Özgür gazeteciliğe destek olun
Search
Close this search box.

Işın Eliçin ve Hediye Levent ile DoğuBatı (13): Ankara’nın Suriyelileri geri gönderme planı, Irak’ın kuzeyine operasyonlar ve Suudi Arabistan’la ilişkiler

Işın Eliçin ve Hediye Levent DoğuBatı’nın bu bölümünde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 1 buçuk milyon Suriyeliyi ülkelerine geri gönderme planını,  Türkiye’nin Irak’ın kuzeyinde devam eden askeri operasyonlarına Irak yönetiminden gelen tepkilerin arkaplanını ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Suudi Arabistan ziyaretinin Arap dünyasındaki yankılarını konuştular.

DoğuBatı programı, Friedrich-Ebert-Stiftung (FES) Derneği Türkiye Temsilciliği’nin katkıları ile hazırlanmıştır.

Yayın Metni:

(Yayına Hazırlayan: Cenk Narin)

Işın Eliçin: Merhaba. DoğuBatı’ya hoş geldiniz. Bugün Hediye Levent‘in doğum günü. İyi ki doğdun Hediye.

Hediye Levent: Teşekkür ederim.

Eliçin: Seni böyle seyircilerimizin huzurunda da kutlamak istedim. İyi ki varsın.

Levent: Teşekkür ederim.

Eliçin: Bugünkü konumuz, ya bu senin doğum günün olduğu için bugün seni çok konuşturmak istiyorum. Konumuzda da aslında Irak konuşacaktık. Irak’taki Türkiye’nin devam edilen operasyonları ve Irak hükümetiyle ilişkileri geren boyutu, germeyen boyutu. Ama Cumhurbaşkanı Erdoğan bugün yine Suriyeli mültecileri geri göndermeyle ilgili bir açıklama yaptı. ‘Gönüllü geri göndermek için hazırlık yapıyoruz bir buçuk milyon Suriyeliyi’ dedi. Bu konu da iç kamuoyunun çok ilgisini çeken bir konu olduğu için, gündemde de sıcak tutulduğu için. Seçime doğru belli ki çok daha duyacağız bu tür açıklamaları. Biz daha önce konuşmuş olmamıza rağmen bu konuyu bir konuşmak istedim seninle yeniden. Onun için ilk önce oradan sorayım istiyorum. Şöyle ki bundan kısa bir süre önce Beşşar Esad da Suriye Devlet Başkanı da bir genel af ilan etti. Şöyle de geçiyor hani aradığın zaman işte ‘teröristlere af çıkardı’ falan diye.

Levent: Ben söyleyeyim hatta. Çünkü yılda üç kere dört kere falan çıkardığı için.

Eliçin: Evet ama bu sefer çok ilgi çekti Türk kamuoyunda. Neden?

Levent: O Türkiye’nin iç kamuoyuyla alakalı olarak ilgi çekti.

Eliçin: Tamam şimdi zaten senden doğruları öğrenmek istiyoruz.

Levent: O yüzden cümle cümle söyleyebilirim orada ne yazdığını.

Eliçin: Doğruları öğrenmek istiyoruz. ‘30 Nisan 2022 önce terör suçlarına karışmış Suriyeliler için genel af ilan etti’ diye duyuruldu Türkiye kamuoyunda ve bu çok özellikle sosyal medyada işte ‘Ha evlerine geri dönebilirler. Buyursunlar gitsinler’ şeklinde yorumlandı. Bir kere işte sen de söyledin. Esat arada bir çıkarıyor böyle aflar ama bir anlatır mısın? Bu af diğerlerinden farklı mı? Nedir kapsamı?

Levent: Farklı değil. Şimdi Esat 2012 yılından beri zannedersem 2012’nin ortasından beri neredeyse yılda iki kere üç kere böyle aflar çıkıyor genel laflar. Yıllar içinde hani bu afla birlikte işte geri dönenler var, asker kaçakları var. Suriye içinden hani işte silahlarını teslim edenler var vesaire vesaire. Aynı zamanda işte çeşitli bölgelerde mesela silahlı gruplarla Suriye ordusu arasında uzlaşmalar falan yapılmıştı. Dera’da, Şam kırsalında, Halep’te vesaire. Şimdi o dönemde özellikle bu silahlı grupların ‘Silahınızı bırakmayın. Bulunduğunuz yerleri korumaya devam edin. Ama Suriye ordusuyla savaşmayın’ şeklinde bir şart koşuluyordu. Zamanla yıllar içinde tabii bu silahlı gruplara çok ihtiyaç kalmadı. Çünkü bölgenin Suriye içindeki birçok bölgede işte IŞİD, El Kaide, vesaire gibi örgütler büyük ölçüde zaten sona ermiş oldu. Bu nedenle böyle bu grupların bir kısmı işte silah bırakmak istemedi vesaire. Birtakım şeyler var işte. Suriye içinde birtakım suçlara bulaşanlar var, mafyalaşanlar var. Hani bu tarz şeyler. Bunlara yönelik zaman zaman aflar çıkıyor. Bunun dışında askerlikten kaçanlar var. Hani bunların kaçak durumu devam etmesin diye çıkan aflar var. Evet.

Eliçin: Sadece şimdi seni doğrulamak için ‘En son bundan önce ne zaman çıkmış’ diye şöyle bir bakayım dedim. Gene Türkiye’de gündem olduğu için şimdi Türkçe’den aradım sadece. 26 Ocak’ta. Evet. Yine çıkmış yani dört ayda bir böyle aflar çıkabiliyor.

Levent: Tabii, yılda iki kere üç kere, dört kere falan çıkıyor. Bununla ilgili birkaç hafta önce zaten oldukça detaylı bir yayın yapmıştık. O yayında söylediklerimi tekrar etmek istemiyorum. Sadece şunları söylemek istiyorum. Şimdi bu aflar yeni bir şey değil. Hatta en son bundan daha çarpıcı olan ve farklı olan af oydu. Mesela asker kaçağı meselesi var Suriye’de. Bu Şam yönetimine destek olan kesimde de ciddi bir rakam. Çünkü insanlar ne bileyim evlatlarını savaşta yitirmek istemiyor İdlib’de hala savaş devam ediyor. Ondan sonra Deyrizor kırsalında vesaire o civarda işte IŞİD var hala ara ara saldırıyor hani Suriye ordusunun güvenlik birimlerine vesaire. Bu nedenle yönetimi destekleyen kesimde de ailelerin önemli bir kısmı erkek çocuklarını, askerlik eşine gelmiş olan erkek çocuklarını, işte Lübnan’a, Türkiye’yi Avrupa’ya vesaireye göndermeye çalışıyorlar Körfez ülkelerine. Bu şekilde tanıdığım çok insan var Şam’da açıkçası. Mesela onlara yönelik son af bundan çok daha önemliydi. Mesela onlar için bedelli askerlik gelmişti. Yani ‘Belli bir miktar para yatırın. Hani asker kaçağı saymayacağız. Suriye’ye döndüğünüz zaman siz askere askere de almayacağız’ şeklinde. Çünkü devletin de zaten paraya ihtiyacı var orada. Şimdi Türkiye’de bu af meselesi çok yanlış ve açıkçası çok da Suriye içindeki şartlarla örtüşmeyecek şekilde ele alınıyor. Ağırlıklı olarak işte ‘geri dönenlerin güvenliği vesaire’ gibi. Şimdi birincisi şu. Kim geri gidecek? İkincisi bir, bir buçuk milyon gibi rakamlar zikrediliyor. Bu insanları geri dönmeye kim, nasıl ikna edecek? Çünkü Suriye içinde çok ciddi bir yıkım var. Ekonomik kriz var, işsizlik var. Burada insanlar belli bir yaşam standardına alışmış, iyi kötü bir hayat stili kurmuşlar. Bir diğeri bu insanları Türkiye nereye gönderecek? Yani Şam’la koordinasyon olmadan bu insanlar geri dönebilir mi? Ayrıca şöyle de bir durum var gördüğüm kadarıyla. İşte Türkiye’nin kontrolündeki ya da Türkiye’nin desteklediği grupların kontrolündeki bölgelere gidenler. E şimdi bu insanlar eğer oralara gidecekse Şam’da çıkarılan afla ne alakası var? Çok karmaşık bir mesele Türkiye açısından.

Eliçin: Evet, her seferinde bu tür haberleri hani daha doğrusu mülteciler üzerinden okumak ve onların geri dönüşü için ortamın olduğu ve hani gitmesini istediklerini vurgulamak için biraz da siyasi saiklerle yapılıyor o haberler. Şimdi şunu sorayım sana. Cumhurbaşkanı Erdoğan bir kere bu açıklamayı ne zaman yapmış? İşte Süleyman Soylu İçişleri Bakanı İdlib’de Afet ve Acil Durum Yönetim Başkanlığı koordinasyonunda inşa edilen briket evlerin açılış törenine gitmiş. Hani o da görüntülü olarak katılmış ve bu açıklamayı yapmış ve temel atma töreni bu. Ve İdlib’deki briket ev sayısının yüz bine çıkarılacağını söylemiş. Dört ayrı bölge için de benzer hazırlıklar yaptıklarını söylemiş. Şimdi bir kere bir İdlib’i konuşacağız. Tut burada ama aklında tut bunu. İdlib’e göndermek söz konusu olabilir mi mesela Türkiye’den Türkiye’de yaşayan Suriyelileri. İkincisi de demiş ki Türkiye’de bulunan da cümlede bir bozukluk var. başta Azez, Cerablus, El Bab ve Tel Abyad kökenliler olmak üzere bölgeye bir milyon kişinin dönüşü için de benzer bir proje. Briket ev yapacaklar herhalde yani. Bu hep zaten Türkiye’nin çok uzun projesiydi. Yani şimdi önce bir İdlib’i sorayım sana. Yani böyle İdlib’e göre göndermek söz konusu değil herhalde. Nasıl yani bu briket evler İdlib içerisinde yapılanlar neye tekabül ediyor?

Levent: Şimdi açıkçası her bölgeye ilişkin benim de sorularım var. Şimdi Türkiye’de bu mülteci meselesi özellikle geri dönüş meselesi çok böyle birbiriyle çelişen esaslar üzerinden tartışılıyor. Az önce söylediğim gibi mesela işte geri dönecek olan mültecilerin işte Şam’da güvenlikleri vesaire tamam da Şaman mülteci geri gidecek mi? Kim geri gidecek? Şam’la mı koordinasyon yapılacak? Şam’la ilişkiler kesikken nasıl olacak bu? gibi sorular var. Şimdi bir milyon kişiyi Suriye’ye nasıl göndereceksiniz, Şam’ın bölgesine? Bu bir taraftan duruyor. Bu soru cevapsız. İkincisi İdlib meselesine gelecek olursak oradaki mesele de şu. Şimdi İdlib’e yönelik zaten peyderpey Suriye Ordusu Rusya desteğiyle operasyon yapıyor zaten. Çok uzunca bir süredir, biz bu senin bu programları yapmadan önce de, senin programlarına konuk olarak katıldığım dönemlerde de şunu konuşuyorduk. Metre metre, işte o silahlı grupların bulundukları bölgeler sıkışıyor. Türkiye sınırına doğru iteliyorlardı. Zaten yıllardır devam ediyor bu. Dolayısıyla ben de şöyle bir sorunun cevabını bilmek istiyorum gerçekten. İdlib’te yapılan briket evler mesela buradan gidecek olanlar için mi yoksa mesela Türkiye sınırındaki ama İdlib topraklarında kalan Atme Kampı’ndaki yüz binlerce insan Türkiye sınırına yığılmasın diye mi? Ben mesela bunu bilmiyorum. Çünkü orada da çok ciddi bir yıkım var. Rusya’nın hava saldırıları, işte soruyorsun topçu desteğiyle işte saldırılar vesaire ciddi bir konut ihtiyacı, sıkıntısı da var. Ama İdlib’e yönelik peyderpey operasyonlar hani Rusya destekli Suriye ordusunun operasyonları devam ettikçe çok büyük bir nüfus Türkiye sınırına doğru itilmiş oluyor. İdlib’e mesela topyekun bir operasyon yapıldığı zaman Türkiye’nin en büyük sorunu sınıra yığılacak yüz binlerce insan. Dolayısıyla o briket evlere kim yerleşecek? Atme Kampı’ndan çıkarılıp oraya mı yerleşecekler? İnsanlar Türkiye sınırına yığılmasın diye mi yapılıyor o evler? İkinci nokta da şu. Şimdi az önce saydığım var ya, El Bab, Azez, vesaire. Buralar zaten Türkiye’nin desteklediği Suriyeli silahlı grupların kontrolündeki bölgeler. Dolayısıyla Şam’ın af çıkarıp çıkarmamasıyla alakalı bir şey değil. Ayrıca hani bir milyon kişi gitsin vesaire bunlar konuşuluyor da, yine şöyle bir durum ortaya çıkıyor. O bölge, o köken meselesi şu açıdan önemli. Türkiye daha önce hatırlayacak olursak bir Sünni kuşak oluşturma niyetinde gibi görünüyordu. Hatta ‘tampon bölge’ dendi, ‘güvenli bölge’ dendi. Türkiye sınırı, Suriye sınırı yani Şam’la arasında Şam yönetimiyle şöyle bir kemer oluşacaktı. Evet, öyle bir niyet vardı. Orada da en büyük sıkıntı şuydu. ‘Kimin toprağını kimi yerleştiriyorsun?’ meselesi. Çünkü Azez’deki bir eve, bir yere, birini yerleştirecekseniz ya oranın tapulu şeyi var. Yani belgesi var, sahibi var vesaire. Bence bu kökenli meselesine vurgu yapılması, yani Azezliyi, Azezliğe gönderme meselesi, o hukuki sorunu en azından büyük ölçüde ortadan kaldırmaya yönelik diye düşünüyorum. Bir başka nokta da şu. O bölgede çok sayıda erkek nüfus zaten Türkiye’nin kontrol ettiği silahlı grupların bünyesinde ya da işte ticaret hatları oluşmuş vesaire farklı işler yapıyorlar. Önemli bir kısmının ailesi de Türkiye’de. Dolayısıyla oraya gidecek olanların ne kadarı bu silahlı grupların ailesidir? Ne kadarı şeydir onları bilmiyoruz. Bir başka nokta da şu. Kaç kişinin gideceğini kim sayacak? Mükerrer gidiş var mı? Mesela sınırı diyelim işte şey iki bin tane otobüs yığıldı falan insanlar böyle harıl harıl gidiyorlar. Yarın mesela bir buçuk milyon insanın geri dönmediği, dönmeyeceğini nasıl bileceğiz? Şimdi bu mülteci konusunda Türkiye’de hala rakamlar mükerrer sayılar vesaire cici bir bulanıklık da var.

Eliçin: Yani bir plan olmadığı çok ortada. Bu planın hak temelli bir şekilde olup olmayacağı da tartışılıyor zaten. ‘Siyasi açıklamalar’ diyelim biz. Tabii ki bu ciddi bir sorun. Seçim sürecinde CHP’de bu konuyu gündeme getirmiş olduğu için böyle bir vaatte bulunduğu için seçimden sonra herhalde Ankara da kamuoyundaki bu konudaki rahatsızlığı düşünerek birtakım açıklamalar yapıyor ama  takibi çok zor olacak

Levent: Şöyle bir durum da var bence. İzlenmesi gereken bir konu. Şimdi Arap dünyasında Suudi Arabistan’dan Arap Ligi’ne vesaire birçok ülke Türkiye’yi işgalci güç olarak tanımlayan birçok açıklama yaptı. Şimdi Türkiye oraya bir milyon, bir buçuk milyon insan gönderecek. Tamam güzel. Ama hani defakto savaş şartları büyük ölçüde bitti. Orada bir yönetim bir işte Suriye’de sürgün hükümeti falan o dönemler de kapandı artık uluslararası platformda. Dolayısıyla bu insanlar oraya gitti. Çok ciddi bir nüfus. Hükümetin yönetimin, idarenin adı ne olacak? Yani Türkiye’ye bağlı olmaya devam mı edecekler? Nüfus çok kalabalık bir nüfus ortaya çıktığı zaman mesela bir halkın iradesi ya da işte halkın eğilimi, bir referandum, bir şey mi planlıyor?

Eliçin: Bizi Ukrayna’ya doğru götürüyorsun Ukrayna’da olanlara doğru götürüyorsun.

Levent: Ya çok şey karmaşık bir mesele bu. Sadece böyle bir seçim sebebiyle dile getiriliyor dememek lazım diye düşünüyorum.

Eliçin: Bir bilen vardır anlamında mı söylüyorsun yani?

Levent: Ya bence en azından hani bir taşla birkaç kuş hikayesi. Daha önceki açıklamalardan işte Türkiye’nin Suriye politikasına yaklaşımını falan da göz önüne aldığım zaman şöyle bir şey geliyor benim aklıma. Mesela tam da böyle seçim söylentilerinin olduğu bir dönemde hem mültecileri gönderse Türkiye, hem de o mültecilerin Türkiye’ye yakın olduğunu beyan ettikleri bir nasıl diyeyim özerk bir yönetim ilan etseler, Türkiye toprak genişletmiş olsa nasıl olur mesela?

Eliçin: Nasıl tepki gelir? Ne olur?

Levent: Türkiye içinde ne olur sence?

Eliçin: Ben Suriye ve şeyi soruyorum sana.

Levent: Bilmiyorum işte onu. O da şeyle alakalı. Yani Rusya’yla Türkiye arasındaki ilişkilere Amerika’yla Türkiye arasındaki ilişkilere bakmak lazım. Amerika’nın çok karışacağını zannetmiyorum. Şam tek başına bir şey yapmaz, Türkiye’ye karşı. Yapamaz yani. O durumda değil. Askeri olarak da değil. Arap ülkeleri vesaire kınayacaktır falan ama tutup da Şam’ın saflarında Türkiye’ye karşı savaşacak, savaş açacak herhangi bir ülke yok. Rusya bile bunu istemeyecektir. Şöyle de bir durum da var. Mesela şimdiye kadar vali atanıyor. İç piyasada Türk lirası kullanılıyor, kullanılıyor. İşte okullarda Türk bayrağı asılı. İşte ne bileyim müfredat değişmiş vesaire falan filan. Ha tamam çeşitli ülkeler açıklamalar yapıyorlar falan filan. Arap Ligi diğerleri az önce söylediğim gibi. Ama o aynı Ukrayna meselesinde olduğu gibi iş fiiliyata döküldüğü zaman Şam’ın safında kim savaşacak? Savaşa kim girecek? Gerçekten savaş riskini göze alacaklar mı almayacaklar mı?

Eliçin: Peki, bunu böyle soru işaretiyle bırakalım. Ama o zaman belki bütün eğer böyle bir büyük plan varsa belki biraz sonra konuşacaklarımız da o planın da bir parçası olarak düşünülebilir.

Levent: Olasılık olarak söylüyorum hani ben.

Eliçin: Biliyorum hayır yani. Böyle bir olasılık da içirebilecek boyutu olabilir mi? Şunu soracağım. aslında biz Irak’a Türkiye’nin işte PKK’yla mücadele adı altında şu anda devam eden operasyonlarını sormak istiyorum. Çünkü Bağdat yönetiminden tepki gelmişti başından itibaren hani ilişkileri geren bir egemenlik ihlali olarak saydıklarını söyleyerek tepki göstermişlerdi. Bugün yine benzer bir açıklama daha gördüm. Kimden geldi? Şii bir liderden geldi sanıyorum. Benzer açıklamalar devam ediyor ama bir yandan da Irak yönetiminin yani Bağdat yönetiminin Şengal’de operasyonu başladı. Bunun Türkiye’yle de ilişkili ya da bir şekilde Türkiye’nin operasyonlarıyla ilişkilendiren açıklamalar ya da haberlerde okudum. O yüzden bir anlayalım yani. Hani Türkiye tepki çekti. Bağdat’la ilişkiler gerçekten gergin mi yoksa şu anda düzeliyor mu? Ortak bir yaklaşım var mı?

Levent: O yorumları ben de gördüm. Hani şey var işte önce nota verdi sonra işte Türkiye’yi destekler nitelikli operasyona katıldı falan filan. O Irak topraklarından bakıldığında öyle görünmüyor. Şimdi Bağdat’ın Türkiye’ye o işte PKK’ya yönelik operasyonlar sebebiyle nota vermesinin sebebi Türkiye değil. Orada Bağdat’ın derdi Erbil. Erbille. Yani Irak Kürdistan bölgesel yönetimi ile ağırlıklı olarak da Erbil’le, Süleymaniye’yle çok dertleri yok. Diğer taraftan şimdi Erbil’de zaten hani çok bu ayrıca program konusu olduğu için çok genel geçiyorum. Erbil’le Bağdat arasında Erbil’in işte göndermesi gereken mesela Bağdat’a göndermesi teslim etmesi gereken gümrük gelirleri var, petrol gelirleri var. İşte Bağdat’tan izinsiz normalde petrol anlaşması yapamaz, şu olmaz, bu olmaz falan aynı şekilde Bağdat’ın ulusal bütçeden Erbil’e bir miktar ayırması gerekiyor ama Bağdat diyor ki ‘Sen kafana göre takılıyorsun, onunla anlaşma yapıyorsun, bununla anlaşma yapıyorsun, bir de çıkıp işte üstüne bağımsızlık referandumuna giriştin, yok sana pay may’ falan filan diye böyle bir kavga var. Çok uzun süredir var bu arada. Buna karşılık bir de Erbil’de zaten bölgenin en büyük askeri kompleksi zannedersem Amerikalıların bir üssü var orada. Erbil işte Türkiye’yle mesela çok yanlış bilinen bir şeylerden biridir. Türkiye Dışişleri Bakanlığı ve istihbaratının ve aynı zamanda güvenlik birimlerinin Irak için de Erbil’de çok yakın ilişkileri vardır. Çünkü Erbil’le, Peşmerge’yle yani Barzani yönetimiyle PKK arasında tarihi sorunlar var. Daha önce hani savaşmışlıkları var vesaire. Şu anda da aynı şekilde. Türkiye sınır ötesi operasyonlar gerçekleştirirken her seferinde mesela PKK’ya yakın işte şeyler, yayın organları vesaire Erbil’in istihbarat bilgileri sayesinde işte lokasyon, koordinasyon bilgilerini Türkiye’ye verdiğini söylerler. Yabana atılacak iddialar değil açıkçası. Bir de hani Erbil’e defalarca gittim. Gerçekten hani Türkiye’nin çok olduğunu söyleyebiliriz her açıdan Erbil’de. Şimdi Bağdat’ın Erbil’le böyle bir problemi var. Diğer taraftan Erbil, Amerika’yla ilişkilerini çok geliştiriyor, askeri kompleks sayesinde. Bir diğeri mesela İsrail, Türkiye ‘İşte hepimiz birlikte olalım, madem enerji krizi var, Ukrayna savaşından dolayı. Bak en azından Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi sınırları içindeki işte petrol ve gazı Türkiye üzerinden acaba Avrupa’ya ulaştırabilir miyiz?’ falan diye birtakım konuşmaların yapıldığını da biliyoruz Erbil’de. Bütün bunlar Bağdat’ı daha da rahatsız ediyor. Çünkü çok ciddi bir gelir kaybı var. Zengin bir bölge orası. İkincisi de diplomatik açıdan hani gücü çok zayıflıyor Bağdat’ın. E Bağdat’ta da zaten ciddi bir siyasi sorun var. Sonuca gelecek olursak orada Türkiye’nin PKK’ya karşı operasyon yapması değil mesele Bağdat açısından. Bağdat açısından olay şu. Türkiye’nin bunu Erbil’le mesela temas halinde, hadi temasın boyutlarını bilmiyoruz. Onu söyleyeyim. Temas halinde yürütüyor olması. Mesele bu. Orada rahatsızlık noktası Erbil. Erbil’in hizaya getirilmesi daha doğrusu. Çünkü Türkiye’yle ortak operasyon yapmak ya da öyle ya da böyle yaptığı operasyonlara destek veriyor görüntüsü bile Erbil’i güçlendiren bir şey. Diğer taraftan bu Şengal meselesi de yine IŞİD hatırlayacak olursak oradaki Ezidilere yönelik çok büyük bir katliam gerçekleşti. Peşmerge yetersiz kaldı. PKK’nın Şengal’deki IŞİD’e karşı ciddi bir çatışma sürecine girdiğini vesaire de biliyoruz. O süreçten sonra PKK, Şengal ve çevresinde Ezidilerden oluşan, yerel halktan oluşan vesaire savunma birlikleri falan kurdu. Şengal de şöyle bir yer. Haritada canlandıracak olursak eğer, hani şimdi şurası Türkiye sınırı, şurası Suriye şurası Irak, Şengal şöyle iniyor. Yani orayı kontrol eden o hattı Suriye’yle Irak sınırını, dolayısıyla Suriye’deki öz yönetimi de bağlarını falan güçlendirmiş oluyor. Aynı zamanda Bağdat’la Suriye arasındaki hattın da önemli bir kısmını kontrol etmiş oluyor. Şimdi böyle bir durum ortaya çıktığı zaman bundan şey çok hoşnut da değil, Bağdat. Bağdat o yüzden Şengal’e yönelik operasyon yapıyor. Bu arada Şengal’e yönelik ilk operasyonu da değil Bağdat’ın. Daha önce Haşdi Şabi güçleriyle yapmışlardı, İran’a yakın. Çünkü İran da bundan çok hoş yük değil. Çünkü İran’ın da kendi ayrıca bir PKK sorunu var. Böyle bir karmaşık bir tablo içinde, Bağdat, açıkçası bütün operasyonlarda kendisinin muhatap alınmasını istiyor ama diğer taraftan Bağdat’a da ciddi bir siyasi kaos da var. İran da rahatsız sahada. PKK da alanını genişletmeye çalışıyor ya da elde ettiği alanı kaptırmamaya çalışıyor. Aynı zamanda Erbil de mümkün olduğunca PKK’nın gücünün etkisinin bölgede kırılmasını istiyor. Türkiye’nin PKK’ya yönelik operasyonlarından oldukça memnun. Ama diğer taraftan mesela Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi içinde iki tane başkent var diyelim. Biri Erbil, diğeri Süleymaniye ama Celal Talabani’nin ölümünden sonra zaten Süleymaniye etkisini yitirdi. Büyük ölçüde İran’a yakın bir siyaset güdüyor gibi görünüyor. Anlatayım mı daha?

Eliçin: Burada bırakabiliriz bence. Bu kadarı yeterli.

Levent: Çünkü çok karışık bir mesela. Birçok isim söylüyorum.

Eliçin: Aslında hepsi de konuşulur ama sen onu yaz. Biz okuyalım. Daha detaylı olarak isimleri de aklı tutmak daha kolay olur. Şimdi buradan da şuna geleyim. Suudi Arabistan ziyareti ondan da biraz bahsetmiştik Cumhurbaşkanı Erdoğan daha gitmemişti. Biz haberini almıştık geçen hafta. Perşembe gidecek diye. İşte biz salı günleri yayınımızı yapıyoruz. Gitti geldi ve bu konuda da çeşitli yorumlar yaptı. Biz bugün Medyascope’ta da konuştuk aslında sabah yayınında. İşte çok fazla Arap basınınını ben takip ettiğimden değil ama Londra’da iyi yapan, Arapçayı yapan Raialyoum yayın mecrasında çıkan bir haberi BBC Türkçe servisi Türkçe’ye çevirip paylaşınca, Abdulbari Atvan, hepimizin yıllardır tanıdığı gazeteci. Hani lafını da hiçbir yerden sakınmaz. Gene o gitmeden önce de Cumhurbaşkanı Erdoğan’a aslında bir yazı yazmıştı, eleştirmişti. Döndükten sonra da aslında ilkesizliğini eleştiriyor. İşte çifte standartlı politikalarına bakıyor. İşte Cemal Kaşıkçı hayatta olsaydı zaten onu teslim ederdi. Hani herhangi bir şey yapabilir. Türkiye’nin politikaları. Bu paraya da ihtiyacı var falan diye yorumladı. Şimdi Arap basınında gitti geldi Cumhurbaşkanı Erdoğan. Nasıl yorumlandı? Var mı değerlendirme? Suudi Arabistan ziyaretinin. Hani Türkiye’nin yaklaşımı yani kim bir kere mesela Türk basınında deniyor ki işte Cumhurbaşkanı daha doğrusu Türkiye Cumhurbaşkanlığı diyor ki ‘Riyat’tan davet aldı. Cumhurbaşkanı öyle gitti’ diye. Benim gördüğüm gene

Levent: Orada da karmaşa var.

Eliçin: Suudi Arabistan mesela televizyonlarında ‘Türkiye gelmek istedi. Yani biz davet etmedik onlar kendileri geldi’ gibi bir yorum var ama onun ötesinde de yok. Zaten hani kontrol altında olduğu için herhalde olumsuz bir şey de söylemezler

Levent: Ama sadece Suudi Arabistan değil de genel olarak bölge basınında birincisi şunu söyleyeyim. Türkiye içinde böyle gündeme geldiği kadar Arap dünyasında gündeme gelmedi. Yani Türkiye içinde böyle çok şaşaalı çok şey olarak yansıdı. Öyle gördüm açıkçası yorumlardan falan. Arap basınında açıkça şunu söyleyebilirim. Mesela Mısır’la Türkiye’nin ilişkilerinin düzeltilmesi yönündeki açıklama bile bu ziyaretten çok daha fazla habere, yoruma, analize vesaireye sebep olmuştu. Gerçi o Orta Doğu politikasını Türkiye’nin değiştirme hatta U dönüşü sayılabilecek bir hamle olduğu için de olabilir. Hani ikincisi şu, şimdi bu ziyareti kim davet etti, kim kendisi gitti falan, orası çok belli değil. Ama şunu söyleyebilirim, çok da böyle bir hani ya evet yeni bir dönem başlıyor, bahar başlıyor, şöyle böyle falan çok da öyle yansımadı gibi. Yani Abdulbari Atvan evet ilkesel duruştan falan bahsetmiş de yani Arap dünyası ilkesel duruşla ilgili işte eleştiri yapacak. Atman’dan bahsetmiyorum. Arap dünyasından bahsediyorum. İlkesel duruş konusunda işte ne bileyim yorum yapacak falan muhtemelen dünyanın en son basımlarından biri. Diğer taraftan şöyle özetleyeyim. Şimdi bununla ilgili birtakım böyle birbiriyle çelişen birkaç tane, köşe yazısına, analize denk geldim. Şöyle ki, şimdi ziyaretin ağırlıklı olarak böyle bir Türkiye açısından ekonomi. İki hac ziyareti sebebiyle dini vurgusu ön plana çıkmış durumda. Şimdi bununla ilgili ağırlıklı olarak Türkiye’de seçim sürecini hazırlanıyor. İşte AKP yönetimi ekonomik olarak güçlendirmeye çalışıyor kendini. Dolayısıyla Körfez’den sıcak paraya ihtiyacı var. Bu ziyaretin bu ziyarette Türkiye’nin amacı para. Birinci zaten fiks bu yani.

Eliçin: Bunu ama Türkiye’de de herkes böyle yorumluyor Batı da böyle yorumluyor.

Levent: İkinci olan şu. Şimdi bu Suudi Arabistan’da bu ziyaret çok da hoş karşılanmadı şeklinde görüşte olanların vurguladıkları nokta da şu. Şimdi Türkiye’nin bu Arap ayaklanması döneminde bir İslam dünyası Sünnilik üzerinden bir liderlik, bir abilik şeyi vardı. Nasıl diyeyim? İddiası demeyeyim de böyle bir profil çizen bir girişimi vardı. Bu Suudi Arabistan’ın mesela çok rahatsız eden bir şeydi. Sonuçta Mekke, Medine, Suudi Arabistan’daysa, Sünni dünyanın lideri Türkiye nasıl oluyor? Arap da değil zaten, nasıl Arap dünyasının abisi oluyor şeklinde. Tonla analiz yazıldı zamanında. Bu ziyareti bu çerçevede değerlendiren, görenler de var. Dolayısıyla hani Suudi Arabistan’a bir kere daha Türkiye olarak biz de işte Müslümanız. Biz de özellikle Sünni şeyiz işte hani hac vazifesini yerine getirirken verilen pozlar, kareler vesaire bir kere daha bölgeye yönelik ve Suudi Arabistan açısından tehdit olabilir pozlardır diye yorum yapanlar var. Buna karşılık bir de Türkiye’nin bu girişimi oldukça olumlu. Ama zamana yaymak gerekiyor. Suudi Arabistan’la Türkiye arasındaki şeyler, dosyalar bu ziyarette ele alınmadı. Sadece bir şey vardır ya kapı açılmış oldu. Asıl ilişkilerin seyri rengi bundan sonraki teknik heyetler vesaire karşılıklı. Onlarla belirginleşecek diyenler var. Ama bir şey daha söyleyeyim. Orada mesela gitmeden önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın söylediği bir ifade vardı ya da orada mı söylemişti? Şey diyor ya dost ülkelerin güvenlikleri vurgusu var. Şimdi o vurgu önemli. Çünkü şu anda Suudi Arabistan’ın en önemli güvenlik tehdidinin başında şey geliyor, Yemen Savaşı geliyor. Yemen’deki Husiler geliyor. Husileri destekleyen İran’la çekişmesi geliyor. Gerçi görüşmelere tekrar başladı Suudi Arabistan, İran görüşme beşinci raundu yapıldı Bağdat’ta ama şimdi bu açıdan Türkiye orada bir mesaj mı vermiş oldu? Suudi Arabistan’a bir şey hani bir konuda hani rahatlatacak bir şey mi dedi onu bilmiyoruz daha ama güvenlik vurgusuna mesela Arap basınında atıf var yani.

Eliçin: Şimdi iki tane ben bir bu konuda bir iki şey söylemek istiyorum. Hani benim de dikkatimi çeken yorumlar üzerinden bir tanesi tabii Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Cemal Kaşıkçı cinayetinin adını vererek olmasa da ama hiç üstü kapalı olmayan bir biçimde suçlamış olduğu Veliaht Prens Muhammed Bin Salman’la işte el ele hatta birbirlerine sarılıp öpüşmeleri hem çok kullanıldı görüntü olarak. Şimdi aslında Muhammet Bin Salman’ın çok büyük bir itibar kaybı oldu tabii bu cinayetle. Öncesinde de başlayan Yemen Savaşı da dahil olmak üzere ve biliyorsun Biden’ın yönetimi Muhammet Bin Salman’ı muhatap almıyor. Oysa Trump döneminde müthiş yakın ilişkileri vardı. Suudi Arabistan’ı dönüştürecek modelleştirecek işte bu ekonomisini de dönüştürecek. Hatta işte kadın haklarını da artıracak bir lider olarak hem kendisinin büyük bir PR’ını yapıyordu Amerika Birleşik Devletleri’nde hem Amerika, Trump yönetimi de biliyorsun cinayetten sonra hiç suçlamamaya çalıştı Muhammet Bin Salman’ı ama Türkiye orada ayak direğe çıkmış oldu o cinayetteki sorumluluğu konusunda ve CIA’den de işte bunu destekleyen bir rapor çıktı ve orada da devam eden bir dava var. Şimdi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu tavrını gidip onunla el sıkışmasını hani büyük ülke liderleri açısından, Biden asla görüşmüyor biliyoruz. ‘Kral’la görüşüyorum ama asla hani Muhammet Bin Salman’la görüşmem’ diyor ya da başka ülkeler de aynı tavır güdüyorlar. Özellikle insan hakları sicili yüzünden. Bu cinayetten sonra Yemen Savaşı nedeniyle. Şimdi Erdoğan ne yapmış oldu? Hem bir şekilde o bir itibar geri kazandırma sürecinin parçası olmuş oldu. İkincisi de bir müstakbel kral olarak onayladı. Çünkü meşruiyet sorunu var, Muhammet Bin Salman’ı. Yani ülke içinde bütün muhaliflerini susturabilmiş olmak ayrı bir şey. Yani öyle bir meşruiyet elde etmiş olup bugün o noktada olmuş olması ayrı bir şey ama uluslararası camiada henüz o meşruiyetini ispat edemediği için bunu söyleyenler ve bunu eleştirenler var. Bilmiyorum hani ne kadar kıymetli Muhammet Bin Salman için Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından tekrar müstakbel kral olarak onaylanmak ya da itibarının iade edilmesi. Bu ne kadar işine yarar? Bu konuda bilmiyorum yani sen ne dersin? Ben çok emin değilim. Yeterli olur mu diye. Bir de şöyle bir şey vardı. Bunun kıdemli diplomatlarımızdan Emekli büyükelçi Namık Tan da son yazısın da bu ziyareti de ele almıştı. Güzel bir eski tarihsel alıştırma da yaparak şunu söylüyor. Yani bu bölgede ülkelerin ilişkileri ki biz gördük. İşte Katar’a düşman oldular. Sonra barış dediler. Birbirleriyle ilişkileri çok çabuk kavgaya dönüşebilir. Sonra kendi koşullarında yine barışabilirler. Bu ziyarete Birleşik Arap Emirlikleri’nin son dönemde onların da arasında Suudi Arabistan’la gerilim ve anlaşmazlık olduğu için. Çok sıcak bakmadığına işaret eden bir yazıydı bu. Yani bir küçük anıştırma yapmıştı ve oradan da bu yeniden videoları daha doğrusu sosyal medya artık Birleşik Arap Emirlikleri’nde duran Peker’in sosyal medya aktivitesinde küçük bir hareketlenme oldu ya. Bunun bir işareti olduğunu. Like’layabiliyormuş galiba. Birleşik Arap Emirlikleri’nin bir işareti bu ziyaretten rahatsızlığı olabileceğine dair bir yorum da yapmıştı. Bu boyutu da var. Bunları da bir hatırlatmak istedim belki bir şeyler söylemek istersin diye bu iki boyuta. Bir şey daha söyleyeceğim. Çok özür dilerim. Üçüncüsü de para konusunda da çok yeni zamanda biliyorsun. Pakistan’a çok ciddi yeniden bir yardım yapıldı. Pakistan’ın Merkez Bankası’na üç milyar dolar koymuştu. Bizdeki gibi orada da işte bir sıkıntı çekildiği için ekonomik açıdan. Böyle bir destek beklentisi de olabilir diye yapar mı Türkiye’ye böyle bir açıktan desteği verir mi Suudi Arabistan? Neden versin? Bu da bir başka tartışma konusu

Levent: Şimdi bununla ilgili birkaç nokta var. Şöyle birincisi şu meşruiyet meselesinde evet hani mevcut veliaht prens diyoruz zaten. Bunun hani Suudi Arabistan kralı olmadığı açık. Ama diğer taraftan hani Amerika Birleşik Devletleri Trump dönemindeki gibi destek vermiyor ya da ciddiye almıyor vesaire. O konunun açıkçası biraz farklı düşünüyorum ben. Şimdiye kadar hani Trump dönemindeki bölge şartları yok ki. Hani Trump döneminde bölgede fiili bir Arap ayaklanması vardı. Şu anda Ukrayna var. İşte enerji meselesi var. Mesela en son Boris’in, Boris Johnson’ın mesela şeyi var. Temasları var. Yine Blinken’ın o petrol üretiminin artırılmasıyla ilgili talepler var falan filan. Dolayısıyla Suudi Arabistan’ı böyle bir hani mevcut prensi çok ciddiye almamak gibi bir şeye çok katılmıyorum açıkçası. Poz vermiyorlar. Trump gibi böyle şaşalı şey falan filan diye.

Eliçin: Türkiye’de de aslında ama Cumhurbaşkanı Erdoğan’la başlangıçta bir tavır koydu. Hani geç görüştü vesaire. Görüş hatta bu konuda şöyle yazılar da var. İşte eninde sonunda görüşmek zorunda kalacaklar. Bu adam da kral olacak

Levent: Ama orada adam da zaten şey değil, resmi olarak kral değil yani. Öyle bir şey de var.

Eliçin: Hayır canım. Bu talebin Muhammed Bin Salman’dan gelmesiyle ilgili. Muhammed Bin Salman’ın böyle bir çıkış yapma ihtiyacı olduğu çok açık. Ben batı basından çok net görüyorum zaten. Atlantik dergisinin işte muhabirlerini çağırıp, iki sefer röportajlar vermiş falan. Şimdi yeni yayınlandı. Çok dikkatli düzgün bir yazı da yazmışlar. Yani bu eskisi gibi çıkmıyor ki Muhammed Bin Salman istese neler yapar? Bunların hiçbirisini yapamıyor. Böyle bir itibar da yitirdi çok net.

Levent: Orta Doğu’da ya şey açısından olduğunu düşünmüyorum. Ben biraz daha böyle siyah beyaz bakıyorum meselelere zannedersem Orta Doğu ülkeleriyle ilgili. Ya da Arap dünyasıyla ilgili. Şu anda Suudi Arabistan’a böyle hani sen bizim tek dostumuzsun, işte ne bileyim bölgenin kendi ülkeni demokratikleştirirsin diğer ülkeleri de vesaire gibi parlak fotoğrafların verilmesine ihtiyaç duyulacak bir ortam olduğunu düşünmüyorum. Ayrıca ikincisi de şu Suudi Arabistan’la birlikte birebir muadili olmasa da alternatifi olmasa da hani dosyaları hatta önceki yayınlardan birinde söylemiştim zannedersem. Dosyaları bölerek veriyor mesela Amerika Birleşik Devletleri. Artık Birleşik Arap Emirlikleri var orada. Katar var mesela.

Eliçin: Zaten mesele değil Amerika’nın nasıl baktığı değil. Mesele bir Muhammed Bin Salman’ın şu anda belki öyle bir öne çıkma ve varlık gösterme arzusu

Levent: Onun her zaman zaten var arzusu. Mesela bu şeyin Biden ‘Katar’ı NATO üyesi olmayan müttefik gibi bir şeye seviyeye çıkaracağız’ falan dedi. Ondan da mesela Suudi Arabistan çok rahatsız oldu vesaire. Yani toparlayacak olursak eğer Suudi Arabistan açısından bakıldığı zaman bu mevcut prens veliaht prens daha doğrusu çok hırslı bir adam. Ve kesinlikle hani ülke içinde o çok büyük sermayenin el değiştirmesine sebep olanın işte bir sürü tutuklama, faili meçhul, adam kaybetme falan filan birçok şeyi var. Sicili oldukça karanlık birtakım aktiviteleri var. Hala da devam ediyor. Ama diğer taraftan şeyin mesela Türkiye’yle işte ne bileyim Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ziyareti bu Muhammed Bin Salman’a böyle bir meşrutiyet kazandırır mı? şimdi Bin Salman açısından evet hani bir şey ona bir nasip bir rüzgar kelime kelimeyi bulamadım. Bir rüzgar sağlayacaktır ama bu tek başına Suudi Arabistan’ın tamamen aklanması, işte tamamen uluslararası toplumun en elzem müttefik olarak adlandırılacağı bir statüye gelmesi vesaire için yeterli değil. Orada bence Suudi Arabistan açısından ve Bin Salman açısından en belirleyici olan şu. Avrupa’nın, dolayısıyla Amerika’nın ihtiyacı olan açık ve net bir şekilde dile getirdikleri enerji ihtiyacını karşılayıp karşılamayacakları o konuda Suudi Arabistan ayak diredikçe ya da işte onu pazarlık kozu haline getirdikçe Bin Salman’a yönelik ‘Biz de seni meşru saymıyoruz. Seninle de devam edecektir’ diye düşünüyorum.

Eliçin: Tamam buna katılıyorum.

Levent: Bu arada Pakistan’la ilgili bir örnek verdin. O güzel bir şey şunu hatırlattı bana. Birleşik Arap Emirlikleri’nin de Pakistan’a yönelik bir sürü yardımı desteği vesairesi var. O biraz şeyle alakalı bu Asya’da en önem verdikleri nokta Pakistan işte Afganistan hattına hakim oluyorlar oradan. Diğer taraftan Çin’in kuşaklı projesi var ya o gerçekten Arap dünyası için çok önemli bir proje. Hani çünkü Körfez ülkeleri de sonuçta o hat üzerindeki güzergahlar arasında. Dolayısıyla Pakistan’ı bir çeşit şey gibi düşün. Ticaret hattı üzerindeki noktalar gibi düşün. O şekilde birtakım yaklaşımları var. Başka ne sormuştun?

Eliçin: Bir de hani Birleşik Arap Emirlikleri’nde Suudi Arabistan arasındaki…

Levent: O hep var. O şöyle. Şimdi nasıl kendi aralarında vardır ya, yani nasıl diyeyim? Hani çok iyi geçinirler dışarıdan bakıldığında. İşte birçok açıdan hani çıkarları örtüştüğü noktada evet birlikte hareket ederler vesaire ama diğer taraftan bir abilik taslama mevzusu da var orada. Özellikle Suudi Arabistan’ın Birleşik Arap Emirlikleri’ne yönelik. Yani ‘Buraların ağası bendim sen dün daha ortaya çıktın. İki işte takım elbise giydiğin diplomasi yürüttüğünü zannediyorsun. Sen ne yapıyorsun? Benden izinsiz bir şey de yapamazsın’ falan gibi böyle. Şimdi bu ifadeyle anlattım. Çünkü Arap basınına böyle yansıyor. Yani o yüzden böyle bir mevzu var. Ama ben açıkçası Birleşik Arap Emirlikleri’nin Türkiye, Suudi Arabistan ilişkilerinin rayına girmesinden rahatsız olacağını düşünmüyorum. Aksine, Birleşik Arap Emirlikleri Türkiye’yle ilişkilerinin mümkün olduğunca hızlı bir şekilde rayına sokmak istiyor. Çünkü ekonomik, ticari, diplomatik işte turizm vesaire. Her açıdan beklentileri var. Türkiye, Türkiye üzerinden Avrupa şeklinde. Ve Suudi Arabistan Türkiye ilişkileri şey olduğu tıkanık olduğu sürece Suudi Arabistan bu hızlı ilerlemeyi, hızlı normalleşmeyi de bloke eden zaman zaman tıkayan bir ülke durumundaydı. Birleşik Arap Emirlikleri’nin bundan hiç rahatsız olmaz bence. Ha anca şöyle bir şey olur. Yarın öbür gün işte Suudi Arabistan’la Türkiye’nin arası çok iyi olur. Türkiye der ki ‘Evet Birleşik Arap Emirlikleri kim ki sensin abilik yapması gereken’ falan der. O zaman işlerde değişir tabii.

Eliçin: Burada bırakalım mı?

Levent: Bırakalım. Orta Doğu böyle. Orta Doğu böyle. Dolayısıyla tek bir başlıktan böyle bir dört saatlik yayın çıkar yani.

Eliçin: Son soru şu olsun. Mısır’la ilişkilerin düzelmesi süreci hani beklendiği bir hızda gitmiyor. yeni televizyon var kapatılan. Hani onun haberi çok duyuldu. Bir ivme bekliyor musun yakın zamanda?

Levent: Suudi Arabistan’la ilişkiler normalleşmeye başladıktan sonra ki bu son ziyaretin yani Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ziyaretinin normalleşme sürecini başlatan bir şey olduğunu düşünmüyorum. O sadece kapıyı açtı. Dolayısıyla böyle ikili heyetler vesaire görüşmeye başladıktan sonra Mısır’la çok hızlanacaktır. Birleşik Arap Emirlikleri ile somutlaşacaktır. Keza İsrail’le ilişkilerin normalleşmesine katkıda bulunacağını düşünüyorum. Aynı zamanda Suriye meselesiyle ilgili ciddi gelişmeleri bekliyorum ve Libya konusunda keza. Tabii bu arada bir şey daha var onu da söyleyeyim. son not olarak. Arap dünyası ağırlıklı olarak Türkiye’deki bu seçim söylentilerini de bekliyor. Onu da söyleyeyim. 2023’ü bekliyorlar.

Eliçin: Ya aslında bunu Batı’da epeyden beri bu söyleniyordu Türkiye’de. Bir olası iktidar değişik göre de tavırları alabilecekleri bir kendilerine marj bırakmak için Avrupa için, Batı için söyleniyordu. Şimdi Araplar da aynı şeye mi girdi? Bana çok şaşırtıcı gelen, bütün bu bunları konuşuyoruz ya aslında hiç açık bir şey de konuşamıyoruz. Somut da konuşamıyoruz. Neden? Yani mesela Batı’yla bir görüşme olsa, Batılı bir liderle, daha açık anlaşılmayanın, konuşmanın. Çünkü Batı’da yayınlanıyor diyelim ki içeriği yapılan anlaşmanın niteliği yahut anlaşılmayanın, konuşulanın. Hani tamamen kişiselleşmiş dış politika o dış politikanın bu kadar kişiselleştirilmesinden kaynaklanan sorunlar ve o sorunların çözümü için gene kişisel ilişkiler üzerinden yürüyen bir şey. Yani biz aslında nedir? İşte Cumhurbaşkanı Erdoğan diyor ki dönüşünde ‘Suudi turistler de gelecek’ falan. Hani bize yani Türkiye’ye yararı, zararı, hangi karşılığında, neden küstünüz, neden barıştınız? Hani bunların detayları ya da ne karşılığında? Ne alınıyor? Bunları bilemiyor oluşumuz.

Levent: En azından Arap ülkeleri kendi aralarında kavgalıyken daha önce mesela işte Suudi Arabistan Katar’ı bloke ederken bunların medya kuruluşlarından öğrenebiliyorduk. Mesela Suudi Arabistan’la ilgili bir sürü şeyi Al Jazeera sayıp döküyordu. O kadar çok detay öğreniyordu ki şimdi barıştılar. O da kalmadı.

Eliçin: Biz de bu anlamda Orta Doğu ülkesi gibiyiz yani.

Levent: Ya aynen öyle mesela. Herkes o sarılarak verilen poza filan şaşırdı, şey yaptı falan. Hayır, Orta Doğu tipi dış politika yapıyorsak Orta Doğu tarzında yapıyoruz. Bu kadar basit. Ona şaşırmayıp da buna mı şaşırıyor insanlar? Ben de ona şaşırıyorum. Ama son bir şey söyleyeyim. Arap dünyasının birkaç aydır özellikle hani Türkiye’yle ilgili en sık analiz değerlendirme program vesaire konusu olan mevzu şu. Muhalefetin dış politikası ne olacak? Yani hani 2023 tamam seçimi bekliyoruz. AKP gitti diyelim. Şu oldu, bu oldu. Muhalefet ne yapacak? Falan filan gibi öyle bir kafa karışıklığı da var deyip burada bırakıyorum.

Eliçin: Güzel bir yerde bıraktın. Soru işareti. Muhalefetin Körfez ülkeleriyle ilişkileri nasıl olacak? Sorusuyla bırakalım.

Levent: Evet. Ondan sonra bir kara delik zaten.

Eliçin: Çok çok teşekkürler sevgili izleyiciler. Size de teşekkür ediyoruz bize eşlik ettiğiniz için.

Levent: Herkese teşekkür ediyoruz. Hoşça kalın.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.