Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

AB Komisyonu’ndan Türkiye raporu: “Demokratik gerileme devam ediyor”

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu tarafından hazırlanan 2021 Türkiye Raporu’nda ülke içindeki kurumların işleyişinde görülen demokrasi eksikliği, yargının bağımsızlığı konusundaki durum, insan hakları ile ilgili endişeler öne çıktı. Raporda ayrıca, Türkiye’nin dış politikada attığı adımların AB’nin öncelikleriyle çeliştiği vurgulandı. Rapora Türkiye Dışişleri Bakanlığı’ndan sert tepki geldi. 

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu, genişleme sürecindeki ülkelerin Kopenhag kriterleri ve AB müktesebatlarına uyum düzeylerini gösteren ülke raporunu açıkladı. Türkiye için hazırlanan ve Haziran 2020-Haziran 2021 dönemini kapsayan 128 sayfalık raporda, Türkiye’nin iç siyaseti ile ilgili olarak demokrasi, kurumların işleyişi, yargının bağımsızlığı, liyakat eksikliği ve dış politikada AB ile yaşanan gerilimlere yapılan vurgu dikkat çekti.

Tüm eksikliklerine rağmen Türkiye’nin göç, terörle mücadele, ekonomi, ticaret, enerji ve ulaşım gibi ortak çıkar alanlarında AB için çok önemli bir partner olduğu vurgulanan raporda, son birkaç yılla karşılaştırıldığında 2021 yılında AB ve Türkiye arasındaki diyalog ve işbirliği arzusunun artış gösterdiği belirtildi.

“Demokratik gerileme devam ediyor”

Raporda, AB’nin Türkiye hakkındaki hukuk devleti, temel haklar ve yargı bağımsızlığındaki kötüleşmeye yönelik ciddi endişelerinin Türkiye tarafından inandırıcı bir şekilde giderilmediği ifadesi yer aldı.

AB Komisyonu’nun raporunda Türkiye’de demokratik kurumların işleyişinde ciddi eksikliklerin olduğu ve ülkedeki demokratik gerilemenin devam ettiği belirtildi. Raporda ayrıca, cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin yapısal eksikliklerinin sürdüğü, Meclis’in hükümeti denetleyecek gerekli araçlardan yoksun kalmaya devam ettiği, anayasal anlamda yasama, yürütme ve yargı organları arasında sağlam ve etkili bir kuvvetler ayrılığı sağlanmadan bütün yetkilerin cumhurbaşkanlığında merkezileştiği eleştirilerinde bulunuldu.

OHAL ve muhalefet partilerine yönelik baskı eleştirisi

Raporda, ülkedeki olağanüstü halin Temmuz 2018’de sona ermesine rağmen hükümet yetkililerine olağanüstü yetkiler veren ve olağanüstü halin kısıtlayıcı unsurlarını koruyan bazı yasal hükümlerin, demokrasi ve temel haklar üzerinde önemli bir etki yaratmaya devam ettiği belirtildi.

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan

Temmuz 2021’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) olağanüstü halin (OHAL) bu kısıtlayıcı unsurlarının süresini bir yıl daha uzatan bir tasarıyı onayladığı hatırlatılan raporda, Olağanüstü Hal Soruşturma Komisyonu’nun olağanüstü hal sırasında kararnameyle işten çıkarılan kamu görevlileriyle ilgili incelemeyi henüz sonuçlandırmadığına dikkat çekildi.

“İktidarın belediye başkanlarına baskısı yerel demokrasiyi zayıflatıyor”

Öte yandan raporda, iktidarın muhalefet partilerinin belediye başkanlarına uyguladığı baskının yerel demokrasiyi daha da zayıflattığı dile getirildi. Muhalefet partilerinden belediye başkanlarının idari ve adli soruşturmalarla karşı karşıya kaldığı, zorla görevden alınan seçilmiş belediye başkanlarının yerine hükümet tarafından atanan kayyumların göreve getirilmeye devam edildiği, yüzlerce yerel politikacı ve seçilmiş makam sahibinin terörle bağlantılı suçlamalarla tutuklandığı kaydedildi.

“Terörle mücadelede alınan tedbirler orantılı olmalı”

Raporda Güneydoğu’daki durumun çok endişe verici olmaya devam ettiği ve sınır bölgelerinde güvenliğin PKK’nın terör eylemleri nedeniyle riskli olduğu belirtilirken, “Hükümet terörle mücadelede meşru bir hakka sahip olmakla birlikte, bunu hukukun üstünlüğüne, insan haklarına ve temel özgürlüklere uygun olarak yapması esastır. Terörle mücadele tedbirleri orantılı olmalıdır. Barışçıl ve sürdürülebilir bir çözüme ulaşmak için güvenilir bir siyasi sürecin yeniden başlatılması konusunda herhangi bir gelişme olmadı. İnsan hakları örgütleri ve muhalefet partileri, güvenlik güçleri tarafından ciddi insan hakları ihlalleri yapıldığını bildirdi” denildi.

Selahattin Demirtaş

Aralarında çok sayıda parlamenterin de yer aldığı yaklaşık dört bin üye ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) yetkilisinin hapiste bulunduğu, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) geçen haziran ayında aralarında partinin eş başkanları, geçmiş ve şimdiki tüm milletvekilleri ve yöneticilerinin de yer aldığı 451 HDP yöneticisine siyasi yasak getirilmesinin yanı sıra partinin banka hesaplarının dondurulmasını ve HDP’nin kapatılmasını talep eden bir iddianameyi kabul ettiği belirtildi.

Raporda ayrıca, sivil toplum konusunda yaşanan gerilemeye de dikkat çekilerek, sivil toplumun sürekli baskıyla karşı karşıya kaldığı, ifade özgürlüğü ve toplanma özgürlüğüne yönelik kısıtlamalarla sivil toplumun özgürce faaliyet gösterme alanının giderek azaldığı ve bu konuda endişelerin arttığı uyarısında bulunuldu.

Diğer taraftan, Türkiye’nin Paris İklim Anlaşması’nı yürürlüğe sokmasından duyulan memnuniyet dile getirildi ve AB’nin 2050 yılına kadar net sera gazı emisyonlarını sıfırlama amacı taşıyan Yeşil Mutabakatı’nda Türkiye ile işbirliğinden mutluluk duyulacağının altı çizildi.

Yargı bağımsızlığı ve yolsuzluk eleştirisi

Türkiye’nin yargı sisteminde 2016’daki darbe girişimi sonrası gözlemlenen ciddi gerilemenin sürdüğüne işaret edilen raporda, yargının sistematik olarak bağımsız olmaması ile hakimler ve savcılar üzerindeki aşırı baskı konusunda endişelerin devam ettiği kaydedildi.

Yeni İnsan Hakları Eylem Planı’nın bazı olumlu tedbirler öngördüğü belirtilirken, planın yargı bağımsızlığına ilişkin önemli eksikliklerin hiçbirini ele almaması eleştirildi. Raporda, “Darbe girişimi sonrası ihraç edilen hâkim ve savcılardan hiçbiri, beraat etmelerine rağmen görevlerine iade edilmedi. Hâkim ve savcıları işe almak ve terfi ettirmek için nesnel, liyakate dayalı, tek tip ve önceden belirlenmiş kriterlerin olmayışı bir endişe kaynağı olmaya devam etmektedir” denildi.

Raporda, yolsuzlukla mücadele konusunda Türkiye’nin herhangi bir ilerleme kaydetmediği, uluslararası yükümlülükleriyle uyumlu bir şekilde yolsuzlukla mücadele kurumları oluşturmadığı belirtildi. Yasal çerçeve ve kurumsal mimarideki kusurların yolsuzluk davalarının soruşturma ve kovuşturma aşamalarında aşırı siyasi etkiye izin verdiğine dikkat çekilirken, kamu kurumlarının hesap verebilirliğinin ve şeffaflığının iyileştirilmesi gerektiği vurgulandı.

Bunlara ek olarak, genel anlamda yaygın yolsuzluğun endişe konusu olmaya devam ettiği ve hükümetin yolsuzlukla mücadele stratejisinin ve bu alanda bir eylem planının bulunmayışının yolsuzlukla kararlı mücadele iradesinde bir eksikliğe işaret ettiği kaydedildi.

“İnsan hakları ve temel haklar konusunda gerileme devam etti”

Raporda olağanüstü hal sırasında getirilen önlemlerin çoğunun yürürlükte kalmaya devam ettiği ve bundan dolayı insan hakları ve temel haklar alanındaki bozulmanın sürdüğüne dikkat çekildi.

Gazetecilerin, yazarların, avukatların, akademisyenlerin, insan hakları savunucularının ve eleştirel seslerin faaliyetlerine getirilen geniş çaplı kısıtlamaların, bu kişilerin özgürlüklerini kullanmalarını olumsuz yönde etkilemeye devam ettiği ve otosansüre yol açtığı vurgulandı. 

Osman Kavala

Türkiye’nin özellikle Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala davalarında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarını uygulamayı reddetmesinin, yargının uluslararası standartlara ve Avrupa standartlarına bağlılığına ilişkin endişeleri daha da artırdığı belirtildi.

Raporda, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesinin de uluslararası standartlara bağlılık konusunda endişelere yol açtığı dile getirildi.  

“Göç ve iltica konusunda ilerleme var”

Raporda Türkiye’nin göç ve iltica politikası konusunda bazı ilerlemeler kaydettiği ve Mart 2016’daki AB-Türkiye Bildirisi’nin sonuç vermeyi sürdürdüğü ve Türkiye’nin Doğu Akdeniz rotası boyunca göçmen akışlarının etkin bir şekilde yönetilmesinde kilit rol oynamaya devam ettiği vurgulandı.

Türkiye’nin dünyadaki en büyük mülteci topluluğuna ev sahipliği yapmak ve bu insanların ihtiyaçlarını karşılamak için önemli çabalar göstermeye devam ettiği belirtilen raporda, ülkedeki geniş mülteci varlığını ele almak noktasında etkili entegrasyon önlemlerine başvurmanın gerekliliğine dikkat çekilerek, “Göçmen ve mültecilerin halk sağlığına erişimi artırılmalıdır” denildi.

Gümrük Birliği eleştirisi

AB Komisyonu’nun raporunda, Türkiye’nin AB-Türkiye Gümrük Birliği kapsamındaki yükümlülüklerinden büyük ölçüde saptığı ancak buna rağmen AB’nin Türkiye’nin dış ticaretindeki nispi payının biraz artış gösterdiği belirtildi.

Raporda, Türkiye’nin üyelik yükümlülüklerini üstlenme kabiliyeti bakımından AB müktesebatına uyumunun çok sınırlı olduğu ve bunun geçici bir temelde sürdürüldüğü tespiti de yer aldı.

“Türkiye’nin dış politikası AB’nin öncelikleriyle uyumlu değil”

Raporun dış politika ile ilgili bölümünde ise Ankara’nın dış politikasının giderek daha iddialı hale geldiği ve başta Dağlık Karabağ, Suriye ve Irak’taki askeri faaliyetler olmak üzere Türk dış politikasının, AB’nin Ortak Dış Politika ve Savunma Politikaları çerçevesindeki öncelikleriyle çeliştiği belirtildi.

Raporda Libya ile ilgili olarak ayrı bir parantez açılarak, “Türkiye’nin cepheye yabancı savaşçıların sürülmesi dahil olmak üzere Libya’daki askeri desteği, (AB’nin Doğu Akdeniz’deki) IRINI misyonuna yönelik sürekli eleştirileri ve işbirliğine istekli olmaması AB’nin BM silah ambargosunun denetlenmesinde etkin katkı göstermesine zarar vermiş ve Libya konusunda çatışan yaklaşımlara yol açmıştır” ifadeleri kullanıldı.

Ayrıca Libya konusunda Türkiye’nin 2019’da Ulusal Mutabakat Hükümeti ile yaptığı deniz sınırlandırma ve askeri anlaşmalarının geçerliliğini savunmaya devam ettiği ancak AB’nin bu durumu üçüncü devletlerin egemenlik haklarının ihlali ve deniz hukukuna uyulmaması olarak gördüğünü ve söz konusu anlaşmaların üçüncü devletler için hiçbir hukuki sonuç doğurmadığı kanaatine sahip olduğunun altı çizildi.

Doğu Akdeniz ve Kıbrıs konularına da değinilen raporda Türkiye ile Yunanistan’ın Doğu Akdeniz’de sıcak çatışmanın eşiğine geldiği 2020 yılından sonra gerilimin düştüğü ve bölgede gerilimin 2021’in başından beri azaldığı kaydedildi.

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın Kapalı Maraş bölgesinin açılması konusundaki tek taraflı ve kabul edilemez kararlar almasının AB tarafından şiddetli bir şekilde kınandığı, bu eylemlerin derhal geri alınması ve Ekim 2020’den bu yana Kapalı Maraş konusunda atılan tüm adımların geri alınması çağrısında bulunulduğu hatırlatıldı.

Kapalı Maraş’ın açılmasının yanı sıra, Türk savaş gemilerinin Nautical Geo gemisinin Kıbrıs Münhasır Ekonomik Bölgesi’nde (MEB) bir araştırma yapmasını engellemesi ve Türkiye’nin Kıbrıs’ın MEB’inin bazı kısımlarını kapsayacak şekilde sismik araştırmalar yapmak için bir NAVTEX ilan etmesi eleştirildi.

Türkiye’nin AB üye devletlerinin egemenlik haklarına saygı duyması gerektiği vurgulanan raporda, “Türkiye’nin iyi komşuluk ilişkileri, anlaşmazlıkların Birleşmiş Milletler Sözleşmesi ile uyumlu bir şekilde barışçı çözümü ve gerekirse Uluslararası Adalet Divanı’na başvurmak için net bir taahhütte bulunması gerekmektedir” denildi.

Raporda Ankara’dan, “Kıbrıs sorununda BM kararları çerçevesinde adil, kapsamlı ve uygulanabilir bir çözüm için aktif destek beklendiği” de belirtildi.

Dışişleri’nden sert tepki

AB Komisyonu’nun 2021 Türkiye Raporu’na Dışişleri Bakanlığı’ndan sert bir tepki geldi.

Dışişleri Bakanlığı söz konusu rapor ile ilgili olarak, “Avrupa Komisyonu 2021 yılı Genişleme Strateji Belgesi ile Türkiye dâhil tüm aday ve potansiyel aday ülkeler için hazırlanan Ülke Raporlarını bugün açıklamıştır. AB ile olumlu bir siyasi gündem oluşturmaya çalıştığımız ve üst düzey diyaloğumuzu canlandırdığımız bir dönemde, ne yazık ki aday ülke Türkiye’ye karşı sorumlulukların göz ardı edildiği ve ülkemizle ilişkilerde yine çifte standartlı yaklaşımın sergilendiği bir Türkiye Raporu yayımlanmıştır” açıklamasında bulundu.

Raporda Türkiye ile ilgili yargı ve temel haklar konusundaki eleştirilere verilen cevapta “Özellikle siyasi kriterler ile Yargı ve Temel Haklar faslındaki mesnetsiz iddiaları ve haksız eleştirileri kabul etmiyoruz” denilerek AB’nin üyelik müzakerelerinde 23. (Yargı ve Temel Haklar) ile 24. (Adalet, Özgürlük ve Güvenlik) fasıllarının önündeki siyasi engelleri kaldırmadığı ve üye devletler bakımından dahi tartışmalı olan pek çok konuda, Türkiye’ye özgü koşulları değerlendirmeden, Türkiye’nin yönetimine ve siyasal sistemine, temel haklara, bazı yargı/idari kararlar ile terörle mücadelesine yönelik haksız ve orantısız tespitlerde bulunduğu belirtildi.

Bakanlık, AB’nin ilgili raporda 18 Mart Mutabakatı ile ilgili olarak konunun sadece göç boyutuna değindiğine dikkat çekerek, “18 Mart Mutabakatı’nın tüm boyutlarıyla güncellenmesi çağrılarımıza rağmen raporda mutabakatın sadece göç boyutuna yer veren ve Türkiye’nin yaptıklarını övmekle birlikte kendi yükümlülüklerinden bahsetmeyen AB’nin, yalnız kendi çıkarlarına hizmet eden alanlarda bizimle günlük al-ver ilişkisi yürütmek istemesi kabul edilemez” değerlendirmesinde bulundu.

Dışişleri’nin açıklamasında Türkiye’nin dış politikada AB’nin öncelikleri ile çelişen bir tutum sergilediği eleştirilerine yönelik olarak ise “Bir yandan aday ülke Türkiye ile dış politika, bölgesel gelişmeler, güvenlik, savunma ve sektörel konularda mevcut üst düzey diyalog ve işbirliği mekanizmalarını engellerken, diğer yandan bu kritik alanlarda AB politikalarına uyumumuzun azaldığını ve çıkar çatışmaları doğduğunu belirtmek AB’nin tutarsızlıklarına yeni bir örnektir” ifadeleri kullanıldı.

Raporda Doğu Akdeniz, Ege ve Kıbrıs meselelerinde ve esasen AB’nin yetkisinde olmayan konularda geçmişte olduğu gibi şimdi de “tutarsız ve yanlı Rum/Yunan tezlerine yer verilmesinin reddedildiği” belirtildi. Açıklamada ayrıca, “Gerginliğin düşürülmesi, diyalog ve işbirliğinin başlatılması bakımından üzerimize düşeni fazlasıyla yerine getirmemize rağmen, Türkiye’nin ve Kıbrıs Türklerinin hakkını, AB’nin ısrarla teslim etmemesini esefle karşılıyoruz. AB’nin bu taraflı ve haksız tutumu, sorunun çözümüne katkı sunmadığı gibi, gerginliklerin devamına neden olmakta; Birliğin her türlü bölgesel ve küresel güç olma iddiasını da zayıflatmaktadır” denildi.

AB’nin Gümrük Birliği ile ilgili olarak raporda Türkiye’yi eleştirmesine yönelik olarak ise “Zamanın ve koşulların dayatmasına rağmen, Gümrük Birliğinin güncellenmesi sürecini de siyasileştirerek geciktiren AB’nin, Türkiye’ye yükümlülüklerini hatırlatma hakkı yoktur” cevabı verildi.

Türkiye’nin AB’ye üyelik yönündeki stratejik tercihini en güçlü şekilde sürdürdüğü belirtilirken, “Bunun en somut örneği Yargı Reformu Stratejisi, İnsan Hakları Eylem Planı, AB’ye Katılım için Ulusal Eylem Planı ve başta Paris İklim Anlaşmasının onaylanması olmak üzere, Avrupa Yeşil Gündemi çerçevesinde attığımız kararlı adımlardır” açıklamasında bulunuldu.

Dışişleri Bakanlığı’nın açıklaması, “AB’nin, ortak genel çıkarlarımızı dikkate alarak, Türkiye’yi günlük al-ver ilişkisi yapılacak bir ortak olarak değil, müzakere eden bir aday ülke olarak görmesi ve ahde vefa ilkesi doğrultusunda bunun gereklerini yerine getirmesi herkesin yararına olacaktır” cümlesi ile son buldu.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.