Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Muhalefetin Bilkent zirvesinden ilk izlenimler

Ruşen Çakır, altı muhalefet partisinin güçlendirilmiş parlamenter sistemle ilgili bugün açıkladığı mutabakat metnini değerlendirdi ve Bilkent zirvesinden ilk izlenimlerini aktardı.

Yayına hazırlayan: Sara Elif Su Balıkçı

Merhaba, iyi günler, Ankara’dan merhaba. Medyascope’un yeni Ankara stüdyosunda ilk kez bir yayın yapıyorum. Çok güzel bir ofis olmuş, giderek büyüyor Medyascope, çok dinamik bir ekibimiz var.

Evet, bugün altı partinin Bilkent Oteli’ndeki açıklaması vardı: Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem. Altı partinin genel başkan yardımcıları, alfabetik sırayla bu kitapçığı okudular; yani CHP ile başlayıp DEVA ile devam edip en son Saadet Partisi’yle sona erdi. Görüşmeleri yürüten altı genel başkan yardımcısı bunları bölüm bölüm okudular ve en sonunda da altı partinin genel başkanları, bir masada bir araya gelip yarının Türkiye’si iddiasıyla bir mutâbakat metni imzâladılar.

Ne zamandan beri beklenen bir olaydı. Önce 12 Şubat’ta kendi aralarında toplandılar, bir akşam vakti yemek yediler. Orada 28 Şubat’ta mutâbakat kesinleşince, bu olay 28 Şubat post-modern askerî darbesinin 25. yılında gerçekleşti ve kamuoyuna bunu canlı bir şekilde ilettiler, sosyal medyadan canlı olarak yayınlandı. Muhtemelen birkaç televizyon kanalı da canlı olarak vermiştir diye tahmin ediyorum. Salonda olduğumuz için kim verdi kim vermedi pek bilemiyorum.

Şimdi, bu akşam saat 19:00’da Ana Haber Bülteni’nde Medyascope Ankara Temsilcisi Hıdır Göktaş ile birlikte bu toplantıyı değerlendireceğiz. O yayında, aynı zamanda “Adını Koyalım” ekibinin tamâmı, yani Kemal Can, Ayşe Çavdar ve Burak Bilgehan Özpek de bu toplantıdan ilk izlenimlerini aktaracaklar. 

Ben, öncesinde biraz neler düşündüğümü, neler gördüğümü aktarmak istiyorum. Akşam Ana Haber’de sözü daha çok Hıdır’a bırakırım. Öncelikle çok sembolik bir şey, çünkü bu salonda, aynı yerde yani aynı Bilkent Otel’de 2001 Ağustos ayında Adalet ve Kalkınma Partisi’nin kuruluşu olmuştu, ben oradaydım. 12 Aralık 2019’da Gelecek Partisi kuruldu, yine izledim, yerinde izledim. 9 Mart 2020’de DEVA Partisi kuruldu, yine izledim ve bugün 28 Şubat 2021. Dört tâne olay var, dört tâne birbirinden farklı olay var; ama şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Bu dört olayda da Türkiye tasavvuru, Türkiye’ye yönelik vaatler üç aşağı beş yukarı aynıydı; yani: Güçlü Türkiye, kutuplaşmadan uzak, demokratik, kuvvetler ayrımının öne çıktığı, şeffaflığın öne çıktığı, her türlü özgürlüğün olabildiğine geliştirildiği bir Türkiye perspektifini 2001’de AKP de sundu. 12 Aralık 2019’da Gelecek Partisi, daha sonra DEVA Partisi de sundu; zâten bugünkünde Gelecek ve DEVA partilerinin genel başkanları da vardı; ama yanlarında dört diğer partinin liderleriyle berâber sundular. 

Sonuçta tabii ki söylenenlerin hepsinin ayrı bir anlamı var; fakat AKP deneyimi ortada olduğuna göre, bu söylenenlerin tek başına çok da yetmediğini özellikle vurgulamak lâzım. Bu seferkinde şöyle bir avantaj var: Genellikle olayın dezavantajına dikkat çekiliyor; yani birbirinden farklı altı partinin bir araya gelmesinin zorluklarına dikkat çekiliyor, ama eğer bu altı parti böyle bir konuda birleşiyorlarsa, burada vaat edilen şeylerin hayâta geçirilmesi konusunda birbirlerini denetleyebilirler ve bu farklılıklar aynı zamanda bir zenginliğe dönüşebilir.

Çünkü, AKP örneğinde gördük: Tek parti olarak geldi, belli bir aşamadan sonra tek lider olarak devam etti. Erdoğan, etrafındaki bütün etkili kişileri, kendi özgül ağırlığı olan kişileri tasfiye ederek vs. değişik yöntemlerle dışladı ve tek başına her şeyi kontrol etti.

Burada, böyle bir olayın tekrar yaşanmamasının garantisi olarak birbirinden farklı partilerin bir arada olmasını gösterebiliriz. Tabii bu çok zor bir şey; öncelikle şunu söylemek lâzım: Güçlendirilmiş parlamenter sistemde anlaştılar, ama onun ötesine gidecek mi bu iş? Örneğin, herkesin merak ettiği soru: “Millet İttifakı artık altı partili diyebilir miyiz?” Bugünkü salona baktığımızda, aslında dün İstanbul’da Necmettin Erbakan’ın ölümünün 11. yılı anması –ki onu da Haliç Kongre Merkezi’nde yerinde izledim–, ona da baktığımızda, bu iş sanki oldu gibi gözüküyor. Muhâlefetin HDP dışındaki önde gelen partileri bir arada hareket edecekmiş gibi gözüküyor ve aslında 12 Şubat’ta verilen fotoğraf ve bugün atılan imzalâr da, birlikte hareket edeceklerinin bir tür taahhüdü gibiydi. Yani şöyle diyelim: “Güçlendirilmiş parlamenter sistem getireceğiz” diyorlar, “birlikte getireceğiz” diyorlar; dolayısıyla bunu getirebilmek için de pekâlâ seçimde birlikte hareket edebilirler.

Bence bunun hemen ardından, bugünden yarına Gelecek ve DEVA partilerinin ittifaka katıldıklarını açıklayacaklarını beklemiyorum; fakat kendilerini büyük ölçüde buraya bağlamış durumdalar, bugün onu gördük. Bu süreç zor oldu. Güçlendirilmiş parlamenter sistem en kolay anlaşabilecekleri husustu belki. Onda, bu metnin hazırlanmasında pek bir sorun çıkmadı anlaşılan; şu gördüğünüz metnin… kaç sayfa?… Elli sayfaya yakın, kırk sekiz sayfa. Bunda bir sorun olmadı; ama bunun duyurulmasında birtakım sorunlar yaşandı, gecikti, birlikte fotoğraf verme işi geciktirildi.

Bunun değişik nedenleri olduğunu söyleyebiliriz — iç nedenleri. İçeride farklı partilerin farklı beklentileri, farklı liderlerin farklı talepleri oldu anlaşılan ve gecikti, Şubat sonuna kadar beklemiş oldu. Bir de buna şunu ekleyin: İktidar bu fotoğrafın verilmesini, bu mutâbakat zaptının imzalanmasını engellemek için de herhalde elinden geleni yaptı. Yani, içten ve dıştan yaşanan bir yığın sorun ve ârızaya rağmen bugün bu toplantının yapılabilmesinin bir başarı olduğunu kabul etmek lâzım.

Bir diğer husus da — açıkçası şaşırdım: Altı partinin bir araya geldiği böyle bir organizasyon çok başarılı bir şekilde gerçekleşti, o da şaşırtıcıydı ve aslında geleceğe yönelik ittifak konusunda birtakım pozitif işâretler barındırıyor. Normal şartlarda, meselâ dünkü Erbakan anmasıyla neredeyse aynı sürede tamamlanmış bir olay yaşandı. Çok daha uzamasını bekliyordum, uzamadı; burada liderlerin konuşmaması da etkili olmuş olabilir. O nasıl bir fikir? Emin değilim, ama sanki sonuçta konuşmasalar da oluyormuş gibi oldu. İmzâ atmaları konuşmalarını gerektirmedi. Genel başkan yardımcıları, hemen hemen aynı süre zarfında kendilerine ayrılan bölümleri okudular, orada da bir sorun çıkmadı; hani kimisi çok uzun konuşup kimisi çok kısa konuşmadı. 

Salon tıka basa doluydu ve orada da hiçbir partinin salonda çok ağırlıklı olmamasına dikkat edilmiş. Bir şekilde her partiden insanlar ya da destekçileri vardı ve çok sayıda sivil toplum kuruluşu temsilcileri de gördüm, meslek kuruluşu temsilcileri de gördüm ve gazeteciler vardı. Ama gazeteciler derken, tabii ki iktidar yanlısı medyanın çok fazla îtibar ettiği söylenemez. İllâki gelip kayıt yapmışlardır, ama nasıl aktardıklarını bilmiyorum. 

İktidar dışında kalan medya kuruluşları canlı yayınla bunu verdiler, yorumlattılar vs.. Normal şartlarda böyle bir faaliyetin Türkiye’deki tüm haber kanalları tarafından canlı verilmesi gerekirdi; canlı verilmesi derken, sâdece canlı görüntüleri vermek değil, yorumlatmak vs.. Onu az sayıda yer yaptı. O anlamda baktığımızda dinamik bir toplantıydı ve toplantının tabii ki en büyük talihsizliklerinden birisi, Rusya’nın Ukrayna’ya açtığı savaşın gölgesinde olması; dünyanın gündemi ve iyi-kötü Türkiye’nin de gündemi bu. Böyle bir ortamda yapılıyor. Tabii ki bunu öngörmeleri mümkün değildi; tarihi açıkladıklarında savaşın işâreti yoktu ve genel başkan yardımcılarının büyük bir çoğunluğu –hemen hemen hepsi diyelim– konuşmalarının başında savaşla ilgili birtakım cümleler ettiler, savaşa hayır diyenler oldu, Atatürk’e çok sıklıkla referans verildi.

Tabii ki bir başka husus da şu — o baştan beri yaşanan bir husus: “Güçlendirilmiş parlamenter sistem bugün kamuoyunu ne kadar yakından ilgilendiriyor?” sorusu önümüzde duruyor. Şu anda, Türkiye’nin en temel sorunu ekonomi. Ekonomi konusunda insanlara neler söyleyeceklerini insanlar daha çok merak ediyorlar tabii ki, takdir edersiniz ki. Diğer bir husus da tabii ki, birlikte seçime girmeyecekleri ve başkan adayının kim olacağı meseleleri. Bunları daha çok merak ederken insanlar bunlara odaklanmışken, güçlendirilmiş parlamenter sistem önermesiyle çıkmanın çok da fazla heyecanlandırıcı olmadığı muhakkak; ama diğer konuların hepsinde, altı parti arasında çok ciddî sorunlar olduğu da ayrı bir gerçeklik.

Dolayısıyla bu, mecbûriyetten yapılmış bir şey; fakat dinlediğimiz zaman, altı partinin birlikte Türkiye’ye vaat ettiği şeylerin hepsi çok iyi. Meselâ, yanımda bir kadın –iş kadını diyelim– vardı, özellikle kadın-erkek eşitliği konuları dile getirildiği zaman ayakta alkışladı. Bâzı hususlar çok ciddî bir şekilde alkış aldı. Söylenenlerin hepsi pozitif, ama şu anda bu söylenenler büyük ölçüde devletin yapılanması üzerine, temel hak ve özgürlükler üzerine, yargı üzerine… Bunlar çok hayâtî şeyler. Demokrasinin, yıpranmış olan demokrasinin yeniden inşâsı üzerine bir mutâbakattan bahsediyor altı parti; fakat sıradan insanın, seçmenin en çok merak ettiği konunun bu olmadığı muhakkak. Bu bir açmaz ve burada yapacak da çok da fazla bir şey yoktu sanki.

Tabii ki dönüp dolaşıp, “Bu altı liderin yanında niye HDP’den birisi yoktu?” sorusu var. Bu soru hep bir şekilde soruluyor, sorulacak. Bunu HDP’liler de hep bir şekilde dile getiriyorlar; ama bir yerden sonra artık olay böyle. Yani buraya HDP dâhil olmayacak, ama HDP’nin bu fotoğraf karesine dâhil olmaması, bu güçlendirilmiş parlamenter sistem önermesi yarın öbür gün gündeme geldiğinde buna destek vermeyecekleri anlamına gelmiyor. 

Yine aynı şekilde, bu partilerin birlikte hareketine, milletvekili seçiminde olmasa bile cumhurbaşkanlığı ya da gerçek tâbiriyle başkanlık seçiminde bu ittifakın, muhâlefet blokunun adayına en azından ikinci turda destek vermeyecekleri anlamına gelmiyor; fakat hâlâ ortada bir HDP meselesinin olduğunu ve burada da en büyük sorunun aslında İYİ Parti’den kaynaklandığını tekrar tekrar vurgulamakta yarar var.

Meselâ dün Saadet Partisi’nin düzenlediği Erbakan anmasında, HDP temsilcisi çok coşkulu bir konuşma yaptı ve çok da ciddî bir alkış aldı. Saadet Partisi’nin HDP’yle çok bâriz bir sorunu yok. Aynı ittifakta olur mu olmaz mı bilmiyorum, ama yan yana görülmek gibi bir dertleri yok. Aynı şekilde Gelecek ve DEVA partilerinin de yok, CHP’nin de yok; yani CHP’nin var ama yok –öyle diyelim–, esas sorunun İYİ Parti’den kaynaklandığı ortada. Bu sorun daha epey bir süre süreceğe benziyor; ama hem bu partilerin hem de HDP’lilerin bir şekilde bu sorunla yaşamayı bir tür kabullenme içerisinde olduklarını söyleyebiliriz.

Evet, sonuçta başarılı bir organizasyondu. Savaş ortamında ve Türkiye’nin daha öncelikli sorunları hesaba katıldığında çok çok heyecan uyandırmamış olabilir; fakat muhâlefetin bir araya gelebileceğini, birlikte hareket edebileceğini açık ve net bir şekilde göstermiş olması, bir gövde gösterisi. Salona girerken ve çıkarken altı lider birden birlikte girdiler, çıktılar, yan yana oturdular, birlikte imzâ attılar, birlikte alkışladılar salonu vs.. Artık bu, bir tür taahhüt verdikleri anlamına geliyor. Bakalım, bundan sonra ne olacak. 

Evet, saat 19:00’da Ana Haber Bülteni’nde Hıdır Göktaş’la ve aynı zamanda Ayşe Çavdar, Burak Bilgehan Özpek ve Kemal Can’la bu konuyu yine yorumlayacağız.x Bu aynı yerde, 2001 Ağustos’unda AKP’nin kuruluşu ne kadar tarihî ise, bugün AKP iktidârını devirmenin önemli bir adımı olarak kabul edilebilecek olan önemli zirve, bence en az o kadar önemliydi. Bunu sürdürüp sürdüremeyeceklerini göreceğiz; ama bugünkü yaşananlar bunun pekâlâ süreceğini, hattâ daha da güçlenerek sürme ihtimâlinin yüksek olduğunu bize gösteriyor. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.