Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Kemal Can yazdı: “Sürdürülemez” ama ya sürdürebilirse?

Sürdürülemez durum nedir? Ekonomik, toplumsal veya siyasal açıdan bir durumun “sürdürülemez” olduğunu nasıl söyleriz? Zaman ölçeğinden bakınca geçmişten, bugünden veya gelecekten kaynaklanan cevaplar vermek mümkün. Sorunlar yığını biriktiren geçmiş dayanılmaz bir yük oluşturabilir. Mevcut tablonun ürettiği sıkıntı karşı konulamaz bir tazyik yaratabilir. Yarına dair küçük bir ışık bile kalmadığı için gelecek imha olmuş, dayanılmaz bir umutsuzluk haline gelmiş olabilir. Bunlardan biri veya hepsinin yürürlükte olması “Bu durum sürdürülemez” iddiasını haklı çıkartmaya yeter mi? Yetmez. Neden öyle olacağına da cevap verilmek zorunda.

Ne olacağı için bu durum sürdürülemez? Geçmişten, bugünden ve gelecekten neşet eden hangi tepki bu kaçınılmazlığı yaratabilir? Sürdürülmeye çalışılırsa ne olur? Peki bunlara cevap olabilecek –sosyal patlama gibi- güçlü ihtimaller ileri sürmek kafi olur mu? Olmaz. Bu durumla ilişkili öznelere ve onların ağırlıklarına da bakmak gerekir. Kimler için sürdürülemez? Kim sürdüremez? Bu duruma dayanma gücünde bütün aktörler eşit görünmüyor. Yani birileri için sürdürülemez olması, durumun sürdürülemez olduğunu söylemeye yetmiyor. Sürdüremeyeceklerin çoğunluk olması da durumun sürmesine engel olmuyor.

Türkiye sadece bugün değil epey uzun bir süredir aynı durumda sürükleniyor. Biriken, giderek büyüyen yapısal ve sürekli tazelenen dönemsel sorunlar, koca bir yekun haline geldi. Bağıra bağıra gelen krizlerin yarattığı sersemletici dalgalanma artık saatlerle ölçülüyor. Yaşananlar, bırakalım geçmişi ve geleceği, insanların bugününü kolektif karabasana çeviriyor. Kaybedilen gelecek o kadar yakına geliyor ki, sadece gençler değil yaşlılar da bir sonraki günün korkusundan kaçınamıyor. Yine yıllardır, böyle giderse ve “sürdürülemez” zorlanmaya devam edilirse olabileceklere dair son derece “gerçekçi” öngörüler yapılıyor. Teoriden, pratikten örneklerle ihtimaller bir bir sıralanıyor. Ve bu ihtimaller birer birer kendini gerçekleştiren kehanete dönüşüyor.

Kaygıyla izleyenler, memnuniyetsizler, isyan edenler çoğalsa da hep eksik kalanlar var. Sürdürmeye takati kalmayanların sürüklenmeyi durdurmaya da gücü yetmiyor. Bazen durumun sürdürülemez olduğunu iktidarın kendi kendine idrak edeceği iddiası öne çıkıyor. Bazen şikayetlerin yeterli doygunluğa ulaştığı, yakında sel olup akacağı söyleniyor. Bazen de ekonominin, sosyolojinin, siyasetin “mutlak yasalarına” referans veriliyor. Son haftalarda tekrar çok güncel bir krizin kısa zaman aralığına sıkıştı bu iddialar. Konu, yıllardır yaşanmakta olanlar hesaba katılmadan sanki her gün yenilenen bir durum gibi tartışılıyor. Hep söylenenler “ama bu sefer başka” diye tazeleniyor.

Kimsenin hatta yapanların bile neye benzediğini, nereye gideceğini pek anlatamadığı bir şey denendiği söyleniyor. Zaten kimse böyle demese bile herkesin gözü önünde yaşanıyor olay. Aslında hadise son aylarda faiz tartışmaları üzerinden yürütülen inatla sınırlı değil. “Verin 400 vekili görün olacakları” günlerinden bile eski bir deneme bu. Damattan bakan yaparken veya onu görevden affederken, faizi ve doları –bazen 128 milyar harcayarak- hem artırırken hem indirirken, “Kriz yok” ya da “Krizi biz çözeriz” derken işleyen bir deneme. Tamamen kontrolden çıktığı anlaşılan, akıl almaz bir belirsizlik sisinin her yeri kapladığı son günlerin kaosundan ibaret olmayan uzun bir geçmişi var.

Hem bu iktidarı ve onun bugün aldığı şekli mümkün kılmış küresel modelin hem de bu iktidarın ve başındakinin kendi kriz döngüsüyle ilgili yaşananlar. Defalarca ekonomik ve siyasi krizler üreten, giderek bu krizleri bir yönetme aparatına çeviren (hatta üretilmiş krizleri birbiri için kullanışlı hale getiren), zorunlu krizlerinden kaçmak yerine onları kullanmayı beceren bir tarzdan bahsediyoruz. Sürdürülemez durumu, sürdürmeyi başararak atlatmak diyebiliriz buna. Gezegendeki hayatı tahrip ederek büyümenin, azgın eşitsizlikle zenginleşmenin sürdürülemez olmasına rağmen –başından itibaren bunu söyleyenleri aşağılayarak- sürmesi böyle mümkün oldu. Sömürünün insanlığın bulduğu ve bulabileceği tek ilerleme formülü olduğu böyle iddia edildi.

“Durumu değil de kendisini sürdürmek” gibi mütevazı bir hedefe yoğunlaşmak hep işi kolaylaştırıyor. Durumu sürdürülebilir hale getirecek biçimde değiştirmeye çalışmak çoğu zaman mümkün değil ve çok zahmetli. Ayrıca –bunun için mücadele edenler olmadıkça- istedikleri bir şey de değil. Oysa sürdürmek, idare edebilmek, kendini sürdüren olarak tescil ettirmek çok daha hızlı ve kolay. Erdoğan iktidarı, senelerdir sürdürülemez durumu sürüklemeyi beceriyor. Hatta sürdürülemez durum ne kadar büyük görünür, gösterilirse, sürdürmeyi becermek daha mucizevi görünüyor. Tekrar tekrar üzerine gelenlere karşı nasıl direnebildiğinin hikayesini anlatıyor.

Ancak bu sürekli kendini yeniden var edecek bir devridaim makinesi değil.  Sürdürülemez olanı, belirli bir süre, belki sanıldığından daha uzun bir süre devam ettirmek mümkün ama bu imkanın sınırı, kendi avantajlarıyla çizilmiş durumda. Tıpkı saadet zincirlerinin sürekli ve sonsuz kazanç vadeden döngüsünün kırıldığı noktada olduğu gibi. Sürmediğinde, sürdürülemediğinde, yetenek kendini imha eden süreci işletiyor. Erdoğan bu eşiğe ne kadar yaklaştı henüz bilmiyoruz. İktidarın ülkeyi, yoksullaşan halkı sürdürülemez bir eşiğe doğru sürüklediğine kuşku yok ama bu kumarın kendisi için aynı sonucu vermeyeceğine hala inandığı –en azından böyle görünmeyi istediği- anlaşılıyor.

İktidarın asgari ücret ve devamında gelecek bazı hamlelerle baskın seçime hazırlandığı iddiası, durumun sürdürebilir göründüğü fikrinin muhalefet cephesinde de alıcısı olduğunu gösteriyor. Diğer yandan durumun sürdürülemez olduğunu söyleyerek, iktidarın kaçınılmaz yenilgiye koştuğu tezi de halen yürürlükte. Ancak durumun sürdürülür olup olmaması, iktidarın bunu başarıp başaramayacağı üzerine kurulu iki tutum da inisiyatiften kaçıyor. Çünkü bir politika tercihine muhalefet etmek, hele ona alternatif olmak, sürdürülebilmekle ilgili olmamalı. Bir süre önce ekonomik krizle ilgili gündemi başarılı biçimde ele geçirmiş olan muhalefet, şimdi bütün dikkatini bu politikanın sürdürülebilir olup olmadığına yükleyerek inisiyatifi yeniden iktidara teslim edebilir. İktidarın memleketin kaynaklarını heba eden ekonomik denemesi yanında kendisi için oynadığı siyasi kumar da bu galiba. Yine sürdürebilirse kazanmayı umabileceğini düşünüyor. Sürdürebilmeyi imkansız hale getirecek bir politik baskı olmadığı için de kendisini epey şanslı görüyor.

Kemal Can’ın önceki yazıları:

Bardağın yarısının durumu ne?

Ekonomi, “asıl gündem” oldu mu?

Hafta sonu kötümserliği

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.