Kılıçdaroğlu’nun Alevi olması

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Milletvekili Ahmet Şık’ın Medyascope yayınında CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun olası cumhurbaşkanı adaylığıyla ilgili “Kılıçdaroğlu’nun, Alevi olmasının Türkiye toplumu ve siyaseti için bir mesele olduğunu kavrayarak hareket etmesi gerektiğini düşünüyorum. Hiç kimse ‘iktidar oradan söz kurmaz’ diye düşünmesin. Bakın bu öyle kötü bir iktidar ki bize her gün Madımak’ı yaşatabilecek bir iktidar” sözleri tartışmanın fitilini ateşledi.

Ruşen Çakır, Kılıçdaroğlu’nun Alevi olmasının olası cumhurbaşkanı adaylığına etkisini değerlendirdi.

Yayına hazırlayan: Sara Elif Su Balıkçı

Merhaba, iyi günler. 19 Mayıs’ta perşembe günü Ahmet Şık’la bir yayın yaptık. Türkiye İşçi Partisi (TİP) milletvekili ve gazeteci, benim de çok yakın eski bir arkadaşımdır, bilenler bilir. Orada Ahmet’in her zamanki gibi açık sözlü birtakım tespitleri, birtakım görüşleri değişik tepkilere yol açtı. Meselâ muhâlefet açısından en câzip adayın, büyük hatâ yapmış olmasına rağmen Ekrem İmamoğlu olduğunu, aday olmaları hâlinde Meral Akşener ya da Mansur Yavaş’a kesinlikle oy vermeyeceğini söyledi ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun da kendisi için, kendisi gibi sol görüşlü insanlar için sorun olmamakla birlikte, Türkiye realitesi nedeniyle Alevî olması sebebiyle seçilmesinin çok zor olduğunu söyledi. Bunun iyi bir fikir olmadığını söyledi. Buna gelen tepkilerde –mâlûm, biz her şeyimizi sosyal medya üzerinden yaptığımız için, çok hızlı bir şekilde tepkiler geliyor–, özellikle Youtube’da gelen tepkilere baktığımda, kimileri bunun realist ve isâbetli olduğunu söylerken, kimileri de yanlış olduğunu, Ahmet’in böyle bir şey söylemesinin doğru olmadığını söylediler. Bu çok hassas bir konu, çok kritik bir konu, çok farklı görüşler var. 

Daha önce de yeni kitabı hakkında konuştuğumuzda, Levent Gültekin de Alevîlik meselesinin önümüzdeki seçimlerde iktidar tarafından çok kullanılacağını, kaşınacağını söylemişti ve bundan da Gezi günlerine atıfta bulunup, Gezi’de hayâtını kaybeden gençlerin hepsinin Alevî olmasının rastlantı olamayacağını söyleyerek, iktidârın bir şekilde Alevîlik üzerinden, Alevî karşıtlığı üzerinden ya da Alevîlikten duyulan rahatsızlık üzerinden Türkiye’de kendi etrafında bir kenetlenme ya da onun tâbiriyle “konsolidasyon” sağlama düşüncesine dikkat çekmişti. Bu şimdi önümüzdeki günlerde artık kaçınılmaz bir şekilde önümüzde olan bir olay.

Normalde böyle meseleler çok konuşulmak istenmez, ama bir realitedir. Herkesin bir şekilde bildiği, aklına takılan, kimisi için önemli gözükmeyen, ama kimisi için çok hayâtî gözüken bir mesele ve bunun bir şekilde dile getirilmesi kaçınılmazdı. Zaten yavaş yavaş dile getiriliyor ve bunu da tartışmak durumundayız. Ben de bu yayını onun için şimdi yapıyorum. Daha önceki değerlendirme yayınlarımda kısaca bu konuya değindim; ama bugün başlı başına –ki bugün CHP’nin Maltepe’de çok iddialı bir mitingi olacak, ben de orada olacağım– tam CHP’nin ve Kılıçdaroğlu’nun istim üzerinde olduğu bir dönemde bu konuyu tartışmak artık kaçınılmaz bir şey. 

Şimdi, Kemal Kılıçdaroğlu 12 yıldır CHP’nin başında. Geldiğinden beri hepimiz onun Dersimli bir Alevî olduğunu biliyoruz. Kendisi de bunu hiçbir zaman saklamadı, hattâ Alevîlik üzerine birtakım çalışmalar yapmış birisi olduğunu da biliyoruz; Kılıçdaroğlu bunu saklamadı, ama hiçbir zaman da öne çıkarmadı. Yani bilen biliyor yaptı ve bunu bir sorun olarak görmedi ya da bir ayrıcalık, birtakım kesimlere ulaşmada bir ayrıcalık olarak kullanma yoluna da gitmedi. Bir şekilde dillendirmedi — ki bu doğru olabilir, çünkü Türkiye’nin en önemli partilerinden birisinin genel başkanını ve bu partiyi, kimileri abartılı bir şekilde “Alevî partisi” olarak tanımlasa da, kesinlikle böyle bir parti değil. Türkiye’nin tüm kesimlerinde –bâzı bölgelerde daha zayıf olabilir, bâzı bölgelerde daha yüksek oy alıyor olabilir–, özellikle büyük şehirlerde sistemli bir şekilde oy tabanı var. 

Alevîlerin büyük çoğunluğunun CHP’ye yakın olduğu, CHP’ye oy verdiği, CHP’de siyâset yaptığı da bir vâkıa, ama bu partinin sadece Alevîlerden oluşan bir parti olmadığı da çok açık bir şekilde ortada. Örneğin, Kılıçdaroğlu’ndan önceki genel başkanlar içerisinde Alevî olan, benim şu anda aklıma gelen kimse yok — herhalde yoktur. Hep Alevîlerin adı partide geçti, öne çıkan isimler de oldu; ama Kılıçdaroğlu olayı CHP içinde yeni bir olaydı ve bu bir sorun olarak yaşanmadı. Girdiği seçimlerde de yaşanmadı; fakat Erdoğan’ın değişik zamanlarda Kılıçdaroğlu’nun Alevîliğini kullandığına tanık olduk. Çok açık bir şekilde yapmadı belki, ama bâzen gerçekten açığa yakın şekilde yaptığı oldu. Yani Erdoğan’ın ihtiyaç duyduğunda, başı sıkıştığında bu mezhep meselesini kullanacağının çok işâreti var. Bu hiçbir şekilde bizi şaşırtmayacak bir şeydir. Sâdece Erdoğan değil, başkaları da bunu yapabilir, yaptılar, yarın da yapabilirler: Hele seçim atmosferinde, diyelim ki Kemal Kılıçdaroğlu muhâlefetin ortak adayı olarak çıktı, orada da yapacaklardır. Açıktan, örtülü bir şekilde, kimi zaman açıktan, kimi zaman örtülü, kimi zaman dolaylı bir şekilde; ama ben açıkçası ne Levent gibi, ne Ahmet gibi düşünüyorum. 

Bunun bir mesele olduğu muhakkak, ama aşılamaz bir mesele olduğu kanısında değilim. Bir kere aşılamaz bir mesele olduğu kanısında değilim, bir de öncelikle bunun aşılması gereken bir mesele olduğu kanısında değilim. Artık kimse sırf “Alevî diye bu ülkede cumhurbaşkanlığı makamına gelemez” gibi bir yaklaşımın olmaması lâzım. Bunu çoğaltabiliriz: Kürt diye, Alevî diye ya da Gayrimüslim diye, ya da dinî inançları zayıf ya da dine inanmıyor diye — bunlar çoğaltılabilir. Dünyada, Batı demokrasilerinde böyle çok örnek var. Amerika Birleşik Devletleri’nde Katolik başkanlar örneği, ilk aklıma gelen. Türkiye’nin bunu aşması lâzım. Toplum bunu aşmaya hazır mı? Bu önemli bir soru. Bu konuda çok ciddî araştırmalar yapılması lâzım, yapılıyor yer yer. Türkiye’nin hâfızasında Alevîlere yönelik birtakım kırımlar olduğunu biliyoruz. 70’li yıllarda –ki benim ortaokul/lise yıllarıma denk gelir– Türkiye’de Maraş, Sivas, çok sayıda yerde, daha sonra da Sivas’ta Madımak Oteli’ndeki katliamda da gördük. Alevîlik üzerinden, Alevî karşıtlığı üzerinden birtakım katliamlar yaşandı bu ülkede. Bu katliamların görünüşü sivildi; ama hemen hemen hepsinde, bir şekilde, birtakım “derin yapılar”ın olduğunu görüyoruz, biliyoruz. Bu olayların çok da fazla kurcalanmaması da zâten bize bunu gösteriyor. 

Türkiye’nin târihinde bunlar var, hep oldu; ama bundan sonra olacak diye bir mecbûriyetimiz yok. Özellikle son dönemde, Irak’ta ve Suriye’de IŞİD’le beraber –ki El Kaide bunu yapmadı ama ilk olarak IŞİD’in öncesinde Irak’ta başladı bu, El Kaide’nin ilk Zerkavî döneminde Şiilere yönelik saldırılar başladı–, daha sonra IŞİD’le berâber bu olayın, Zerkavî’nin ölümünden sonra IŞİD’e dönüşmesiyle berâber bu radikal cihadcı yapıların Şiî karşıtı saldırıları çok daha güçlü bir şekilde yaşandı Irak’ta ve Suriye’de.

Dünyanın başka yerlerinde, örneğin Pakistan’da da sayıca az olan Şiîlere yönelik saldırılar olduğunu biliyoruz. Türkiye’deki Alevîlik Şiîlikle aynı değil — özellikle onu hatırlatmak lâzım. Birçok konuda benzerlikler olsa da, apayrı bir yapı; ama sonuçta Sünnî İslam’ın içerisinde olan bir yapı değil, dolayısıyla Türkiye’deki olayı da bir mezhep farklılığı ekseninden görmek mümkün. Bir gerginlik ve çatışma potansiyeli olduğu muhakkak; ama aynı zamanda Türkiye’nin de bu konuları aşmaya en yakın ülkelerden birisi olduğunu da görmek lâzım. Bütün otoriter yapıya rağmen; son dönemde devlet eliyle pazarlanan, başkalarını, ötekileri yok sayıcı bütün yaklaşımlara rağmen Türkiye bunu aşabilecek bir yer. Zor olduğunun farkındayım, aşabilecek bir yer; ama daha önemlisi şu: Ortada şu an bir altılı masa var ve bu altılı masa içerisinde –hani madem olayı böyle konuşuyoruz– Alevî olan tek lider Kemal Kılıçdaroğlu, diğerleri Türkiye’de sağın değişik kademelerinin değişik şekillerde öne çıkmış isimleri ve birlikte hareket ediyorlar. 

  Onların o masaya oturmasında Alevîlik-Sünnîlik bir sorun yaratmıyorsa, birlikte seçime girmelerinde de yaratmıyor demektir ve birlikte bir cumhurbaşkanı adayı saptamalarında da yaratmayacak demektir ve o masadan çıkan aday pekâlâ Kemal Kılıçdaroğlu olabilir. Eğer Kemal Kılıçdaroğlu aday olarak çıkacaksa, bu masadaki diğer isimler, meselâ bir Temel Karamollaoğlu, bir Meral Akşener eğer bu sürece dâhil olacaklarsa, diğer liderlerin, Ali Babacan’ın, Davutoğlu’nun, Gültekin Uysal’ın, hepsinin bir şekilde onayıyla olacaktır. Dolayısıyla eğer o masadan Kılıçdaroğlu aday olarak çıkacaksa, onun Alevî kimliğinden dolayı doğabilecek sorunları bertaraf etme görevi de esas olarak Kılıçdaroğlu dışındaki diğer kişilerin olacaktır. Yani, onların şöyle bir şey deme lüksleri yok: “Yani biz kendisine evet dedik, ama Alevîlik yüzünden vurdular, biz ne yapalım?” diyemezler. Orada yapılması gereken, bu meselenin mezheplerüstü bir olay olduğunu, Türkiye’nin yeniden yapılandırılması, demokrasinin, hukuk devletinin yeniden inşâsı süreci olduğunu ve dolayısıyla böyle bir süreçte pekâlâ sayıca az olan bir inanç topluluğundan olan bir ismin olmasının dezavantaj değil, tam tersine avantaj olabileceğini bu kişilerin vurgulaması gerekiyor. Bu olayı, tek başına Kılıçdaroğlu ve CHP’ye yüklersek tabii ki çok sorun çıkar ve AKP de Erdoğan da bu sorunları çok ciddî bir şekilde kaşır; ama hep birlikte bir duruş sergilenirse, Kılıçdaroğlu diyelim ki aday oldu, adaylığı ilân edildi, kürsüye tek başına çıkarsa o zaman sorunlar çıkabilir; ama aday olarak saptanması hâlinde yanında diğer liderler, diğer partilerin temsilcilerinin bulunması durumunda bu tür saldırı okları çok kolay –bir kalkan olarak varsayarsak– geri dönecektir.

Böyle bir perspektifte, gerçekten muhâlefetin Türkiye’yi yeniden inşâ etme perspektifine sâhip olması, bunu inandırıcı bir şekilde anlatabilmesi ve bunun da ekibini gösterebilmesi durumunda, Kılıçdaroğlu’nun Dersimli bir Alevî olması ayrıntı olacaktır ve bâzı durumlarda –ki ben öyle düşünüyorum, biraz ummak istiyor da olabilirim– ama tam tersine pozitif bir şey olarak da çıkabilir. Fakat Kılıçdaroğlu tek başına Cumhuriyet Halk Partisi’nin adayı olarak çıkarsa, gerçekten o dediğimiz olay, yani kazanabileceği seçimi Alevî kimliği nedeniyle kaybetmesi gibi bir ihtimâli daha fazla düşünmek mümkün; ama bir Saadet Partisi’nin, İYİ Parti’nin, Gelecek Partisi’nin, DEVA’nın, Demokrat Parti’nin bir şekilde, HDP’nin en azından ikinci turda desteklediği bir aday olacaksa, orada Alevîlik üzerine üretilen kara propagandalar pekâlâ geri tepecektir. 

Dolayısıyla bu bir realite, tamam, bunu görüyoruz; ama siyâset zâten dönüştürme sanatı. Var olan statükoları alıp onlara boyun eğerek siyâset yapmaya çalıştığımız zaman, aslında bu yaptığımız siyâset olmaz ve hiçbir şeyi değiştirme şansımız olmaz. Tabii ortada şöyle bir husus var: “Bu seçim çok hayâtî” deniyor — gerçekten de öyle. Birçok seçim çok hayâtîydi. Bu, gerçekten benim tanık olduğum en hayâtî seçimlerden birisi, doğru. Dolayısıyla bu seçimi muhâlefet riske atmamalı. Tamam, bu da aslında doğru olabilir, riske atmamalı; ama risk olarak Kılıçdaroğlu’nun Alevî olması öne çıkartılırsa, o zaman burada bir sorun var demektir.

Şimdi, Kılıçdaroğlu Alevî diye çıkartmıyorsunuz, ötekisi ülkücü kökenli diye çıkartmıyorsunuz, beriki bilmem ne diye çıkartmıyorsunuz… Sonuçta herkesin o bütün yapıyı kucaklamada birtakım eksikleri, göze batan yönleri olacaktır. Dolayısıyla şu hâliyle bakıldığı zaman, muhâlefetin önünde, “Kimi aday çıkartalım ki kesinlikle kazanalım ve onun liderliğinde, onun cumhurbaşkanlığı ya da başkanlığında, Türkiye’nin restorasyonu gerçekten mümkün olabilsin?” diye bir soru ve sorun varsa –ki var–, buradaki adayların CV’lerine baktığınız zaman, adayların profillerine baktığınız zaman, gözünüze çarpan şeyin mezhep olmaması gerekiyor. Bir şekilde tamam, bir realitedir; ama bir realiteyi abarttığınız zaman, bence işte tam da o zaman, “Kılıçdaroğlu Alevî olduğu için kazanma şansı yok, Türkiye Alevî bir cumhurbaşkanı seçmez” şeklindeki, iktidârın yaratmaya çalıştığı havaya teslim olursunuz. Tamam, gerçekler var, ama gerçekler aynı zamanda yerini yeni gerçeklere bırakmaya da mahkûmdur. Bir yerde, Türkiye’nin bu meseleyi aşması lâzım ve belki de bu seçim bunun için çok büyük bir fırsattır. Evet, bugün Maltepe’de olacağım. Maltepe’deki gözlemlerimi bir aksilik olmazsa yarın sizlerle paylaşmak istiyorum. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.

Bize destek olun

Medyascope sizlerin sayesinde bağımsızlığını koruyor, sizlerin desteğiyle 50’den fazla çalışanı ile, Türkiye ve dünyada olup bitenleri sizlere aktarabiliyor. 

Bilgiye erişim ücretsiz olmalı. Bilgiye erişim eşit olmalı. Haberlerimiz herkese ulaşmalı. Bu yüzden bugün, Medyascope’a destek olmak için doğru zaman. İster az ister çok, her katkınız bizim için çok değerli. Bize destek olun, sizinle güçlenelim.