Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Peki Aleviler hangi gemide?

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan dünkü (16 Şubat) kabine toplantısının ardından cemevlerinin faturalarının ticarethane değil, konut üzerinden tarifelendirileceğini açıkladı. Ruşen Çakır, Erdoğan’ın cemevlerini hâlâ ibadethane statüsünde saymamaktaki ısrarını değerlendirdi. Erdoğan’ın “Hepimiz aynı gemideyiz” sözünü hatırlatan Çakır, “Peki Aleviler hangi gemide?” sorusuna yanıt aradı.

Erdoğan, kabine toplantısı sonrası açıklamalarında dernekler, vakıflar ve cemevlerinin elektrik tarifelerinde artık ticarethane değil konut olarak sayılacağını söylemişti. “En önemli sorunumuz enflasyon” diyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürmüştü:

Hepimizin aynı gemide olduğumuza, ülkenin kazancından hep birlikte istifade ettiğimize göre külfetine de beraberce katlanacak, yükü beraberce omuzlayacağız. Fedakârlığı sadece devletten beklemek gerçekçi değildir.

Yayına hazırlayan: Sara Elif Su Balıkçı

Merhaba, iyi günler. Öncelikle Giresun’da katledilen Sıla’dan bahsetmek istiyorum. Aslında söylenecek çok fazla bir şey yok. Çok acı, ama maalesef şaşırmıyoruz; Türkiye’de bu tür haberler, kadınlara yönelik cinâyetler, vahşî cinâyetler hiç eksik olmuyor.

En son, bakanlıktan yapılan açıklamalara baktığımızda, “Câninin en ağır cezâyı alması için müdâhil olacağız” demişler. AK Parti sözcüsü Ömer Çelik de benzer bir şey söyledi; şimdi mesele câninin en ağır cezâyı almasını sağlamak oluyor. Devlet burada devletliğini göstermeye çalışıyor. Halbuki esas olan bunun önlenmesi, bu tür cinâyetlerin önüne geçebilmek ve bu açıdan bakıldığında kadınlar için çok önemli bir güvence olan İstanbul Sözleşmesi’nden –ki İstanbul’da imzalanmış bir sözleşmeydi– bu iktidar çıktı ve bunu da çok büyük bir mahâretmiş gibi sundu; bunun getirisi olmadığını, zâten devletin can güvenliğini başka şekillerde güvence altına alacağını özellikle söylemişti. Bunun böyle olmadığını görüyoruz. Her kadın cinâyeti, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmanın ne kadar yanlış olduğunu bize gösteriyor.

Bugün Alevîlikten bahsetmek istiyorum. Daha önce de bahsettiğim yayınlar oldu. Alevîlik, benim öteden beri özel olarak bir gazetecilik ve vatandaşlık konusu olarak çok önemsediğim bir konu. Alevî değilim, ama Alevîlerle birlikte çok oldum, olmaya da devam ediyorum. Hep bir sevgiyle yaklaştığım bir toplum kesimi ve maalesef Türkiye’de haklarına bir türlü ulaşamayan, kendi haklarını kendileri savunmak, kendi inançlarını kendileri yaşamak için yaptıkları inisiyatiflere de sürekli engellerin çıkartıldığı bir yapı diyelim, inanç grubu.

En son biliyorsunuz, elektrik zamlarıyla berâber Alevîler de kazan kaldırdı. Türkiye’de sayıları Alevî nüfusuna göre hayli az olan cemevleri Alevîlerin bizzat kendilerinin, kimi yerlerde belediyelerin desteği var ama esas olarak kendilerinin kurup geliştirdiği, orada çalışanların maaşlarını kendi ceplerinden ödedikleri kurumlar. Sayıları artıyor, ama hâlâ yeterli olduğu söylenemez.

Dediler ki: “Biz ticarethâne olarak görülüyoruz ve çok yüklü elektrik faturaları geliyor. Bizim de câmiler gibi ibâdethâne sayılmamız lâzım”. İbâdethâne sayıldığında ne oluyor? Devlet bunu üstleniyor. Ve “Bu olana kadar da ödemeyeceğiz” dedi çok sayıda cemevi ve geçen günlerde, hafta başında yanılmıyorsam, NTV’den bir haber çıktı sosyal medyada: “Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan tâlîmat: Cemevleri de ibâdethâne sayılacak” diye hızlı bir şekilde girdi ve çıktı haber; ama birtakım internet siteleri, biliyorsunuz, copy paste çok yaygın, başkalarının haberlerini yayınladılar. NTV sildi, ama birçokları silmedi, sanki bir müddet Alevîlere böyle bir müjde verilmiş gibi oldu, “Erdoğan tâlîmat verdi, cemevlerinden de elektrik parası alınmayacak” diye — olmadı tabii.

İlki şaşırtıcıydı, sonra haberin geri çekilmesi şaşırtıcı olmadı. Nitekim dün, kabine toplantısının ardından Erdoğan cemevlerini diğer sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte, vakıf, dernek vs. ile birlikte sayarak, bunların artık ticarethâne değil konut olarak târifelendirileceklerini söyledi. Böyle bir müjde… Buna, hani hiç yoktan iyidir diye sevinenler olmuş mudur? Olmuştur muhakkak; ama bu bir kere daha bize gösteriyor ki ülkeyi yönetenlerin nezdinde Alevîler, ülkenin eşit vatandaşı değil. 

Bu, öteden beri süren bir tartışma. Biteceğe de benzemiyor. Umarım en kısa zamanda noktalanır; o da “Müslümanların tek ibâdethânesi vardır o da câmilerdir” önermesinin resmî bir görüş olarak dayatılması. Eskiden cemevlerinin kendisine de bir tahammülsüzlük vardı; şimdi, “Tamam, ne yapıyorsanız yapın, ama burası ibâdethâne değildir” dendi. Şimdi de en fazla yapılan: “Tamam, sizi işyeri/ticârethâne olarak görmüyoruz, konut olarak görüyoruz”.

Diyelim ki –nedir rakamlar, bilmiyorum ama– on lira ödeyeceğinize beş lira ödeyin. Alevîlerin suçu ne? Alevîler câmiye gitmiyorla;, gidenleri vardır ama câmiye gitmiyorlar, cemevine gidenler var. Hepsinin de gittiğini sanmıyorum; ama cemevine gidenler var ve kendi bildikleri şekilde ibâdetlerini yapıyorlar ve burada kendi yağlarıyla kavruluyorlar. Devletin doğrudan hiçbir katkısı olmuyor, en fazla katkısı ticârethâneden konuta evrilmek. 

Şimdi, şöyle düşünün: Alevî vatandaşlar da herkes gibi devlete doğrudan ya da dolaylı vergiler ödüyor ve bu vergileri devlet de değişik yerlerde harcıyor. Diyânet İşleri Başkanlığı da bunlardan birisi. Diyânet İşleri Başkanlığı bütçesi yapılırken buraya sadece Sünnî vatandaşların verdiği vergiler aktarılmıyor, Alevîlerin de vergileri aktarılıyor tabii ki; ama sonra, iş bunlara hizmet vermeye gelince, Diyânet İşleri Başkanlığı Alevîlere hiçbir şekilde hizmet vermiyor, vermemekte de ayak diriyor. Öte yandan, bu vergilerle câmilerin, ibâdethâne olarak görüldükleri için masrafları karşılanıyor, dolayısıyla devletin üstlendiği câmilerin elektrik faturalarında Alevîlerin de payı var, inanmayanların da payı var, Gayrimüslimlerin de payı var. Alevîlerin de payı var ama iş Alevîlerin taleplerine gelince orada dur.

Alevîliğin hâlâ bir inanç olarak kabul edilmesini benimsemiş bir iktidârımız yok. Türkiye’yi yönetenlerin içerisinde Alevî kimliğini açık bir şekilde benimseyen kimse yok. Üst düzey bürokratlar içinde var mı bilmiyorum. Olsaydı bir şekilde bilirdik. Bakan, şu, bu… Belki doğuştan Alevî olan, ailesi Alevî olan birileri vardır, ama Alevî kimliğiyle gözüken, “Ben Alevîyim” diyen –aynı şey Kürtler için de geçerli, ama orada biraz daha farklı olabiliyor– yok ama. 

Adalet ve Kalkınma Partisi bir dönem farklı kesimlerden insanlar aldığı zaman, Alevîlerden de almıştı. Alevî kimliğini benimseyen, bunu açıkça söyleyen –meselâ ilk aklıma gelen Reha Çamuroğlu tabii ki– isimler de AKP’den milletvekili oldular. Alevî açılımı yapıldı, ama bundan sonra Alevî açılımı da ânında rafa kaldırıldı. Hep böyle bir şeyler veriliyormuş gibi yapılıyor, söyleniyor, vaatler dile getiriliyor; bu vaatlerin hepsi de utangaç vaatler. Ama yok; Alevîlere bu devletin, bu yönetimin sunduğu hemen hemen hiçbir şey yok.

Şimdi bunu böyle söylüyorum, illâki birileri birtakım örnekler falan vereceklerdir. Bunların hiçbirisi Türkiye’de Alevî kimliğinin resmen tanınması anlamına gelmiyor. Zâten Erdoğan’ın daha Refah Partisi İl Başkanlığı’ndan beri, daha sonra Belediye Başkanlığı’nda hep benimsediği bir lâf var; “Alevîlik Hz. Ali’yi sevmekse, ben de Alevîyim.” Yani, Alevîliği buraya indirgeyen bir yaklaşım var. Ben de Alevîyim deyip, hattâ daha fazla Alevîlik iddiasıyla ortaya çıkıyor. Halbuki Alevîlik, biliyoruz ki sâdece Hz. Ali’yi sevmekten ibâret bir şey değil. Tabii ki Hz. Ali’yi sevmek var, ama sâdece bundan ibâret bir şey değil. Bir inanç, kendi içlerinde tartışmalar var, kendi içlerinde farklı yaklaşımlar var, olabilir; bu Sünnî İslâm’da da var. O kadar cemaat, tarîkat vs. boşuna çıkmadı. 

Onlardaki farklılıklar bir şekilde önemsenmiyor ve Sünnîlik bir bütün olarak görülüyor; ama Alevîlik içerisindeki farklı yaklaşımlar sebebiyle devlet bunları, bir Alevî kimliğini reddetmenin bahânesi olarak görüyor. En çok da yapılan, Alevîliğin içerisinde iyice marjinal olan –kaç kişidirler Allah bilir, sayı olarak kendileri de biliyorlardır–, “Ali ’siz Alevîlik” diye bir eğilimi sanki Alevî hareketinin kendisine hâkim olmuş gibi sunmak –ki Erdoğan bunu yapıyor– ve bundan dolayı da Alevîlere Alevîlik öğretmeye kalkmak gibi bir yaklaşım da var.

Bunların hepsi çok acı, ama Türkiye’nin gerçekleri. Şimdi aynı Erdoğan, “Hepimiz aynı gemide olduğumuza, ülkenin kazancından hep berâber faydalandığımıza göre, yükü birlikte omuzlayacağız” dedi, dünkü kabine toplantısı sırasında. “Fedakârlığı sâdece devletten beklemek gerçekçi değildir.” Bu, başlı başına ayrı bir yayın konusu, ama şunu söyleyeyim: Erdoğan artık bir külfet olduğunu kabul ediyor, çok ciddî sorunlar olduğunu kabul ediyor. Her ne kadar Türkiye’nin dünyanın on büyük ekonomisinde olma yolunda son dönemece girdiği gibi çok büyük bir iddiayı dile getirse de, ekonomik olarak, özellikle enflasyon başta olmak üzere çok büyük külfetler olduğunu kabul ediyor.

Bu, Erdoğan’ın pek yapmadığı bir şeydir; sorunları yok saymak. Şimdi, sorunları var sayıyor ve sorunların adresini, sorumlularını kendi dışında gösterme çabası var. “Fedakârlığı sâdece devletten beklemek gerçekçi değildir” diyor ve vatandaştan daha fazla fedakârlık bekleyeceğini söylüyor. Sanki devletin fedakârlığı vatandaşı ilgilendirmiyormuş gibi; devlet denen çarkın dönmesini sağlayan yine vatandaş. 

Yani, devlet diye ayrı bir yapı var ve orası bir şeylerden fedâ ediyor ve vatandaş bundan istifâde ediyor — öyle bir şey yok. Devlet bir şeyden fedakârlık yapıyorsa, bu aslında vatandaşın fedakârlık yapmasıdır. Neyse, ama bunlar klasik sağcı söylemler, yani devleti ayrı bir varlıkmış gibi sunup, vatandaşa kıyak geçen bir devletmiş gibi sunuyor. Halbuki bir kıyak varsa o kıyağı sağlayan da vatandaşın kendisi. 

Şimdi, aynı gemideyiz; ama aynı gemide Alevîler nerede? Geminin neresinde? Hangi kamarada? Güvertede mi yatıyor? Nerede yatıyor? Baktığınız zaman birileri ibâdethânelerinde ibâdetlerini ederken ve bu açıdan da tüm vatandaşların toplanan vergilerinden istifâde ederken, bazı vatandaşlar evlerinde ibâdet ediyor, yani konut olarak görünüyor cemevleri. Bir de şu da var, onu da özellikle vurgulamak lazım: Sâdece cemevlerine yapılan bir “kıyak” değil bu; aynı zamanda yanına vakıflar, dernekler, şunlar bunlar da katılıyor; yani tek başına Alevîliğe bir şey verilmiş de değil.

Niye böyle oluyor? Erdoğan’ın son dönemdeki birtakım adımlarının, asgarî ücret vs. birçok şeyin bir seçim yatırımı olduğu söyleniyor ve bu yüzden birtakım kaynakları seçim yatırımı olarak aktardığı, toplumun alt kesimlerinden kendisine yönelik ilginin azalmasını engellemek için çaba sarf ettiği söyleniyor. 

Peki, Alevîlere yönelik niye seçim yatırımı yapmıyor? Herhalde Alevîlerden oy alacağını pek düşünmüyor. Öyle bir şey yapmıyor, onları bir şekilde bir hedef olarak görmüyor; hattâ Alevîlere özel olarak bir şey yaparsa, kendisinin geleneksel tabanından birilerinin kaçacak olmasından bile endîşe ediyor olabilir. Böyle bir acı gerçekle karşı karşıyayız.

Evet, daha söylenecek daha çok şey var; ama çok büyük bir adaletsizlik var. Anayasanın eşitlik ilkesine tamâmen aykırı bir durumla karşı karşıyayız. Sâhipsizler; onu özellikle söyleyeyim. CHP’nin sâhip çıktığı varsayılıyor, CHP’nin Alevîlikte kurduğu ilişki ya da kurmadığı ilişki apayrı bir konu, onu başka bir yayında konuşuruz; ama ben dışarıdan birisi olarak, gözlemci olarak baktığım zaman, Alevîlerin gerçekten tek başlarına, kendi yağlarıyla kavrulmaya çalışan, ayakta durmaya çalışan, inançlarını yaşamaya çalışan fedakâr bir topluluk olduğunu görüyorum.

Bir not: Dünkü yayında sözünü ettiğim o meşhur karikatürün çizeri Yiğit Özgür. Çok sayıda izleyicim bunu söyledi. Kendilerine teşekkür ediyorum. Ben de sonra Yiğit Bey’i buldum, kendisini aradım ve kendisine teşekkür ettim, özür de diledim, onu not olarak düşeyim. Bir ikinci not da, bugün saat 14:30’da herhalde bir yayın daha yapacağım ve orada üçüncü ittifaktan bahsetmeyi düşünüyorum; HDP, bâzı sol partiler ve bâzı sol grupların bir arada olacağı ittifak çalışmaları hakkında bildiklerimi ve düşündüklerimi saat 14:30’da ayrıca anlatmayı düşünüyorum. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.