına YouTube’da program yaptı; başka bir yerlerde de çalıştı, ama daha çok kendi YouTube kanalındaki yayınlarıyla biliyoruz. Akif Beki’yi söyledim, Orhan Uğuroğlu… Yeniçağ’da yazıyor ve saldırıya da uğramıştı hatırlanacaktır. O daha ülkücü kanada yakın, ama MHP’nin hoşlanmadığı bir isim. Ve Can Ataklı. Can Ataklı da, mâlûm, bunların hepsinden daha farklı bir yerde. Genel Yayın Yönetmeni olan kişinin adını anmayı kendime yakıştıramıyorum. Onun için arayın bulun, o kadar önemli birisi değil. Zaten onun bulunmuş olması da işin rengini iyice bize gösteriyor.

Burada ilginç bir olay var: Ne değişti? Ocak-Şubat 2019’dan bugüne ne değişti? Baskılar mı azaldı? Erdoğan iktidarı dilini mi değiştirdi? Erdoğan iktidarı medyaya karşı baskılarından vaz mı geçti, daha mı az baskı yapacak? Muhalif seslere daha fazla mı tahammül edecek? Böyle bir şey yok. Bunu biliyoruz; ama şu değişti: Artık iktidar gidecek. Yani Flash TV’nin bu kadar süre sonra, arada geçen iki buçuk yıl sonrasında, tekrar yayın hayatına birbirinden farklı ve her birini değişik nedenlerle Erdoğan’ın ve Bahçeli’nin sevmeyeceğini tahmin edeceğimiz isimler ile –ki bu isimlerin hiçbirisiyle kişisel olarak bir meselem yok; ama buraya patronaj olarak bakıldığında, bu kişiler zaten kendi duruşları belli olan insanlar. Kimisi, mesela Fehmi Bey kendi blogunu kurdu. Orhan Bey zaten kendisi Yeniçağ’da yazıyor. Akif Beki Karar’da aktif bir şekilde çalışıyor — hem Karar TV’de hem gazetesinde. Atilla Taş bir anlamda kendi medyasını sosyal medyada oluşturdu. Çağlar Cilara zaten tek başına vardı. Can Ataklı da kezâ öyle; son dönemde özellikle bazı televizyonlarda da program yaptı, ama son dönemde kendi Y–ouTube kanalı üzerinden bayağı etkili oldu. Sonuçta bunlar zaten çizgileri belli olan, birbirlerinden farklı kişiler; ama bütün bunları bir televizyonda bir araya getirme fikri, açıkçası Flash TV’den bir muhalif kanal yaratma fikri. O anlaşılıyor. Peki ne değişiyor? Kendisi de tıpkı Faruk Acar gibi Millî Görüş kökenli olan, onu çok eskiden beri tanıdığını da her zaman özellikle vurgulayan Ömer Ziya Göktuğ neden bugün Erdoğan’ı rahatsız edecek isimleri bünyesinde topluyor kanalında? Çünkü yeni bir tren yola çıkıyor ve bu tren de muhalefet treni. Muhalefet, iktidara doğru gidiyor. Bütün bunların hepsi sembolik olaylar tabii; tek başına bunları bir kamuoyu araştırması olarak falan görmek doğru değil, ama doğrudan kamuoyu araştırmaları piyasasından gelen Faruk Acar’ın da artık tercihini değiştirmiş olması da bize bir şeyler gösteriyor ve Flash TV olayı da bize gösteriyor ki artık yeni bir devire giriyoruz ve yeni bir devir başlarken, bu tür şeyleri sayısı artıyor zaten birçok yayında uzun zamandır bunu söylüyorum; bunlar görünür olanları, görünmeyenler de var. 

Şimdi utangaç bir şekilde, “Aslında Başkanlık Sistemi, yanılmışız, çok kötüymüş, kötüymüş” diyenler de var; yavaş yavaş direksiyonu kırmaya, yavaş yavaş iktidar treninden inmeye başlayanlar ya da çoktan inmiş veya indirilmiş olabilirler, ama sessiz kalmayı yeğlemiş olanların daha fazla seslerini çıkartmaya başladıklarını ve başlayacaklarını görüyoruz. İşte bu da bize artık bir devrin kapanmakta olduğunu ve yeni bir devrin açılmakta olduğunu gösteriyor. Ama gösterdiği bir başka şey de var — özellikle bunun altını çizmek istiyorum: Bir devrin kapanıyor olması Türkiye için iyi bir şey bence; çünkü artık bu Erdoğan iktidarının Türkiye’ye verebileceği hiçbir şeyin olmadığını, tam tersine Türkiye’den sürekli almakta olduğunu görüyorduk. Ama bu işaretler, bu tür trene atlamacalar, yeni trene binmeye çalışmalar, binmeler, ön sıralarda yer kapmaya çalışmalar, belki de kafalarda bize bir sonraki dönemin de çok cazip olmayabileceğini gösteriyor. 

Sonuçta Türkiye bir devri kapatıp yeni bir devri açarken, aktörlerin değişmesi, tutumların değişmesi, pozisyonları değişmesi gerekir. Ama biz eski filmi yeni oyuncularla, ya da şöyle söyleyelim: Kostümlerini değiştirmiş, kılık kıyafetinde küçük oynamalar yapmış eski oyuncularla mı devam edeceğiz? Yani aynı yerden, kaldığımız yerden mi devam edeceğiz? Ya da bütün bu süre içerisinde şu ya da bu nedenle sessiz kalmış, yani “Bir şey yapamayız, başımıza iş gelir” vs. diye düşünüp, ama bu süre içerisinde başkalarının mağduriyetleri, hâlâ ayakta kalmaya çalışan, Türkiye’de demokrasiyi ve özgürlükleri savunmaya çalışan insanların, bir yığın riski göze alarak varlığını sürdüren insanların başlarına onca iş gelirken, genellikle insanların başlarına onca iş gelirken, genellikle sessiz kalmayı tercih etmiş isimlerin, şimdi hiçbir şey yokmuş gibi, kendileri her zaman zaten doğru yerdeymiş gibi tekrar ortaya çıkıp, “Nerede kalmıştık” deyip yeniden, yeni kalkmasını bekledikleri –ki muhtemelen öyle olacak– iktidar trenine binmelerini mi gözleyeceğiz? Evet, bu böyle oluyor. Tekrar söylüyorum. Özellikle bu televizyon kanalında yer alacak olan meslektaşlarıma bir şey söylüyor değilim kesinlikle; ama bir işverenin, patronun, onca zaman baskılar nedeniyle sessiz kalan bir patronun bugün ortaya çıkıyor olması, siyasette birçok şeyin değiştiğini bize gösteriyor. Buna benzer isimlerin sayılarının çoğalacağını ve muhalefete yatırım yapanların, muhalefete destek olanların doğrudan ya da dolaylı sayılarının artacağını düşünüyorum ve şimdiden zaten sağdan soldan bunun haberleri gelmeye başlıyor. 

Bunun bir de tabii bir bürokrasi versiyonu olacak. Bürokraside yeni dönemde de hâlâ varlıklarını sürdürmek isteyen insanların da bugünden birtakım kendilerini gösterme çabalarına tanık olabileceğiz. İstifalar olabilir, başka şeyler olabilir. Bütün bunlar bize bir devrin kapandığını, bir trenin durmuş olduğunu ve bir başka trenin yola koyulmakta olduğunu gösteriyor; ama burada tekrar vurguluyorum: Her devrin insanları, önümüzdeki dönem çok ciddi şekilde başımızı ağrıtacak. Herkesten çok yeni dönemin öne çıkan ismi olmak için kendilerini bayağı bir paralayacaklar — onu özellikle söylemek lâzım. Her sektörde var; medyada bunun çok daha fazla olacağını, şimdiden havuz medyasında varlıklarını sürdüren insanların da yavaş yavaş birtakım arayışlara gireceklerini tahmin ediyorum. Birtakım patronajın da tutum değiştireceğini ve birilerinin bir şekilde medyaya geleceğini düşünüyorum. Zaten girmekte olduklarını da duyuyoruz. Kimileri internet medyasında, kimileri de doğrudan böyle geleneksel medyada birtakım varoluşlar kendini gösterecek ve bunların büyük bir kısmı da herhalde artık “muhalif” –muhalifi tırnak içine alalım mı almayalım mı? Bence alalım–, “muhalif” medya olacak ve birdenbire muhalif medyada büyük bir patlamaya tanık olacağız. Kişisel olarak ve kurumsal olarak, Medyascope olarak bu bizi bir anlamda çok ilgilendirmiyor. Çünkü biz muhalif falan değiliz, böyle bir iddiamız yok. Biz gazetecilik yapmak istiyoruz; ama görüyoruz ki birçokları muhalif olarak ortaya çıkmanın bu dönemde daha cazip olduğunu düşünüyorlar. Kimileri eskilerden gelecek, tavır değiştirerek gelecek; kimileri bir kenarda dururken tekrar oyuna dahil olmaya çalışacaklar ve bir trene doluşmaya başlayacaklar. Bu trenin Türkiye’yi daha iyi yerlere götürebileceğini, nasıl söyleyeyim? O meşhur lâf: Ummak istiyorum. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.